4 Ağustos 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

4 Ağustos 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TTT —TT ——T T OŞT Ş T Bi uğuldayarak yer yer çöküyor. — Ge suyun kenarına doğru gidi ON TELGRAF — 4 Ağustos Y!—îil ağaçla lar. Bu yol hakikatı dekorü gibi. Sanki pert pâdi sarayının parkındaydık. Şimdi dün- ya güzelini hapseder, yedi başlı ej- derin mağarasına giriyoruz. 'Yol büşbütün değişti. Solumuzda göklere kadar yükstlen masisil ka- yalar... Kayaları! N müş Joş bir yol. Tıpkı bir dehliz Bibi.. İçim ürperiyor. binlerce metre yüksekliğindeki kayalar, Demokle - sin kılıcı gibi başımızı randa gördüklerim:4 Elburuz dağları Tahrandan bir otomobil geldi, yollar açık demektir. Derken bir bulut içine girdik... Yazan: eee İ Suat Derviş ı müurlara, Mmütemadi virajlara ve bu şvtrajların birinde en aşağı 2000 met- te yüksekliğindeki uçuruma düş - mek tehlikesine raâğmen son sür'atle - Bir an evvel tepemize dü « şebilecek kayalarır tehdidinden kur- tulmak iç: Şimdi bir bulut içine girdik.. Ar- tik beş metre değil, belki üç metre ilerisini göremiyoruz. Virajlar pek sık ve çok keskin... Şöför sür'ati kes- miye mecbur oldu - Otomobilin üs- lüne küçük bir taş düştü. Beş on ki- l0 sikletinde bir şey olmalı, Demire tesadül etti, yona fırladı. Nefes almaktan bile ürkerek, kö- nuşmıyarak, bir ölüm korkusu için. de, ölümlerin en korkuncunun teh- Solda su.. haykıra haykıra. homur- |didi içihde gidiyoruz. dana' homürdana gidiyor. Soldu a- kan suda zincirlerinden kurtulmuş ihtilâlci kitlelerin sesi var sanki... Karşıdan bir otomobil geldi — Tahrandan bir otomobil.. Tar açık demek.. yol - Bizim etomebilimiz durmadan yük- seliyor. Duğların üstünde bir homur- tü var.. mi bu?. Yarım saat daba yol aldıktan son- | ra birdenbire durmıya mecbur ol - sikle « bir uğultu Var.. suların sesi duk... Yolun üstünde 15 to! tinde tahmin edil kaya parçası var... Yanında altışar, beşer, üçer ton sıkletinde daha ki Çükleri. Yolun sağındaki demir tel- graf direği avuzla sıkılmış bir hamur gibi yamru yumru olmuş, yerde ya- tiyör. Daha yarım saat evvel bir otomo - bilin geçmesine müsait olan bu yo- la yarım saat içinde bu taşlar düş- Mmüş, yolu kapamış... Yol ameleleri karımca gibi heyelân olan yere üşüş- müşler, bir makine ile taşın içini del- İcına rastge şimdi daha yükseldik. Bulutların üs- | tüne çıktık. Uçurum, beyaz tülden | ir örtü altında. Uçurum attık gö < ünmüyor. sis hafifledi. Şimdi on İbeş yirmi metre ilerimizi görebili « yoruz... Müthiş bir viraj yaptık.., Bu vi- ajlarda ikide birde katır kervanla- nek pek van sikici ve da- | ha tehlikeli oluyor. Katir kervanından tam kurtul « muştuk.. fakat demindenberi ku » laklarımızda uğuldayan tehdit, müt- hiş bir gürültü jile önümüze, önü - | müzden ancak yirmi metre ilerisine, en aşağı on ton sikletinde bir kaya | parçası olarak düştü. Şoför ân! bir , frenle durduğu için otomobilimiz | üuçurumun tâ kenarına kadar ça « murların içinde kaydı. Kız kardeşim, acı acı bâğırıyor.. |yirmi, tonluk kaya parçalarmın de- şoförün şakaklarının ne kadar sür » atle attığını görüyorum. Eniştemin rengi sapsarı. Ben korkudan sessiz ve hareketsiz kalmışım. Kardeşim çılgın bir korku İranda yeni evlerden bıri miye gayret ediyor Dinamitle , başka şekilde bunu ye- rmmak ve kırmak müm « | sorduk.. — Yol larda hey len buzlar, yağmurların selleri ön - lerine taşla tip yolun Üüstüne ve uçuruma doğru sürükli Örme taşlar düşüyor ve yolda çöküntüler var, Geri döümek daba doğru ola - cak... Şoför bize bunu anlatırken, geçti- ğimiz yolun üstünde, ötesinde bir yıkıntı gürültüsi yuyoruz.. dönmek de oınmobnıim ibiyoruz.. ;ıım- oto- | Mobili suya düşmek tehlikesine ra men incecik bir yoldan geçirmiy gayvet ediyor. Gideceğimiz ve döne- ceğimiz yola mütemadiyen küçük | taşların düştüğünü görüyoruz ve Gağlarda mütemadi bir uğultu var... Otomobilin geçmesi için amele de 'yardım ediyor. Nisbeten daha küçük olan dört beş tanluk bir kaya par - gasının bir ucu baltalarla. kırılhyor.. ©n dakika sonra otamobil de o yolu Beçiyor. Yeniden otomobilimize bi- niyoruz.. şoförün de benzi uçtu.. kız kardeşim debşet içinde.. dağ, bir şi- kâr arıyan aç ve vahşi bir hayvan gi- Sür'atle gidiyoruz... Durmak tek- likeli, dönmek tehlikeli, sür'at teh- İikeli. Yer çamur, lâstik tekerlökler Mütemadiyen kayıyorlar. ... irumdan aşağı Jvaktir |taşlar düşüyor, yol çöküyor Çakal - | jla İrast ile otomobilin sol taraftaki kapısını açıp dışarıya fırlıyor. Kendisini uçu- atmaması için tam le kolundan tutuyoruz. Çıl - İgin bir korku içinde - Artık tahammülüm kalmadı.. artık tahammülüm kalmadı. Bir an evvel bu korku bitsin, bir an evvel ğ | iye bir çocuk gibi ağlıyor. | Onu kolundan tutuyoruz. Fakat | şimdi sislerin içinde koşmıya baş - hyot eyiniz.. yollar - tehlikeli, , kurtlara, kaplanlara, parslara elebilirsiniz. O önden koşuyor, ona yetişmiye gayret ediyoruz. Üç bin metre İrti- fadâ koşmak sıfırda kaşmakla bir değil. Her edim kalbin kuvvetini tü- ketiyor. Fakat gidiyoruz. Mütemadiyen yo- lun Üstüne küçük kaya parçaları dü- şüyor. Üstünde bulunduğumuz ka * yaların da hangi dakikada kopup u- çurumun - içerisine gideceği malâm değil... Uçurum.. 2500 metre derinliğinde sonsuz bir uçurum... Bir çeyrek kadar gâh koşarak, gâh yürüyerek ilerledik. Birden bir oto- mobil kornası işitiyoruz. Otomobil kornası acı acı ötüyor.. Sonra oto - mobilimiz sislerin arasından kurtu- luyor. Yarım saat kadar taşı kir - mıya çabalamışlar. Taşın bir kena- | rımı kırmışlar, otornobil geçmiş... Fakat dönmek Imkânı yok. Müte- Tmadiyen daha yükseklere, daha yük- seklere çıkıyoruz... Üç bin metreyi fecavüz ettik.. şimdi karların için - Yol değişti. Çok dik bit yokuş çık- | fk. Deminki su aşağıda bir şerit gi —. bi görünüyor. Otomobil yerdeki ça- | deyiz. Bir virajda en aşağı on metre kara bir buz kitl nünden dar Jkurtulduk. Yerinden kopmuş olan bu buz barcastı, büvük hir mürültü Ve | :sarsınlı:ına dayanamayıp çökmiye - |ların hepsinin birden üstümüze çös |insanın yüreğini sıkan bir darlık ve | “İdehşet var.. ne yolu kısaltmak için Kaynıyor oturmak mümkün değil P aris (Hususi) — Sergi mü ki z imkânı yoktur, Gazin lerde, lokantalarda yemek için, otur- mak için sıra beklemek lâzımdır. İşte tam bu günlerde Parisin gar- sonlarile otelcile asşe- rda, kahve- € bu kabil işçiler patronlarıa rasında geçimsizlik baş- lamış, nihayet garsonlar işe bizzat vaz'ıyet etmişlerdir. Şimdi otelci Tek yap- le garsonlar işlerini mi maktadırlar, Fakat kalabalık çok olduğu için Pa- riste oturmak, gezmek bir azaptır. Meselâ bir dondurma yemek için bir kahvede oturmak istiyorsunuz. Sıra bekliyorsunuz, Sıranız gelip otüru - yorsunuz. Dondurma gelir gelmez parayı ödeyip yediniz mi derhal gar- son karşınıza dikiliyor: — Müsaade ederseniz başkası ©- turacak! Yani kalkınız, demek istiyorİster istemez kalkıyorsunuz. | Kalabalık arasında çok tubaf vak- alar da işitiliyor. Meselâ dün bütün Pariste şoförler arasında şu hikâye anlatluyordu. Herkes gıpta İle o so- kaklara sapıyorlar. Hikâye şu idi: Bir şoför bir otel önünde duruyor- muş. İhtiyar bir Amerikalı otelden çıkmış otomobile binmiş, Parisi gez- miş, döamüş, dolaşmış. Şoföre sar» madan 100 frank vermiş. Bahşiş ola- p İrandan bir parça uçurumun dibine yuvarlandı. . İniş daha mi tehlikeli bilmiyorum. Aşağıya inen yokuşun bir çok yer - lerinden Üçte ikisi uçuruma doğru çökmüş. Ancak otomobilin daradar geçebileceği bir yol var, O yolun da, İbiz geçerken otomobilin sıkletine ve ceği malüm değil.. Biribirini takip eden tehlikeler nihayet şoförü de müthiş asabi yaptı. Otomobili eskisi kadar emniyetle idare etmiyor. Benim de cesaret ve soğuk kanım kalmadı... Dağlara yükselirken daha memnun olmuştum. Aşağılara doğru indikçe korkum gitgide büyüyor. Beş, on, I. başlarile gökleri delmiş bu dağ- keceğini vehmediyorum. İçimde, diri diri gömülmüş olan bir | yapılmakta olan tünel inşantını, ne yolun üzerinde rastgelinen güzel bi naları, he işçileri, ne köylüleri gö- yorum, Her biri başkâ Tenkte kimisi kırmızı, kimisi mavi, kimisi | tirşe, kimisi mor olan ve toz boyalar gibi külâh külâh dizilmiş bulunan kayaların güzelliğine bakamıyorum. Kayaların altından geçiyoruz. Ko caman kayalar, taş kemerlerini üs- tümüze ördüler.. Yolun nihayeti gö- rünmüyor Şurası biterse biz çıkaca- ğiz zannediyoruz.. fakat orasını dö- ner dönmez yeniden bir yol olmadı- ğim görüyoruz. Sanki bu d kurtulmak imkânı yok. Bu dağlar korkunç lâbirentler gibi.. Bu yolculuk bana hur Türk efsanesini hatırlatıyor: Ergeneko - nu... Nihayet bir yere geldiğimiz za « | ğ,î* |man birdenbire dağların kollarını M serbest bıraktı » ardan kurtul « çözdüğünü ve finı görüyorum. duk mu? Geniş bir nefes alıyorum. Bir kâ- bustan uyanmış gibi: Şimdi şu İbir gece masallarına döndü, dakikada bütün geçen şeyler bana | D hârikulâde enteresan ve hârikull güzel geliyor. Fas Sultaniı Paristen ayrildı — Ne mükemmel diyorum. ç Bugun Paris sokaklarında müt- Şu insanlık ne tuhaf şey.. Birden- biş DU marak vağ Haleri — Nerelen geçecek, diye soruyor. Di Caris sergisinden bir manzara rak kabul edilen bu para âdela bir seyahatti, bire bütün korkularımı unuttum: — Kereç. Tıpkı Reşde girerken olduğu gibi.. Karanlık bir çarşıya girdik., Bir sa- at sonra Tahrandayız, diyorlar. Bilmem bir saat geçiyor mu?., Ar- tık bana bu yol kısa, çok kısa geli- yor.. berice pek kısa bir zaman son- ra, aydınlık bir çehre girdik.. 'Tah » | Filvaki muazzam bir otomobil ge- ranın aşıkları çok. pek çok olma - İçildi. Arkasından da aslan böğürme- | makla beraber insana büyük bir şe- |leri falan yükseldi. Meğer Sultanın hirde olduğunu hatırlatmıya kâfi.. 'çok sevdiği hayvanlardan 5 aslan, Asfalt veya parke caddeler pek ge - İbir ayı, bir zibra, 8 maymun, 2 pa- niş.. meydanlar çiçekli ve süslü.. Fa- 5 z kat'yolumuzun üstünde duvar ve tek (PaBan da yük olomobüleri arasında imiş. Ayrıca hayvanat mürebbisi o- katlı dükkânlardan başka bir şey görmüyorum. Küçük bir sokağa sap- lârak bir de Parisli angaje etmiş. . tık, beyaz bir duvarın, yeşil bir ka- 30 yaşında pinin önünde durduk, Kapının ö - nünde, evdekiler telâş içinde bizi hak-| Büyük anne Kim.. diye sormadan ben size söyli » yeyli Fas Sultanı Paristen ayrılacaktır. Husust otomobili arkasındada eşya otomoabilleri takip edecekmiş, 'orlar. Dağlardaki selleri duymuş. lar.. bahçeyi de su başmış. Bahçe kapısından içeri girdik. Ge- niş bir bahçe.. Salkım söğütler.. her tarafta güller, çiçek tarhları ve iler- TeT et Ö ei KA eli tuğladan iki kat (14 Yaşında evlenmiş ve çocuğu ol - bir villâ. Geniş de pencereleri var, |MUS kızını da 14 yaşında evlendir- Bir uşak fener tutuyor, içeri giriyo- | Miştir. Kızının da geçenlerde bir ço- rüz. cuğu olmuştur. Bu suretle Minaris e SOM nne bulunmaktadı. 1907 de Koca Paris Artik bir yer yerde uzunca | stanbul limamına muazzam bir udapeştede Bajesa'da bir büyük | ğmuş olan Minaris ismindeki kız | Otomobilin taksıtı şerefine.. Yazan : Zeki Cemal Bakı AA | isından atladı. caktı. Bir tercüman bula - şehir gibi demirley seyyah va- purunun etrafını bermuotad irili u- fakhı motörler, sandallar sardı, Sıra sıra kadınlar, erkekler vapu- W rün minare gibi vüksek merdivenin- den korka korka aşağı indiler ve mo- törlere atladılar. Amerikalı Mis Lorey de bunlar arasında yer aldı. Limandan, İstanbüla İlk bakış ne kadar cazibelidir. Mis Lorey fotoğ- raf makinesi ile Sarayburnunun, ca- milerin, İstanbul siluetinin resim - lerini çekti.. geriye döndüğü zaman ağzı hayretten büsbütün açık kaldı. | O ne güzel manzara idi yarabbi.; Kiızkülesi.. tarihlerin binbir merak | İle bahsettikleri bu güzel âbide de- hizin ortasında yükseliyor.. arkadan - Yahu.. diyordu, bizim tercü < manlardan kimse yok mu? Şoförler (çurada; burada) derken acente biraz kızgıl — Dinine yandığımın seyyah kar İrısı, iyi bir tereüdman istiyor. Ben ne- (rede bulayım.. diye kendi kendine |söylenirken bunu duyan İstanbulun İtatlı külhanbeylerinden şoför İsmail (seyyah karı) kelimelerini duyar duymaz Çenseledik diye) atıldı: Efendi Yyy. bendeniz Ö- cizane İngilizce çakarım,, | Fakat iki dakika sonra acentenin arkasında gelen kedıni görünce: V:ıv canıma tükürdüğümün ta- minareler, güzel evler.” yeşillikler | ortasında Boğaza doğru uzayıp gi - den bir levha., insana dünya üzerin- |rırız.. deki cennetten birer nümune gös - | Diye söylendi. Sonra çâr nâcür : teriyordu. Mis Lorey kendinden gi Olrayt.. 1 yapış şısındaki şoförü bir lotomobile girdi. smailin Pmıştı, n, vııvıık— a İğlarbilt dedi. ne güzel.. ne ca- | e birde Zip. ne'üşk şehri imiş yarabbi.. 'Te- YOr, sonra kitabı: gözden geciriy İvekkeli bin bir gee masalları şark- | u: Nihayet kitabı İsmaile de okuttu: fa yazılmamış.. İstanbul da bü şar- | — Sen çok güzel çocuk!. l hiç gülmedi. (vay köftehor kın kapısı değil mi?. | İs Motör rıhtıma nasıl yaklaştı? Mis |karı, bize sulanıyor ha,.) diye kadı- Lorey'in elinden kim tuttu?.. a bun- İna verilecek cevabı düşünmiye baş- ların farkında değildi. 1 İskeleye ayak nca, gözlerini ı Kadın merak içinde idi. İlk defa hâlâ bir taraftan Marmaranın de - |kendisine 1 aşk edilen bir deli- rinliklerine çev e'i kanlı kaşlarını çatıyordu. da Böğaza doğru kıvrılıp giden gi Kadın derhal vaziyeti değiştirdi, zelliğe hayran bakıyordu, çantasını açtı, bir avuç dolar çikar- ... dı ve yavaşca şoförün cebine elini Mis Lorey İstanbulda tuhaflaş - |soktu. İsmail (mersi) diyerek güldü. |Mıştı İlk defa olarak yanında bir er- | Yine kaşlarını çattı. Kadın yine çan- kek bulunmasını istiyordu. tasını açtı. Velhasıl bu açma, kapa- Acenteye bu arğusunu (bana iyi | ma işi çoğaldıkca İsmailin de gözleri bir tercüman) sözile ifade etti gülmiye başladı ve nihayet otomo- Acente hemen atömobillerin ara- (Devme 6 1met sayfada V iyor, ve İstanbul Belediyesinden : | 10 Ağustos 937 Salı gününden itibaren Karaköy köprüsü üze. rinde seyrüseler icabı ve Belediye zabılası talimatnamesi ile Bele- diye tenbihi hükümlerine göre aşağıda yazıh hususat tatbik edi- lecektir, Sayın Halkın ve bütün vesaiti nakliye sahipleri ile şotörlerin bacı ve sü- rücülerin aşağıdaki maddelere riayet etmeleri ilân olunur. 1 — Halk köprü üzerinde yaya kaldırımlardan bir taraftan die ger tarafa ancak çivi ile işaret edilen saha dahilinden geçecektir. 2 — Bütün nakil vasıtaları, bu sahaya geldiği vakit buradan yaya geçen varsa derhal duracak ve yaya gidenler geçtikten sonra yoluna devam edebilecektir. Bu sebeple nakil vasılaları bu sahaya gayet ağır gelmelidir. “B, “4880, b ae S L Ğ L L G C 4 elf da CA

Bu sayıdan diğer sayfalar: