2 Temmuz 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

2 Temmuz 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Süleymanın Sarayında KUDUÜS KIZLARI Tefrika No : 99 — İki talan altın var bunda.. Çok ile. Yarım talan altınla bütün si- n gi doyururu: — Haydi o halde hemen Işe baş- hyalım. Benim yıldızım parıldarsa, Senin de yüzün güler.. anlıyorsun Tılnırı sihirbazlarla başbaşa uyku uyuyamı- Yardu., Gözlerini kapadiği zaman Silâyı förüyor ve onu görmemek ku uyumak bile istemiyordu. Sahra sözünde dur Bu işkenceli ve üzi tün kurtarmak için sihi Ki) ya koştu. Tahi, £ lqrı.ımn sarayında u - Zün yıllardanberi yaşayan en eski bir sihirbazdı. Tahi' hi irer mucize çin uy- ibl ır;rırl.ınn Tahi Yi Yahudiler de sever ve sayarlar- | G, Sahra o akşam Tahi'nin odasına Biti. Tamaranın vaziyetini anla- farak: — Onu tekrar Süleymanın gözü- he sokabilir misin? Diye sardu. Tahi, rakkasenin yüzüne baktı: — Benimle alay mı ediyorsun, Sahra? Süleyman, Tamaradan baş- Ka bir kadın sevebilir mi? Fakat şimdi ondan nefret et- onu bir aydanberi gör- den haberin yok galiba?! naranın yüzü- 'or, Hattâ saray- ngiz hayalet te : (Senin yıldızın söndü!) de - tiyorsun — Tamarayı tekrar Süleymana Yaklaştırmak.. — Çok paramızı alırım! Halbuki Tamaranın eli sıkıdır.. — İstediğin paranın bir misli kzlasını da vermiye hazırdır. B1 - Verir ki sen istediğimizi yap! gözlerini açarak yavaş ya- | Korkunç karşılaşma- Mak için hiç kimse gece y dan sonra loş koridarla: Ruyordu. Yollarda kimseye rastlamadan Sihirbazın odasına vardılar. Tahi, Ben' İsrail tarihinde mü- üm yoller oynamaş, çok zeki ve an- layışlı bir adamdı. Yaşı yetmiş beşi Beçtiği halde, Hazreti Davut zama- handa göçen hâdiseleri, o gün olmuş Bibi anlatırdı. Hafıza ve muhake- Mesi çok kuvvetli idi. Kırk beş, da bir adam çevikliğile Kudüs surları etrafında | olarak dolaşırdı. Ge- Roman'19 YOT Yazan : M. Necdet Tunçer “Süleyman, düne kadar benim güzelliğime mef- tundu.. önümde secde ederdi. Şimdi rüzgâr de- gişti.. yüzüme bakmıyor.. beni arayıp sormuyor., celeri de çok az uyur, bazan güneş doğuncaya kadar sihirle, yıldızlar- | | Ja uğraşırdı. Süleyman, Tahi'nin sözlerine ve öğütlerine çok ehemmiyet verirdi. Tahi, bir gün Süleymana: — Şu derbeder şaire dokunma- yın!.. ihirbazın bahsettiği 'Tahi, şalr Enveranoyu çok sever itde Süleyman gi- umdar Olmasaydı, i İsrail şüphe yok ki (Envera- a peygamber diş Süleyma siyesinden sonra Enver ürlerine ve atıp tutma hiddet etmemiye başlamıştı. Hat- vaki idi. , Takinin yanına oturdu. 'ahinin önünde küçük, küllen- miş bir mangal vardı. 'Tahi eline ince bir demir parça- sı alarak, külün içindeki kıvıleaım- ları karıştırmıya başladı. — Kaç yaşındasın, Tamara? — Yirmi altı.. — Çabuk ihtiyarlamışsın' Peyparası Lira K. 11 74 lacaklır. tâ bazı sözlerinden hoşlandığı da | Vakıflar Direktörlüğü — Ben mi? — Öyle ya. Süleymana, Amon ve Nil havalisinden on dörder ya- şında, ağzı süt kokan genç kızlar gönderdiler. Sen onların yanında, mo kadar iri yarı, ne kadar yaşlı görünüyorsun! 'Tamara bu sözlerden bir şey an- lamamakla beraber, yirmi altı yı şında bir kadına: — (ihtiyarla sın!) diyecek kadar cesur ve k tah olan bu adama haddini bildir- mek gerekti : — Düne kadar Süleyman benim im Öönünde secde © Sen güzeli, çirkini anlamıyan bir adama benziyorsun' Sihirbazın sözlerine da canı sıkılmıştı. Tamara bu kısa könuşmadan ye- ni bir hakikat öğrenmişti: Amon ve Nil havalisinden on dörder ya- şında Birçök cariyenin saraya gel- mesi... 'Tamararın bununla zihnini yor- maya vakti yoktu : — Haydi, söyle bakalım, dedi, sana Sahra ile bir haber göndermiş- tim, İstediğimi yapmak için ben den ne kadar para istiyorsun? 'Tahi önceden hazırlanmıştı, Faz. la düşünmeden cevap verdi: (Devamı var) Sahra'nın 6 37 Çenberlitaş'la Mollafenari mâhallesinde Vezirhanı altkatta eski ve yeni 33.Nr:lı tamamı 27,5 metro murabbanda olan oda arsasının 10/18-hissesi (7596) Tahtakale'de eski Rüstempaşa, yeni Sarıdemir ma- hallesinde Kutucular caddesinde eski - 14 yeni - 12, 14 Nr:hi dükkânın 1/8 - hissesi, (5949) Eski çarşı, yeni Beyazıd mahallesinde eski Batpa» zarı yeni Çadırcılar caddesinde eski ve yehi 147 Nr: h maa oda kârgir dükkânın 1/2 - hissesi, (5915) Gedikpaşa'da eski Divamâli, yeni Mimarhayreddin mahallesinde Çarşıkapı tramvay caddesinde 81 Nr:lı dükkânın 1/12- hissesi. (5972) Gedikpaşa'da eski Divamâli, yeni Mimarhayreddin mahallesinde Çarşıkapı Nr:h dükkânın nısıf hissesi, (5970) Yukarda yazılı beş parça hisseli emlâk satılmak üzere 31« gün müddetle açık arltırmaya çıkarılmıştır. pazarlesi günü saat 14 - de yapılacağından isteklilerin pey akçelerile beraber Mah'ülat Kelemine müracaatları. (3307) Nafia Vekâletinden: 15 « Temmuz « 1937 Perşembe günü saat 15 de Ankarada Nafia Vekâleti Malzeme eksiltme Komlsyonu odasında ceman 2728 Hira B0 kuruş mühammen bedelli Galvanize 15 ton 4 m/m lik telgraf teli ile 160 kilo 1,5 m/m lik bağ telinin kapalı zarf usulile eksiltmesi yapr tramvay caddesinde 79 İhalesi Temmuz'un 124 inci Eksiltme şartnamesi ve teferruatı parasız olarak Ankarada Vekâlet malzeme Müdürlüğünden ahnabilir. Muvakkat teminat 204 lira 66 kuruştur. İsteklilerin teklif mektuplarını 15 - Temmuz - Perşembe günü saat lâzımdır. *1761, — “3745,, Sötlenmandnayaenciammmasizndasr aa nasairm bt eu nni sasiannın Yazan: AL J Bu mesele hakkında görüşmek Üzere direktörün yanına girdim: — Dik çok fena öksürüyor, biraz | Scele etsek, iyi olur, dedim. Darbi gayet nazikâne: — Her halde onlar da acele eder- T, dedi. Direktörün bu sözü bütün sami- Biyetile söylediğine kani bulunu» Yordum. Gidip vaziyeti Dik'e an - ttum, Başını salladı: — Sana bir şey söyliyeyim mi? , ben o insanlara hiç inanmam, ““numa. hiç bir gün onlara inan- Ekr bu işi yaptımsa, surf —_'!h için ,yıpum Jenings! Çeviren : mmner Alatur Bit müddet gözlerime baktı, son- ra dedi ki: | —— Acaba anam gazeteleri okudu u, diye düşünüyorum. Anamın bu | işi benim yaptığımın bilmesini ne kadar isterdim. O zaman oğlı iyi bir iş yaptığını öğreni: har eder. Acaba son beri ulaştıramaz mısı! Hücresine girdi, kapının eşiğine Oturdu, yüzünü bana doğru kal- dırdi: — Jenings, dedi, anladın mı? Be- ni hiç bir zaman affetmiyeceklerini © kadar iyi biliyorum ki... Ben at- tik bitmiş bir adamım. Onlar da yaptıklarile kalacaklar, — © 14 de kadar Ankarada Vekâlet Malzeme Müdürlüğüne nün | vermeleri Günler geçiyordu. Dik Prays'ın sıhhati bana büyük endişeler veri - yordu. Her akşam gidip kendisini ziyaret ediyordum. Öksürükleri O kadar fazlalaşmıştı ki, daha uzak- tan gelirken işitiliyordu. O zaman direktöre yalyardım. Dik'in affı meselesini kurcalamak için, yüksek makamlar nezdinde bizzat teşebbüste bulunmasını rİ- ca ettim. HÜKÜMET SÖZÜNÜ TUTMUYOR Nihayet Ohyo hükümet reisinin Dik Prays hakkındaki af kararını tanzim edeceği gün tesbit edilmiş- ti. Core Naş'ın yapacağı bütün iş, önüne uzatılan kâğıdı imzalamak - tan ibaretti. Hattâ bu kâğıdı imza - lıyacağımı da sarahaten vâdetmişti. Dik bu pazarlıkta uhdesine düşen rolu yapmış, sözünü tutmuştu. Ka- sayı kendisinden istenildiği şekil - de açmıya muvaffak olmuştu. Artık hükümetin de şimdi kendi sırasında verdiği sözü tutması (â- zım geliyordu. Ben Dik'in affedi » 2 -SONTELGRAF — 2 Tommuz 1937 ANADOLU Güzel insanlar yetiştiren bir yurt köşesi: FINDIKLİ Burada, erkek kadın, herkeste, cazibeli bir gü- zellik, çeviklik, sıhhat ve gürbüzlük vardır ISON TELGRAF — Mu - harrir arkadaşlarımızdan bi- rini Anadolu tetkik seyaha - tine yolladık. SON TELGRAF okuyucularına, haftanın mu- ayyen günlerinde, güzel yur- dun dört bir köşesinden ha« berler verecek, Anadolunun güzel, şirin köşelerinin resim- lerini, havadislerini neşrede - cektir. Yurdun o kadar güzel yerleri vardır ki, buralar, bir çok kimseler tarafından meç- hul birer servet ve güzellik hazinesidir. Anadolu mektup- la Töportajlarını seve, gee ve okuyacaksınız.) d F andıklı |Seyahat eden muharri- rimizden) — Türkiyenin mühim fındık merkezlerinden birisi de bu- rasıdır. Onun için Çoruh valisi bu- rTanım adını değiştirerek — Fındıklı koymuştur. Orta hesap olarak bu nahiye yılda bir buçuk milyan ki- lo fındık çıkarmaktadır. Hopanın €n verimli ve en güzel nahiyelerin- den biri olan bu diyarda (18) köy ve (11000) nüfus vardır. Bunun | (750) si kasabada oturmaktadır. Na-| hiyenin umum hane adedi de (1768) | dir: Merkezin bulunduğu yere | (Gavra) köyü denilmektedir. Bu « rada (106) ev mevcuttur. iyesi çok yük- sektir. Peçe ve çarşaf gibi tesettür vasıtaları çoktan kalkmıştır. Öta - denberi asri hayata meyyaldirler uüriyet rejimini sevo seve emişlerdir. — Nahiye- halkı , dürüst ve çok mert insan - lardır, Fuhşiyat, sirkat ve işret gi- bi şeylere karşı kat'iyyen yaban « cıdırlar. Huzur ve asayiş çok yoa » lundadır. Yalnız Pishala -deresi | içindeki kı')yierık kan g"nme âde- ti asırlarca sü aileler arasında vuruşmalar olmuş- | tur. Çoruh valisi Refik Koralta bu kanlı vaziyeti dikkat gözüne a- larâk bütün varlığile önüne geçil - mösini düşünmüş ve Hopa kayma- kamlığı da aldığı direklifler da- ,İresinde var kuvvetile çalışarak bir çok tedbirler almıştır. En nihayet valinin muhasım alleler arasında aptığı müessir uzlaşmalar netice- ! : Güzel Fındıklının denizden görünüşu deceğine kat'i surette kâni bulunu. yordum, Hapishane direktörü Dar- bi de ayni kanaatte idi, Büyük haberi Dik'e müjdelemek için hemen yanına koştum: — Artık hazırlan! dedim, yarın- dan sonra ananla beraber şöyle en- fes bir çorbu içersin. Dik bana arkasını çevirdi ve co- Vap vermedi. Galiba heyecanını ba- na göstermek istemiyordu. Bu zessiz ve minnettar çocuğun da affedilec j ümit ettiğine şüp- he etmiyordum. Yakında bur kurtulmak ve ihtiyar anasile bol ber yaşamak gihi gözlerinin önünde teressüm eden bir cennet âleminin karşısında heyecan duymaması da mümkün değildi. Zaten son aylar- da çektiği ıstıraplara rağmen, onu bugüne kadar yaşatan kuvvet de bu idi. İki gün sonra resmi cevap geldi. Hapishane direktörü hükümet - ten aldığı cevabı bana okuduğu za- man, karanlık bir uçuruma yuvar- lanıyormuş gibi oldum. Bir şey söy- Tiyemedim. Boğazım tıkanmıştı. Za- Findikli Nahigye Müdürü Naim Akgüzlü sinde hepsi biribirlerije öpüşerek barışmışlar ve bu suretle kan güt - mek âdetinden ebediyen vazgeç » mişlerdir. Fındıklı nahiyesi bu sahillerde sa ve havasile şöhret almış sevimli bir kasabadır. Bu sebepten dolayı ka- dın ve erkeklerinde cazibeli bir gü- zellik ve çocuklarında canlılık vo gürbüzlük göze çarpmaktadır, Za- ten bu sahillerdeki halk tığ gibi de- likanlılar ve ateş gibi insanlar ye- tiştirmektedir. Hepsinin yüzlerin - den sıhhat ve kan fışkırmaktadır. Frengi gibi sari hastalıklar yoktur. Yalnız (Angileston) denilen bir hastalık vardır ki, halkı rahatsız etmektedir. Buranın en birinci mahsulü fın- dıktır. Ziraati yalnız mısira mün- hasırdır. Az miktarda portakal, lina, elma, fasulya ve ceviz işmektledir. Merkez köy san- dığının bütçesi (4000) Hiradır ve u- mum köylerinki de (20565) liraya çıkmaktadır. Kasabada (120) dük- kân, 3 kahvehane, 7 fırın ve beş ka? , sap vardır. Pazartesl günleri bura- nan hafta pazarıdır ve o gün beş al- tı bin kişi toplanarak mühim alış . Evvelce bu pazar şmak çok tehlikeli idi. Çünkü kan gütme belâsi yü- zünden kalabalık halk içinde ulu- orta rüvelverler patlardı! Ve kaza kurşunlarile ölmek tehlikesi var- dı, Şimdi ise yeni vali ve yeni kay- makam taraflarından alınan ted - birler sayesinde bunlardan eser-kal- mamıştır. Burada koyun eti 17,5, sığır 125, sadeyağ 50, fındik 28 kuruşa ve par- takal ile mandalinalar yirmişer pa- rayadır. Denizlerinde kefal, mez - Bit, levrek, sargan, kalkan, tirse, pa- lamut ve bol hamsi avlanır. Dere- lerinde de nefis ala baliklâr tutu - lur. Nahiyenin çok ciddi ve çok ça - lışkan bir müdürü vardır. Dört yıl- danberi burada epeyce işler başar- mıştır. Bu müddet içinde (40) ki- lometrelik köy yolları yaptırmış ve en uzak yerlere kadar araba ve o- tomobil işliyecek caddeler Açtır - mıştır. Bu yollar üzerinde (40) tan fazla köprüler kurdurmuş, beş yer- de köy konakları yaptırmış, ana gose Üzerinde de (26) köprü inşa - sına muvaffak olmuştur. Bunların en büyükleri Pishala, Abu ve Sumle köprüleridir. Bu köprüleri geçen kışın hücum eden ve şimdiye ka - dar görülmemiş olan büyük seller & müşse de tekrar yaptırılmış ve Trabzon yolunun — kapanı | meydan verilmemişi Hopa kaymakamı Bay Sabri De- mir sık sık buraya gelerek nal disine bir zevk edinmiştir. Onun mesaf arkadaşı olan nahiye müdü- rü Nsaim Akyüzlü hakikaten kendi işinin eri ve çok değerli bir şahsi « yettir. ——— F Ş, İstanbul ; Belediyesi: İlânları Daimi Encümenin 30-6-937 tarihli toplantısında: 1 - Benzin fiatının ucuzlaması dolayısile küçük taksi ücretlerinin antre 20, kilometre başına 13 kuruş 20 santim, yani 150 metrede 2 kuruş ve büyük taksi ücretlerinin de anire 28, her 150 metre için üç kuruş yani kilometre başına 20 kuruş ücret tesbit edilmiş olduğuna, 2 — Taksi uı“erîn]n bu suretle tadili için üç ay mühlet verilmiş bulunduğuna. 3 — Taksi saatlerinin lel:dll edilinceye kadar mevcet taksi ücretlek Tinden yüzde 15 tenzilât yapılması lâzımgeleceği ve bunun için her arabaya birer etiket konmasına karar verilmiş olduğu ilân olunur. ten © gün sabahtan beri anlıyama- ığım bir sebepten dolayı içim deh- şetli suretle sıkılıyordu. Ya şimdi Dik ne yapacak? Za - vallı çocuk, hakikati öğrenince â- caba ne hâle girecek? Ya benim I- çin kim bilir neler düşüneccek? Keşki ona iki gün evvel wermeseydim. Eğer neş'emin ve duyduğum saadetin sevkile bu ka- ümit dar acele etmemiş olsaydım, şim- | di onu dört beş helime ile oyalıya- bilirdim, ümidini daha uzun müd- det için besleyebilirdim. Fakat Dik, bir defa ümide kapılmıştı Bü- tün gün, hattâ daha sabah karan- lığından itibaren beni beklediğine şüphe yoktu. Şimdi ben nasıl gi- dip onun yüzüne bakar da, o kadar emin bir ümit işığı ile yanan göz- lerinin eritici ateşine dayanır - ve | gelen menhus haberi kendisine söy- leyebilirdim. Geceleyin hücresine doğru git- tiğim zaman, Dik'i koridorda bir a- şağı bir yukarı dolaşırken gördüm. Uzaktan bu incelmiş ve kamburu | (P.) (x861) çıkmış gölgeye bir müddet baktım. Sırtındaki mahküm elbisesi, can- h bir korkuluk sırığına geçirilmiş gibi duruyordu. Kâalbim duracak gibi oldu. Fakat Dik, sanki mevcudiyetimi hisset « miş gibi, başını bulunduğum yere doğru çevirdi, Nihayet karşılaştık. Hiç bir şey söylemeden ilk önce bakışları ile gözlerimi yokladı. O dakika bütün cesaretim dağıldı. Karşısında s0s- siz, sefil, tırnaklarının ucune ka - dar buz kesilmiş bir insana dön - müştüm. Bir iki kelime söylemek ordum, fakat kelimeler boğa- zımda tıkılıp kalıyordu, Bir şey söyleyemiyordum. iyle O zaman çükurlaşmış yüzünde- ki renk birdenbire uçuverdi. Anla. mişti. Artık söylemiye ne lüzum vardı? Ben kendisine sanki idam bükmüe nü tebliğe gelmiş bir vaziyette kılı maştim... FE K (Devamı bu)

Bu sayıdan diğer sayfalar: