19 Nisan 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

19 Nisan 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© Sayfa EDEBİYATI Güzel bir eser: Ana Yazan: Halid Fahri Ozansoy Tercüme ile uğraşanlar pek iyi bilir- ler ki, bu iş. bazan teliftende güştür. Güçlüğü bilhassa. o lisanın bütün ince - liklerine vâkıf olmakla beraber, azlında- ki bu fikilreri, hiç bir noktasını atlama- dan, sanki tercüme deği! de doğrudan doğruya yazıyormuş gibi kendi dilimize nâkledebilmektir. Ha'buki aslındaki l- sanın sentaksı ile dilimizin bünyesinde- ki esaslı ve çok kere birbirine mühtin $e- zad teşkil eden farklar yüzündendir ki, fena mütercimler bu işi hakki'e başara - mazlar. Ve bunun İçindir ki tercüme kokan eserlere karşı daima bir hoşnud - suzluk gösteririz. Fakat işte mütercimle- rimiz arasında Mebrure Sami'nin bu teh- Mikeye düşmiyen kleal tercümeye her ye- ni nakli ile bir derece daha yaklaştığını görmekle derin bir haz duymaktayız. Ni- tekim çok kıymetli piyes mütercimleri| arkasından son zamanda oldukça mühim bazı garb romanlarını da tercümeye de- vam etmesi bunu teyide kâfidir. Fakat en son dilimize çevirdiği (Ana) romanı mu- hakkak ki bunların arasında her zaman takdirle karşılanacak bir emek mahsulü olarak amlacaktır. Burada şunu da kay- dedelim ki, bütün gençliğini Çinde geçir- miş, Çin ha'kının devamlı ıztrab ve sefa- letini yakından görüp bütün kalbi ile 6 halka âcımış bir Amerikalı kadın müellif olan Peari Buck'un bu eseri böyle bir dikkat ve itina ile dilimize çevrilmeğe de lâyıktı. Nasıl ki bunu mütercim de iti - raf ediyor, romana yazdığı mukağdeme- 4'nin bir yerinde «Sonsuz bir vecd içinde dilimize çevirmeğe gayret ettiğim bu €- şer. diyor. Bu sözü, tam kir hakikat olâ-'j rak kabul edebiliriz. Amerikalı romancının «Şark rüzgârı, Garb rüzgâr» ve «Sarı esirler» romanla-| rı kadar ve belki on'ardan da meşhur pil Jan Ana, bir köylü kadının hayat facia- sıdır. Fakat rosnanda kadının ismi geç - mez. Çünkü, bir semboldür. bütün insani cephesi ve bütün kalb sızlafıcı psiköloji- 4i ile yer yüzündeki talihsiz bütün köylü anaların romanıdır, Bu sebebden, eserin bütün dünyada uyandırdığı derin alâka- da bu hususiyetinin de, yazı'ışındaki fev- kalâdelik kadar ehemmiyetli bir rol öy- nadığı inkâr edilemez. Bu romanda, Piyer Lot'nin romanla - rında olduğu gibi. bir ressam fırçası e mayınız. Muharrir, ne muhit, ne tobiat tasvirlerinde yerli hususiyetleri yarat - mak istemiştir. Romanının ötesinde beri- sinde rastladığımız kır, yol veya balı,| doğu tasvirleri bile, umumi tabiat peyzaj-| bu yeni kelimeyi bile bilmiyor" jgörmeğe gittiğinde ölüsü ile karşılaşmış» igün. babası gibi şehre gitmiş ve bir da- İcaba ne? Anasına bir takırn şeyler sak » liyor, kulübelerinin köşesindeki ufak te- fekleri arasında geçen muztarıb hayatla- rını sepelerdenberi içimiz şefkatten tit-| riyereh takib ediyor gibiyiz. Yalnız bu kadarı bile, bir esere herhangi bir devir- de böyle umumi bir alâks ve hayranlık uyandırmağa kâfidir sanırız. Sonra en basit hâdiseler içinde ne ince ve inceliği nisbetinde (bumu tekrara lüzum görmü-! yorum) ne realist bir üslüb! Fakat dön do'aş, gene tiplerin ve konuşmalarının tabiiliği seni kavrıyacaktır. Bir kere bu çarka kapıldın mı, çare vok, sonuna kâ- dar bu eseri okuyacaksındır! Doğrusu ne tatlı mahkümiyet! Bilmem, mevzuu daha anlatalım Fakat önce şunu sormalıyım: İ Şehrin cazibesine kapılarak köyünü bi- rakıp giden köylü hangi memlekette yok- tur? Birisinin gözleri hasta ve i'eride k olmağa mahküm üç çocuğu ve çenesi hiç durmadan işliyen kaynanası ile bütün &i- le yükünü omuzlarında *aşıyan köylü ka- dın hangi memlekette yoktur? Bu zavallı evde ve tarlada didiniyor. uğraşıyor, fa- kat bir yandan da maddi ihtiyacı bastı - ran manevi bir ıbtiyaç, sevgi ihtiyacı için de kıvranıyor. Fakat bu arzu da gittikçe maddi'eşecek, erkek ihtiyacı bir alev gi-, mı? İbi kadını yakmağa başlıyacaktır. O za - İman bir baş dönmesi ve bir sukut... Hal buki eve avdetinde seksorlik, belki de doksanlık kaynanasını ölüm halinde bu-| lacaktır ve İhtiyarın nice kefinlik hı.ka- yı esk'ten kudreti bu son kefinliğini es - ye yetemiyecektir, radan yıl'ar, yılar geçer. Gelin artık htiyarlamış, çocuklar büyümüş, ikisi de- Jikanlı olmuştur, Gözleri şimdi hiç görmi- yen zavallı kızını ise uzak bir dağ köyüne | gelin yo'lamıştır ve bir gün oraya onu kitm tır. Canavar bir muhitte bedbahtı çabuk mezara yollamışlardır! Diğer taraflan büyük oğlu evlenir, © - ve bir gelin getirir. Şimdi Ana kendisi kaynanadır ve ge'in bu yeni gelendir, hattâ senesine kebed'r. Hâdiseler hâdiseleri takib eder ve bir ha görünmemiş olan küçük oğlu birkaç arkadaşı ile gizlice köye gelir. Küçük o gul, şehirde şüpheli işler yap'naktadır. a- “atır; Nihayet gene arkadaçlarile gider, Ve bir gün, Ana, oğlunun komünist maznunu olarak yakalandığını ve hapse atıldığını işitir. Bu cürüm ned'r? Kadın İ yokmuş... iNisan Pazartesi, | Mayıs Çarşamba, 3 SON POSTA MİZAH ars pa Yazan: nın üstüne atılmak ister, fakat onu yere yuvarlarlar ve kafile acıklı akibetine doğru yürür gider. Nihayet köye avdetinde, oğlunun öl - dürüldüğü günün acısı ile kırlarda çıl - gın çılgın dolaşarak ağlıyan Anayı, bü - yük oğlu koşarak çağırır: — Gel, anne.. bir oğlunu dünyaya gel- di.. Büyük anne oldun! «Ana» süratle eve koşar. Artık son te- selliyi bulmuştur. Yeni doğan yavruyu kaldırır ve odayı dolduran komşu kala - balığına sevinçle: — Bak, kürdeşim, bak!. diye haykı - rır. Korktuğum kadar #uçum, günahım İşte torunum! Küçük oğlum! En kısa yoldan hülâsa ettiğimiz bü - tün bu basit ve basitliği nsbetinde tra - ik tarafları da olan hayat facıasına han- gi memlekette rastlanamaz? Demek ki Ana romanı bilhassa bu muhit, âdet ferk- ları üstündeki beşeri zâf'ar. ve ıztırab- ları noktasındandır ki bütün dünyada. pek haklı bir alâkayı etrafında topliya - bilmiştir. Bizde de bunun böyle olmasını temenni ederiz. Çünlği Mebrure Sami'nin bütün itinası ve san'atile iş'iyerek dili - mize çevirdiği bu kitabın böyle bir tak- dirle karşılanması, nihayet, güzel bir ese- re karşı hayranlığımızın bir ifadesi olur. Halid Fahri Ozansotj — Bu takımların aynaları yok mu? fümçie Kaban Girlevik e ei i vab verdi: ir Ee ne > nesi in “| — Biliyorsunuz ki, modern salonların anılmış. Bilmem bu kelimeyi köylüleri- hiç birisine ayna konulmuyor. miz kullanırlar mı? Bana, daha ?iyade, 2 MAŞ — Halt ediliyor. Gi 2 ye alem gibi gelyar, 1 — Moda bumu icab ettiriyor beyefen - di. Evlerde ayna yalnız koridorlara ko » nulan portmantolarda, ve yatak oda'a - rında bulunuyor. — Aynasız salon olmaz. yemizin zâfa düşmemesi dir, Dükkân sahibi bu sözden bir şev an - lamamıştı. Nitekim ben de anlamamış - Bir masa almak için girdiğim mobil - yacı dükkânında dükkân sahibi, benden! evvel giren müşteri ile meşguldü. Müş - sahibi muhtelif takımları gösteriyor, iza- hat veriyordu; — Mavun takım, fevkalâde güzeldir. Fakat siz belki bu tabanca boyasile bo-! yanmış takımı tercih edersiniz. Netis bir) takımdır. Modelini biz getirttik. Müşteri bu sözlere kulak asmıyor gibi davranıyordu: Cümhurrsisliği orkesirası istanbulda konser'e” ve-acek Ankara, 18 (A.A) — Memleketimizin tftihar edeceği bir hale ge olan Cüm-; tım. burreisliği filârmonik o örkestrasındanj — Sa'on takımları aynalı olmalı, ay- imuhtelif şehirlerimizin de istifadesi esa-|nalı. sı kabul edilmiş ve Cümhuriyet Halk! O Hiddetle dükkândan çıktı. Partisile Maarif Vekilliği arasında hazır-| Merak etmiştim. Ben de onun peşisi- Janan program mucibince h sene İz.|ra dükkândan çıktım, yanına sokuldum: mirde konserler irili ei Bu kiy-| Affedersiniz beyefendi metli orkestramız bu sene de İstanbulda! İstemem efendim. istemem, aynasız konserler verecektir. (istemem. Orkestra 70 kişilik bir kadro ile 23 Ni- — Bendeniz aynasız değilim. san günü Ankaradan hareket edecek, 29, — Aynasız salon takımı istemem diyo- rum. — Bendeniz mobilyacı da değilim. İçtimai bün- bu elzem - Mayıs Cuma günleri akşamı saat 21 de ve salona bİr ayna teri bir salon takımı istiyordu. Dükkân! —. Ha e evet, demek dedikodu. : — Evet evet, her şey.. halbuki İlarda ayna olsa... — Çok merak ettim, lütlen ii etseniz. — Peki izah edeyim. Evvelce larda, eski ismile söyliyeyim, mis: Idalarında endam aynaları vardı, Siz © imanı hatırlar mısınız? — Nasıl hatırlamam. misafirler gö ler, terbiyeli terbiyeli otururlar; bef niz, zatıâliniz, diye nazik nazik kon&” şurlar, Ve Allah ömürler versin deyip” iri geri yürüyerek misafir odasından Gif |giderlerdi, — Bir de şimdiki aynasız salonlari İşünün, kadın erkek misafirler geliyorii Bacak bacak iistüne atıyorlar. Sığ parmaklarda, kaba kaba söyleniyor, a'ay dedikodu yapıyorlar. Çeneleri yö g duğu zaman gramofonâ plâk kurup © | leri dinlenincive kadar dansediyori İSonra gene çene, hem neler konuşmü lar ki. Kadınlar orada bulunmuyan ta ları bütün kadınların çirkinlik'erin& rüküşlüklerinden, giydiklerini keni rine yakıştıramadıklarından uzun ya bahsediyorlar, Erkekler ya kadın) kur yapıyor'ar, yahud ds kendiler birer aslan olduklarından dem vuruğğ lar. Halbuki salonda, salonlarda birer © na olsa. — Anlamadım, salonlarda birer # olsa ne olacak? — Evvelâ dedikodu olmıyacak. — Demeyin Allah aşkına. — Muhakkak szizim. Mese'â diy* ki.. dedikoducu Bayan Neclâ birçok sufirlerle birlikte salondadır. Huyu © d a 4 Mayıs Cumartesi günü sast 18.30 da ol- Demin sizin mobilyacıda söy'edikle -|bı derhal dedikoduya başhıyacak: larının pek üstüne çıkamamıştır. O ha'de| Derhal şehre koşar, Bu esnada oğlu ve bu eserin fevkalâdeliği nerededir?” Fev - kalâdel'ği, yukarıda söylediğimiz gibi, doğrudan doğruya insan kalbini ve insan ta'ihini bütün acılarile deşebilmesinde- dir. Sonra tipler son derece rralist bir ka- lemle çizilmiştir. Öyle ki, adeta bu in - sanlar: eskidenberi tanıyı elerin! bi- İnanın sözüme... bütün in bunla rn... bunca. hakiki meşe ihtiva eden bütün bu şeylerı yok ye-! re harcadığımı, soldurduğumu, anlama - dığımı düşündükçe ne wüthiş bir azab çekiyorum bilemezsiniz". Sizi temin e - derim ki öyle. hakikaten çok müthiş bir işkence! Ve Jak'ın acı ve ıztırablı çehresi kar-| şisında: | 7, APİ destüm, SAİR Danla ve & ik onun o kâdar kiymetli olan şef- meyin: «ya ben, ben ki onu seviyordum, öna mes'ud, ahenk”: bir hayat temin ede- bilirdim!» biliyorum, biliyorum bunu... Fakat, siz buna şüphe edersiniz ya, asıl bu telef olan hazineye karşı teessüfümde en zalim. en şifa bulmaz ne var biliyor mu- sunuz? O halde, işte söyliyeyim!.. O! bana acımanızı istemiyorum. Hanı dedikleri gibi, ben neye 'âyıksam ancak ona sahi- bim ve şuna Kanaat getirmişim ki kur » ban odur, çünkü onun ölümü gene bana ve,.. namuslu kalmak çin bilmem buna ne isim vermeliyim?. isterseniz şöyle di- yelim.. ve benim tekrar dünyaya gelişi- me hizmet etmiştir!.. Ayni zamanda siz- den dilediğim, ben. anlamanız, onun için | yapmak istediğim bir şeyde bana yardım etmenizdir. Nasıl ki size bunu evvelce de söy'emiştim! Her ne ise, bunu düşüne» ceğiz değil mi? Sizi bu esere ortük et « mek isterim.. diğerleri - içlerinde bir genç kız da var- dır - idama mahküm edilmişlerdir. «Ana» ron oğluna son tesadüfü yolda oluyor. Sıra İle elleri Kelepçeli geçen! mahkümlar arasında bu sevgili oğlu da! vardir ve onun e'leri bir gerç kizın el - lerile beraber kelepçelenmiştir. Evlâdi: | «Son Postasnım edebi tefrikası: 30 faf küçük hayatını düşünerek beraber ça- lişırız... Yalnız, bunun için, pek göze çarp mamağa ihtiyacım var; ne öyle manası olmıyacak surette kendimi tamamile gâip göstererek, ne de hoşa gitmiyecek bir gösterişle ortaya alı'ırak. Hasılı gö: rünüşte yaşayış tarzımızda büyük bir şey değiştirmiyeceğiz ve ancak zamanı ge « İnce size güvenebileceğim olmaz mı hani şu.. yapmak istediğim şey için... Jak, bu şeytan herifin ne yapacakla - rını bile anlamadan ciddi ve dürüst tav- rile: — Sana güvenebilirsimz. dedi. * Birkaç gün sonra. barın, hâlâ üstad - larının aşikâr değişikliğinden pek büyük ibir şey anlamamış olan ve gene tabii ola- , evet, bir fikrim var... zih-'rak içinden neler geçirdiğini de bir türlü |ömrünüzü istediğiniz gibi rahatça geçir - nimde ne zaman olgunlasırsa size bundan | kestiremiyen “mahrem döstlarını atrefina| mektir... Sözümü kesmeyin... © yakit bahsederim olmaz mı? Onu dü - ME ip NEMİ e icin, mesele daha karışıktır! Büyük söz - AŞKA İNANMAYAN ADAM mak üzere dört konser verecektir, İrinizi duydum da, merak ettim, Salen - Konserler Beyoğlunda Sarey sineması daki aynayla, içtimaf bünyenin ne alâ- salonunda verilecektir. İkası olabilir ki? Kohserlerde tanınmış garb san'atkâr.| (— Ne alâkası olmaz ki beyim. Dediko- larının meşhur eser'erile memleketimi- | du. kendini beğenmişlik, küstahlık. zin yetiştirdiği genç ve güzide san'at-| »— Bana mı söylüyorsunuz?. İkârların büyük muvaffakiyetle vücude| — Hayır canım, salon'orde ayna ol getirdiği eserler çalınacaktır. maması yüzünden, ap ME EDEN: HALİT FAHRİ OZANSOY Yazan: Jorj Delaki lerden bir iz birakan ve bu zahmete de- nevi beşaşetle: ğen manevi tazminden nefret etmekle — Evlâdlar, dedi, bir üçüncü şahsın ö-| beraber, gene, işlediğim günahla mütena- lümüne yanacağız! dostumuz Mavi Sa -#ib bir şey yapmak İsterim, anlıyorsu - kalın. İhtiyar adamcağızı gömeceğiz. O s.nuz ya, bu günahın kefareti olabilecek nün yerini tutan yeni adarc. eskisinin ha- oldukça dikkate şayan bir şey... Haydi talarını biraz ödemeğe çalışacax. Zira İ bakalım, şimdi biraz bana fikirlerinizi malüm ya, hepimiz. şimdiye kadar az k4- bildirin... Meselâ ne yapabiliriz dersi - poğ'uluk ve hovardalık etmedik! Şimdi İni, pe tahahkkuk ettirebilir, neye teşeb- bir namuskârlık elde etmeğe çalışmak 1â-/ büs edebiliriz?... O! sizi temin ederim ki, zım. Vasıta olunca bunu temin etmek ko-|bu, gururdan ileri gelmiyor; bilâkis te - laydır değil mi? Benim kadar günahkâr Vazudan, hâlis nezaketen, tam manasile olmıyan sizler için mesele kendiliğinden | menfaatnaendeşlikten doğuyor. Vücude halolumur. Bunun için size taallük eden getirilecek büyük bir eser, yapılacak bir cephede ben işi voluna koydum; ve eğer hareket, herhangi tesis callebilecek bir ne bileyim meselâ ben kaybolur, sizl Jemrihayır #ilân tasavvur ediyor musu - terkeder, seyahate çıkarsam, yahud be-! İnue? nim yeni süreceğim hayat sız'n işinize| (Frida, perlak gözlü esmer kız; gelmezse, yapacağınız iş sadece benim) — Misyoner olun, dedi. Tehlikelidir İnoterime müracaat etmek ve mütebaki| amma, çereflidir de. rak, onlara, fazla safiyet ve aöcta bir Benim | şu telkinde buulodu: önemi MM & 5 id Gizlice edebiyatla meşgul olan kâtib imz bir organ vâzifesini «Melâhati gördünüz mü, siyat satenden bir yoh yaptırmışı, sözün kası ne geleceğini tahmin edersiniz. kışsa neyse, rüküşe dönmliş», Salonda nâ olmasa Bayan Neclâ böyle d tir amma, ayna olunca iş değişir. gözü aynaya ilişir, kendi eibikesindi “Devamı 9 uncu savfada) , din ve hayatınızın sonunu duaya etmek için oraya çekilin. Mitsi: — Servetinizi fıkaraya verin, ördü kendiniz gidin ekmeğinizi dilenin. Baron: — Ya! ya öyle! dedi, hakikaten cezbedecek bir “kir, bundan hiç bir da çıkmaz. Başka bir şey ariyalım di Oskar, Conson. hiç bir şey ak gelmiyor mu? Doktor, eski bir projeyi okşar di ki: g — Pek lüzumsuz olan bir manastıf manızı değil arama, büyük bioloji rTatyarları tesis etmenizi pek arzü O lâboratuarlarda insanların hastal rını yenecek çare'er araştırılır; 5 cüzzam vesaire gibi. Baron: — Hiç şüphesiz bu fena olmazdi iakat korkarım ki ben orada şahsı barile büyük bir iş göremem. Hal bunun da ehemmiyeti var. Conson, hazinedar, beynelniilei bir bankanın tesisi lüzumunu bel ballandıra an'attı. Tabii baron rının direktörü olacakları Du bank yanın hali hazırdaki ekonomik hub (Arkası * ş MEY

Bu sayıdan diğer sayfalar: