8 Nisan 1941 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

8 Nisan 1941 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i ; Türkün talihi Muhittin Birgen çe izim Macar kardeşlerin €s- ki bir halk sözleri vardır. Üç Macar kelimesi ve bir de güzel safiye ile bu sözü şöyle ifade & derler: — Török, szerencsöye örük! (11) Bu sözün manası da şudur: «Türk, daima talihli)» Bizler, kendi milli tarihimizin #eyrmden memnun (olmadığımız zamanlar, ekseriya. bu fikrin ak- #ine kail oluruz. Zannederiz ki Türk talihsiz bir insandır, Fakat, bizi uzaktan gören Macarlar, bi- zim talihimize inanmışlar ve üç kelimelik bir halk sözile bunu es- ki zamanlardan söyleyip durmuş- lardır. Bilmiyorum, bundan yedi sekiz sene evvel Budapeştede bir sana- torvyomda oturduğum zamanlar İ- gitmiş olduğum bu sözü son gün- lerde pe münasebetle hatırladım ve neden dolayı birkaç gün dilim- de gezdirerek üstünde düşündüm? Zannedersem, sebeb, içinde Yyaşa- dığımız zaman olacaktır. sAN: lar, etraflarında tehlike ve karan- kk gördükleri zaman, manevi kuv vetlere daha fazla kıymet verir- ler; şüphesiz, ben de bu sözü bu psikoloji içinde hatırlamış olaca- ğım. Onu ilk defa işittiğim zaman, bunu daha ziyade, Macarlarla Os- manlılar arasındaki mücadeleler- de talihin ekseriya Osmanklera #ülmüş olmasının Macarlarda bi- raktığı bir fikir olarak tasavvur etmiştim. Fakat, son günlerde ha- tırladığım zaman, Türk tarihinin dilvelerini gözümün önünden ge- çirmek suretile, üzerinde uzun u- uzun düşünmekten kendimi ala- madım. Acaba, Macarların dedikleri gi- bi, Türk dajma talihli midir? kendi talihine güvenebilir mi? caba, hayatla ve tarihte hakikaten bir talih var mıdır? * «Talih» denilen şey, manevi bir mefhumdur. Onun varlığına veya| yokluğuna inanmak, bir bakış) noktasının eseri olur, Fakst, ferd- ler hayatının veya milletler tari- hinin öyle bâdiseleri vardır ki, bunlar, insanlar için hayır veya) şer getirmiş şartlarla mazruf bu- İunur. Su halde, ister hüdiselerin Pain ge e gelmesi me © demektir). Türk İtötmez, is yapmaz; A. İkömürler yanar, SON POSTA Nazariyata İnsanlar bütün hayatlarında yalnız iki gün yekdiğerine müsavi- dirler. Birineisi doğdukları gündü kanun ve hak gözünde müsavi « cinde hep «gayri müsavi» bir hayat geçirirler. —.maamanemarmansanrasnr iv ir, ikincisi de öldükleri gündür, nl makla beraber bu Iki gün hari- esemamana panama! Soba niçin gürülder? Yanmak ne demektir?-.Su niçin yanmaz? Mum yanıncane olur? Bir mum iyi yanacak olursa, içindeki bütün Yanar m? Peki, yanmak ne demek? Biz bu senli yukarda da sor - muştuk. Şimdiye kadar bütün yaz- dıklarımız bunu izah etmek içindir. Yani, «yanmak ne demektir?s sua- ne cevab vermek, bütün yu - karıdakilerini baştan o tekrarlamak Yanmak demek, bir cismin kül li i demektir, Bir cismin içinde, onlarla beraber gelen biriyğyd bir cisim kül haline gelme şey olsun, isterse, hâdiselerden ay- | rı, göklerde veya havalarda ar şan bir mefhum veya mevhum ol- sun, talih veya tesadüf, bir hayır| ve şer âmilinin vücuduna İnan mak lâzım gelir. Bence asıl talih, müsbet bir ta- dih mefhumu. bizden ayrı bir şey| er doğar Jlamıya çalışalım. Bu değildir; o bizimle ve bizim içimizde yaşar. Eğer kuv- vetli doğduk, neş'eli, enerjili, ça- den önce ne olur? Burada iki ihtimal hatıra gelir: Bu cisim ya büsbütün mahvolur, or-, tadan kalkar; veyahud bizim göre- mediğimiz bir başka cisim haline imkilâb eder. Şandi bu görünmiyen şeyi yaka- #görünmiyen yakalamak için iki reçel ka- roz. var; hani şu cismi» vanozuna ihti boş kavanom şu bardaktaki ki - reçli suyu boşaltalım. Berrak olan kireçli suyun, derhal, | bulandığını, bembeyaz bir hal aldığın görece - öz!, Bu defa da bu bulanık kireçli suyu, boş olan diğer kavanoza bo- lışkan, sebatkâr bir insan cevhe-İhepimizin bildiğimiz basit, alelâde, | saltalım. Kireçli suyun tekrar ber - vini beraber getirdikse kendimize camdan yapılmış reçel kavanozları. | aklaşlığını göreceğiz! iyi bir talih halkedebilmek için bütün Hayat kuvvetlerine sahibiz bundan maada küçük bir mum par çasma da ihtiyacımız vat. Bu küçük Bundan şu netice çıkar: Demek ki, biraz önce mum yaktığımız ka- demektir. Eğer dünvaya ciliz S€İ-'mum parçası, kavanozun içine ko.| Rl dik, ney'esiz, gamlı, bedbin, ©N6T-İlayca girip çıkabilmesi için, bir ucu) reçli a er RM ilsi az, cesareti sönük bir cevher kıvrık bir tel üzerime geçirilmiştir.) “©. e e taşıyorsak, talihim bize seyler vermesi ihtimali çok azdır.| Bence, üstünde durmaya değen,| asıl talih budur. İnsan için böyle olduğu ibi, ta- Hih, milletler için de böyledir. lence insanlar ve milletler, dür- yaya gelirken kendi varlıklarda kendi talih «kuvvetlerini beraber getirirler ve hayatlarını bu kuv- vetlerde yaparlar. Bunların . hari-| cinde İesadüfler vok değildir; fa- kat, muvaffak olmuş bir hayatı yalnız tesadüfle izah edemeyiz; © muvaffakiyeti yaratan, bizdeki kuwvetlerdir. Orta Asvanın çölleri doğup, dağlar aşa a: ru yayılmış olan Tü lerine bakarsak görürüz ki. bü millet, eğer doğuşunda talihini, kendi varlığile birlikte o getirme- miş olsaydı, hesabsız düşman kuv- vetlere karşı kendisini mütema- diyen ileri götürmeğe ve yeryü- zünde asırdan asıra hiç düşme- den ülke ülke dolaşıp giden bir bayrak varatmaya muvaffak o- lamazdı. Bu bakımdan Macarla- rın hakları vardır. Biliyöruz ki, Türk hangi topra- ğa yapışmışsa,. ona tirnaklarım geçirmiş ve oradan bir daha rilmamıştır. o Nerede (Arkası İYİ (Bu iki bos kavanozdan ve mumdan matada, elimizde bir de su burdağı bulunmalıdır, Bardağın içinde ki - reçli su vardır. Bu kireçli suyu şu sekilde hazırlamak lâzımdır; biraz sönmemiş kireç almak. bu sönme- imiş kireci yarım bardak su içinde çakalıyerak eritmek, ve bu suyu filitre etmek. Bu elde edilen kireçli sw bulanık olacak oluran. bir daha süzmek İazımdır. Elde edilecek sw. yun behemehal şeffaf olması lâ - zumdar. Bu hazırlıklardan sonra o wwmu yakhlım ve ihtiyatla, sönmemesine gayret ederek, boş kavanozlardan arasında |birinin içine sokarak dibine oturta- arba doğ-|lım. Mum yanacak, yanacak ve ni- yet sönecektir. Bu sönmüş mu - Yekra; nozun içine sok, Fakat hayret!, Bu defa mum, da. kavanoza girer girmez, İz üflemiş gibi, derhal li Acaba niçin? Demek ki şimdi kavanozda, mu- mun yanmasına mâni olan bir şey. ler var. Acaba bu ne olabilir? ma >, Bunu da şöyle anlıyacağız: Bu paketle geçiyı serpildi. Bu, çekirdek kahveydi. İS'FE İSTER sebebiyet veren bir hin lar “çü ebe eğ Orta yaşlı, temiz pek giyinmiş bir zat elinde oldukça büyük bir i, birdenbire paketin dibi delindi, içindeki yere rünmiyen bir şeyler, bir gaz Yar. Âlimler bu gaza hamızı karbon İ(karbon di oksit) ismini vermişler- İdir. Âlimlerin yaptığı tetkikata na- İzaran, kömür yandığı zaman hamızı karbon hasıl olur, Bu malömattan sonra şimdi biz, İyanan bir mumun, yandıktan son- Ta ne olduğuna pekâlâ cevab vere- iriz. Mum ilk önce kömür, ve su » inkilâb eder. Su uçar (tebah- İhur eder) kömür ise yanarak hami- 7 karbon haline inkilâb eder, Odunlar için de ayni şey bahis mevzuudur, Yanan oodunlarda ilk önce su ve Kömür ederler. Vâki& kömür tamamen Yanmaz; sobanın içinde daima bir miktar yanmamış kömür kahr. Ya- nan kömür İse, yani, hâmızi karbon, ma buhaile birlikte soba boruları vasıtasile bacadan çıkar, gider. Kı- şın bacalardan çıkan, soluk, beyaz duman, su buharıdır. Hümizi kar bon tabit görtünmez. Fakat çikan duman koyu ve siyah ise, o takdir- de, dumanın içinde birçok yanma- İmes kömür kalmıştır ki, bu da ku- rum veyahud iştir. Bir soba yandığı zaman | niçin inilder? | Kış günü sobamızı yaktığımız jzaman da kendine göre bir (Arkası soyfa 6 sütun 5 te) EE iNAN, i toplanmasına Adam hemen yere çömeldi, elile kahveleri bir yere toplamaya R iNAN, haline inkılâb e ISTER Nazari olarak doğru görülen bi Yaka doğru olması icab etmez, bize sahasında tahakkule eden doğrulu Hil, fiiyata bakınız L kolide macernla- değil, füliyata bakınız s r şevin düliyet sanasmda da mut- lâzım olan doğruluk fisliyat ktur, her işimizde nazariyata de- Hakiki harlı hikâyeleri | # Sparkın o yaralan açılmış ve tazeler rından birini nak- miş idi, Çek feci edeceğiz; iatırablar içinde “İki iner de - — MİAGODA O çiriini yandı Pega akıllara cid Saime Deyi denize at en hâyret vere - merburiyeit vak bir message Okyanusta bocalıyan hizi olmuştu! semi fak, pi : luğa min Kah onlan küçük bir sandal şoşkuya ertik a - emalkinist 24 im “ hammül edeme da Roy iddi içinde 50 gün me öğr comhe ile" yalnız TE YOL iç bi ya 13 yaşında küçük Batırılan bir geminin iki tay -eeadif edemiyor tayfa Tappscolt - fası nasıl kurtuldular? o duk. dor, Bunlar «Ang e Ön beşinci gü * 10-Sakson» İngiliz ticaret gemisin -İnü sabahleyin cenubu garbi istika- de bulunuyorlardı. Bir müddet evvel Açores adası! garbinin 1000 mil mesafesinde sey.| retmakte olan bu gemi «Vesern a-| dında Alman rouavin kruvazörü ta-| rafından batırılmıştır. Bu iki denizci, geminin bir sancl al ik EL me vasıtaları ile pas adalarını o varmışlardır. Bu adaya salimen varmaları el bir heycan uyandırmış ve adaların umum valisi bulunan Vinsod dükü tarafından tebrik edilmişlerdir. Nevyorka avdet eylemiş olan| makinist Roy Widdicombe başla -| rından geçen bu büyük Oracerayı şöyle önlatmaktadır; Müthiş bir gece — Hava sakindi, hattüstüvaya dokuz mil üzerinden seyrediyorduk. Muavin kruvazör olan Veser bir - denbire Anglo-Sakson üzerine ateş açtı, Gemiye isabet eden ilk mer - mi geminin yegâne müdufaa topu- si koparıp attı! i ve üçüncü met r sırasile makine dairesi ile tayfaların odasına isabet etti ve bir çok tayfanın ölümüne sebeb oldu. Kumanda köprüsü üzerinde a - yakta bulunmakta olan süvarimiz gemiyi zikzak olarak seyrettiriyor- du. O da az sonra bir isabetle yar ralanarak öldü, Bon dümen başındaydım. Veser ra . — Za ve hâkim bu. İunuyordu az sonra dümen de artık işlemez oldu. Anglo-Sak- sonu terketmemiz icab ediyordu. Bu sırada kinci süvari: — Denize sandal indirin!... Emrini verdi. İkinci süvari bu emri bağırarak verirken geminin telsizcisi o Spark İmadyo merkezinin yıkılmış olduğu. nu haber vermişti, Arkadaşlarımızın serisi ölmüştü. Sandalda yedi ki- İşi idik. Ben, #kinci süvari, aşçı, tek İsizci Spark. küçük tayfa Trapps - evt, diğer iki tayfa... Bu kafile içinde yalnız ikinci süvari, ben ve Trappscot aşağı yu- karı zararsız bir halde idik. Aşçı - ran ayağının bileği okırılmış idi. Spark ayağından yaralı idi, Diğer Ai arkadaşımızın da yaraları çok ağırdı. Sandalda cinnet tezahürleri Sandalrmız umumi tipte bir san daldı. Beş çift küreği vardı. İçimiz. den altı kişi küreklere sarıldı. Al - mış olduğu yaraya rağmen Spark, diğerirci gibi kürek çekiyordu. Kızgın güneşin altında, sekizinci günü çıkan fırtına içinde böylece on gün geçti. STER başlamıştı, adam kahve serpintisi ilişen ilk sevireiye: — Allah aşkına bana bir kese kâğıdı ile küçük bir süpürge bu- INANMA! Munuz, dedi. iNANMA'! gahştı, o kadar geniş bir daire icine dağılmıstı, ve e kadar çoktu ki, hemen muvaffak olamadı, esasen gelip geçen de toplanmaya metinde ilerlerken dümeni kullan - makta olan ikinci süvari birdenbire çaldırdı. Sandalda yer almış olan bir makinisti yakaladı ve denize fırlat- 5! Kendisini de attı! Aradan birkaç gün geçti, bir top. çu nferi ile aşçımız da çıldırdılar Susuzluk çok feci bir ızürab ve- riyordu. ir aralık, aşçı birdenbire körek- beni İlerini bıraktı ve şöylece bağırdı: — «Ben bu yolan al kısmına gidiyorum. Orada bir kadeh içe ceğim...» Bunu söyler söylemez kendisini denize farlabverdi, Bu feci vak'ulurdan elli dört gün sonra ben ve Trappscot sema ve deniz arasında yalnız kaldık! Sisler içinde, Vücudumuzu yara içinde bırakan kızgın güneşin altında gün- İer geçirdik. Bazı kere kürekleri bi- rakıyorduk. Yiyeceğimiz bitmek &. i. Yağmur suyuna bile hasret çekiyorduk. Artık konuşmak kud - şetine bile malik bulunmuyorduk. Daimi bir hezeyan içinde yaşıyor, saçmaladığım akit arkadaşım beni teskine çalışıyor, ateş onu kapladığı vakit teskin sırası bana geliyordu. Hemen hemen çırılçıplak idik. Elbiselerimizle arkadaşlarımızın ya- ralarini sarımıştık, Ellinci günü, ufukta bir İngiliz gemisi gördük... Fakat o bizi gör. medi ve geçip gitti. 30 Teşrinlevvei günü uzakta Bahamas adalarından ea dasınn fenerini gördük, Ayık kur- tulrmuştuk. Plâja kadar nasıl sürtük. lendiğimizi bilemiyoruz. Bunu bil- miyoruz. Bizi burada balıkçılar bulmuşlar ve Massnu (hastanesine nakletmişler. k Müthiş maceramız 50- na ermişti. Windsor dükü bizi ziyarete gel - di ve bize birer kol saati hediye et- 8, bu snatleri ömrümüz imtidadin- ca taşıyacağız.» Yorgunluklarını gidermiş olan Widdicembe İngiltereye avdet için hazırlıklar görmektedir. Fakat kü. çük tayfa Trappscot henüz hasta - nede bulunmaktadır. Ailesine pek)" çabuk kavuşamiyacaktır. 0.T. dasasamsaranaamansanem onanan anes sadna ani sera © Fvvelce sipariş edilmiş olan 'bir miktar ithalâr eşvası şehrimize gelmiştir. Bunlar arasında çivi, ilâç, sellüloz, elektrik malzemesi ve ma- deni eşya bulunmaktadır. nin orlasına olurdu ve gözüne | e Nisan Sözün kısası Hakikat! min T anzimatın ilânından sonra bir aralık, oüdebanin rüya görmeleri ve bu rüyaları yazıp neş. yetmeleri âdet hükmüne girmişti Ziya paşanın, Kemalin bürsiyet aşk ve hicrenile yanan gönülleri gurbette o rüyalarla avunmuştu Derken, padişahların gitgide ko- yulaşan istibdadı, büviyetleri sile - cek kadar eziciliğini artıran zulmü duyan ve n im: n bu te selliden de mahrum etti, Birkaç nesil, içinde taşıdığı ü - midle imanı ilâhi bir sır gibi sak - Ekrem Talu O tarihlerde bile, arlığı mız her me zaman tehdid karşısın - da kaldı ise silâha sankp hududa koşmasını her ümmetten daha iyi İbildik, Türküc tehihsiğliğini kayde- den tarih onun yiğitliğini de bera - ber kaydetti. Bugün, o maziden çok uzağız ve bambaskayız. Hakikatle, hakikat - lerle temas ede ede rüys ile, hülya ile ülfetimizi kestik. Kemali de, Zi- ya paşayı da, edebiyat kitablarında asi) duygulara ve tumturaklı yazıya örnek diye okuyoruz. Bize heyecan veren kitab başkadır: Adına (Ata- İtürkün nutku) deriz. Evet bizim için arık yalnız haki. ikat var. Gözlerimizle görüyor, elle- rimizle tutuyoruz, Ön sekiz milyon ağır başlı insan o hakikatin etra - fında yekpare bir kitleyiz. Başımı. ze, bilerek, tartarak, severek, ina- narak getirdiğimiz Büyük Şefin işa- fretinden gayri hiç bir şey o kütleyi yerinden kımıldatamaz. Tasihi kah. İramanlığımız tamamile | olgunlaş - İmiş, guurlanmış, yaman bir şey ol- İmuştur, Şimdi. biz de o vâkıadan cesaret ve kurvvet alarak hâdisele. rin seyrini ve imkişafını emniyele bekliyoruz. Fesad ve ateş etrafımızı ne kadar sararsâ sarsın, ufkumuzda hangi teblike belirirse belirsin, çelik gibi mâneviyadımızın bir tek zerresinin sarsılmasına ihtimal oyoktur, Milk Şefi mihver ittihaz edinen vahdeti - mizle vatan sınırları boyunca asl - wa; bir müdafan hattı vücude ge. Hwdik; arkasında o buzurla, sükünla ve her türlü hazırlığımız mükemmel olrak bekliyoruz. Saflarımızda hâlâ İstiklâl hasbi - nin yiğitlik” destanında rol almış kahramanlar var: ruhlarında Ebedi Başbuğun hâlâ nurunu taşıyorlar, ve kulaklarında, İnönü kumanda - nının zafer müjdeleyen sert ve w. cak sesi uğuldayor. Sırası gelirse. milli mukeddere- tımızın icabı bu ise, bütün o nesil, bugünkülerle oyanyana, şevk ile, imanla bir imtihan deha geçirmiye hazırdır. Ayni kumandan başımızda... ayni kudret varlığımızda.. ve ayni milli iman: ye üllerimizdedir. Tü su o bürçlerinin taşla « rında taribin kafasını patlatacak bir kaledir. Cisim e Ticaret müdürü döndü Vekfiletle temaslarda bulunmak üzere Ankaraya gitmiş olan Mın - taka Ticaret Müdürü Said Sarper #ebrimize avdet etmiştir. Said Serp er Ticaret Vekületile tevziat işleri üzerinde görüşmelerde bulunmuş - tar. Bu temaslar neticesinde tevziat işlerinin Vekâletin tensib ettiği şe. kilde yapılmasma ve haricden mem iJeketimize — getirilecek eshddelerin de Vekâletin tanzim ettiği esaslar dahilinde alâkadarlara ihtiyaca gö” re dağıtılmasına karar verilmistir. Darülâcezedeki çocuk yuvası Darülâcezedeki 100 yatakli ço - cek yayamada, 138 çocuk barmndı ür ve Du miktarin bazan 160: da bulduğu anlaşılmıştır. Belediye, çocuk yuvasının yatak adedini artırmağa şimdilik imkân göremediğinden ana ve babasi olan çocukları yurddan çıkarmağı mu » vafık o görmüştür. Bundan sonra yurda kimsesiz çocuklar kabul eh- nacaktır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: