24 Eylül 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

24 Eylül 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Resimli Makale: Bugünkü mücadele Yazan: Muhittin Birgen ünya «darı dan «genis» © ve - eğer hendesi bir ifade| Wkullanmak lârim gelirse - merkez- Xİerle muhitler arasında o mesafeleri Mibüyümeğe ve uzamaya doğru gidi- Yor. Bu sözü bugün için söylemiyo- Wruz; bütün tarih bu hareketten iba- er bizim tanıdığımız tarih de İvirlerinde arz üzerinde, yer yer bir Mötakım medeniyet dünyaları vücude “gelmiştir. Bunun biri çökmüş, bir İl müdder sonra bir diğeri kurulmuş, İlbir medeniyet çöktüğü zaman, bi- Mirinde evvelâ bir anarşi ve parçalan- İlme, sonra da yeniden bir toplanma, XX kalkınma ve tekrar bir genişleme # hareketi vukun gelmiştir. ç Bir zamanlar, dünya o Mısırdan, A yahud Ikaktan, Yunanistandan iba- Üretmiş. Sonraları dünya büyüye bü- SON P OSTA e Tarihte devlet adamı 8 Sözün kisası Şoförlerin pardesüsü. Krıstal tabelâ.. me kseriyetle ükilâne iş gördü" için, doğrusu yerden gö ğe alir) peşini olduğumuz İstan estiğini, verilen emirlerin, ittihaz olunan ka” e a anlıyoruz. leselâ: Benzin, yağ, lâstik, ye « m bl ala * bildiğine artmada iken, şoförleri «Acaba, müşterilere ( ettiklerimizin günahını mı çekiyoruz?a diyerek, arpacı kumrusu gibi düşünüp durur larken, kendilerine zemheri zürafs- # gibi keten bakkal gömleği giydire ma nereden ve nasl hük * met Myüye Akdeniz olmuş: Roma impa- İratorluğu, Abbasiye imparatorluğu, Osmanlı imparatorluğu gibi eski ta- Mfihin en büyük medeniyet toplantı- İları hep Akdenizin ortasında veya İitirafında inkişaf etmiştir. İnsanlar Bizim semtte, bazan, Hürküsünü çağırmak mecburiyeti olmadığı için. arabasına bindiğim bir bildik ç0fö1 vardır. Belediyenin o acayib kara" rına en evvel uyanlardan biri o ok muş. Sabahleyin, evden çıkarken. İl Bir devlet adamının kendi mületinden başta kendi mulçune düşümü olan millet arasında da büyük görüldüğü vikidir, fakat ayni derecede minnet ve şükran (le yâd edilmesine hiç rasgelinmez, bir milletin kayıbı onun karşısında bulunanın kazancı olmuştur. Fakat o devlet adamı ile © devlet adamını yetiştirmiş olan millet için mühim olan bir nokta var, dr, 0 da kendi milletinin, kendi tarihinin vereceği hükümdür. Kardınsi Rithelleu ile kardinal Mazarin gekdiğerini taki» <eden idareleri zamanında Fransanın içinde birlik temin ettiler, dışında se Cermen âlemini parçaladılar, Frensiz tarhçisinin gözünde Fransız miL Jetinin minnetine istikkek kazanmışlardır. Fakat Alman tarihçisi bü iki devlet damına verecek kötü sıfatı az bulur, daha şiddellisini arar. 4 hareket, münakale ve muvasala Wkwdretlerinin henüz iptidai bir tek- ç şi niğe istinad etmekte olduğu devir. Merde medeni dünya, hep Akdenizin MM strafında toplanırdı ve her impara- Morluk teşekkül ederken, bu, kendi- “ünden evvelkine nisbetle biraz da- )a geniş bir hududa sahib olurdu. Wattâ sonra, Abbasiye, Osmanlı e Charlemaşne devirlerinde bir rh İN İmparatorluk, bütün bir medeniyet ahasını içine alamamıs. 9- a yun haricinde de başka bir &lem X talmaştr. * ik İnsanlar medeniyet yolunda iler Wedikçe, medeniyetin siyasi hudud-| Klan yavaş yavaş genişledi. Nihayet bugün gördüğümüz dünya vücude ' ya içinde yirminci as- İöstermeğe başlıyan veni ve büyük İM yetler arasnda baş lele, 914 deki büyük Wi nütcakıb yirmi senelik bir mütare- eden sonra tekrar alevlendi. 8 Tarihin eski mücadeleleri #ikdeniz etrafında dönerken Wi yunun sahası bütün dünya ol Wlaşka bir misal de alabiliriz: Feki- len, nasl derebeyleri, Oönce dar, Monra daha geniş, daha sonra daha Mölfeniş sahalsuda birbirlerile müca-| Elele ederlerken bu kü dürvanm İliytik kuvvetleri de, kendi araların- İski rekabetlerden doğan mücade. eyi, artık Arz » enin bütün sathı erdir. Bucünkü mücadele, bir se ielik hâdiselerin sevri arasında ar-| İk tamamen bu mahiyeti almış bu.) ânuyor. Alman ve İngiliz hava wwvetlerinin gâh Berline, gâh Lon- Üİraya gidip gelmelerine bakarak inrbin sahasını orada zannetmek katadır; harb, yavaş yavaş Mihver is İngiltere davam olmaktan da çi- dünya içinde, Ruhtelif O kuvvetlerin birbirlerile düsademesi şeklini almıştır. Henüz! Kumun bariz alâmetlerini teşkil eden | Wüdiseler belki de her göz tarafın. İlan görülemez. Fakat, vukuatn! finlük seyri içinde bu nevi alâmet- $ri görmek kabildir. hep simdi * va Bir çokları arasnda bir tek mi xl: Almanya ile İngiltere arasında ri arb başladığı zamandanberi Ame- ka, kendisi için bir tehlike bulun. Buğu fikrine düşmüştür. Henüz İnnşi geçmek gibi bir tecrübeye ahi girişmemiş olan bir Alman or isunun Amerikayı fethe kalkmam WE itimalini düşünmek ilk vehlede Xİ arib gelir. Fakat, hakikatte bu fik- arib olan bir tarafı yoktur. il lünkü, Amerika, sade Amerikada Mi kşamaz. Burünkü dünyada Avru il B Amerikanın, Amerika dn Avru- RE Lark bayat sahalarda. İİ halde, eğer Avrupada Mihver, W © eni bir nizam kuracak olursa, ya- öl bu tasavvurunu tatbik imkân- i 1 rm elde ederse, o zaman Âreri- anın hayatı derhal bundan müt& mir olacaktır. Şu halde Amerika ahi muhtelif sahalarda tedbir al 4 ii : il saya peniilen biç başlamalıdır. Son zama! hidiseleri ara nda şunu lim Mihver, bir af © araftan are ve onun çiftliği ve a Afrikayı kendi ii i lr tevfikan tanrim #- İlin lar ve projeler yapıyor ve “ İrili elinin erdiği yerlerde bunların ii ibikine bile tevessül ediyor. Şu İalde öteki dünya da buna göre “birli olacaktır: İngiltere ile Ame- bergiin biraz daha birbirlerine lar ve hergün yeni bir bağ Mi, birbirlerine bağlanıyorlar. Onla- Mİ de dünya hakkında bir görüşle | ve bir tanzim hesablan vardır:! #snüz yoksa bile, Avrupadaki bu ket karşısında nda bir ları bulunmak icab ettiğini an- nışlardır. Onlar da hazırlanıyor. *r ve konuşuyorlar. İİ Bunun içindir ki, bugünkü müca- İrma tutunmuştu. İkinci Predrik ie Bismark ise kendi memlekeilerinde ayni şeyi yap- tlar. Hariçte de Cermen âlemini Veslfalya muahod çalıştılar, Alman tarihinde isimleri nden kurtarmıya minnet ve şükrünla geçer, Fransız tarihinde kazandıkları #1faf ise bunun tamamen aksidir. Tarihten | fıkralar | Darendeli İzzet paşa İkinci Mahmudun sadrazamların . dan Darendeli İzzet paşa, gaddar bir adam olarak göhrel almıştı. Bir ra. mazan akşamı, iftar vaktinde, ba pishanede bulunan bir kayıkçının i, dam olunmasını emretmişt. Fakat, ramazan akşamı, iftar vakti bira . damn öldürülmesi hoş görülmiye - rek, belki sofradaki davetlilerin rien, # üe, paşa enüerimi affeder Ümü emrin icrasını biraz geciktirmişler » di, Yemekten sonra, İzzet paşa, ka - Tıkçının idamını tekrar emretti. Bu. nun üzerine iftara çağırdığı kimse. ler, mübarek ramazan gecesi bür - metine safnale başladılar. Paşa bep, sini dinledi, fakat bir şey söylemedi, evrak torbasını getirterek içinden mahkeme ilimi çıkarmış ve misafir. lerine uzatarak: — Buyurun, okuyun! Demişti. Paşanın ramazan gecesi, israr ile idam ettirmek İstediği adamı ölüm. den kurtarmak isteyenlerin gözleri £. imi okudukça dehşet ile açılmıştı: Bu kayıkçı Üsküdarliydi. Kar iç çocuk bırakarak ölmüştü Adam baş. ka bir kadın ile evlenmek istemli, fa. kat bu kadın, çocukları bahane ede, rek yurmamıştı. Kayıkçı da çocukla rını kayığına doldurarak Kizkülesine doğru açılmış, ve çocukları birer bi. Ter denire atmıştı. Sekiz on yaşında olan en büyükleri babasının boynuna sarilarak yalvarmağa başlamış ie do canavar herif onu da denize atmış tı. Çocuk, can herlile kayığın Kene. Fakab, ( görlerini kan bürüyen kayıkçı, (o yavrucafızın| parmaklarını tokmak ie kırarak onu ân yek etmisti. Deniz ortasındaki bu| fala yahlardan görülmüş, sandallar p indirilip iç evlâd katili kayıksı yaka. lanmış, zabıtaya teslim edilmiş, mah, keme de idamına hükmetmişti Darendeli İrret paşa misafirlerine: — Bana #addar hunriz derler, hattâ sizler de, ramazan gecesi bile adam öldürtüyorum diye içinizden biraz evvel beni f#tham etmişsinişdir. Ben #ıyarım amma böylelerine kya. rım, ve böyle cenlleri kadir gecesi de olsa gene affetmem!. demişti. , İlk nişan ve bir balo | Yalnız benimle görüşmüş olmak o » İsonra kutuyu açdık. Ayrı ayrı dil konuşan, yekdiğerininkine zıd menfaatlerin müsademesi karşısında bulunan birbirine yıd milletleri ayni noktada ayni şeklide düşündürmek henüz kabil olmamıştır. Esas bir milletin kendi menfaatidir. BAL AĞI EABANRIIZ HALİN YVEBDAB yazan: ahd Ziya Usak Spartakistlerin ihtilal kareketlri tk e Benim Berlini terkedişimden 86 fir Rif'at paşa hema memnun, hem mahzun oldu. O, türlü müşkilât için- de çırpmıyordu. Enver paşanın çıl- gınlıklarmdan biti de Almanyaya yüzlerce Türk çocuğunu yığmış ol - mas idi, bu biçâreler şuradan bu - radan Berline gelip selirin - başına oplanıyorlar, onun o parasızlıkdan, gâresizlikden zaten perişan olar zihnini büsbütün şaşırtıyorlardı. Ben her gün ona gic Derdlerine bir deva mı götürürdüm? hayır... nun yükünü hafifletiyor gibiydi. Biz Munich-e kadar gidecek, orm- dan Constans gölü kenarında Lin - daw kasabasından vapurla gölü ge- gerek İsviçreye vâsıl olacakdık. Munich-e gidecek katara kolay - Jikla yerleşdik. bir aralık sefaretden bir me'mur bizi buldu, elindeki bü- yük bir kutuyu bize teslim ederek:| » Herr Vedad için!.. dedi. Madame Rif'at paşa - ki Vedadı pek severdi - | bu son günde onu düşünmek lütfun- da bulunmuşdu. Me'mur gittikden bizi günlerce doyuracak kadar Bovchdes & la rej- ne ile dolu idi. Bu nefis hedi karşısmda ikimizin de yüzü gül Yine o sırida Fu'ad Köse Rif'atin vazonlara bakarak bizi (aradığım gördük. O da bize yol yiyecekleri| getiriyordu; hattâ bir şişe ma'den il şişe beyaz #nrab vardı, Refikamım dayızadesi bana da imi bir dost olan Fu'ad va- tanı, içine düşdüğü çukurdan en eh- ven bir suretle çıkarabilecek bir su- l edince onun bu riselesini tevzi" ve neşretmek vazifesi de bana düşüyor, bu da bana havale edilen işle pek uygun oluyordu. Munich yolculuğu pek tabil ola - Tak devam edip dururken birden - bire Augsburg-da bir tevekkuf ol. du, uzun bir terekkuf... ve katar - dan çıkan bir çok yolcular mevkifde bir ibtilâle gidiyoruz. Galiba bizim İyeceği rma'lâm değilmiş, hele hare- «İsviçre seyahati suya düşecek.» me!ket saati hiç belli olamazmış, © ka- rak etme kabilinden bir cevab ve -İdar kalabalık olacakmış ki yer bul- rerek geçişdirdim amma ayni korku bende 'de vardı be' dik, Uzun bir zaman, elbette; fakat bu intizar zamanı bana baki- katden çok daha uzun göründü. hayet katarda bir gıcırtı, bir sarsa oldu; yola çıkdı; fakat öyle yavas, öyle nazh biz yürüyüş ki sanki onda da ihtilâlin içinde düşmekden bir korku vardı. Münieh-e vâsl olabildik. Karan- lik bir mevkif, kimseler yok, ne bir me'mur, ne bir ses... Yalnız ka - tardan bizimle beraber inip, sinsi sinsi silinen gölgeler... Çantaları - mızı alacak bir adam aradık, Orları Burada ne kadar) mak du pek zor imiş, hemen bir yer tutmalı imiş... Bu tafsilâtı aldıkdan sonra şehir cevelânını pek kısa keserek otele nv- det etdim. Vedad hâlâ uyuyordu. Onu uyandırdım, ve'bu def'a gün- düz kapıcısile hesabı gördüm, onun bana verdiği bir adamla çantaları a- larak mevkife gitdik. Lindaw için kısmet olursa hare- ket edecek olan tek katar, ma'ruf hadden uzundu ve hemen boydan boya rıhtımı işgal ediyordu. Ben ih- tiyat ederek birinci mevki" dım. Almanyada birinci mevki" yol cuları pek nadir olduğundan bu su- biz taşyamazdık, kimse yok ki ya-|retle yer bulmak imkân daha zi - kasına yapışalırn da hem onları el! İerine verelim, hem barınabilrcek bir yer soralım. Bir zaman geldi ki koca boş mevkifde yap yalnız kak dık. Nihayet bir gölge göründü, Te- halükle onu yakaladım. Sefil, pej - mürde kıyafetli bir fakir... - yükle izi teklif etdi irkin bir kah - aha ile güldü. Deli mi idi? sarhoş mu idi? anlatdı ki bütün belli başlı oteller âsilerin işgali altında imiş. sizi, şurada, iki dakika ö- tede bir yere götüreyim; dedi, Ak manların iki dakikası hiç olmazsa yarım saatlik mesafe demek oldu - #una vâkıfdım; fakat bu def'a heri- fin dediği doğru idi. Yükleri fazla smamak için mi, yoksa hakikaten izi götürebilecek başka bir yer bu- lamayacağı için mi hemen mevkifin İ karşı tarafında bir otele gitdik, Bu- idi ki otel haline! tası eski bir bini a olunmuşdu. bir otelden ziyade! bir batakhâneye benziyordu, Belki! de bende bu hissi doğuran dehilin hali ve kıyafeti idi, Kapıdan girer girmez bir delikden küçük bir petrol lâmbasının yanmda uyuklayan bir gece kapıcısı bizi karşıladı. Bereket versin, bizi kabul etmekde tereddüd etmedi. Çantalarla beraber birinci katda pek büyük, yan yana iki ya - Osmanlı padişahları taranndan! ik kabul edilen ecnebi nişanı, Kırım harbi içinde üçüncü Napolyon tara . fından Abdtihamide gönderilen Le,| .—. Jiyon d'Onör nişanıdır. Nişan, Fran. mz elçisi, may Tuvenal tarafından padişaha merasimi mahsusa Üc tak. dim edilmişti. 4 Şubat 1488 da Fransa elçiliğinde kordiplomatiğe bir balo verilmişti. Abdülmecid, göğsünde murassa La (Devamı 7 nel sayfada) berile ondan çok daha mühimdir ve bundan dolayı da bu mücadele nin ne tarzda inkişaf edeceğini he-| nüz kestirmek mümkün olamaz. o se sğin Bizgen gidip Ban, İSTER Resmi ilânlardan birinde okuduk: — «İstanbulun #k okulları için almacak 305,125 kilo kestimiş gürgen odunu eksülineye konmuş.» Hatırımıza geldi; İSTER damlarla öbek öbek top- inde, pek endiseli tavır- olmuşçasına, nnki bir kaza üşüyorlardı. Vedada dedim ki: - SOğlun bir şey'ler var!., çıkıp an - lar mwn? Çocuk vazondan indi, bu toplan- tılara uğrayarak bir müddet sonra mvdet etdi. Münich-de Sp; bütün resmi dâ'ireleri, isgal etmişler, mevkif de onların iş gali altında imiş, bütüin şehir ihtilâ) halinde imiş, Katarımızın Münich-e gidemiyeceği oradan haberle anlasılacakmış. anlatırken sinirli si- nirli gülüyordu: » Ne için gülüyor. sun dedim. — Bir ihtilâlden kaçarken diğer bunla INAN, INAN, esseseleri taklı bir odaya götürüldük. Nihayet sabahlanabilecek bir yerdi, £ fakat nup bunlara gitmek pek büyük bir mamağa, sedirin Üzerinde pinekle - meğe karar verdim; fakat Verladın uykuya ihtiyacı vardı. Yatağı aç - madan ve onu soymadan yatırdım, derhal uyudu. Ben sabahi buldum ve onu uykuda bırakarak ve ona iki satır bırakarak ahvali anlamak üzere şehri dolaşmağa çıkdım. Her işden evvel mevkife giderek Lin - davr için hareket edecek bir katar olup olmadığıni anlamak istedim. Nasılsa bana vazih cevab verecek bir me'mur buldum, Yalnız bir ka- tar varmış, fakat hareket edip etme- akist-ler gelecek İSTER yataklara balımca anladım ki soyu-| bi cebri nefse mütevakkıf... Ben uyu-| yade mevcuddu. Hakikaten hemen birinci mevki" bir yer bulduk. Tren zaten bu erken sm'atde büsbütün dolmuşdu, Ne vakit gelmişlerdi? ben kendimizi herkesden evvel ye- tişmiş zannediyordum. Anlaşılan ib- tlâlden kaçan, belki geceyi burada geçiren bir çok insan vardı. Biz tam bir istirmhati kalp ile boş madan üç zabit gö, bitlerine mahsus sert bir fisan - burada ne işiniz var? dediler, Ben sert sese hiç bir zaman tahammül etmedim, ayni tarzda «yerimirile - yiz» demek dim ve biletlerimizi gösterdim. İçlerinden biri en sabür bir adamı hiddetinden kudurtacak bir kahkaha ile mevkiin kapısında bir kâğıd gösterdi: ozal süs». buna karşı ak: dürmakdan başka bir Benim hiddetimin de nar suları durdu, baba oğul çanta - ları yakaladık sürükleye; sürükleye indirdik. Onlar bizi kahkahalerile takib etdiler. Hep öyle sürüklene, ğ rn pencerelerinden bakıp, artık birinci değil, ikinci, hat- tâ üçüncü tek bizi alsın da kaçıncı olursa olsun bizi alıp götürecek bir yer arayorduk. Bir aralık bir pen cereye uruldu: bir kadın muhakkak ir ana... Vedadın hâlini görerek acımış olacak; bizi çağırıyor, içeriye da'vet ediyordu. Bir ikinci mevki, fakat tıklım tıkız oldu... Değil yük- Terimizle beraber bizi, bir kediyi bis le barındıracak yer yok. Biz hüsu- sile Vedad öyle bir halde idik Ki bi-| osanası: zi da'vet eden kadıncağın rikkati hissiyatına bütün orada bulunanlar da iştirak ederek bir sz daha sikış - dılar, bize ve çantalarımıza yer yap- ular. Kadın Vedadı yanına aldı, ben çantarmü Üstüne oturdum; bir nefes aldık; bu sıkışık vaz'iyette nasıl ne- fes almak mümkün ise o kadar... ve hep beraber bekleşdik. Halid Ziya Uşaklışil INANMA! Bir akitler memleket ormanlarını miimfama kayyusile demiryolu meyi düşünmüştük... SL ER zerinde bulunan şehir ve kasabalarımızın resmi müesseselerinde tes. hin ihtiyacı için odun kullanmayı yasak etmiştik, yahud da yasak ot. INANMA! bilet al-| adamcağıza sokakta rasgeldim; ta» nıyamadım. Meslek değiştirmiş zam nettim.. — Ne o, bay M...? Şoförlüğü bıraktın da, bakkallığı mı başladın? diye sordun. Boynunu büktü.. — Yok! dedi. İlk mektebdeki ço- cuğumla bir örnek giyindik. Bereket ki belediye hatasını an- kalı; bu münasebetsiz kılıktan var geçti. Geçti amma, simdi de daha manasız bir karar almış Eğer mah varsa, bundan böyle bü- tün dükkânler, şimdiye kadar ws - tıkları kızmızı zemin üzerine beya$ yazılı tahta tabelâların yerine kris * tal (billör) tabelâlar asmağa mec bur tutulacaklarmış. Bir metre değirmisinde, sırça bi pencere camının bin müşkülâtla ve mteş pahasına tedarik oedilebildiğk satıldığı bu dar zamanda böyle bir on kuruşluk bir su bardağının otuza acayib tedbir almayı icab fevkalâde sebebler ne olnbili; Krintal levha bizim kendi ma * mulâtmz olsa dn, ihraç edemedi - ğimizden ötürü elimizde mühim bit #toku bülünsaydı: #Eh- de M Ni serveti korumak, kri: İtrisini körletmeı tedbir. düşünülmi Amma, karın gerek. Bövle bir karar, bilâkis, bazi cam ithalâtçılarının ekmeğine Yi sürecek. zaten bunalma vaziyetine esnafın kesesini biraz daha dalaya- esk, ve şehrin estetiği bakımından da on paralık fayda temin etmiye * cektir. Bu gibi kararlar, haddi yatinde belki güzel şeylerdir. amma, bans kahran “önce meselâ şu Eminönü meydanının tanzim işini bitirelim. x v1? Tezi ai Gl Yağ fiatları tesbit edildi Fint mürakabe komisyonu dös toplanarak zücaciye ve yağ fiatları ni tetkik etmiştir. Komisyon zücaciy» cinslerini tasnif edilerek her birine aynı ayri azami satış nisbeti tayinine karaf Bilâhare yağ satışları tetkik edile miş ve bunlardan Trabzon yağlar” nın satışlarında evvelce tesbit edi” len kâr nisbetinin yüzde 15 tes yüzde 20 ye çıkarılmasına karar ve” rilmiştir. Komisyon Trabzon yağlarını .İ toptaneılarının yağı 110, yarı top” tançıların 115 ve perakendecileriS 125 kuruşa azami fiatla satmaları" na karar vermiştir. Urfa yağlarınd8 bu fiatlar 135, 140 ve 150 kuruf olacaktır. Komisyon zahire satıslarında kâf nisbetlerini de yüzde 10 dan 1$5e DİAZ eter gitmiştir... TAKVİM |

Bu sayıdan diğer sayfalar: