March 29, 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

March 29, 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

î î 6 - SONTELGRAF — 29 Mart 1937 Üç komita Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl Bulgaristanda çıkan Mülbakat gazeteciler birliği azaları bir arada... lemiye başladı. Ceplerimi, koltuk- larımın altlarını, her tarafımı iki kişi aradı ve sert bir bağırışla (Şu rada dur!) dendi.. Neredeyse çetelerin gelip bura - İitı kendişidir. ö 4 V Türkiye'ye gönderilmek üzers Şumnuda ,intbak” matbaasında Yazanı M.Necmedadin Dellorman Sotyadıki Komltalarla, partizanlar bizim başı- mıza ateş yağdırırlarken, karakter- siz Arif Oruç. Bulgaristan Türkleri arasında zehir saçmağa çalışıyor ve bazı gazetelerde (Razgrat mezarlık hâdisesi) sebebile aleyhimize makaleler neşrederek, Türkleri haksız çıkarıyordu... Fakat Sofyada çıkan (Deliorman) gazetesi ile Arl! Orucun haddi bildirliyorda.. Arif Orucua karaktersiz olduğu, Bulgarlar v danda anlaşı!mıştır. Bugün Bulgaristanda yüzüne bakan ne Türk, ne Bulgar bir tek kişi bile yoktur. sını baskına uğratacakları ve beni öldürecekleri aklımdan bir saniye “bile gitmiyordu.. Oturacak bir yer yoktu. Ayak üzeri bir saat, iki saat bekledim ve dışarıdaki konuşma - lardan Vazelofun gelmekte oldu ğunu anladım. Aç misin, süsüz musun? diyen yoktu. Ayakta dur- maktan dermanım kesilmiş. yal - öğrenmişti. Binaenaleyh, Razgrad mezarlık hâdisesinde, beni (cwus- lukla) ithama varacak kadar ileri gitmemeli ve soğuk kanlılıkta hâ- diseyi mütalea etmeli idi. Razgradda bâlâ çıkarmakta olduğu gazete n den bir fıkrayı geçen gün La Paro- le Bulgare gazetesinin nakletmiş olduğunu gördüğüm caman, pa ti- AMOHEDOHCHA El OPFAHLHA MAKEĞOHCKATA EMHFPARUKA Pezesram AMM A YETEMDEK (Makidonska Pravda) aamındaki gazetenin başlığı, Bu gazete, Türk Bulgar dostluğuna düşmandı. Federalisleria olarak Sofyada çıkıyordu. Fak, niz vücudüm değil. kafamın çi bi- le zonklarcasına yorulmuştu. Kılı- cını şakırdata şakırdata — Vazelof geldi, dim dik karşıma dikildi, göz- lerimin içine dakikalarca ve düş- manca baktıktan sonra dişlerini gıcırdattı. Aaahh seni,. Aaahh., di- yerek mırıldandı. Bütün cesare « timi toplamıştım. Gözlerim içi- me baktıkça ben de onun — göz * leri içine bakıyordum, Rusçuk mu- tasarrıfının bu partızanın Hazgrat. tan uzaklaştırılacağına dair bana verdiği teminat, demek ki, yerine getirilmemiş ve Razgrad mezarlık hâdisesinin asıl müsebbibi ile ben yine karşı karşıya burakılmıştım. Vazelof benden nasıl intikam - habileceğini tayinde mütereddit bir vaziyet takınmıştı Gözlerile (8 - Tümlerin en güzelini — oeğen, fntihap et) der gibi bana doğru ba- kıyordu. İlk intikamını gözlerile #ldıktan sonra yanımdan defulup gittl Fakat, bunu başka türlü taz- yikler takibe başladı. Varnada yakalandığımı gözete - der ballandıra, ballandıra bittabi yazmışlardı. Sonradan öğrendiği- me nazaran, bilhasas Varna gaze- teleri bu hususta rekor kırmışlar « dır. Razgratta çıkan — (Razgradsko Sinvo) gazetesi sahibi dostun Üri- gor Papof bile, ön yıllik kardeşçe dostluğu unutarak, partizanlarla çetelerin aklına uymuştu. Te viz ve mert bir insan olan muharrir Gri- gor Popof, etrafındaki küçük, kü- çük şahsiyetlere, Dobruca çetele- rine ve Vazelof gibi para düşkünü muhteris partizanlara uymamalı idi. Akşam, sabah görüşüp konu - şurken, ön yıl zarfında, benim de- bir Türk ve insanlığa Kössivanof bunun da çanına ot tıkadı. zanlara ve çetelere karşı Grigor Popofun fikri çok değişmiş oldu « ğunu okuyarak memnun oldum.. Çünkü, Bulgar gazetecisi Grugoe Popof, Bulgaristan Türklerini ee« ven ve onların mektepleri, camile- ri, cemiyetlerile alâkadaz olan v haksızlıklara sık, sık isyan Aadea bir zatti. (Ak kalpaklı) namile ma ruf müteveffa ağabeyisinin türkçe söylediği beyitler, Deliormanda ya« şıyan Bulgar ve Türklerin ağ « zında hâlâ dolaşıp durmaktadır. Ç(Ak kalpaklı) da, türkçe tertip et- tiği iki satırlık bir mısra ile, vak- tile partizanlara ve partizanlıkla çeteciliğe isyan etmiş, ve Türk dev- rini arayan açık ve sarih bir Wfade ile: «Ne günlere kaldık ey gazi hünkâr» «Eşek sekreter oldu, katır mühürdar» Diye, Makedonyada exzki Osman- l idaresini aradığını, korkmadarı Yöylemişti Binsenaleyh, Volga .. hillerindenberi kardeş olan, südü, kanı karışmamış Turanlı Bulgar- larla, bugünkü Türklerin dost ve kardeş olduklarını dostum Grigo. Popof Üe binlerce kerre konuş - muştuk. Binaenaleyh, bu gazeteci #arkadaş beni çok kritik olan korku- fu günlerimde, Vazelof gibi parti- zan ve şimarık bir adam ile karşı karşıya bırakmamalı ve Ali Naci - nin gafına da ehemmiyet verme - den hakikati müdafaa etmek Üüze - re benim lehime ortaya atılmalıy- dı. Halbuki, o, süküt etti, ve et - rafındaki küçük beyinlilerin tel - kinatını dinledi. Aynı sözler, Rus- çukta gündelik iki gazete çıkaran dostum Pikof ile, Sofyada (Novı- Kambana) gazetesi sahibi Popov #ki, muharrir Veselin Olmitrof, (Den) gazetesinden Pançef, Pi - SAA FĞ — (Devamı var) ( EİKÂYE | Eğer isteseydim (4 üncü sayfadan deaam ) «Bu yaşta bu safiyet!» diyerek onunla eğlendiler. Eğlenenlerin hepsi de kadındı. Bu kadınlardan hiç biri; Madam Pelonun varlığına sevinç veren her şeyin kendinde yokluğunu, bütün bir mahrumi - yetle doğduğunu ve bu hareketleri Ööylece kaldığını anlatmak için yap- tığını anlamadı. Eğer yaşını söylese etrafındakiler hayretle bağıracaktı. Halbuki he- Büz 33 yaşında idi. Kuru, renksiz dört tel saçı, dişleri dökülmüş kıp- kırmızı diş etleri, yüzündeki bu - ruşukluklar, onu bir kenarda u - nuttuklarını zannettiği zaman göz- lerinde hasıl olan korkulu bakışla- rile elliden fazla gözüküyordu. Hakikaten, piyankodan, taliin yardımile kazanılacak büyük ikra - miyeden, nasıl ve nerelere sarfe « deceklerinden konuşmıya başla - dıkları için onu unuttular. Satın al- ma peojelerinden, seyahatlerden geniş iyilik etmeklerden — bahso - lundu. Nihayet neş'eli bir ses Madam Peloyu da mevzua dâhil etti: — Ben bir banknotu Madam Pe- Toya takdim edeceğim, dedi. Ma - dam Pelo: — Ben sizden bir şey istiyor mu- yum.. istedim mi? diye cevap ver di, — A, muhakkak bir şey mi isti. yecekdiniz Madam Pelo.. Bu içim. den koptu.. alınız! — Öyle ise neden ben hatırınıza geldim de diğer birini hatırlamadı- nız, güzelim? Cevap gecikti, Madam Pelo elindeki pomat va- zosunun etiketini tetkik ediyordu. Kırılacağını düşünmeden şiddetle yere biraktı: — Daha çirkin olduğum için de- Bil mi? Evet, evet, insan bir şeyi söylerse onda ısrar etmeli. cesa - retli olmalı.. Yoksa bu çok kolay, Dur bakalım sen ne olacağını bilis yor musun.. hayat uzun.. ve her da- kika biribirinden farklı Öyle şey- ler olur ki. — Başkalarına fenalık yormayı- tız, Madam Pelo! Ben hiç bir le- nalık düşünmedim — Sen bana bin frank verece « ğini söylüyordun, çünkü daha ük santimi eline geçmedi Ben sana, bende olandan; yani çirkin bir ka: dıinin tecrübe ve mülâhazaların - dan vereyim... istemez misin? — A çirkin bir kadının ne gibi tecrübeelri ve mülâhazaları ola - bilir?! Kollarını masa Üzerine kavuş - turarak koydu, başını koluna da- yadı.. Sırtının kalkıp inmesinden bıçkırıklarla ağladığı unlaşılıyor. - du. Bu sessiz «stirap için söylenilen fikirlerde bazılarının merhameti, bazılarının manasız istihzası var - di. Fakat birdenbire Madam Pelo doğruldu.. başını — kaldırdı. Göz yaşlı yüzünü gösterdi. Belki kea - disinin bile tanıyamadığı gürültü- lü bir sesle bütün atölyedekilerec, merhametle sızlayan, alayla zevk- lenen bepsine -hiç birini ayırma- " dan- bağırdı: — Çirkinliğime bakınız! takat benimle eğlenmek hakkını kimden aldınız? £ Bu sesdeki hüzün © kadar mer - hamet çekici idi ki.. eh çok gülmiye müheyya olanları bile ağlattı. Madamı Pelo yüzünü, kol ka - pağının kenarına — sildi ve işine başladı. Bu vaziyet, bütün kadın'arın, ev- ülerin, dulların, boşanmışların, bir arada yaşıyanların, annelerin, eğle- nenlerin astıroplarını — saklıyarak kendilerine ayırdıkları başkaları - nıh hürmetin! istihkar ediyor ve her şeyi açığa vurmuş olmakla ken- dini teselii etmiş bulunuyordu. Madam Pelo o gün parfüm fab- rikasında arkadaşlarının alay mev- zuu olduğunu anlıyarak, — tekrar krem ve pudra etiketlerinin tet « kiki işile meşgul olmıya başladı. ©O ne piyankodan, ne de dostla- rından, sadal lan bir şey bek- Temiyordu. — İstırablarımı dindirmek için çalışmalıyım.. güzel olsaydım da, hayatımı kazanmak için yine çali- şacak değil miydim? Diye murıldandı. Sonra birden gözlerini etrafına çevirdi. Çalışan işçi kadınlar ara« sında ne güzel genç kızlar, dullar vardı. Onların talli parlak olsaydı burada çalışırlar mıydı? diye söy- lendi.. Ve en çok sevdiği şarkısını tekrarlamıya başladı: — Eğer isteseydim, eğer İstesey. İOkuyucularla f | İ İ | | l 1 Baş başa | Moda salgını 1 Bir felâkettir Pangaltıda oturan Süleyman Sa- cid imzelı bir okuyucumuz yazı « | yor: İ Kız san'at mekteplerinde, diğe: kız mekteplerinde kadınlığa dâtr gösterilen bazı dersler var, Dikkat ediyorum. Buralarda kızlarımız, daha ziyade şıklığa, modaya dair şeyler öğreniyorlar, Ve moda, bu. gün İstanbulda ve büyük şehirle - rimizde salgın bir âfet halini al « | mıştır, 'Bir kadın temiz, şık giyin- Mesini bilmelidir. Ve ihtiyaçları « tin mühim bir kıstnını kendisi di- kebilmeltdir. Fakat, asla modaya uymamalıdır. Çünkü, moda de - mek, evin reisi erkeğin kesesine dadanmış bir kuct demektir. Kız » larımıza şu fikri vermelidir: Mut - laka, her çıkan modadan - e'bise, gapka yapmak zarurf bir şey de « Kgüdir. Daha tleri giderek, şunıı söye liyebilirim: Modaya muvafık el bise giymiyen bir çok kızlatımız, kadınlarımız, kendilerini çok ayıp bir şey yapmış telâkki ediyorlar, Bu haleti ruhiye ile mücadele &* « mek lâzımdır. Modayı takip ederek hayat sür- mek, zengin insanların harcıdır, Halbuki, bugün — memleketinizde zengin sayısı fazla değildir. Moda derdinden ahlâkan sukut başlıya- bilir. Dikkatli olmak lâzımdır. SÖN TELGRAF — Bu oküyucu- muz haklıdır. Bu içtimal bi rmese- le halini almış bulunuyor. Alâka - darların ehemmiyetle — üzerinde durmalarını bekleriz. Sıra Müstemlekede (* âncü sayfadan devam | edilen mahsulün satışı ile temin e- dilmektedir. Bir talebe, Ünzari kursu ikmâl ettikten sonra, iyi bir müstemleke- | ci otabileceği kanaati hasıl olursa, eline bavulu verilmekte ve ken » disi Kamerun, Togo, Tanganika, Darüsselâm ve saire gibi eski Al » man müstemlekelerine gönderil - | mektedir. Buralarda talebeye “«. rak-verilmekte ve kendisi Afrika » nın iklimi ve orada yaşıyan yerli. lecle istinas peyda etmektedir. Eski Alman müstemlekpelerinin hemen nepsinde Sent Espri papta» harının yet yer dağılmış bir. çoc gçiftlikleri — varndır. Hattâ - Sent Esprt papazları, Afrikaya gönd , «- ceği talebenin daha evvelden kon - ; di vatanında izdivaçlarını da te - | min etmektedir. Bu gençlere se - çilen zwcelerin kendileri kâdır i sağlam yapılı Alman kızları oldu- #Puna şüphe etmezsiniz. Acaba Nirsen mektebi şimd'ye kaç müstemlekeci yotiştirdi? Res - mf istatistiklerde bu hususta 1ic bir malümat olmamakla beraber, bu mektebin şimdiye kadar bin! : « ı ce müstemlekeci yetiştirdiği Şi 3- hesizdir. Büu müstemlekeciterd..: | çoğu şimdi Afrikada bulunmakta- dırlâr. Gariplir ki, Kamerunda olsur. 'Togo'da olsun, Alman müstemle « kecileri orada bulunan Fransız ve İngiliz müstemlekecilerinden dal.a çok Müreffeh yaşamakta ve yarı- l İ | na tamamile hâzırlanmış bir vazi- tte bulunmaktadırlar. Ademin maymun olduğunu iddia edenler var ( $ nel sahifadan decam ) muvalakatini alarak rahip Bröy'ü Çine davet etti. Bröy kalktı, gitti. Bahsedilen — mağara Pekinden | kırk mil uzaktaydı ve en iptidaf insanlara melce olabilecek bir va- ziyette idi. Yalnız kumlar mağara- yı doldurmuşlardı. Burada başlanan hafriyat ell! beş metre derinliğe kadar varmış- tı. Jeolojik tabakalar orada bulu- nan iki iskeletin kaç bin sene ev - vel öldüklerini tahmin ettirmiye müsaitti. Bu mağarada iki kafa tası | bulunmuştu. Hesaplar asırlara sığ- miyordu. Bir milyon sene evvel yaşıyan insana benzer — rziruhların ne biçim mahlüklar olabileceği düşünülüyordu. Bu iki kala tasının daha ilk mu- ayenesinde maymun cinsile en ya- kın bir çok müşabehetleri görül - dü. Fakat bir çok müşabehetlerine Eski İstanbul batakhaneleri: : KUMAR.. — YAZan: M. S. ÇAPAN İkincl kısım Protesyonel pokerci kadın, fiş seslerin€ bütün mukaddeslerini kurban eder. — Bayalım: Hayata zevk, vecd veren bağ « hlıkların azlığı, ruhu heyecan i- çinde bırakan meşguliyetlerin meb- zul olmaması, kolay kazanılan bü- yük servetlerin, en helecan veren çarelerle sarfı. Yalnız bu kadar mı?.. Bu tasnife bir de, kumar hir - sızlarının hastalık halini alan vazi- yetlerini katmak lânmdır. Kumar hırsızları heyecan duy - mak için kumar oynamazlar, ya - şamak, geçinmek, karınlarıtı. do - yurmak için kumar oynarlar, Bu işi meslek edinmişlerdir. Meslekleri yoktur! Mefküreleri yoktur! Gayeleri «tam hayat tır. Bunların içinde salon adamları, mesleği olmıyanlar, yani diplo - matlar da vardır. Her yere git çıkarlar, kıyafetleri müsaittir, li san bilirler, iyi konuşurlar, kendi- lerini sevdirirler, ve muhakkak dafma kazanmak için oynarlar, Ve kazanmak için de dalma: Çalarlar!.. İçlerinde, yeşil gözlerinin dal « galarile kalplerde fırtınalar kop>- ran bayanlar dâ vardır. Ve işte en | tehlikeli kumar hırsızları, poker | trişörleri bunlardır. Bunların, yalnız kazanmak için oynayan, bunun için oyunun bü. tün hırsızlıklarını öğrenen, talim eden trişör bayanların sayısı, he « men hemen erkek işçiler kadar çok- tur. Aralarında Ermeni, Rum, Mu- sevi bayanları da vardır. Meraklıları, hastaları, bittabi bu zümrenin haridinde saymak (â « zımdır. Poker hastası kadınlar hakkın - da psikolojik bir tahlil yapan bir dostum diyor ki: — Fiş sesi olmasaydı, poker hus- tası bayanlar çok bedbaht ve bi- çare olurlardı. Dikkat ettim, ço - cuk sesinden daha Yazla fiş eti onları celbediyor. Bir çok kadınlar gördüm ki; ağlıyan çocuğuna ka - şup meme vermedi, fakat, kes fiş tevzi ederken, fişlerin sesi odannı bir köşesinden, onu çekti, ta kar - gıkı odaya kadar götürdü. Müdekkik dostumun görüyü ve tahlili çok yerindedir. Kumar hak- kında etüdler yaparken, ben de bu kabilden bir çok vak'alsra şa- hit oldum. Evini, kocasını, çocuğu- anu ihmal eden bir çok bayanlara rastladım. Kadınlarımız pokere nanl alış * tilar? Ne zaman pokeri oynamyıa baş- ladılar bizim bayanlar? Umumt savaştan evvel, İstanbol- da kadınlar arasında poker pek » kadar teammüm etmemişti- Hattâ Türk kadınları içinde, maruf hir yaşamnak» —————MEMEM—M—M—M—LMİ—”—”: ğmen, bu kafa taslarında beni Âdeme has olan alâmetler de göze çarpıyordu. Bröy bu kafa tasları üzerinde u- zun müddet uğraştı İlk insanların moedeniyet dereceleri hakkında bir fikir edinmek için, hafriyatı geniş- lettiler, derinleştirdiler. Hançer şekline sokulmuş geyik boynuzları buldular. Artık şüphe kalmamıştı. Kafa tasları bulunan bu iki adam ateş kullanmasını biliyorlardı ve bu ateşin yardımı ile iptidal alet. lerini imal ediyorlardı. Halbuki şimdiye kadar hiç bir hayvanın a- teş kullandığı ve alet (mal ettiği görülmemiştir. ö Onun içindir ki, Bröy Çinde bu- lunan bu iki kafa tasının Darven nazariyesini isbat edici mahiyette olduğu iddiasındadır. kaç Şişti koketi Üe, yin- Şişlidt oturan üç beş Selânikli aileden bT ka poker oynıyan Türk kadını yoke tu. Akalliyet kadınları içinde dö Beyoğlunun bir kaç günahkâr kö” dını ile, eski İstanbul meb'usu Kİf kor Zührabın dostu Makriköylü bir Ermeni kımı güzel poker oynaf” Tardı. 'Türk hanımları arasında pok€fi mütarekenin uğursuz ve siyah yi larında ve yine Şişli semtinden, © sıralarda henüz teşekküle ba$ * dıyan sösyetelerden teammüm et * miye başladı. İşgal ordusuna mensup bir kif zabitle dostluk (!) tesis eden bi kaç dejenere Türk, bunları evleri | ne davet ettiler, şeref (!) lerine &8 dencoler hazırladılar, içli dışlı O0 dular, danslar, eğlenceler biribirk ni takip etti, arada: — Poker partileri! €e yapılmıya başladı.” < Güldüler, içtiler, eğlendiler oynadılar. Meselâ İffet beyin evindeki €& lencelerle Mazhar beyin poker paf” tilerini duymıyan kalmadı. M*$ * hur kokot Medihanın salonund dansla, kumarlı geçen güzel sarf | lerin dedikodusu, bir peri masali gibi dilden dile dolaştı. Evlerinde, apartımanlarında &İ lenceler tertip eden bayanları, di7 vey yapamıyanlar kıskandı, poktf oynamasını bilmiyenler öğrenmi * ye baştadı. Neriman Nimeti gecesine çağırd Nimet Melikeyi davet etti. Ve buradan, bu müuhitten yavAl yavaş İstanbulun: — Dört köşesine! Yayılmıya başladı. K Nasıl mı yayıldı? Açlık, tatın gibi İstanbulun HBAf tarafını sarmıştı. Halk her fırınların önünde: — Ekmek, ekmek! Diye haykırıyor, feryat ediyof” du. Vesikası olanlar alıyor, Pâ” rası olanlar ekmeği buluyordü. — Ya olmıyanlar? Ömürlerini bir kamibur gibi Sft Târında taşıyarak, — Aç! Geziyorlar, — AÇ! Yatıyorlardı. , Açlığa tehammül edemiye! ç dirnekapının, Etyemezin, Sullf Selimin, Silivrikapının — ayak! takunyalı, — elleri — kınalı — bf zı yosma kızalrı, on dört on bel yaşındak! yavrular, evlerindei "e | çarak bir Tlokma ekmek, çıplak YÜ cütlerini örtecek bir elbise namuslarını satıyorlardı, “ — Orospu! Oluyordu. ö Bunlar kendi düşenlerdi. Af p larında ahlâk düşmanı, namus gl sız acuzelerin teşvikile, ke! ihtiyar, suratsız bir harp kolları arasına atanlar vardi. lar: — Fahişe! Damgasile ııı;ınııı:dın:lj meşhur olduktan sonra, ya evlere düşüyorlar, yahu' Ş# Osmanbeyde, muhteşem bir !”, tıman katında örnür sürüy0' y Ve o devirde, bilinmesi ŞAFi gi ve o hayatın k'plmor“' poker oynamasını öğreniy! İçki, çalgı, uykusuzluk İÇİNİZ öi rap olan vücutlerini 1” lerde, canları sıkıldıkça, M*” kızlarına poket öğretmiye © yorlardı. : (Devama Y” ü *

Bu sayıdan diğer sayfalar: