15 Ağustos 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

15 Ağustos 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ğ İ Zy İSTANBUL far yarılır, olduğu için, dostlarından bitile oy- y Süleyman Çapan 'ESRARENGİZ cüme ve Hetibas haklı anahl'u Mektep kabadşylları kimlere denirdi , Kavgalar çok feci olur, liâiılır, dudak- gözler patlar, aralarında sakat kalanlar da olurdu reşmen dövüşe davet ederdi. Dövü- namıya başlamış. Halil Paşanın meş- |şecekleri yerin Layinini de ona bı- guliyeti arasında, Hasan Efendi ye- rinden kalkmış, sokağa çıkmış, kay- bolmuş cakırdı. Mektep kavgaları en çok Şehzade camünin avlusunda olurdu. Kavga On beş yirmi dakika sonra dö - İçok müthiş başlar, çok fecf biterdi. nüÜnce, pâşa sormuş : -- Nerede idin? B Tereddütsüz cevap vermiş: — Şöyle bir gezindini, güzelce bir dayak yedim geldim! ... Çocuklar, ellerindeki sopalar, telleri Örerek yaptıkları kalın muska tak - tidi şeylerle biribirlerine hücüm eder-, ler, biribirlerinin neresine rastge - lirse yapıştırırlar; surat, göz ve ka- ta demezler, mütemadiyen yapıştı- Mektep kabadayıları, külhanbey - |rırlar; indirirlerdi. a ; lik âlemlerinin kabadayılarına ben- zemezlerdi, Bunların küçük beyler- İret olan nokta -çocukların dövüşme- Te, palavracı kabadayılarla alâkaları İsinden ziyade- şu idi: yoktu. Kabadayılıkları da bu,nevi » Asıl şayanı teossüf ve'ş'ıîıını hay- İki mektep talebesinden 15-20 ço- den değildi. Ne meyhanede dövüşür- |cuğun dövüşlerini büyükler, avlu - ler, ne kerhanelere asılırlar; ne ba « İnun içindeki Rumeli muhacirlerinin lozlarda adam şişlerler ve ne de ra- con roeislik ederlerdi. Mektep kabadayıları, okudukları mekltepte kendilerine güzel bir mu- işlettikleri kahvelerdeki müşteriler, şunlar ve bunlar gördükleri halde a- kadar bile olmazlar, ayırmıya te « şebbüs etmezler, sirkte vahşi hay « hit yapan, mevcuüt talebeye bir kaç | vanların dalaşmasını: seyreden me- kuru sıkı göz dağı verip, kendilecini |raklılar, gibi lezzetle bu boğuşmayı Tanıtan talebelerden ibaretti, Bunla- çın bir reisleri olur, sekiz öon da ave- temaşa ederlerdi. O devirlerdeki içtimal ve terbiyevi nesi bulunurdu. Mektep içinde, tale- | vaziyetimizi, kültür telâkkimizi gös- be arasındaki ufak tefek kavgaları, dövüşleri reis halleder, idareye ak - setmeden kapalırdı. Reisler, bu mev- termesi itibarile bu bahis, çok ente- resandır. Gelecek nesillerin ve maa- rif tarihimizi tetkik edecek kimse « kie bileklerinin kuvvetile gelen genç-|lerin bu bahis üzerinde durmaları lerdi. Bir mektepte sivrilmek, adını dillcer yermek istiyen bir kaç tale- Vâzımdır. Ben bunun için, küçük bir kaç dö- be çıkar, bunlar geçinemez, dalaşır. (kümat vermek maksadile şu satır - lar, nihayet kavgada galebe çalan, rakiplerini benzelten (döven, arka - da: arasında bozan demektir). riyasele geçerdi. Bazı mekteplerde, hoc sınıfın bir kabadayısı olur, aralarında mekte- bin içinde başlıyan ufak tefek kav- galar, nihayet sokaklara kadar çı » kar, her iki taraf arkadaşlarile, ave- nelerile tenha cami avlularında, Ve- liefendi, Çırpıcı çayırlarında — karşı » — korşıya geçip dövüşürlerdi. Bu dö- vüşineler çok feci olur, kafalar, du- daklar yarılır, gözler patlar, arala - rında sakat kalanlar da olurdu. Benim çocukluğumda ve bulun - duğum mekteplerde, meselâ (Şem - sülmaarif) te sekiz yüz kişilik talebe arasında adını saydıran, kabadayı o- larak gösterilen esbak Maliye Na- zıri Reşat Paşanın manevi - evlâdı Sipahi Ferdi adında bir çocuktu. Fer- di çek atik, çok cesur, gözünü bu - daklan sakınmazdı. Mektepte iptidat | üçte 30, 32 yaşında talebeler olduğu — halde, Ferdi-18-19 yaşına rağmen, idadi birde okuyor, © halile mektebi titretiyordu. Onun kendisi gibi bir kaç acar arkadaşı daha vardı Gürcü Ali püşa zade Ali Funt di ordu vilâyelinde-, Selânikli Sa Rıza, Şürayi Devlet Muavinlerin -« den Sakıp Beyin oğlu Nuri, Divrikli Mustafa ve ilh — Berdi, mektepte leyli olduğu hal- de, yangın olduğu geceler, yatakha- — Be penceresinden bahçeye, oradan — hamamın odünları üstünden sakağa — atlar, Vefa Lulumbasının arkasına ta- kılarak koşar, sandık altına girmek- — len çok zevk alırdı. Koşuculuğu çok meşhurdu. k Mercan idadisinde bir kaç kaba - — dayı vardı: * Trabzonlu Hasan Fehmi -şimdi Hâl mirli Muhtar.., — Mektep kabadayıları, tam mana - sile kabadayı çocuklardı. Kendi mek- teplerinin talebelerini himaye eder- Jer, arkadaşlarının haksız tecavüzle- ları yazdım. Mektep kabadayıları bahsine şu mühim ve o devirlerin kötü bır âde- tini, bir bid'atı seyyleyi da ilâve et- mek İsterim: İstibdat devrinde, kötü ahlâklı, üyneti bozuk, rezil bir takım insan- lar türemişti. Bunlar, namus düş - manlıklarına, ahlâksızlıklarına rağ- men, kabadayı geçinirlerdi. Maama- fih, doğruyu söylemek lâzım gelirse, bütün ahlâki seyyie ve reziletlerine rağmen, korku bilmezlerdi. Pek göz- lü (di bu herifler!.. (Devamı var) Reşat Benek'in Güzel Hikâyeter Bu yılın en “güzel, hi« kâyeleri.. YENİ ÇIKTI Tevzi yeri: Yeni kitapçı Bütün kitapçılarda da bulunur, Fiatı : 40 kuruştur. TYefrika No.: 41 « AH:. ENSEMİ ZAĞANO ISIRDI!..» Murat Reis o gece limanda Rüs- temin gemisini görünce şaşırmıştı. Eğer Rüstemin dümencisi Hüseyin dayı, Murat Reisi karşılamamış ol saydı, Murat birdenbire gözlerine i- nanamıyacaktı. Dümenci Hüseyin başından geçen- leri kısaca anlattı : — Sizinle beraber yola çıkmıştık.. Bazinosu müsteciri-, Partal Acif, İz- |(Rüstem Reis biraz arkadan geliyor--| du. Bunun sebebini sorduk., Bize u- zakta bir yangın gördüğünü söyledi. Dümen kırdık., sahile yaklaştık. Bir kontun şatosu yanıyordu. Yangını — Wi karşısında, haksızları azarlarlardı. Mektep kabadayıları, mektep kav- galarında mühim roller oynarlardı.. *Eski yıllarda mektep kavgaları çok — olurmuş. Benim çocukluğumda da eskisi gibi sokaklarda, meydanlar « a görülmez oldu, mektep içine inhi- Bar etti. — Mektep kavgalarının sebebi, başka — Başka iki küçük mektep talebesinin — mmahalle arasında zipzip - oynarken, — töpaç çevirirken araları açılıp kavga N elmeleri yüzünden çıkardı. Dayak mektep kabadayısına vak'ayı anlatır, odi Hu bir izzeti nefis meselesi , hemen ertesi günü, öleki mek- dayısına haber gönderir, Beyrek olmazdı. Hürriyetten sonra, |ya gelmiş gibi sevindim.. biz onu ge- yiyen küçük talebe mektebine gider, | söndürmek için şatonun önüna ya- paştık, Ve bu yüzden geciktik. Murat Reis Rüstemi denizde çok aradığını söyledi ; — Şimdi Rüstem yeniden dünya- misile beraber bir kazaya uğradı.. battı sanıyorduk. Dedi. Hüseyin dayı kontun şatosundan Jüzetta isminde bir kadın kaçırdık- larını ve bu kadınla Rüstemin ev - lenmek istediğini Murat Reise söy- lemedi. Dümenci Hüseyin, Rüsteme çok bağlı ve uzağı görür bir denizciydi. Murat Reis sevinçle sordu ; — Rüstem nerede şimdi? Okuyucularla B AĞ DA A Bozuk Hâç Satıyorlar Haçkada oturan bir okuyucumuz yazıyar & *Eczaneden hazır - Avrupa ilâç - rından bir şişe aldım. Epeyce de para verdim. Bu ilâemm ismi Puri - noldür, Fiyatı da bir liradan fazla. Fakat, ilâcı eve getirip, kullanılmak üzere açtığımız zaman bozuk oldu - #unu, pis bir şekilde koktuğunu, kö- pürmediğini, hulâsa bütün evsafını kaybettiğini gördük. Hasla, ilâcın bozulmamış olanının nasıl olduğunu bilmediği için, hattâ, bir miktar ise timal etti. Nihayet hasta,doktor ve- yakimyager değildir ki, ilâcın iyi - sinin nasıl olduğunu bilsin... Bu bir parça kullanmak, hastayı müthiş rahatsız etti. Midesini bozdu. Sonra- dan, bilen bir zatın irşadile, ilâcın bozuk olduğu anlaşıldı. Yeni ve taze bir ilâç aldık.. Şimdi, bu işe ne buyurulur? Beza- neler kontrol edilmiyor mu? Ec « zacı bu ilâein bozük olduğunu bil- miyormu? Terkibini ve evsafıntı kay- betmiş bir ilâç, ihtimal hastayı öl- dürebilir. Sıhhiye Müdürlüğü ne bu- yurur, bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, bizde eczacılık da Allahlık - tır, Pahalı ilâç, verirler, bozuk ilâç verirler... (SON TELGRAF — Siıhhiye Mü- dürlüğü, bu işe de sinirlenecek ve derkat tek2tp için hazırlanacak.. Fa- kat, ne yapalım ki doğrudur.) ae lüe e balımnaasidmnn ni ninenzlaNi v aeti nn | Falih sulh ikinci hukuk hâkimli- ginden : Edirnekapıda Çakıtağa mahalie ve sokağında 94 No. da Huriye tara- fından biraderi Aksarayda Valde ca- mii arkasında Meçhul asker sokağın. da 9 No. da Hüseyin aleyhine 937/ 345 dosya ile alacağı olan 150 liranın tahsili zımnında evvetce ihtiyaten mahcuz gayrimenkul hissesine konan haczin tasdik talebile açtığı dava üze- tine gönderilen davetiyeye verilcu şruhatta işbu adreste olmadığınız şilarak Kânen tebligat ifastaa ka- verilmiş ve yapılan ilân üzerine m enl: car | yevmi muhakemede ispatı vücut et- mediğinizden davacı tarafından işbu borcunuzun vesaiki olan Noter .—»nuii, ve tasdikli imzanız ibraz edilerek gı- yabınızda muameleye - bakılmış ve muameleli giyap kararının 15 gün müddetle ilânen tebligğine ve muha- |î'rrrıı.'nın 24 Eylül 937 saat 14 e tali- kine ve yevmi muhakemede gelme- diğiniz veya musaddak vekil gön -« dermediğiniz takdirde dava olunan borcunuzu kabul etmiş ad olunaca- ganıza karar verileceğini tebliği ye- Hüseyin dayı! Hepimiz Rüstemin de- nizde garkolduğuna hükmederek hilden ayrıldılar. Sonr! rine geçmek üzere ilân olunur. Tefrika No: 141 Süleyman, sarayda dolaşan “hayalet,, in kim olduğunu anlıyamamıştı. Sihirbaz, (Sarı çiçek, için: O ölecek, mellâ.. demişti yaşına kadar evlenemezse, saraya ge- tirmek mecburiyeti, Süleymanın ba- bası Davut zamanında konulmuş ve dini bir kanun gibi kökleşmiş âdet- lerdendi. (Safi) yi babası on beş gün Öönce — Bugüne kadar kızıma bir talip | çıkmadı, Bu yıl da ön sekiz yaşına girmiştir. Hükümdar kanununa kar- Şt gelmemek için, kızımı saraya ge- tirdim. Dermnişti Bafi'yi saray âdetince süsleyip te- mizledikten sonra, hükümdarın hu- zuruna çıkarmışlardı., Hükümdar beğenmezse, kız tekrar babasına iade edilirdi. Halbuki (Safi) çok güzel ve ma- sum bakışlı bir kızdı. Süleyman onu görür görmez: — İşte bir sarı çiçek.. Diyerek saçlarını okşamış ve saray- da alıkonulmuştu. Süleymanın sarayına bu suretle getirilmiş yedi yüzden fazla kız var- dı. Bu kızlar, haremde ayrı ayrı hüc- relerde otururlar ve Süleymana hiz- met ederlerdi. Hükümdar bu kızlardan bir ço - ğunu maiyetindeki zabitlerle evlen- dirirdi. Bu yüzden hükümdara bağlı kalan Azasa zabitleri sarayın bu eski an'a- nesinden herkesten fazla memamun görünürlerdi. (Safi) çok ince ve zeki bir kızdı. Sü- leyman onun elinden ancak bit ak- şam şarap içebilmişti. (Safi) sarayda terbiye görüyordu. Bir kaç ay sonra öonun daha fazla göze gireceği muhakkaktı, man (Safi) nin odasına, onun hayatına kiymet verdiği için gitmi- jyordu. Beni İsrali hükümderı (Sarı Çi- (gek) in ağzından belki bir şeyler Öğ- İrenebilir, ümidile odasına koşmuştu. Süleyman, (Safi) yi yaralıyan a- ,damın -ele geçmese bile- kim oldu- 'nu öğrenmek istiyordu. Öyle ya., Sarayı altüst eden ve is- tediğini öldürmek cesaretini göste- ren bu canavar kimdi? Bunu anlamak merakile (Safi odasına koşan hükümdar, hassa kumandanına sordu. — Katili bulamadılar mı? — Hayır, mellâ! İzi de meydanda yok mu? — Hayır, mellâ! — (Safi) konuşabiliyor mu? — Hayır, mellâ! Yalnız yarasını sararken: (Hamo.. alacağın olsun!) l önce diye bağırdı Süleyman bu kelimeyi duyunca titredi: Murat reis sevinçle sahile çıktı.. evine koştu. âülgvrg_çıqımâaraymda KUDÜS KİZLARI Yazan: — Ne diyorsun? Hamo Kudüse gel- miş mi? Acaba, sarayda dolaşan ha- yalet, o mudur? «SARI ÇİÇEK. ÖLÜM DÖŞEĞİNDE Süleyman, hassa kumandanından bu sözleri dinlerken, gözlerini (Sa- fi) ye dikmişti. «Sarı Çiçek. ölüm döşeğinde ya- syordu. Genç kızın yarasını sararlarken: — *Hama.. alacağın olsun'» diye bağırmasının manası ne idi? Acaba (Safi) yi yaralayan o mu idi? Yoksa (Safi) can acısile ağzına geleni mi söylüyordu! Sihirbaz, (Safi) nin göğsüne eğil « di., yarasının iyice sarıldığını gördü.. öz kapaklarını kaldırdı : — Ölecek.. Diye mızıldandı. Süleyman: — Ne dedin? - diya bağırdı - öle- cek mi? — Evekt, mellâ! ölecek., çünkü ya- rası çok ağırdır ve gözleri ebediyen açılmıyacaktır. — Bu kızı ölümden kurtaramıaz mısın ? Sihirbaz başını salladı: — İmkânsız.. mabudlar onun ölü- münü istiyonlar. Süleyman sustu. Safi birdenbire aksırdı. Hükümdar yarı sevinç, yarı hay » retle genç kızın yüzüne baktı : — Safi., gözlerini aç.. ve seni vu- ran adamın adını söyle bana! Sihirbaz : — Konuşamaz.. Diye mırıldanıyordu. x Safi'nin başı ucunda çok bekle « diler.. Ağzından bir kelime çıkmak kabil olmadı. Safi, konuşmak şöyle dursun, yat. tığı yerde kımıldamıyordu bile, * Süleyman odasına döndü.. Sarayda ne kadar hassa askeri varsa hepsini bu hayaletin takibine memür ettli. « Hayvanat bahçesini, haremin bü- tün hücrelerini, alt kattaki dehliz « leti, kilerleri, ahırları, bütün çiçek tarhlarımı aradılar. «Sarı çiçek» ( yaralayan meçhul adamı bulmiya müuvaffak olamadı- lar.. b Süleymant merakından çıldıra - coktı. Demek ki «Safi» tehlikeli bir kız- idı.. Tamarayı öldücecekti! Ve Tamarayı öldüzmesin diye, ©- nu yaralamışlardı. Barayda dönen bu entrikalar ne zamana kâdar sürecekli? TW TERKUT Fakat, karısı yatıyordu ve gözleri kapalıydı — Evine gitti.. çok yorgundu. Er- kenden uykuya yattı. — Siz ne zaman geldiniz buraya? — Bu sabah güneşle beraber gel- — Oh. ne kadar sevindim bilseh acınmıştık. Rüstemi Allah korumuş. O, değerli bir gençtir.. ? | — Allah onu da seni de başımızdan |tyor. ayırmasın, oğul! Bizim bütün ümi- dimiz sizsiniz! Siz başımızda olma- sanız, biz buralarda sürünür müyüz? |rak : Ertesi sabah buluşmak üzere sa- Murat Reis evine koştu.. Kapmın önünde dolaşan komşular Murat komşuları - selâmladıktar — Ayşe nerede? Diye sordu. Ayşe, Bu, önun karisiydi. Murat, Ayşeyi çök severdi. Ayşe namuslu, fedakâr bir kadındı. Murat Reisle beş senelik evliydi- ler, Komşular : — Birkaç gündür rahatsizdır.. ya- Dediler. Murat birdenbire kaşlarını çata - — Ne diyorsunuz, dedi, yatıyor mu ? Komşulardan ihtiyar bir kadın he- men ilâve elti : — Rahatsız.. fakat, merak edile - Murat Reisi görünce hürmet ve se- İcek bir şey yok. vinçle karşıladılar, Murat Reis arkasına bakmadan kapıdan içeriye girdi.. yatak odasına çıktı. Ayşe yatakta yatıyordu.. Böşı ucunda ağlayan yaşlı bir ka- dın vardı. bu, Ayşenin anasıydı. Ayşenin gözleri kapalıydı.. -Ve rengi sapsarıydı. Murat Reis yavaşca odadan içeri- ye girdi.. Ayşenin anasına sordu : —Neden hastalandı?.. Ne zaman- danberi yatıyor Ayşem?., İhtiyar kadın, Muradın geldiğini görünce, dudaklarının ucile gülüm- sedi: — Altı gündür yatıyor.. zagano (*) sokmuş Âyşeyi. — Mel'un hayvan.. çölden buraya kadar Ayşeyi sokmak için mi gelmiş? Ayşenin anası içini çekerek anlat. mıya başladı : — Bir akşam çölden yolcular gel- mişti. Onları seyretmek için sahile —) Frablus ve Cezayirde çöle ya- İkın sulak yerlerde bulunan bir nevi izehirli sinek. dt M. Necdet 'l'iıııçeı- Süleymanın babast Davudun ( düğü gündenberi sarayda buna bj zer bir hâdise Şeçmemişti. Süleymanın sarayında dolaşan canavar ruhlu hayalet ne © saraya girebilmişti?. Bent İsrail hükümdarı bu mua manın düğümlerini çözmiye çalış| ken, yanındaki odadan bit kuş 5| duydu.. Başını uzattı.. Pencereden baktı. Süleymanın Çok sevdiği papağ: lardan biri kendi kendine hızlı hu söyleniyordu; «— Hamoyu ben tanırım.. Sard da dolaşan canavar hiç Hamoya bi zemiyor!'. Süleyman, papağanın söylendiği duüyunca odadan çıktı.. kuşun yal na sokuldu : — Sâan akim söyledi sarayda H4 mo dolaşıyor diye?., Papağan kanatlarını çırparak ( vap verdi : — Cücelerden biri söyledi. — Ne dedi? X— «Hamo sarayda dolaşıyor!'»'d di. — Sen ne dedin? — «Ben Hamoyu tanırım.. sara'! Bgeceleri dolaşan hayalet , Filist bir Yahudiye benziyor!» dedim. — Sen, sarayda dolaşan © hayald gördün mü? — Gördüm ya. Hem de birkaç Ki Te — Neredoe gördün? — Burada. bu salonda dolaşırke Süleyman hiddetle yumrukları sıkmıya başladı : — Demek, o cünavar buralara kı dar geldi, öyle mi? Papağan birdenbire sesini kesti Süleyman sordu : — Başka bir şey bilmiyor musus — Niçin cevap vermiyorsun? — Korkuyorum.. — Kimden korkuyorsun? — Ondan.. — O kim? — Efrayim. Süleyman vücudünde hafif bir d| perme hissetti : — Efrayim mi? are (Devamı var . AÇIK KONUŞMALAR: Fatihte M. Servet Erkan imzl mektup sahibine — Sorduğunuz | tabın ismini ve istediğiniz malüma iromamı bittikten sonra adresinize V zıp göndereceğim. NECDET TUNÇE! CelâlCengi eşyasile beraber buraya kadar ge miş. Ayşe sahilde dolaşırken, bir denbire: «Ensemi zagano ısırdı diye bağırdı.. sinek Ayşeyi sokar 50 maz yere düşmüştü, Ayşeyi eve g türdük.. hemen ilâçladık.. o günder beri kendisinden geçmiş bir hak yatıyor. Tehlikeli günleri atlattı Merak etmeyin ! Murat Reis karısının başı ucunç oturdu. Koca aslan, denizlerde ka şılaştığı düşmanı daima yendiği ha de, karısını yatağa düşüren bu me un sineklerle mücadeleye imkân bi lemadığı için çok müteessirdi.. Yatağa eğildi : — Ayşe.. gözlerini ne zaman aç caksın ?.. Diye seslendi. Ayşenin anası : — İki gün daha bekleyeceğiz, dei sekiz gün çeçmeyince gözlerini aç maz. — Gözlerini açacağından emin sin ?.. 4 . — Tehlikeyi savuşturdu. Zagat insanı sol Zzaman kırk sekiz sa zarfında ölmezse, yaşayacak deme' tir. Fakat, sekiz günü tamamlamad gözlerini açamaz. g Murat Reis genç karısının yüzür dikkatle boktı : — Zavallı “Ayşem.. sen böyle bi İdenbire #ölacâk bir çicek miydin? (Devamı vAt

Bu sayıdan diğer sayfalar: