17 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

17 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Son Posta,, nın Hikâyesi unmmmuamıus Büyük baba EM. Çeviren : Nim t Mastafa ri e Hilmi bey meşhur bir şair ölamamış- tı. Fakat gençliğinde yazdığı ve o za - Man mecmualarda intişar eden şiirleri hiç de fena eserler değildi, Hilmi bey bu sahada çalışsaydı, belki meşhur olacak, bugün adı Şâirler arasında osayılacaklı. Fakat © bir iki sene şür yazdıktan sonra bir daha yazmamıştı. Hayatını kazanmak. mecburiyetinde idi. Babasından miras kalan birkaç dükkân vardı. Hilmi bey bu dükkânları satmış, eline geçen parayı kendine sermaye yaparak ufaktan tica - Tet işlerine başlamış, zekâsı ve talihi yar dım etmiş az zamanda buyük bir tüccar gimuştu, Hilmi bey işte bu sırslarrla bir tüccarın kızue evleri ra bir oğlu olmuştu. Hi Yetiştirdi. Kendi elli beş yaşına geldiği Zaman oğlu koskoca bir adam o'muş, ev- lenimiş ve evlendiğinin senesinde o da bir oğul sahibi olmuştu. Hilmi bey İşi Gerçi çalışamı ğildi amma, oğlu durürken kendinin ça- aşmasim, kazanmasını abes bulmuştu; | Hem şimdiki ticaret işlerini ( oğlu gibi, genç ve ateşli bir insan, onun gibi ihti -| yardan daha iyi becerirdi. | Hilmi bey, kahveye gitmez, tavladan, iskambilden hazzetmezdi. Vakit geçirmek için bir şeyler yapmak isyordu. Fakat ne yapabilirdi? Şiir yaz-| mak, şir neşretmek onun için gene bir vakit geçirmek vesilesi olurdu. Bu yüz -| den Hilmi bey seneler sonra yeni baştan şiir yazmak hevesine kapıldı. Hergün o-| dasına kapanıyor, şiirler yazıyordu. Yaz- dığı şürlerden birini bir defa oğluna o - kuyacak olmuştu. Sofradan kalktıkları zaman cebinden çıkardığı küğdlara baktıktan sonra; — Dinle, demişti, bü şiiri yeni yazdım, dü. Doğan erkenden bir Razete almıştı. leri yapılmakta iken Kânunuevvelden - | — Oku baba dinliyorum. Hilmi bey şiki okumaya başlamıştı. Henüz birinci mısra: bitirmeden oğlu o - tarduğu yerden kalkmış, radyoyu açınış- gı. Hilmi bey ikinci mısraı, üçüncü mış - ya, okurken göz ucile de oğluna bakıyor-! du. Oğlunun kendini dinlemediğini far -| ketmişti: | — İşte böylel Dedi ve kâğıdları cebine koydu. Oğlu, radyoda çalınan parçaya o kadar dalmış- b ki, babasının, işte böyle; dediğini bile duymamıştı. Gene bir gün yazdığı bir başka şüri gelinine okuyacak olmuştu. Gelini güle - rek: — Babacığım, ben hiç şiirden anla - mam, şen bunu anlayanlara okusan, da- ha iyisi bir gazeteye, bir inecmuaya yol Jasan, Diyerek odadan çıkmıştı. Bu, iyi bir gikirdi. Hilmi bey yazdığı şiirlerden en| beğendiğini temize çekti. Bir zarfa koy si du, Edebi mecmuslardan birinin adresi - ne postaya verdi. Mecmuanın ilk sayısında gir yoktu. — Belki geş koyarlar, diye düşündü. çıkan İ kalmıştır; gelecek sayıya! Hilmi beyin torunu Doğan on yaşına/: gelmişti. Mektebde okuyordu. Hilmi bey |? torünunu çok severdi, saatlerce anlatmaktan bıkmazdı. Bir gün Doğan elinde bir yevmi ga - zete ile büyük bubasının yanına gelmiş- ti. Yevmi gazetede çocuk sayfası, çocuk sında da bir bilmece vardı. Doğan bilmeceyi ba'ledememişti. Büyük baba -|: sının yardımını istedi. Büyük baba, to - run başbaşa verip bilmeceyi hallettiler. Doğan halledilmiş bilmeceyle birlikte zarlâ ikinci bir kâğıd daha koymuştu. — Doğan e kâğıd ne? — Şiir büyük baba. — Şiir mi, sen Şiir mi yazıyorsun? sen şana da okuyayım. Doğan, yazdığı şiiri Hilmi beye oku - du. Bu, vezni doğru olmıyan kafiyel hatalı ve çocukça düşünülerek yazılmış bir bahar manzumesiydi. Hilmi bey bir Kere daha kendi çocuk- luğunu, gençliğini hatırlamıştı. O da ço- cukken yazmaya başlamış, gençken mu- vaftak olmuştu. Fakat ihtiyarken... İşte 9 zaman yazamamışlı, Acaba torunile birlikte yazsa... — Büyük baba, sen de böyle şiir yazar mıydın? — Yazardım Doğan. Doğan şiiri yarfa koymuş, zarfı kapa- mişta. O gece Hilmi bey odasına çekildiği za- man bir çocuk manzumesi yazdı. Ve erte- si gün Doğanın bilmece gönderdiği, şiir gönderdiği yevmi gazetenin çocuk sayfa- st adresine poslaya verdi. Çocuk sayfasının gazetede çıktığı gön-; Büyük babasının odasına gitti: ük baba, benita gazeteye gön -, erdiğim şiir çıkmış. — Aferin sana Doğan ver bakayım şu gazeteyi, Hilmi bey gazeteyi aldı. Doğanın şiiri- ni gördü. Şiirin altında, not halinde bir - kaç satır vardı. Onları da okudu: «Okuyucularımızdan bay Günere: Hilmi bey yazdığı şiire «Güner» im -, zasını atmıştı. Gazete ona hilab ediyor - du: j «Şiir yazmak İstiyorsanız, bunu doğ -| rudan doğruya kendiniz tecrube ediniz. Gönderdiğiniz şiiri büyüklerinizin yar - dımile yazdığınız pek belli. Bu sebeble gazeteye koyamıyoruz.» Hilmi bey gene emeline muvaffak o -| Jamamış, bir gazetenin çocuk sayfasına di | | İ İbir çocuk kariin şiiri olarak da şiirini koy ,#âra duramamıştı. / Adanaca b'r otomobil kazasında bir adam öldü Adana (Hususi) — Bugün şehrimiz» de feci bir otomobil kazası olmuştur. onunla |: meşgul olmaktan, istediği kadar masoi|: Yazdım büyük baba, çocuk sayfa - sında çıkması için gönderiyorum. İster -: İbeş altı günde ancak posta gelmekted şt olarak açılmıştır. 1590 95 SON POSTA #5 i Çok çocuklu aileler ; ve madalya İsim ve adresi mahfls bir okuyucu nuz yazıyor: Türkün en büyüğü «bin yarım insana İ bir bütün insan bedeldir.» demişti, Hal, buki biz eviddlarımızı birer yarım adam olarak yetiştirmek, daha doğrusu yetiş, £ $£ titememek zaruretindeyiz. Ben 45 Yiralık ufak bir devlet memu | $ ruyum. Bu paradan 10 Nira vergi tevki, 3 İ fatı yapıhr. 6 çocuğumla 9 nüfuslu bir; peşlerine 1 Yoksa bu karkunç ihtiyar, sabaha kadar, hi bir devlet memuru ve birer mekteb i| JaYYardadenin göremediği “bir yerden, talebesi olan yavrularım bu 9 kuruşla i| bir küçücük gizli pencereden kendileri- vazıı yor, meklebe gidiyor, kitabı, ilmi seyrelıniş ve konuştuklarını dinleisiş başı ve her türlü hayali zaruretleri #|miydi? Tayyarzade, dudaklarını kıpır - Ya pen e den ediliyor. Girdi işli - İdatmadan bir Elham okudu ve mefes alır t ok çocuklu pileli i Rİ b'rer madalya rik Bu bizim i| gibi yaparak üstüne üfledi. g1 in il Gevherli hanım, kelimeleri tane tane ve ağız ağır telâffuz ederek: — Tayyaroğlu sabahın hayır olsun. nasıl, Sahba kalfa cariyen sana iyi hiz - met etti mi, rahat ettin mi? Diye sordu. Tayyarzade: — Sağ ol benim devletlü su'tanım e - fendim,.. Kendimi cennette sanırım. sa- yei devletinde rahat etmemek olmaz. Sahba kalfa kulun can baş ile hizmet et- miş, hakka ki bu hakire lüttetmiştir.. $ onların im sartları Vi Dedi. Gevherli hanım gözlerini Tay - İ tecek bati o eğe Mitra | yarzadenin tâ göz bebeklerine dikerek: bil deği mi? i| — Ey Tayyaroğlu, nasıl, Sahba kalfa. lıklar basarmağa çalışır $İ ya ramolmadın ya?. Yen yurda birer manga evikd İİ Dedi. Tayyarzade titredi, fakat kendi i lelerin yoksuzluğunu giderecek Sİ. 5 rise Ef İ dir tedbir bulunamıyor mu sini derhal top'adı: — Benim efendim şultanım.. bu Tay- yaroğlu senin kulundur, kölendir, benim gibi yüz bin Tayyaroğlu uğruna fedö v- sun. Dedi. Gevherli banım tebessüm etti; — Gel imdi yanıma otur da o senin ay yüzünü seyredeyim. Ey yiğitler şehbazı ve nevcivanlar şehzadesi Tayyaroğlu külhanisi... diyerek Tayyarzadeye yâ - nında bir yer gösterdi. Tayyarzade, tek- rar etek öptükten sonra hanım sultanın karşısına oturdu. — Sahba kalfa. tiz kızlara söyle bize kahve ve çubuk getirsinler... «Biraz sonra içeriye birbirinden güzel bir oğlancık ile bir kızcağız güdü Ikisi de, ipek ve elmas parıltısı içinde idi. El- ; salık, demektir. i madalyalar altından veya ahi olsa meye yarar? 67 bütçe zaruretleri şu veya bu &e. işinde büyük devletleri ken, dimize örnek tutmağa müzajd değilse bir kere Bulgaristan ve Yugoslavya gibi İ Beemleketlere bakalım. Devlet dairelerinde bekâr memurlar, hiç çosukları olmıyanlar kucak kucak &ra ahırlarken çok çocuklu memurlara ve vütandaslara bazı yardımlar yapmak Hatta bu zümrüdden bize gönderdiği mektub n şiddeti bizi mektubunu $a, mecbur bırakmıştır. Unut z dir ki bütün memleket da, vaları ehemmiyet swrasile halledilmeğe çalışılmaktadır. yin ie imes Aksaray postaları karmakarışık bir ha da" Aksaray (Hususi) — Aksarayla Kon - ya arasında çok muntazam posta servis- beri Bor-Aksaray ve Ereğli - Aksaray s- rasında iki posta işlemesi Aksaray posta- Yarım karmakarışık bir hale sokmuştur. Bazı günler Ereğ'iden çıkan İstanbul postası bazan Bordan çıkmakta ve bir! merkezle gönderilmeyen postalar birçok | teahhürle Aksarayı bulmaktadır. Konya ile posta servisi varken bir gün evvelki! gazeteleri okumak mümkündü, bâlen lancık Tayyarzadeye, kızcağız da Gev - herli hanıma çubuktarlık etti, Gevherli Esima Hanımın çubuğuna paha biçilemez- di. Tayyarzadenin gözleri kamaştı, Bunu gören Esma Hanım; — Ana dedem Mehmed Paşaya Sultan Selim hani sani hediyesidir. Cennetme- iği takdirde bu karışıklık or kân Sultan Se'im han hazretlerine de İn- makamların | gilizin kadın krak yollamıştır. dedi ve bekleriz. Tayyarzadenin çubuğunu işaret ederek: ai : — Amma benim sevgili çubuğum © çu- buktur ki nevcivanım için lâyık görmü- şümdür. Ondaki iş bunda yoktur, bun - Aksaray postaları İstanbul merkezin - veyahud münhasıran Bo- ra göndi İtadan ka'kacaktır. Alâkalı bu işi intizama sokmalarını Arapkir yoları aıidı Arapkir (Hususi) — Dört aydanberi hüküm süren şiddetli kış burayı muha - altına almıştı. Bu arada birkaç ay- dar kapalı bulunan 25 kilometre uzun - luktaki Dişterik namile maruf yol yeni kaymakam Halil Demirbağın ilk faaliye- lülesi, lülecibaşı Tophaneli Mehmed usta işidir. O Mehmed ustaya Karanfil Meh- med dahi derlerdi, benim çocukluğum za- İmanı adamlarındandı, çiçekçi'ikten Tüle- j i mal İ ciliğe sapmıştır. O senin elindeki çubuk- Burası yevmiyeleri hususi muhasebe - > ” Ea a den verilmek üzere civar köylerin e hen giçek Yüle işlerdi ki üstüne amelesile açtırılmıştır. Mekkâre nak a $ m normal hale gelmiştir. Gevherli Esma Hanım haklı idi. Altın lerinde, kiymetli birer çubuk vardı. Oğr! daki mücevher de hiç bir çubukta yok - tur.. Ey Tayyaroğlu, o sendeki çubuğun «Son Posta» nın tarihi tefrika 172 BİNBİRDİREK BATAKHANESİ razan: Reşad Ekrem Paha biçilmez bir çubuk mma karışmış, sakallar: göbeklerine var. miş âşıklarının yılda bir defacık yüzünü görmek için obekleştiklerini dinlerken, dudaklarında mağrur bir tebessüm beli- riyordu. Cariye, nihayet, geyik sultan K le dünya güzeli şehzadeyi (o kavuşturup kırk gün kırk gece süren bir düğün yap- tırttı; sonra, bir de türkü söyledi: Ben de gittim bir geyik avına aman eman Zalim de beri çekti kendi dağına aman eman dağına Zalim ava nasil kıydın benim tat canıma Tövbeler olsun bir daha geyik ovma eman aman Gevherli Esma Hanım Sultan Tayyar- zadenin yanaklarını okşıyarak: — Ey benim Şehzade Ferahbahtım.. ey benim nazlı civanım.. inşallah birim jde kırk gün kırk gece düğünümüz ol « sun... Şu anda ahdımdır... yaraşan tatlı bir tebessüm ile; — Ey benim Geyik Sultanım... Benim de ahilım olsun, ölünceye kadar kapında kul, kö'e olurum... deği. Bu grehik, Gevherli Esma Hanım Sul- tan Tayyurradenin sağ elini iki svucu - İnun içine aldı. Delikenlımın süzme pat- İmaklı ellerini, bir güzellik mütehassısı İdikkatile seyrederken, gözleri, Tayyar - İzadenin parmağındaki bir gül yüzüğe sap'andı. Bu, Gümrükçü Hüseyin efen - di yadigârı, fındık büyüklüğünde bir taş idi. Hanım Sultan: — Aman Tayyaroğ'u, ne hoş yüzü - ğün var... Dedi. 'Tayyarzade, yüzünün daimi bir süsü olan o tatlı gülümseme ile: — Sultanım efendim, pek âdi bir şey- dir. Dedi ve yüzüğü parmağından çıkara- rak Hanım Sultana uzattı, Esma Hanım Sultan taşı, yakından ve gayet dikkat #- le muayene ederek: oğlu dedi, Felemenk tıraşı tabir olunur. Çubuktar: — Aman Su'tanım efendim bendeniz size hilâf söylemem. bir seyyah derviş ahbabım yardır, bu taşları o yapar... Bir bilgisi ve görgüsü çok san'at adamı- dır.. sırçayı elmas, bakırı altın, kalayı (Arkası var) — Bü elmas pek kıymetlidir Tayyar - Bir hafta daha bekledi. Gene mecmua. Doktor öperotör Hamdi Onar, kullan- da şii çıkmadı. Hilmi bey buna çek ü -) makta olduğu hususi otomobilile Bay- züldü. Fakat kimseye bir şey söylemedi. bustlu Derviş oğlu Mehmede kazaen Acaba neden şiirini mecmuaya koyma » çakpmmıştır. Mehmed ağır yaralanatik bir gül oturtulmuştu ki, insanım, onu top- raktan yapma bir gül olduğunu farket - ancak böyle, bir çubuk üzerine mesi iÇin dı Fenarm yazıyordu? Ticaret hayatında geçen seneleri ona şiir yazma. unutturmuş muydu? hastaneye kaldırılmış, müteakiben öl- müştür. Vukubulan kaza hakkında adli Gar Adana (Hususi) — Adana Halkevi resim ve fotoğraf sergisi merasimle açıl - mıştır. Sergiye yüzden fazla yağlı, sulu boya resim ve fotoğraf konulmuştu. Resmimiz Adana valisi Bay Faik Üstünü ve Halkevi relsi Nevzad Güvenle davet- Mlerden bir kısmını sergiyi gezerken göstermektedir. Kahveler, mü: gelmişti. Gevherli hanım, onlar içinde «meşhur Kiler yangınından evvel Selim han hediyesidir» dedi. Kahveler içildikten sonra Gevhetli Esma Hanım Sultanın masalcı cariyesi «Geyik Sultan» masalını söyledi: «Bir varmış bir yokmuş bir padişahın bir oğ'u varmış. on beş yaşında, güneşe ya doğ ya doğayım diyen güzellerden i - miş. şahzade bir gün ava gitmiş, önüne bir geyik çıkmış... Şehzade geyiği kova- lamış., geyik dağdan dağa kaçınış, şeh - zade dağlar bayırlar aşmış. sonunda bir saraya gitmişler... bir saray ki içinde in yok, cin yok.. duvarları gümüş, kapıları billür, halı ve kilim yerine yerler altın tozu döşeliymiş...» Masalei cariye, kanım sultan ile Tay- yarzadeyi, bir saate yakın esrarengiz bir klemde dolaştırmıştı. Peri padişahının geyik suretinde dolaşan tilsimli Kızının aşk masalı çok uzundu. Esma Hanım Sultan, masalı büyük bir ciddiyetle din- liyordu. Öyle ki, kendini, âdeta geyik Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25 İSTANBUL Gazetemizde çıkın yazı ve resimlerin o bülün ohakları mahfuz ve gazetemize siddir. ABONE FİATLARI Cevab için mektublara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. Posta kurumu : WI İstanbul Telgraf: Son Posta dİer ve kuru sebzeler, taze etler, tavuk Ve piliç etleri, tereyağı ve zeytinyağı (mu, tedil miktarda) hamur işleri, reçeller ve kompostolar ve bilimum *a20, yaş mey. valar, süt, yoğuri, muhallebi, pelte gibi geyler İknamen serbes'tir. Bir de azabi teheyyücat, uykusuzluk, ğ manevi â#admeler ve darbeler, inkıbaş| gib: fisiyolojik bozukluklarda hastalığın duha ziyade şiddet kesbetmesine sebeb olur, i Deri üzerine tahriş edici kolenys'sr veyahud diğer firfkayonlar aslâ caiz de, Bileir. Kepek banyoları çok-iyi gelir. Se. rn ve yumuşak merhemler, kremler, pudralar şayanı tavsiyedir, Cerab istiyen okuyucularımın posta. putu yollamalarını rica ederim. Aksi tuk. dirde istekleri nrukabelesiz kalabilir. Telefon : 20203 sultan yerine koymuş gibiydi. Geyik Sul tanım, Aşıklar dağında Maşuklar tekke- sinde Se'sebil odasında saçları sakalla - ereasesarasmessennesenmeneenmens

Bu sayıdan diğer sayfalar: