4 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

4 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA an:Ealid Ziya Uşaklıgil Bir Sultanla izdivae Sultan ismi - İsmail Hakkı - Düğün ve ziyafet -Cemiyet aleyhinde bir teşekkül - İsmail Hakkının bir çocukluk! hareketi -Tasarrufa riayet - İki düğün daha Bir şultanla evlenmek elbette pek ca-'diğer bir ziyafete daha şahid olduk: ma hikâyeler, türlü garib iftiralar söy- xibeye malik tır işti. Sultan isminin al- Sadrazam Hakkı Paşanın güzel bir nut- lenmiştir. Kendisine dair intibalarımı Nekleden: İbrahim Safa Trenden atlıyan kadın tında söslenmiş nice güzel, şiir ile dolu ku... tasvir öderken bunları tashih etmek ar- hayaller olmak Mâzımdı. Gençliğin sevda Öyle zannediyorum ki bu yeni çift pek zu ederim. Bugün yalnız ona atfedilen hülyaları arasında gizlenen ve türlü e-| seviştiler, ve pek mes'ud bir hayat geçir-| hissetten bahsedeceğim: mellerin vâdlerile gülümseyen, şuradan diler, Ne yazık ki bende Enverden çok! Sultan Reşadın bütün vellahtlik za. ıburadan, hikâyelerden, şark masalların. | daha iyi bir hatıra bırakan bu genç, tali-İmanını, otuz seneden fazla süren mah-| dan birikmiş sultan simaları gece rüya-İhin meş'um bir cilvesile o beklenemiyen| rumiyet ve mazlumiyet hayatını, nasl larını süs'iyen şeylerdi, elbette. Buna bir zamanda hayata gözlerini kapadı. Hâve etmek lâzım gelen teferrünt ta mar) İsmail Hakkıdan tek bir hatıra var ki|deki ömrü düşünülünce hükmedilir ki dı: Konaklar, arabalar, atlar, ihtişam ve| kendisinin değil, gençlik ateşinin, bir bu adam pek bolluk içinde yaşamağa a- sıkı vesait içinde mahpus denecek şekii- servet içinde kurulmuş bir hayat, fazla heyecan hamlesinin aleyhine olarak rütbeler, nişanlar ve hepsinin ü- zerinde kulaklarda iyi çınlıyan, etrafta |ları esnasında ordunun bazı zabitleri â- takdir ve hased ihtizazları uyandırarak rasında bir nevi isyan, daha doğrusu İt- in'ikâş eden bir ünvan: Damadı hazreti tihad ve Terakki aleyhinde bir hareket gehriyari... vukua gelmekte idi. Halâskâran ünve- Bu kadar cazibeye malik olan bir şe. hile teşekkül eden ve ipuçları mubhelif.! ye karşı lâkayıd kalınamazdı. Hele ara- lerin elinde bulunan bir heyet ökıbeti ya bir de rekabet ve müsabaka hisleri tahmin edilemiyecek vahim hadisata karışmış olursa... sebeb olabilirdi. alçerin Rin hürriyet | Bir gün Lütfi Bey elinde, gayet adi mücahidlerinden bir de İsmail Hakkı b” pembe kâğıd üzerine kurşun kalemi. vardı ki İttihad ve Terakki mensubları | Yüzulmiş bir mektub sallıyarak, hare- bezdinde pek ziyade sevilen bir gençli, çekilmek üzere mabeynden ayrılan Ona Hafız Hakkı derlermiş, Ne için? hünkâr yakaladı. Ben de orada idim Hakikaten hafiz zu idi, yoksa kalbinin KİZidi hünkârü verdi. Mektub başma- meşhur olan safvetinden dolayı mı böy- beynciye gönderilmiş, fakat hünkâra hi- le telikib edilmişti; bilmiyorum, fakat 0- faben yazılmıştı. Hünkâr: — Bu nedir? mun pek temiz ahlâkından, sadedilliğin. diye sorunca kâğıdın şeklinden ve muh- den, mahviyeti etvarından bahseden ya- (Cviyatından canı pek sıkkın görünen kın dostları bu genç zabiti o darece Lütfi Bey böyle zamanlarda sözlerine Methederlerdi ki, kendisile hiçbir vakit bir tutukluk veren sinirliliğile anlattı: temas etmemiş olmakla beraber ben de' İsmail Hakkı hünkâra karşı garib bir bu işitilen güzel evsafı aynen kabul ot. ifade, ve, bir masih tavrı ile Hürriyetie- miştim, ve hiçbir zaman bunları tekzib PedİYe tepesinde sabitleri bir toplantıya edecek bir emareye tesadüf etmedim. U. davet ederek onları doğru yola ve asker- saktan kendisini birkaç kere gördüm. liğe yakışacak bir intizam ve ınkiyada Güzel miydi? Buna sarahaten cevab ve. Sevkedecek tarzda bir nutuk irad ey'e- remiyeceğim. Herhalde kara gözleri ve mek tavsiyesinde bulunuyrodu. Kâğıdın esmerce siması, mevzun endamı insana şekli, ifadenin ve teklifin garabeti; hele öyle scak bir bis veriyordu ki bu eşkâ- hünkârdan beklenemiyecek olan bövle| Mle mervi evsafını birleştirerek ben de bir teşebbüsün adeta nasihat edasile tav- onun uzak bir dostu olmuştum. siyesi öyle çocukluk neticesile bir heye- Vakta ki Enverin bir sultanla izdivacı Canın tesiri altında yapılmış idi ki hün- vukua geldi, o da SaNihattin efendinin Kir hiç sesini çıkarmadan ve kâğıdı al kerimelerinden birine talib oldu. Onu bu adan hareme giden dehlizde yoluna talebe sevkeden amillerden biri pek be- devam etti ve bizi orada bıraktı. geri bir his olmalıydı: «O olsun da ben © Lütfi Bey bu kâğıdı, uzun uzun teem-| Be için olmıyayım?» kabilinden bir duy- Mül ve istişare etmeden hünkâra arzet- kaydolu- | şkın değildi. Pek muktesid, pek muta-! nabilir, Sultan Reşad zamanının son Yil- sarrıftı; masarifinin varidatını aşmama- #na mütekayyid olmak niyeti, cimri oki imak demek değildir; bilâkis hazinei has- Birden, bir yıldırım sür'atile bir de- mir çember bileklerine yapıştı!... sasının vesalti dairesinde mahdud, fakat| makul ve mazbut bir semahati vardı. Hazineyi şaşırtacak derecede israfa! inhimakini görmedim, fakat icab ettikçe! ve hal müsald oldukça saltanat şanına lâyık olan masariften çekinmezdi. Her şeyden evvel hazine tarafından tesviye olunmak icab eden maiyet tahsisütini 0 na bıraktıktan sonra kendisinin bususi| masraflarına, bu meyanda haremi hü- mayuna aid maaşlarla ihtiyaçlara karşı- lik olmak üzere hazineden her ay ancak bin lira celbeder, şuna buna verilecek a- tiyelerle sarayın padişah namına yapıla- cak hususi mahiyette ufaktefek masraf- ları için eibi hümâyünun ayda bin lra- dan fazla sarfetmemesine dikkat ederdi, Bu sayedededir ki zam; hassa hiçbir zaman idaresini şaşırmamış- tır. Hisset insadı gecmiş zamanda sarây- dan müstefid olmak itiyadında bulunan- lar tarafından işae edilmiş bir iftiradan fbarettir; eğer sarfiyatını hazinenin ve- saltile tevzine dikkat etme olsaydı saray pek ziyade müşkülât içinde yuvar- ilanır giderdi. Semahatinin bariz bir misalini yuka- İrda sultanların düğünleri vesilesile ha- İzinesi tarafından sarfolunan paralar teş- İkil eder. Diğer bir misalini de, gene böy- Je düğün vesilesile, başkâtibinin ve fkin-| İci mayebyneisinin kızları hakkında gös-| terdiği mürüvvette gördük. Bu İki zatın evlendirilecek kızları var. Komiser Sedad doğrularak ve kor * kunç gözlerini hasmıns dikerek onun iki eline birden (o yapışmıştı.. Genç. kuvvetli, mücadelede meleke (o sahibi| bir erkekle bu ihtiyar kadın kıyafe - tindeki kızın mücadelesi uzun sürme- di, Sedad: — Sakın sesini çıkarma; şimdi im - dad işaretini çekeceğim... Dediği zaman Swre, mezbuhane kıv Tanıyor: — Siz delisiniz galiba... Ne oluyor- sunuz? Bırakın beni... Yoksa haykı - racağım!, — Hayır; elimden kurtulamazsın Haykırmak mı İstiyorsun? Haydi, rica ederim haykır... Göreyim seni... Ge- lecek olanlar bu ihtiyar kadın Kiyafe- tinde saklanan mahlükun kim oldu - Bunu görürler!.. Sedad. biraz evvel tren birdenbire durur durmaz. üzerine yıkılan kadın vücudünün biç de ihtiyar bir vü olmadığına dikkat etmişti. Bu nâgiha- ni sadme Üzerine birden uzanan avu - cu içine sert ve dik bir kadın eti ge - nce bunun göründüğünden başka bir şey olduğuna hemen hükmederek dik katini arttırmıştı. Onden sonra karşısındskinden şüp- besi artarak onu dikkatle © fakat hiç belli etmeden tetkike, tecessüse ko - yulmuştu. Kendi kendine; — Başmda peruka var; deği! mi?| yajlı.. bu çizgiler, bu renk birer boya- dan ibaret. hiç şüphesiz boyal,. Ayni zamanda arada bir ona baktık ça kadının asabileştiğini ve bu halini gizlemeğe çalıştığını farketti. «Deta - fet» pansiyonunda Aleksandra ismini taşıyan kadın aklına geldi. Bu kadın, iğe davet edilmişti. Sedadın pa - keti aşırmak tertibatını eltüst ettiğine göre onu otele girip çikarken görmüş ve kompartimanda tanımış, bu yüzden aşabileşmiş olabilirdi. Yani bu kadın yüzde yüz değil, fakat belki de o ka - dındı. İste bu şüphe içinde artık kar daki yolcunun hiç bir hareketini £ mamıştı. Arada bir büyük çantada do- laşan ku elir birden ına bir rovol - ver daysması ihtimalini bile düşündü. ve nihayet onun bir şişi i kirpiklerinin arasından Horul horul uyur vi hakikatte tam tetik üstünde bekledi. Hasmını tam kendisine yaklaştığı sıra» e Şimdi onu karşısında Pendiğe kadar alıkoymak, orada tevkif ettirmek lâ- iş olan Sare vaz derhal kavradı ve bu yeni vaziyete Evvelâ teslimiyet gösterdi. gözlerini gu... Kendisine dost olan İttihad ve Te- mekte aceleye kapılmış, o da sinirlerinin |dı, istizan edildikten sonra alınan tasvib Öyleva,.. Yüzü de mükemmel mak -| (Devamı 10 uncu sayfada) rakki erkânile beraber bu talebi hünkâr bir tuğyanına mağlüb olmuş idi. Eğer | İradesi üzerine nikâhlarının icrasını mü- da terviç etti; saray halkında, bizlerde İsmail Hakkıyı nezdine celbederek onu |teakıb hazinel hassa müdiri umumisi de memnuniyetle telfkki edilen bu ta-' ikaz etmiş olsaydı bu hem şekil, hem'Hacı Feyzi efendi başkâtible ikinci ma- savvur, mutad olan istihzarat ile, fiile mahiyet itibarile garib olan hâdiseye beyrciyi, telâkki ettiği bir iradel seniye- ifa ettik. Her iki düğün bu sayede adeta olarak mabeyn orkestrasile incesaz takt- çıkınca, yeni çiftin ikametgâhı olarak mahal kalmamış olurdu. İden haberdar etti. Hünkâr kızların gelin | sultanlara yapılanlar kabilinden mükem» mını gece gündüz ikametgâhımızda bu- tamir ve tefriş edilen konakta düğün ya-| o Düğünlerden bahsederken şahsıma ald| odalerile yatak odalarının bütün tefer-|meliyet şeralti içinde yapıldı. Hattâ hüm- 'lundurarak merasime bahışi neşat etti. pıldı, ve konağın bodrum kısmında ihzar bir hatırayı kaydetmek, ve bu yazılarda | rüatile ve düğün masarifinin kâffei ica-|kâr bu suretle gösterilen Hütüfle de ka- Heyhat! Hayat hep öyle nejat daire- edilen sofralarda kalabalık bir heyete hünkâra karşı bir şükran borcunu öde-| batile hazine tarafından tesviyesine ha-|naat etmiyerek gelinlere birer ohediye| sinde cereyan edebilseydi; ve böyle baş- ziyafet verildi. Biz de davetliler arasın-mek istiyorum. Hneyi memur etmiş. Bu haberi alınca| göndermekten geri durmadı; haremi hü-|lıyan düğünler hep öyle devam etseydil., da idik. O gece yemeğin sonuna doğru! Sultan Reşad hakkında birçok uydur-İhusule gelmesi tabif olan memnuniyet | mâyundan birçok hazinedar (ustalarını, Halid Ziya Uşaklıği? a m ye Şükran ile Tevfik beyle ben huzura) harem ağalarını düğünlerde tarafından çıktık ve lâyık olan teşekkür vecibesini | hazır bulunmağa memur etti; ve, fazla — Yalnız birini. evvelâ yalnız en büyüğünü söyliyeceğim Muallâ hanım. Bana yardım edin.. ben gebeyim.. Yüzü istikrahla buruştu: — Yaâi, sana da kıydılar demek bir kelime söylemeyiniz. Her şeyi an byorum ve biliyorum. Yapanları. na si yaptıklarım. kim olduklarını.. — Nasıl, kimden duydunuz? — Hiç kimseden. insanlar bu felâ- kete sebeb olmadı m1?. Bu kAN — Babamın yüreğine iner. mak mecbüriyetindeyim. bana hir akıl öğretin. yardım edin. Deli olacağım Kime gideyim? Alırlar mı, çok para İs- terler mi? Tehlikesi varmış. ya bir şev olursam.. ölümden korkmuyorum. Fa- kat babam. babam ne yapar?. , Dudaklarını ısırıyordu; birdenbire: — Merak etme kardeşim dedi. ben bu işe bir çare bulurum. Yalnız iki gün yatmak Jâzım.. nerede yatacaksın? — Evde yatarım! — Baban anlamaz mı? —Anbyacak halde değil gavalk.. — Peki, ameliyattan sonra seni evelet. Bana adresinizi de ver, ameliyat CENNETLİK ARLARI—? götürürüm. Ben iki gün bakarım sanal. | ünü ben her şeyi hazırlar, gelir alırım Ellerine sarıldım. Öpecektim, çekti. jseni.. — Ne yapıyorsun, bırak ta biraz in-| Parayı avucumun içine sıkıştırdı: sanlık etmenin zevkini tadayım. al — İyi ki bana tesadüf ettin. bunlar nsanlık özenilecek bir şey değil yat. larin beceesiğin işler dağilar. Başımı önüme eğdim; utanarak: Bi AR e GEN izi i — Dektor para ister. halbuki bizde.. , iy varsa” Sözümü kesti: — Bunu düşünme, Şayed benim ver- mem gücüne giderse, vaktin olduğu 74- man ödersin!. Çantasını açtı. Bir beş liralık çıkar- ğ maştız İşte cemiyetin tekmeyi attığı insan: — Bunu al dedi. birkaç gün idare|işte şerefli avukat ve İhsan, İkisini lânetle anıyor, fakat ilkini — Adam sen de. nasıl kazandığım sence malüm.. bu akşam birkaç mistini çıkarı Omuzlarını silkti: | tebcil edilmiye lâyik görüyorum. 8 Mart Muallâ gelir ümidile sokağa çıkmı- yordum. Beş lira bizi bir hafta geçi direbilir. Bakkaldan biraz müsaade daha İstedim. Haftaya vermezsem, veresiye- Yİ keseceğini ihtar etti. Hiç bir şey gözümde yok. Her şey düzelir.. evvelâ karnımdaki hallolmalı,.. 15 Mart Bugün ayağa kalktım. Dizlerim tut- muyor, tutuna tutuna dolaşabilyorum. Muallâ üç gün sonr geldi. Kapıdan girerken: — Her şey hazır bugün gidiyoruz. Dedi, Babam Muellâyı gördüğüne çok se- vindi. Konuşamıyor, lâkin memnüniye- tin! izhar ediyordu. Beraber çıktık. Köşe başında beni bir otomöbile bindirdi. Beyoğluna çıktık. Bilmediğim birçok sokaklardan geçtik. Perdeleri kapdlı loş bir apartımanın kapısında durduk. Korkuyor muydum? Başıma gelen ilk vak'a olduğu için he- yecanlı mıydım bilmiyorum? Titriyor- dum, Muallâ buna cesa — Korkacak hiç bir şey yok. Pazar- lığı öyle yaplım. Ameliyatı bayıltarak yapacak... Yalnız sivri sakallı ermeni doktoru, ayaklarımın ameliyat masasının demir» lerine geçirildiğini, burnuma bir mas- kenin indiğini hatırlıyorum. Lysol kokusu içinde gözlerimi aça tım. Koltuklarıma girerek otomobile in- dirdiler. Eve geldik. Muallâ hastelan- dığımı söyledi. Evden beraber gezmiye diye çıkmıştık. (Arkası ver)

Bu sayıdan diğer sayfalar: