June 4, 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

June 4, 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mey Röbortajı yaban * Süleyman Çapan Bij l ıüe"'"m bilir misiniz a. Süsalı vardı le devenin Nü & İ horozun berber olduğu bir 'Yürd, ? Hani bir 'da farol h Te öreler müthi: Ütt hait başlamış. ne tzi Gareye baş vurulduysa para Tek, İğ. bir türlü bu ten. &:în Öönüne geçilememiş!.. Üh birinde şehirde eli asalı, Sakallı bir adam peyda ol - Yürdu fareden- kurtaracağı- emaş. Ve şormuş dN Tyiliğime mukabil bana ne iniz? halkı hep birden haykır- Bt a * Ver Sehir Tp S YaRaral Para! M MNt adam, cebinden bir ka- ki'l:: ürmış başlamış öttlürmeye, Gn l(:ı Marı fırlamışlar ve uzün sa- 4 'amın arkasına takılmışlar. Tiyaç €V€ doğru yürümü DN 'Yalımı çala çala ilerlemiye 'a.*.r h fareler onu takip et - ha “ Yt hepsi çayda boğulmuş - Pi ha talgınından bü kadar ko- Ka Yürtulduklarını gören şehir N öldlerini unutmuşlar, ve ka- Ün CN adâmı kovmuşlar... U - 'ı.ı'mllı adam fena halde kiz Hiğy ŞA intikam almak iste - 3 lekrar kavalını çalmıya baş- İtde ne kadar çocuk var &t de onlar kaval sesine Tizd, şlamışlar. Kavalın se- Vej M:“' Bir sihir, öyle büyüle - k"'ın ahenk varmış ki, ne ana - 5&._ Wslvarmaları, ne babalarının Yi a.wm"' unutmuşlar, ve ka- q’m,_:_'“hd-n koşmaktan mene- ğı. b Çöcuklar'da uğursuz âkı- C&şy;luhşhı. Upkı fareler gi- ,.ı'—eıı,. Atılıp boğulmuşlar! kpltr ’i'ıaa da bu kavalın sihri Sür ı b ati & Üş mil kulaklarımda ehi Yaparak. beni 'kırlara 3%, KP sürüklüyor. (ü0 y Setini duyan fareler, evler- | Tevfik Fikret yazı tarif eder - ken: Dumanlar, ortada güçlükle eyli- yor pervaz, Hulâsa yaz, Hasan'ın pek sevdi- di yaz! Diyor. Fakat, yalnız Hasan'ın sev- diği mi? Aylardanberi hasretini çekip te, güneşsiz, lekesiz, ılık mel- temlerine, mehtaplı, yıldızlı ge - celerine kana kana doymadan, ber- rak gecelerinin güzelliğini — leziz bir meşrub gibi içmeden, nazlı bir hayal gibi. hiç beklemediğimiz, hiç ummadığımız bir günde, bizi te - sellisiz bir acı içinde buakıp u- çup gittiğini gördüğümüz sıcak yüzlü yaz! Kim sevmez onu? Onu kim sevmez? Geçen gün, bir genç kız gibi des en ruhlu, tap taze hirsli yazla konuşmak, onunla yüz yüze gel « mek istedim Kırlara çıktım, Nerelere mi git- tim? Şehirden uzak bir — köşeye, Tavşancıla kadar bir tren yolcu « luğu yaptım. Orada, kiraz ağaç » larının gölgesinde, uzun saatler yaz- la başbaşa kaldım, konuştum. Ve bu arada, bazı bağ ve bahçe sahip- lerinin dertlerini dinledim. Din « lediklerimi isterseniz size de an - latayım. ... Küfelere, bir Anadolu — kızının pembe yanaklarından renk alan ki: razları doldurtmakla meşgul olan Avrupalı böyle meyva yer valarla —— | k©nuştum_îı : Biz iyi kirazı niçin halâ | otuz kuruştan aşağı yiyemiyoruz! Çünkü fiatı koyan kabzımaldır. Eğer Ziraat nkası meyvacılara da yardım etse, İstanbullu- ür her yaz hemucuz ve hemnefis meyva yerler — Beteketli ölsun... dedim. — Allaha bin şükür... Bereket var amma, bana hayırı yök. Yal- nız bana değil, bülün - bağcılara. meyva yetiştirenlere de öyle, — Neden? Kitazın iyisini 30 dan aşağı yiyemiyoruz — İstanbuldi Bütün meytalar. ateş. pahasına. . Çürümeden meyya yemek nasip'öle. mıyor” kimseye. . ti — Bize ne bundan... 'Toptancılar bizden yok pahasına alıyarlar. Bü- tün kış ağaçların kurtlarını ayıkla, hastalıklarını iyi et, diplerini belie, kuraklarda solmasın, soğuk vurma- sın diye için titresin/ karlı günler- de çalış, didin, uğraş, çabala sonra manavlara ver: — Ben yiyemedim, buyurun siz yeyin! de. İşte bu işin bereketi, ha« yıarı, bahçe sahiplerine faydası. Bu- gün kiraz böyle, yarın öbürgün şef tali, armut ve üzüm de böyle ola- €a — Bu işde yalnız manaylar mi kazanıyor? Siz kazanmıyor musu- nuz? —Biz ancak masraflarımızı ko- ruyabiliyoruz. Eğer bu kazanmak sa, «bereket versin!» deyip çıka: İim işin içinden! — Neden kazan mıyorsunuz? Na- kil vasıtaları mı yok, yoksa çak mu Pahalı? Müşteri bulamıyorsu- Duz mallarınıza? 'Tabakasını uzattı. Karşılıklı si- göralarımızı tellendirdik. Eşeklere yükletilmiye başlanan TÜ lu sepetlere yarı esef, ya- Yı hiddetle bakarak — Derd bir değil ki, hangisinden, Şikâyet edeyim, hangisini sayayım?. İşte şurada epeyce para etmesi lâzımgelen mal var. Faka! ben bun- dan bir şey kazanm” n “d... Bun- lardan ne aldın, ne kazandın diye bir de bana sor. Allah inandırsın | | İhtiyarlamamanın en büyük sırrını bir kere ehlinin ağzından dinleyiniz! Daima güzel kalmak isteyen kadın için müraca- at edilecek biricik : vasıta, her halde sun'i boyalar değildir Sinemayı sevenler Lian Hayd iz- mini elbette unutmamışlardır. İlk defa «Nelson'un son büyük aşkır ismindeki z filmde «Ledi Ha- milton» rolünü oynmuaştı. O z â- mandanberi on iki seneden fazla geçtiği halde, bu artisti her ese - xinde hep genç, hep taze, sevimli ve güzel görüyoruz. Hayatta — da öyle.se İnsanların görünüşlerile yaşayış- ları arasında büyük münasebetler vardır, Onun için kendisile görü- şürken, hayatı ve âdetleri hakkın- da öyle sualler soranlar vardır ki.., Bunlar neticede Lian Hayd'dan ta- zeliğinin gırrını öğrenmek iste « mektedirler, Bir muharir şöyle anlatıyor: — Bu iş hiç te zahmetli olmadı ve kendisi gülerek, her zamanki canlılığı ve neş'esile, isteklerimi ve hattâ düşündüklerimi hissederek, hepsini de anlattı. Dedi ki: «En çok sevdiğim şey açık hava Ve tabiattır. Hemen bütün boş vak- tümi açıkta geçiririm. Kırlarda ge- zerim. Ormanlarda dolaşırim.' Nes Tede su bulursam, yüzerim. Fa - kat çok sevdiğim bir şey de ata binmektir. Sastlerce at üstünde güneş altında veyahut ormanların gerinlikleri arasında dolaşırım. Ö- nümde daima beygirimin kulakla- rı, parlak gözleri, bol bol hava a- Tan burun deliklerile asil başı var- dır. Düşünün bir kere böyle bir ge- zintinin tesirlerini... Tabiatin gü- zelliklerini tâ içimde — hissederim. Kanlar damarlarımda daha başka bir kuvvetle dolaşır. Tablatin kuv- veti, zindeliği, güzelliği gözlerim- den vücudüme girer. Kanima ka- rışır ve tekrar yüzüme vurur. Dağa tırmanmak kadar güzel bir spor yoklur. Bu sporda 'her adale çalışır. Kalb ve ciğerler munta ——— ——— daha kabzımala borcumu ödeye - medim. Neden, borcun bu kadar çok mu? — Bu, yalnız benim değil, bağı, | bahçesi olan zavallıların yıllanmış | bir derdidir. Kışın, kesat mevsimi- | dir Tarla bellemek, ağaçlar bü - kolmak ister, Bunun için günde - Hkçi tutmak lâzımdır. Amma, ne i- | le* Kışın köylere gelen kabzımal- | lar, mahsule, aşağı yukarı bir tah- | minle Tiat keserler ve parayı — dâ | hemen verirler. O zaman para in- ! sanın gözüne büyük görünür, Öye | le ya, denizdeki balık! Meyva mevsimi başlayınca, katr« | şınıza çıkan ilk adam kimdir bi- lir misiniz? Kabzımal! (Cevamı 6 inci sayfada) Mirna Loy Vilyam Pol DARILDILAR Mİ? zam işler. Dağların temiz havası ve bol ışığı insana ayrıca bir zin- delik verir. Bu âlemin içinde dolaşır ve ya- şarken, artık İnsanın aklında — ve kalbinde her hangi bir sıkıntı her hangi bir dert veya keder yer tu- tar mı? İnsanı ihtiyarlatan, yü - zünü buruşturan, belini büken sı- kıntıları bir defa üzerinden uzak- Şaştırın, bakınız, 6 zaman nasil gençleştiğinizi hissedersiniz. Tabia- tin zindeliği kanınıza girer, Taze- leşirsiniz. Ufukların genişliği bet- zinize vurdu mu, gençleştiniz. de - mektir. İşte ben tazeliğimi böyle muha- faza ediyorum. O sayede her tür- Yü sun'? güzellik vasıtalarına mü- Tacaat etmiye hiç te mecbur ol - muyorum. Onlara vereseğim para ile kırlara çıkarım. On sene evvelki - filimlerimden birini tekrar gördüm. Hâlâ o Lian Hayd"ım. — Demek ilk rolünüzü — oynıya- hi ön İki sene oluyor. — Hayır, ilk iki filmimi çevir - diğim zamandanberi on sene geçti Tlk rolümü epey ki oynamıştlım Bir. gün yelerinden birinde, yoada Bir sarhoş peşime takıldı. Baktım, kaçmak kabil değil! Yüzümü ap - tallaştırdım. Bir ayağımı topallaş- tırdım. Üstelik bir de gözlerimi şaşılaştırdım. Adam yanma'so - kulup ta, yüzümü ve halimi gö - rünce öyle bir sükutu hayale uğ- radı ki... hemen peşimi biraktı. İş- te hayatta ilk rolüm bu oldu. Fa- iken | dum. Vakit geç, ortalık 1ssizdi. kat şimdiye kadar - filimlerimde kendimi çirkinleştirmek hiç te lâ« zim gelmedi. Gülüştük, Kendisinin başka ne- lerden hoşlandığını sordum. Evvelâ söylemek istemedi. Son- ra dedi ki: — Şöyle başımı koluma koyup bi hayal ölemine dalarım. İşte en çok hoşlandığım şey! li a 2 Olur şey değil! Buda - Peştede çıkan Az Estden: «1914 senesinde Rus cepbesinde muharebe eden Jan Osvald ismin- de bir Macar çiftçisinin başıma bir kurşun isabet etmişti. Hiç bir ope- râatör, kurşünu çıkarmak için ya - pılması lâzım gelen son derece na- zik ameliyatı yapmağa cesaret e « dememişti. Jan Ösvald bir mucize kabilinden yaşadı. Ancak arasıra baş ağrılarından muztarip oluyor- du. Bir kaç sene senra bu ağrılar kesildi. Fakat buna mukabil Jan Osvald boynundan, daha sonra sır- tından, en sonra da sol bacağından ıstırap çekmeğe başlamıştı. Jan Osvald sol bacağını yokladı- B1 zaman, sert ve ecnebi bir mad- hayretle an- artık itimadı lağı, Ve doktarlara olmadığından, kendi kendine ame- liyat yapmağa karar verdi ve bâa- cağından ne çıkardığını anladınız. Bir küçük kurşun parçası! Muharebe esnasında başına gi « ren bu mermi 22 sene içinde vücü- dünda bir seyahat yapmış ve başın dan aşağıya doğru inerek, nihayel sol bacağına kadar ulaşmıştı.»

Bu sayıdan diğer sayfalar: