6 Eylül 1942 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 3

6 Eylül 1942 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir Anado u seyahatinin notları Trenyolculuğu, bilet yanlışlığı ve bir terleme hikâyesi Yazan : Halid EF'abri Ozansoy —2— Maurice Constantin « Weyer, seyahatlerinden bahsederken: , SAllakım! diyor, dünya bana ne büyük, ben ise ne kü- süğüm. Tren, transatlântik, oto- mobil, buudlarından ancak biri- sini azaltıyor, Diğerleri ise insan için gene ölçülemez halde kalı - yor. Bir yaşa gelince şunu yoruz ki, sürat bizi ve man zaralarla karşılaşırsa bil n eri sıkmak zevkimizi yok etmektedir.» İşte son Anadolu seyahatim - den döndüğüm şu anda ben de böyle düşünüyorum. Kulaklarım- da hâlâ birçok sesler, düdük ses- leri, demir sesleri ve hepsinin üstünde, hepsini bastıran insan sesleri çınlıyor. Sonra, gözleri « min önünden, birbiri arkası sıra devrilen iskambil kâğıdları gibi, gittikçe ufalıp gitükçe minya - türleşerek, dağlar tepeler, kırlar, dereler, ağaçlar geçiyor ve 40- hirler, kasabalar, köyler geçiyor ve nihayet, çeşid çeşid insan çeh- releri: kimi güzel, kimi çirkin, kimi durgun, kimi asabi insan Telâş ve koşuşma, atılma hepsinin müş- terek bir sporu... Yalnız dur - gunların, yüzleri değilse bile, el- leri ve ayakları bu tempoya uy- makta .. Buna, bu asırda, tren seyahati diyoruz! Ceplerim, acele küçük kâğıd- lara yazılmış notlarla dolu... Bunların hepsini harcıyabilecek miyim? İmkânı mı var? O halde bu kargacık burgacık satırların hatıralarını bir tasnife tâbi tut- malıyım. Fakat bir taraftan da zihnime hücum eden diğer ha - tıralar,.. onları hangi kanalda zaptedebileceğim? si Bilmem ki bunların hangisini feda edeyim ve hangisine kıymet vereyim? Bu, bir seyyahın, en Ilasa seyahatinde bile kendisine İilk soracağı sorgudur. i Ne tuhaf! Bu seyahatimin ile yazısını, Denizliye giderken tren de yazmış ve vagon restöranın çocuğu ile posta vağonüna yol - lamıştım. Halbuki Denizlide bir kaldıktan sonra İstanbula döndüğümde mektubumu da be- raber getirmişim. Çünkü iki gün sonra «Son Posta» da matbaaya uğradığım zaman, yazı işleri mü dürü gülerek haber ver — Yazınız da dün geldi! Doğrusu hayretler içinde kal - dım. çz Tren yolculuğu insana daha neler öğretmiyor! Bilhassa ter - lememeyi... Yoksa terli olmıyan- larla başmiız derde girer. Maa » mafih bunu izah etmeden, aklı: ma gelen bir fıkrayı nakledeyim. Fıkra da değil, meshur Fransız muharriri Georges Courteline'in Hortans, Doğer! isimli hoş bir komedisinin can noktası: Kirayı veremediği için, müste- cir, kiracısına evi tahliye ettir - meğe gelmiştir. Adâm bakıyor ki, çare yok, hemen, gebe karı- sma şu emri veriyor: — Hortans, doğur! Kadın da soyunup boylu bo- yunca karyolaya uzanıyor, Artık haddi varsa, ev sahibi, doğum sancıları çeken kadını döşeği ve yorganı ile sokağa fırlatsın! İşte onun gibi, bu seyahatim esnasında benim de, terlinin ha- Evet, terlesin ki anlasın! Bakın, bu hâdise nasıl oldu, şimdi onu anlatayım: İstanbuldan yola çıkarken, doğ İru Ankaraya gidiyorum. Yatak - lda yer bulamadığım için dört gün evvel birincide numaralı bir yer almıştım. Hareket günü Hay» darpaşaya çıktığımda müthiş bir sicak vardı. Fakat elimde bile - timde vazonumu bulduğum esna- da pek rahattım. Çünkü Ada va- purundan doğruca Haydarpaşa iskelesine çıkmış ve hiç terleme- miştim. Meğer terlemek asıl bun- dan sonra olacakmış! Ne ise, u- zatmıyalım, vagonun bilelçisi e- limdeki biletin numarasını gö - rünce yüzünü buruşturdu: İyi amma, dedi, biraz ev - vel başkası geldi. Sizin numara- nızı işgal etti. Şaşırdım: — Nasıl olur? — Orasını bilmem. Onun da elinde ayni numara var. Daha demin bavulunu “bıraktı, çıktı. Birazdan gelecek. — Acayib şey! Bana bu nu » marayı dört gün evvel Köprüdeki Yataklı Vagon bürosundan ter- | diler. — Ona da oradan vermişler. — Peki, ben şimdi ne yapa - yım? — Gidin, gişeye söyleyin, Canım burnumda, oflaya puf- Taya vagona çıkıp kendi bavulu- mu da rafa koydum. Sonra uçar gbi, telâsla, risave kostum. Şu- nu da ilâve edeyim ki, bizim va» gon İvenin tâ ucunda. Demek ki peronun tâ nihayetinden geri dönmek lâzım... Gişeye yaklaştığımda benden ter boşanmıştı. Tabii, © sıcaktan ziyade sıkıntıdan... Baktım ki gişenin önü mahşer... Ne ise, ön İtaraftan, elimdeki bileti kalaba- ığa göstererek sokuldum: — Müsaade edin. Bir dakika için Bir yanlışlık olmuş da... Giseden şu cevabı aldım: — Biz karişmayız. İstasyon şefine müracaat edin... Bu defa şefin odasını ve derd yanarak biletimi maramı gösterdim adım nu- D si çok nazik davrandı- lar ve elimdeki numarayı kendi listelerile karşılaştırdıktan sonra teselli ettiler — Üzülmeyin. Yer sizindir. Ö- teki yolcu gelirse bize yollayın. — Peki amma, derim, ya a - dam lâf anlamazsa? — Anlar, anlar. Siz şimdi va- gonunuza gidin, oturun! var, Fakat beril müşteri hâlâ görünürde yok. Yal , tepemde Dameklesin kılıcı ibi bavulu duruyor. Benim ba- vulua yanında... ikalar geçti. Beş dakika, on dakika, on beş, yirmi... Ü - züntüden bunalacak gibiyim. İs- tasyondaki telâşlı koşmam yü - zünden terleyişim, gittikçe bir felâket halini almakta. Gömle - ğim sırtıma (o yapıştı. o Nihayet, trenin kalkmasına on dakika ka- la, tekrar istasyon şefliğine koş- tum. Tekrar ayni teselli ile geri yollandım: — Siz gidin yerinize! Tekrar yerime döndüm. Şimdi, elimde gazete, hiç durmadan rüz kârlanıyorum. Hele şükür! Trenin kalkma - sına üç dakika kala, o meçhul ve rakibim olan yolcu geldi. İyi a- dammış anlaştık. Yanlışlık ol - muş. Başka bir vazonda yer bu- lacakmış, Oh! dedim! Fakat asıl derd, tren kalktıktan sonra başladı. Vagonda Ankaraya yiden bir musevi tacirle Rum karısı var. Bir de tren kalkınciya kadar ya- pencereden iki ada- dığı bir evin künk » leri, kapıları, bacaları hakkında uzun uzun emirler vermiş olan bir yolcu daha... Ben onu ,usta- başı sanmıştım, fakat sonradan kendisi mühendis olduğunu söy- ledi- : Kalkmış, gidiyoruz. Ben tam rüzgâra karşıyım, Üşüdüm. Pen- cere açık, koridora açılan kapı da öyle.. — Müsande ederseniz, dedim, şu pencereyi kapıyalım, terliyim. Şu cevabı aldım: — Peki, biz sıcaktan patlıya- lum ma) — İyi amma, efendim.. — İyisi böyle... Siz benim ye» rime geçin. Rüzgârı ben alırım, (Devamı 6 ncı sayfada) Bugün yapılacak | İstanbul futbol ajanlığı yeni mevsim lig maçlarının 13 Eylül de başlamasına karar vermiştir. 1942-43 mevsimi Hg oyunlarının açılışı münasel ajanlık tara- fından bugün için zengin bir açı- liş programı hazırlanmıştır. Eski milli takım oyuncuları araların- da hususi bir maç yapacaklardır. Birinci lige dahil olan klüplerin içinden seçilecek iki muhtelit ta- kım da bu münasebetle bir maç yapacaktır. Fenerbahçe stadında Soldan sağa dok ta: . I — Müttefik. rin Avrupa ku'ası, na sen çıkarma gebbüsünü yaptı ları yer (5), Siyah | “0. : 3 — Hatayın bir ehiri (3), Alâ 13) © Bir uavumuz (2). 3 — Vekarben (8). 4 — Çeşmelerde bulunur (5), 5 — Meşe be eğlence yeri (8), 6 Smukinin kardeşi (40), Ar. © kadaş, ew ve. ya zevet (3), 7 Birsayı (8) Bir renk (8. 1.25 futbol maçları yapılacak maçların o hasılatile eski spor idarecilerimizden mer- hum Sedad Rıza ve Fethi Tah- sin Başaranın mezarları inşa edi- lecektir. Futbol ajanlığı açılış şenlik- leri için şu şekilde bir program hazırlamıştır: Saat: 15 de klüplerin geçid resmi. Saat 15,30 da eski milli takım arasında bir Futbol maçı. Saat 16,30 da iki muhtelit ara. sında bir maç. “Son Posta, nın bulmacası: 20-4» ) Ml aşa$ s0 4 — Pabuç (8), a 8 — Müslümanlığın şartlarından (5),İ 5 — Bir nevi gramofon (5), Yürüt, Ceriha (0). 4 — Telli hir saz (2), Tarafsız (7). ken arkada bıraktığen (4), 6 — Hayvana takılan (5). Uzaklık mi. 19 — Bir isin (6), Kolın kumaş '8).) dası (2). Yukardan aşağıya değru: 1 — Üniversite (10) 7 — Parçalar (5), Avuç iei (3). 8 — aşma .T, eelirse bir nevi beş, 2 — Kurumun bir nevi (7), Vilent;İ luk olar (4), Ora (3), taki şiş (2), Su orlasmdaki kara (3). 9 — Avrupada hir mehir (3), Bir iç, «3 — Sih namlusunun İçinde buls.İki (5). nan (3), Bir isim (4, 10 — Aşık (5), Baş (4),

Bu sayıdan diğer sayfalar: