7 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

7 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

p N POSTA e KEİ mama mm mm YİN | İstanbulun korun ması her şeyi hükümetten beklemekle olmaz! Hazırlanacak umumi ve teferrüatlı plânların tatbikında hükümetin, belediyenin ve halkın elele vermeleri lâzımdır! Eme b ün İstanbulun imar ve korun - ma işlerini umumi surette bir - #kte mütalea ederek İstanbul gibi büyük bir şehrin pasif korunmasının, yalnız imar plânlarından edilecek tasarruflarla başarılamıyacak kadar geniş ve şümullü olduğu neticesini çıkarmıştık. Kezalik İs- #anbulun pasif korunması lehinde bele - diyenin yapması iktiza eden masrafların Onu şehre aid alelâde ve lüzumlu vazife-| lerinden alakoymaması icab ettiğini de| #öylemiştik, İstanbul gibi büyük bir şehrin ektif ve Pesif müdafaası için her şeyden evvel Mufassal ve teferrüatlı bir plân ister. Ondan sonra da bu plânın tatbikine aza- #ni bir hızla koyulmak iktiza eder. Böyle bir plân yapılabildiği gün görülecektir! Ki İstanbulun hava taarruzlarına karşı müdafaa işinde hükümetin, vilâyetin, be- lediyenin, hususi müesseselerin ve niha- yel halkın ayrı ayrı yapacakları birçok ler ve birlikte edecekleri birçok feda- kârlıklar vardır. Bunsuz ne İstanbul ve be de bu dyarda başka bir şehir muhte- Mel hava taarruzlarına karşı müdafaa €- dilemez. Eğer vilâyet, belediye ve halk İstanbu- İun aktif ve pasif müdafaasını sırf hü - kümetlen bekliyorsa yanılıyor demektir. Bu hususta hükümetle beraber resmi ve- Pa hususi yerli teşekküllerin de iş birliği etmeleri lâzımdır. Aksi takdirde, memle- ketin heyeti umumiyesinin müdafaasını başarmağa kuvveti ve mali takati ancak kâli gelebilecek olan hükümetten şehir- lerin de ayrı ayrı ve telerrüatli mü - dafanlarını tanzim etmesini ve bunlara lizım olan bütün paraları vermesini bek- demek abes olur. Dünkü yazıda şehirlerin havaya karşı Mmüdafaalarında ademi merkeziyet esa - Sına dayalı geniş bir nizam içinde bir yem kenarında bulunan büyük ve & emmiyetli bir fabrikanın, faraza Fiat fabrikasının, hükümet ve belediyeye an çe bir masrafa runlo'madan ve $€- lerber ordudan tek bir zabit veya nefer istemeden, kendi aktif ve pasif müda - İnasını başli başına nasıl başardığını ve başarabileceğini anlatmıştım. İşte her gehrin her resmi ve hususi müessesesi - hin, her mahalle ve semtinin ayrı ayrı Mahalli aktif ve pasif müdafaalarını böy- lece bütün teferrüntile düşünmek ve ne- Hiceleri bir feraat plâmna bağlamak ve Sonra da şehrin heyeti ümumiyesinin ak- tif ve pasif müdafaasının plânını çiz tamamlamak fktiza eder. Yoksa bir şeh- tin birkaç yerine birkaç top ve birkaç iildak yerleştirmek ve nihayet bir iki yerine de nümunelik birkaç sığınak ve Siper yapmakla o şehir hava taarruzla- Tina karşı korunmuş sayılamaz. İngiltere - Fransa ve Almanya arasın- ila harb olmasına rağmen bu memleket. derin büyük şehirlerile sivil halkın u- Bak hücumlarına hâlâ maruz olmamala- Tina bakıp da ne aldanma'ıdır ve ne de bunu bu milletlerin sırf derin ve yük - Sek insanlık hislerine atfetmelidir. Bu memleketleri birbirlerine hava taarruz- darı yapmaktan meneden âmil hava kuv- #etlerince, aralarında bir dereceye ka - 'dar mevcud müvazen mel- İkuz bilmisil mukabele korkusudur. NI - İfekim hava kuvvetleri arasında müva - tene mevcud olmıyan ve dolayısile bil - misil mukabele korkusu bulunmuyan Rus- in harbinde Fin şehirlerinin ve Fin sivil halkının uğradıkları felâketler meydan- dadır. İstanbulun hava müdafaası için evvelâ kuvvetli bir uçak müdafaa topçusile ke- 30 kâfi kuvvette bir av uçak filosuna İhtiyaç vardır ve diyelim ki bunlar hü - kümetce, yani orduca tertib ve tahsis 0- HANNA a mim YAZAN kli general H. Emir Erki “Son Posta,, nın as':eri muharriri Fakat koca İstanbulun kuleleri ve res-| mi ve hususi yüksek ve büyük binala « rının üzerlerine yerleştirilecek olan y lerce uçak müdafaa makinelitüfeklerile küçük çaplı toplara ihtiyaç vardır ki bün- ların teferrüatlı geniş bir müdafaa tasarına hazaran ve mermilerile bir « likte tedarikleri, tâbiyeleri ve sübay, baş- er ve erlerinin temin edilmeleri işleri İs- tanbulca, yani İstanbul vilâyet ve bele- diyesince pekâlâ deruhde olunur ve ba - şarılabilir. Ancak belediye deyince sırf şehir ida-! resini ve şehir bütçesini murad etmiyo - rum. İstanbulun hava müdafaa işleri - nin hangilerinin hangi müesseselere ve- ya doğrudan doğruya halka sid olacak » ları tesbit olunmak iktiza eder. Sığınak ve siperlere gelince, bunların inşa İşlerile masarifinin de sırf beledi - yeye aid olduğunu zannetmek bir kata olur. Evvelâ hef resmi dairenin altında derhal bir sığınak kazılması ve inşası lâ-' zımdır ki bunların parası her dairenin mensub olduğu Vekâletin veya umum 1 müdürlüğün bütçesinden çıkar ve bu 1 -İmumt ve teferrüatlı plinların iatbikinde| ğınağın her türlü bakım ve hizmetleri o! resmi dairenin memur ve müstahdem -| lerinden seçilecek vazifedarlar tarafından görülür. Keza her bir hususi ehemmiyetli bi - nanın ve âpartımanların altlarına hiç durmadan bir sığınak kazıp vücude ge- tirilmeli ve bunun da masarifi bir kanun- let erine tahmil olunmalıdır. Şüpke yok ki emlâk sahibler kısmı bu Sığınağı bir ak ka tarafından nı dikkate alm tüneller halinde inşa olunacak sı larla şurada, burada yapılacak siperler mediği tak - ini halkın iane ile! dirde belediyenin e veya muvakkat bir vergi ile tamamla - ması iktiza eder. Bu tedbirlerde tered - düd tehlike anında her ü felâkete ön- den katlanmak demektir. Benim iki gazete yazısına sığdırmağa çalıştığım İstanbulun hava müdafaa iş - leri görülüyor ki oturup her şevi hükü - metten beklemekle veya yalnız be'ediye- nin Dir işi sanılmakla vücud bulmazlar. Hükümetin, belediyenin ve halkın bu bapta iyi düşünülüp tanzim olunmuş u- elele vermeleri ve icab eden bedeni ve nakdi gayret ve fedakârlikları müştere- ken yapmaları iktiza eder, İstanbul gibi| bi bir şehrin bava taarruzlarıma karşı müdafaası, daha geç kalmamak ve geceyi gündüze katacak bir hız kullanmak şsr - tile, ancak bu suretle hereket sayesinde başarılubilir, EH. E, Erkilet Yeni Bulgar sefirinin itimdanamesi simde ilimadnamesini veren yeni sefir Mili Şefin yeni Bulgar Elçisi Kirdf'u kabul ettiklerini yazmıştık. Ro - Riyaseticümhur köşkünde göl Samsun köyleri ve Halkevleri Samsun, (Hususi) — Samsun köylerinde köylü yurddaşlar çalışkan ve veri- len nasihatleri dikkatle dinliyerek yerine getirmeğe heveskâr olmakla temayüz etmektedirler, Köy çocukları da Cümhuriyetin verdiği feyizlerden istifade ede- rek tahsillerini yapmak için büyük bir istek göslermektedirler. Resmimiz, köy- A miki ir cazi esnasında Halkevlilerle bir arada göstermektedir. | FAZLA Meraklı söyledi: — İstanbul liman reisi. Kadıköyden İstanbula geliyormuş. Vapur Haydar- paşaya yanaştığı zaman. vapurdaki yolcuların isttab haddinden aşırı oldu- ğunu tesbit etmiş. — Hakikaten bu vapurlar çok fazla yolcu alıyorlar. dedim. — Orası öyle amma merak ettim. — Neyi merak ettin? — Yolcular iskeleye geliyorlar. Va- yurlar yanaşıyor, hareket ediyorlar, fakat iskeledeki yolcular bunlara bin- miyorlar, Tâ ki iskelede binlercesi bi- rikmiş oluyor, O zaman içlerinden biri, «İşte şimdi kalabalık olduk, vapura bi- im» diyor ve hep birden biniyorlar le mi? ie Haydi canım öyle şey olur mu? | Yolcu fazla, vapur küçük, vahud da r emiyor, . iştim de? rlü olamaz. — Mademki başka türlü olamıyor. ü de çare bulunamaz mı? — Ne türlü çare? — Meselâ sık sik vapur işletmek. — Olahilir herhalde? — Merak ettim acaba neye sık sik vapur işletmiyorlar? — Belki vapurlar kâfi gelmiyor? — Vapurlar kâfi gelmezse yolcula- rın bir n; iskeleye çıkarın işlerine yetişmelerine mâni olmak doğru mu - dur? "i l Ceza vermiyen İdoha devleti sulh hâkimi Birleşik Ame - ikada İdoha dev leti sulh hâkimi Andrew Kavas - saugh 30 sene hâ- kimlik yapmış - tr. Bu müddet zarfinda muhakeme ettiği şahıslardan hiçbirini ne hapse, ne de pars cezası - nâ mahküm etmiştir. * 3.200 kilometre uzaktan hasta muayenesi Kamada sıhhat nezaretinin doktoru Pasnev'in hastalarından bir kısmı 2400 kilometre, bir kısmı da 9200 kilomet- re uzaktadırlar. Ve doktor onları bu kadar uzak mesafeden dinler ve ken- dine tavsiyelerde bulunur. Hastalar Kutba yakın yerlerde bu - Tunan avcılardır. Bunlar hasta olduk - jistiab haddinden fazla YOLCU — Bir mlssi aklıma geldi. Pırınların çıkardıkları ekmek, halkın ihtiyacımı tamamile karşılamazsa, bir kısım halkı ekmek yemekten menederler mi? —ın — Timen reisi vapurda mi kalmış yoksa o da çıkanlar arasında mı? — Bilmem. — Gazetelerde okuduğum. haberlere bakılırsa kendi vapurda kalmış sani- rım, — Olabilir. — Bir darbımesel aklıma geldi — Nedir? den aziz» şunu da me- rdan çıkarılan yolcular herhalde bir sonraki vapura birmişler- dir, — H l — Bir sonraki vapur. her zamanki yolcuyu aldık» tan maada. bir evvelki vapurdan çıka- rılanları da alınca ne olmuştur? — Olan olmuştur. — Liman refsi o vapurda da bulun- ğı için, su ile bir seviyedeki vapur bata çıka Köprüye gelmiştir değil mi? — Herhalde — Vapurların istiab hadlerinden fazla yolcu aldıkları meselesi de bu suretle kapanıp gitmiştir değil mi? — Kimbilir belki. — Sen de bir şey bilmiyormuşsun merakımı tatmin edemedin. Gİmek Mutüst | Bunları biliyor mu idiniz? Tayyare pervanesinden mazar taşı Panan bir Hiristiyan mezar- ağındaki haçlar - jen biri, mezar - lık civarında düş- müş bir tayyare - m gi ği »in pervanesidir. DEDE -- ii Mezarda yatan İn #- saks - san İse tayyareci olmadığı gibi öm - ünde hiç tayyare de görmemiştir. Çün kü öld tarih t#yyarenin icad edil - diği senelere tekaddüm etmekledir. * Sokmıyan arılar Rodezya arıları, arı nevileri ara - sında 'bariz bir hususiyeti olan nevi - dir, Bu ar mükemmel bal yapar - a İlar. Arıdan da beklenen budur. Fa - kat arının korkunç silâhı iğne bu arı- arda yoktur. Sokmazlar. Bu nevi arı- ları zaman orada bulunan telsizle dok- 20 yaşındaki Ümidsiz genç hız (Ümldela) müstear ismile mektub ya - san genç kiz okuyucumun yaşı benüz yirmidir. Yirmi yaşımda bir genç kazın (Ümidsiz) İsmini kendine yakıştırmasını garik bulurum. Yirmi yaş ümidsislik de ğf, ümid yaşıdır. Bu yaşta ümideirlik ka. dar gayri tabii bir şey olamaz. Hale â- mldsiz okuyucumun ümldeizlik ifade e - den mektubundan bazi kısımları yasa - ”zmi yaşımda olmama rağmen ha yatlan hiç bir ümidim kalmadır «Sevdiğim erkeği kaybettim, o artık beni sorup aramıyor.» «Onu ne kadar çok sevmiştim. Bir gün görmesem yaşayamıyacağımı sanırdım.» Bu satırları okuyan ne zanneder? Birbirlerini görmüşlen (konuşmuşlar, birbirlerini yakından tanımıştır, seyişt - yorlar. Evlenmek kararımı vermişler. Halbuki bunların hiçbiri değil, okuyu , owa mektubunda küfi derecede izahat ve riyor: Bundan altt ay evvel bir apartımana taşınrıştık. Karsımışdaki apartmanda ları üretmek için bir çok yerlerde toe- rübeler yapılmaktadır. oturan genş erkek daha © gün nazarı dikkatimi celbetmişti. Yakışıklı idi, ta — vırlarından iyi yetişmiş olduğu, kibarlığı belli idi, Bana lükayd olmadığımı, arada sıradr bizim apartımanın (pencerelerine bakışından anlıyordum. Sokakta besadüf ettiğim zamanlarda da durup dana ba « Kıyordu. Bir keresinde gülümsedi. Fakat heyhat, onu evvelki gün bir sinemada bir genç kısla yanyana gördüm. Çok yakın oturuyorlardı. Hal ve tavırları (birbirini seven bir çifti andırıyordu. * Okuyucumun yaşını bilmesem bu satır. lar tahmin efneğe kâfi geli Bördüğü, tanımadığı huyunu i bir erkefi kendisini seviyor zannetmesi ne kadar gayritabil ise & et. keği bir başka genç kız kadınla gör. düğü zaman da müteessir olması, o ka . kız okuyucumun lâr geçici bir hevoss se, tersi. #dir, geçecektir. Ona tavsişem der gÖTGÜRÜ imsam sermernesi- dir. Ve gene tavsiyem, pencereden görüp bir adam yüzünden " ümidini kesmek tarzındaki 60. cukinklardan vazgeçmesidir. TEYZE

Bu sayıdan diğer sayfalar: