12 Aralık 1942 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

12 Aralık 1942 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MÜSAHABE eriye doğru Ha İ nsanın önünde aşılacak yol pek kısa kalınca, daha yer #anabilecek günlerin sayıs; aza- » arala artık sona yaklaşınca rie'i bir nazarla gözlerin gerile- re doğru çevrilmesinde bir haz duyuluyor; bu sayede ha yat tersine, arkada kalmış dünya da uzatılmış oluyor. Ga: Mba bunun için olacak ki ekseri muharrirler hayatlarının sonları" nin sonlarına doğru hatıralarını yazmakta zevk aramışlardır. İh. tiyarların da çocukluklarından, gençliklerinden dem urmaları geçmiş yılların arasmda. we &âr toplamağa tüğrasma! ke sebebden ileri geliyor olma- dır, “ Önümde geçilerek mesafenin pek az kaldığına inanmak lâzım em bende de çilek gerilere loğru gitmek, «gözletimi çevire” rek arkada Yaralolan hayata. © hayatın manzaralarına, simaları. na bakmak ihtiyacı uyanıyor. ve ne zaman bu geçmi; zamanı Ye- nden bir nefesle dirilimeğe im- kân blunurua bundan lezzetine kanılamıyacak bir zevk duyuyo- rum, Bunu ekseriyet üzere haya- limde yaparım, gözlerimi kapa- yarak geçmiş ömrün herhangi bir safhasına dönerim: Meselâ on yaşındayım, Fatih Askeri Rüş disine devam ediyorum, Kendimi © yaşta, o halimle, o çehremle, sanki eski bir resmimi sihirli bir mektebin vesmi elbisesi var; © ne güzel, kül renginde, beli büz. meli (o bir elbiseydi! — Yanımda mektebden gelip beni evden a- lan hademeden Ahmed ağa var; bir elinde benim çantam, öbür elinde sefer tasım; yan yana yü. rüyoruz. Ben gayet neş'eliyim, âdeta oynıyarak yürüyorum, Ah- med ağa da yanımda smtkan| yüzile mektebe müteallik bir hi- kâye anlatıyor. Köse başındaki sebzeciden döndük, helvacıyı, saracı geçtik, Oo bizim sandıkçı dükkünma gelyoruz. Burada bi raz duruyorum. Sandıkçıyı tama. mile görüyorum, bu tek gözlü, genç fakat ihtayar görünen bir adameağızdır. Elinde çekiç, ağz! küçük çivilerle dolu, önündeki sandığa sarı, kırmızı, zi te neke parçaları mıblamkala mas. guldür, Beni görünce ve gözile gülümseyerek, ağzın lolduron çivileri, avucuna tükürdükten sonra bekliyor: Her sabah benim ondan sorulacak ilmi var: — Süleyman Efendi, diyorum; kümesi açtın m7 Tavuklarm yemlerini verdin mi? Kaç yumur ta acaba? : 5 dülkânı babam benim için ahvermişti. Onun bahçesile evi: YAZAN lid Ziya Uş rile birkaç horozum vardı... Süleyman Efendi benim ilk #ualime müsbet cevab verir, scümel İ yamitılare bakmadım, mek il ki ü İteb dönüşünde kendin gelir, ba, ikarsın; derdi. O zaman Ahmed ağa ile be- raber dükkândan ayrılır; saraç- hane kapısını geçer, ve bir tara- nda sıra Oİls ayakkabı satan dükkânlarla yokuşu tırmanmağa başlardık. Mekteb!.. Hocaları hep görüyorum, bhat- tâ seslerini İşitiyorum. İsimlerini unutmadım, lâkablarını bile bili- yorum. Hele arkadaşlarım: O za. mana aid simalarile hepsini ayrı ayrı görüyorum. İşte bugün gözlerimi kapaya. rak hayatımm o günlerini tekrar olmuş, mektebe, hocalara 'daha yade arkadaşlarıma ksvuşmuş kadar bir haz duyuyorum. Burada garib bir bhâdiseden bahsedeceğim: Aradan yirmi, belki otuz yıl geçmişti. Bir gün Boğaziçi vapurunda; tâ kurşim- da, askeri bir tabib kıyafetle bi- risini gördüm. Bir eski mekteb arkadaşı, hem pek sıkı görüşü ten, her vesile ile bulusulan bir arkadaş! O zaman, o da benim gibi on yaşlarında bir çocuktu. Şimdi belki otuz, belki kirk ya- şında, traşı uzamış, İüzumun- :İğmi görünce içimd. yaşarken sanki hakiksten çocuk. aklıgi İ kümeler teşkil eden arzusu olacaktı. Birbirimizi ta — İmımağa cesaret edememiş olmak-| iki ha beraber onun bir aralık yerin. ,den kalkıp yanaşılmak üzere ©- ilan iskeleye çıkımağa hazırlandı. bir inşrah nefesinin yükseldiğini duydum. Elbette o da müsterih olmustu. — Ne iyi oldu da beni tanımadı! Demiş olacak... Bu kabilden diğer bir hatıram var. Son yıllardan birinde, bile- mem hangi yazmı okuyarak ba- na bir mekiub gönderen yine Fa- th Askeri Rüşdisi arkadaşların. dan bi zel bir mektub, İçinde a resmi vardı. ei min ve bu resmin delâletle onu hemen tahattur ettim. On yaşla. rında, esmer güzeli, kibar tavur- lu, biraz tonbulca çocuğu (bul makta gecikmedim. Bu vesika resminde görülen ibtiyar, belki ma'lâl, belki mariz adam o ço- cuğun içinden nasıl çıkab'lmisti? O da beni görmüş ise, yahud bir yerde bir resmime gözü ilişmişso, elbette, kendi kendisine böyle di yecekti, Mektubunda eski eğlenceleri. mizden bahsediyordu, O zaman benim başlıca eğlencem (kurşun askerlerdi. Mektebden, dönüşin- de onunla beraber bizim eve ge. İlird'k. Büyük bir bahçe (içinde İolan evimizin önünde genişçe bir İmermer sahanlık vardı. Oraya otururduk; ben yüzlerce çeşid çe şid askerleri kutularından bosal tırdım. O xaman Fransa ile Prus- i dan fazla şişmanlayarak kırım P i ” peyda etmiş bir adam. Onu der.) ya harbi eskimemişti.. O hal tanıdım, bütün değişiklikle.! Prusya sskerlerini ben Fransız rine rağmen hiç tereddüd etme.) askerlerini alırdık, yahud tersi- den, «z kaldı ismile haykıracak-(99 - Ve böyle geç vakte kadar tım, Hiç şüphe yok, © da beni bir cenge tutuşurduk... tamdı. Nasıl? Nereden? İnsanlar; Bana ve gözün bakışı... Ne o cesaret etti, ne ben... .. b ettiğini Bir müddet o bana ben ona | Yordu; öyle samimi bir lisan ile mektubunda bundan| Poker ve likör partileri. da değişmiyen bir şey var; göz bahsediyordu. Reni hayatımın! bir bar reel düşkün kadın.) harice aksedebilmiş olan safha-| lar, Sonunda d. larından da takib ettiğini söylü-| ya kudai bir ülkü ile birdenbire! SON POSTA (Edehiyat || (19 za . Salavi, , nin dediği gibi YAZAN: Halid Fahri Ozansoy G corges Duhamel, meşhur Salavin serisi romanların. dan birinde Salavin'in arkadaşı” Da şu sözü söyletir: — Bana çök fena muamele e- diyorsun. Salavin şu cevabı verir: — Senden daha fena muamele ettiğim biri var. — Kim 0? — Ben, İşte bunun gibi, edebiyat sa- hasında bazı muharrirler de vo. mana, tiyatroya, şiire veya ten. kide, herhangi edebi nev'e el at salar hem bu nevilere, hem de okuyuculara fena muarwle edi- vorlar, onlara abuk sabuk şeyler okutuyorlar. Fakat muhakkak ki, en büyük fenalığı gene kendile- rine yapıyorlar. Tevekkeli değil, daha XVI nci asırda La Bru. yöre, Karakterler'inin bir yerin. de şu vecizeyi de kaydetmemiş: «Bazı kimselerin şeref ve me- ziyeti iyi yazmalarıdır; bazıları- nn da hiç yazmamal san şaşıyor. Verinsiz ve ka- fiyesiz lâkırdı yığınlarile şu bi. şim sözleri siir diyo ortaya sik. venler türedi: «Sokakta bekler! *m, canım sıkalıyordu. Kahveye girdim, bir moruk nargile içi du. Dışarıda, benim hülyam kal muştı.n Yabud söylesi: «Karpu. un üstüne bıçakla resim yaptım. Sonra iç'ni oyup mum diktim. Köydekileri düsündüm. İyidirler insallah!» Şuna benzer şevler ks. | ralayanlar da var: «Ali, Veli| Murtaza, üç sakallı, bir köse... Biz bu sakalı değirmende ağart- madık'!e Pötün bunler bir sayıklama alâmetidir. Gelelim romana... Son zaman- da klâsik mevzu: daktilo kızı patronu baştan çıkarmıştır. Ah. lar, oflar... Mektublar, tehdid- ler... Ayaspaşada bir toplantı... Arada hastalık, bir İ dl lo ya ölecek, büyük bir san'atkâr olacak, me- Dişci ihtiyacımız 4 İ j YAZAN | Profesör doktor Sadi Irmak Yakın zamanlara kadar diş. vü- dı, Bu sebeble çürüyüp ağrı yapma dikça müdahale edilmez ve mukad derati tabiate terkedilirdi. Halbuki şimdi büsbütün başka türlü düşünüyoruz: Evvelâ diş ha. ztm takimimizin çok mühim ve asli bir uzvu sayıyoruz. Böylece hazmın salim bir şekilde cereyanin. daki rolünü kabul ediyoruz, Sani - yen şimdiye kadar teşhis edileme - yen ve sebebleri pek göze batımıyan bir sürü iç hastalıklarının da diş ra. hatsızlıklarından doğmakta oldu . ğanu öğrenmiş bulunuyoruz, Gerçekden bir sürü ateşli ve san-! cılı hastalıklar, diş köklerinden kana karışan mikroblar veya toksinlerle meydana gelmektedir. Gün geçtik- çe dişin umumi sihhalimizdeki rolü böylece ehemmiyet kazanmaktadır. Dişlerin önemini öğrendikçe on.| larin sağlığını korumaya daha fazla İlhölmam göstermek ihtiyacımı du.) yuyoruz. | İlerlemiş memleketlerde bin nü- fasa bir doktor ve bin nüfusa bir dişçi düşmektedir. İhtiyacı böy- le alırsak #memleketimizdeki duru. mun İdeslden çok ezak olduğunu derhal göreceğiz. Beyoğlu gibi bazi İsemtler istisna edilirse İstanbulun bile birçok (yerlerinde kâfi dişçi yoktur. Anadolu vilâyetlerine ba - karsak en büyük vilâyet merkezle - rinde bile ancak 50 bin nüfusa bir dişçi düşebikdiğini kabul edebiliriz. Kazalartmızın çoğunda dişçi yok - tor, Bu vaziyet karşısında halk ne ya. piyor? Berberlere, sünnelçilere, nal- bandlara müracaat zorunda kaliyor. Halbuki bu adamlar ekseriya en İ rumdurlar. Mikrobu ne bilirler, ne de ona inanırlar. Bununla beraber cudün bir nevi tali eğlentisi sayilir! basit sıhhat bilgisinden dahi mah -İrolünü oyntyacak devletin hayırlı eli memleketin diş- çi ihtiyacini karşılamağa da yardim «tmiş olur. Fakat ne olursa olsun memleke » tiw büyük ve üâcil ihtiyaçlarını bu suretle de süratle karşılamak müm. kün olmiyacaktır, Çünkü Diş Taba. beti mektebimizin kadrosu ve tesi- satı şimdikinden pek fazla diş tabi- bi yetiştirmeğe elverişli değildir. Bir zamanlar muayyen bir imti- han geçiren dişçi kaltalarina permi verildi ve bunların çalışmasına mü- saade edildi. Fakat bu müsaadeden daha ziyade İstanbulda bulunan bir kisim pratk dişçiler faydalanabil diler. Anadoludakller bu müsaade. yi öğrenip hazırlanıncıya kadar va- kt geçmiş bulundu. Bizim kanaat. mizoe yeniden kisa bir yetiştirme kursu açarak pratik dişçiler kazan. mak faydalı ve lüzunludur. Bu kur. sa tercihan Anadoludan ve uzak vi - lâyetlerden gelecek namzedler ka» bul edilebilir. Kursa kisa ve derli - toplu, sağlık bilgisi, mikrob ve en. tan filerl, ssepsi ve antisepsi mali. matı veri ir, Dişçiliğin bast vasıta larla başarılabilecek tekmiği öğreti lir, İrmtikanda o muvaffak olanlara kaza ve nshiye merkezlerinde veya diş tabibi olmayan vilâyet merkez» lerinde çalışmak ruhsati verilebilir, Nitekim hukuki ihtiyaçlarımız için avukatlarla dava vekilleri arasında da böyle bir iş bölümü yapılması. na İğzem gösterilmiştir. Dişçilikte bir nevi sıhhat memuru olan bu pratik dişçiler biç olmazsa entanlara müni olmak bakımından faydalı hizmet iztirab içinde kıvranan insanin yar. ler görebilirler. Öte taraftan bizmet bakıştık durduk, sonra gözleri. | © bemen cevab vermek istedim.) sejâ bir ressam, bir heykeltraş. ni başka tarafa çevirdi, ben de) Fakat nasıl? Galiba iltizami bir) patron da iflâs edecek... Amma uyuklayor gibi gözlerimi yum- süküt ile ikametgâhın: ve o za. dim umduğu birisine müracaati ka.! sahaları böylece tahdid edilirse diş dar tabii birşey yoktur. İstediğimiz) takiblerimiz içinde haksiz bir re- kadar yasık vazedelini. Hasta in -|kabet imkânı ortadan kaldırmış san bulundukça hekim rolüne gir -'olur, miş veya girmeğe mecbur kalmış O Bize öyle geliyor ki memleketi insanlar da olacaktır. 'mizin bu neviden bazı ihtiyaçlari İşte böylece en basit bir diş te - için ameli çarelere başvurmaktan davisi hastanın kanini zehirlemeğe başka çaremiz yoktur. Yoksa ber kadar varabilecek faclalara yal aç - sahada akademik nesli işbaşına ge- maktadır. Yahud da kaza merkez-| çirebikmek idealinden henüz çok &. lerinde bile dişçinin bulunmaması! zağız. Öte taraftan şu da bir vakıa, hastaya tahammülü haricinde Inas-| dır ki bazı işler için büyük merkez. raflara katlanasak vilâyet merkezi. lerde yetişmiş olanlardan o ziyade dum. Evet, cesaret etmedik. Ve| mona aid sıfatmı söylemiyordu. pek deiyi oldu. Ne o, ne ben O mektubu aldıktan sonra nesre- eski mekteb arkadaşları, o o.) filen bir Yazımın altına iki sa-| hain cezasını görür. gibi ahlâki davet ettim. tırla böyle biterse gene en iyisidir. Hiç ğilse mevzu, eski melodram- lardaki" «fazilet mağlüb olmaz,! ne gitmeğe mecbur kılmaktadır. kmsaba ve köylerin kendi evlâdlari Görülüyor ki memlekette büyük) daha müsmir olmaktadır. Şimdi - bir dişçi İliyaç ve eksikliği vardır.| den iyi verimlerini gördüğümüz köy Bu iiiyacın diş bekimlerile karşi »| enstitüler! buna misaldir, Büyük nar yaşındaki çocuklar değildik. O çocukların varlığından büsbü- tün başka adamlar çıkmış idi, ve bunlar birb'rinin O tamamile yabancısı idi, Arada geçen yıllar ikisinin arasına o kadar cok yı ğınlarla ayrılıklar koymuş idi ki bunların üzerinden atlayıp eski mekteb arkadaşlığına rücu' imkânı bulunamıyacaktı. Beş da- kika; on dakika içinde o bana, ben ona haaytımızın, birçok mah nadir noktalarmı işaret ederek geçmiş yıllarını şeyler bulamıyarak O bana: Gelmedi, kendisinden o baska hir sesde çıkmadı. Ne oldu? B»'ki o da tekrar o buluşulacak olursa o çocukluk âleminin zev- kinden çok uzak kalımacağını düşünmüş ve susmak tarafını iL tizam etmiş olacak. Ne olursa olsun, onun mektu- bir net'ceye bağlanıyor demek. tir. Övle ya, sdebiyatın mühim — m içtimai olması değil mi- Tivstrova gelince, gecen yılın |ancakı pek az inlebe gelebilmekte -İdir. Bunlar dabmi daüstla içinde gürükülü Para p'yesi müstesna, | dir. Bu mektebin sınıflarında talebe bn sahada, yeni misal bulup ta | 071! altmış yelmişi : göstermek, kumun içinde iğoe a. | t9dir. Bunların da bir kısmı Balkan iler ve kazabalılar ramağa benzer! © halde geçe . | Siemleketlerinden gelen ecnebi tale işlerine bağlanabilirler, bu beni altmış şu kadar senemin|lim. gerisine doğru götürdü; ve onun la, onar yaşında iki mekteb ço.!bü sahada da yeni yeni fev alâ Gelelim tenkid. Efendim, : cuğu, bahçe içimde büyük bir e-|delikler göze çarpıyor. Avrupalı rem köşelerini saklayarak, ancak) vin geniş mermer (sahanlığında| hiçbir edebiyat bilgininim şimdi. *İ kurşun o askerlerle “ Fransa vej ye kadar düşünemediği söyleyecekt'k;| Prusya cengi yaparak akşam su-| fikirler ortaya sü sonra duha ilâve olunacak birlları kararıncaya kadar oynadık.) romanda yeni tasnifler, susncaktık.İ o Gözlerimin içinde hep o za-! yeler icad ediliyor, Taine'in meş. — sonra? Diyecekti/İmanı, o hayatı, gördüm; çocnk-|hur Sanat Felsefea' isimli eserin-| da bile diş tabibi yoktur. Şu halde acayib ölüyor. Şiirde, nazari. . | tökba'i #ibarile Tıbbiyeden daha ca- lanması tabi bir idealdir, Fakat Diş! merkezlerde yetişmiş olanları küçük Tababeti mektebinin nihari olmasi! yerlerde tatmin etmeğe yüksek ma dslayisile ia şubeye Anadoludan! aş ve kazançlar da küfi gelmemekte bir nevi melânkoliye düşmektedir. ler. Halbuki ameli yetişmiş kövlü . bütün varlıklarile geçememek -| Diş Tababesi mektebi maddi i“| Konyada |, İ. yer Haklı gördü - «ib diluğv balla dişi yabesine 5 göm arzunazu yerine getirmeğe çâr | ren talebe, Trbbiyeye ayrılanlarim| mermere "onda bir'ni bils bulmuyor. SDS LL LL Kazalarımizin hemen hepsi ham, dolsun birer hekime kavuşmuş gibi. dir. Halbeki en büyük kazalarımız- Yurddas: Bugün bütün milletler, ihtiyaç larından daha az sarfediyorlar, | Sen de ihtiyaçlarmdan kısacak » sın, . mizin bahçesinin duvarları müş-| ben ona: — İste bövle!. Diye-| lağumun bu arkadaşile o oyunun |de bir ırk ve muhit nazariyesi|ilk akla gelen çare leyli tib talebe tereketi, bir büyük kümes | cektim, yine susacaktık, konur| zevkini duyarak uzun uzun dü-| vardır. Sanatlar buna göre tekâ-| yurdlarının bir veya ikisini Diş Ta-| Ulusal ği ar benim kırk, elli, İmakta devam için sermaye bula.| sündüm. mül eder veya sönerler. Şimdi ise | babeti şubesine vermektir. Bu yurd. MAN : hattâ bazan yüze yakın tavuğum | miyar birle hiç barışamıyan, era Pile e elime karilar Yazan: Cevad Fehmi Bu kadar sevdiğim ve bu ka. dar saf, temiz ve masum bildi ğim, beni sevdiğine bu kadar inandığım kadın meğer önüne gelen erkeğin koynuna giren a- #ağılık bir oruspu imiş... Gözlerim doluyor. Ağlıyor mu- yum? Neye, niçin? Yapılacak daha iyi bir iş de yok galiba... Muhayyelemin o kadar it'na ile ışıklandırıp süslediği aşk heykeli simdi yaldızları dökülmüş kar. sımda sırıtıyor. Ağla koca bebek ağla... Dünya kurulduğu gün denberi kadınlara inananlar hep böyle ağladılar... Bu yolda ilk , sonuncu de olmavacak. ak biribirimizden sıl tık, her ikimizde de «Gelecek is- keleve cıkma da bu iş bites!..» Verdiğim kat'i kararla son ba- zırlıkları görmeğe başladım. Ni- lüfer kendisini çıldırasıya sevdi- ime o kadar inanıyordu ki ona her şeyi yaptırabilirdim. Ara. mızdaki mücadelede zafer ben de kalmıştı. Evet şüphe yok ki o benden daha güzel hislerini sak. kyor, daha muvaffakıyetle rol oynuyordu. Fakat bu kuvvetli tarafına mukabil çok büyük bir zâfı vardı. Benden daha çabuk kanıyor, hemen her seye inanı- , Omu aldatmıştım. uçurumun bası- na kadar gelmiştik. Bir işaretim, elimin ufak bir hareketi onun ©- raya yuvarlanmasna kâfi gele- cekti, Eğer şimdiye kadar benim olmamşısa, bu henüz böyle bir şey İstemediğim içindi. Plânımın neticesine aid lefer- rüatı şöylece tesbit ettim: dadıyı Sütlücedeki ahbabıpım ©. vine beş on gün için misafirliğe göndermek işten bile değildi. Bu suretle Beyoğlundaki aparhman- ve büyük bir haz vardır!.. en Nülüferi buraya o getirecektim. İşte facianın son perdesi bu su- retle açılacaktı. Nilüfer her şeye muvaffak ol- duğunu zannedecek ve o anda her şeyi, hem de ebedi olarak kaybettiğini anlıyacaktı. Bu an. layış ne müthiş bir anlayış ola- caktı. Karım öleli henüz altı ay ol. mamıştı, Böyle iken onunla ev- lenemezdim. Fakat bana İnaniyor değil mi idi? Şu halde benim ol- masında ne gibi bir mahzur ta- savvur edilebilirdi? Evlenmeyi birkaç ay daha tehir edebilirdik. Fakat bu birkaç ayı ayrı geçir. mek kendi kendimize zulüm et- mek olacaktı; Bu esbabı mucibe eminim onu iknaa kâfi gelecekti. Bir taraftan bu işle uğrasırken diğer taraftan Babıâlideki tanı. dıklarım arasından beş on kişiyi seçerek hepsini birden bir gece evime çağıracaktım. Bu davet gecesi Nilüferin bende bulundu. ğu geceye tesadüf edecekti. Bu kılacak| O Ahl Bu gerilere doğru gidişte! bizde yeni görüşler ortaya atı. yorlar. o Meğer imparatorluklar (Deverm ? inci sayfada) «imiş olacaktım. Nilüfer yalnız ümidlerinin, her seyin mahvoldu- #unu görmekle kalmıyacak, ay- ni zamanda bütün şehrin diline düşecekti. Ve adalet yerine gele. cekti... Acaba Fitnatın mı, yoksa ak datılmış olmamın mı intikamını alacağım? Ne olursa olsun neti. ce birdir. Haydi iş başına! —15s— | Beyoğlu 2 Temmuz .oi Yirmi dört saattenberi deli gi-! biyim. Her şey oldu bitti. Sanki! korkulu bir rüya görmüşüm de bir an evvel uyanmak İstiyormu- şum gibi odadan odaya koşarak iniyorum. şte yirmi dört saat evvel şu yatakta, benim yanımda yatıyor. du. İşte komodun üzerindeki kü. çük elektrik limbası hâlâ yanı- yor... İşte şapkasile mantosunu bıraktığı divan . Halınm üze. rinde sürüklenerek uzaklaşan bir manto eteği görüyorum... Ku- larda okuyacak ve yetişecek diş ta. biblerinden de Tıbbiyeliler gibi bir i i iii lakiarımda sarhoş çınlıyor. Bir ses duyuyorum: — Bu akşam onun şerefine i- çeceğiz çocuklar, © bu gecenin kraliçesi olacak... Açın elektiri. ği... Yaşasın kraliçemiz!... Ben ne yaptım? Yatak odamda hâlâ onun ko kusu var. Bu kokuyu koklamak değil, yutmak istiyorum. Her şe. yini bana teslim etmişti. Fakat ne azgın bir ihtirasla, ne taşkın bir şehvetle, ve de hayasızlıkla... Ayni zamanda ne sahte bir hi- cab, ne nazüniyaz, ne de peşin bir teessür ve pişmanlıkla .. İba» det eder gibi işlenmiş bir günah. tı bu... Sanki bana verdiği vücud onun değil, benim kendisine ari- yet verdiğim bir emanelti, O vü- cud benimdi, k'skanç bir itina ile aha Arttırma kurumu yolarsam ferahlıyacağım, Rilmi- yerek, istemiyerek cinayet işler miş insanların perişanlığı içinde, yim. Her şey olup bittiklen son- ra, şimdi birden onun masum ol- duğuna inanmış (o bulunuyorum, Bir bis bu, şüphesiz... Fakat on bin delilden daha kuvvetli bir bis, Nasıl oldu, bunun imkânı var mı? Tüylerim dikenleşiyor .. Na, bızlarım “sanki beynimin iç'nde atıyorlar. Allahım bana bu kar dar büyük bir haksızlık işletmen için ben sana ne yaptım? Vi Karanlıkta binlerce insan ba- # görüyorum.. Hepsi tanıdık malar... B'rbirlerine sokuluyor. lar ve fısıldaşıyorlar: ) — Nilüfer Cemilin yatağında yakalanmış... Hem de o Cemilin on beş arkadaşı tarafından... Ce. muhafaza etmişti ve üzerine tit. reyerek bana iade ediyordu. Ben ne yaptım? Gülmek mi lâzım, ağlamak mı? Zannediyorum ki eİlerimle saçlarıma yapışır, demet demet mil Nilüferi teşhir için bu işi mahsus yaptı diyorlar. Sebeb bi. linmiyor. Kim bilir, belki de bir nümayistir. Ahlâksız karı, o kar dar erkeğin içinde yataktan çis kıp giyinmiş... o (Arkas var) |

Bu sayıdan diğer sayfalar: