31 Ağustos 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

31 Ağustos 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

€- SONTELGRAF — 31 Ağustos 1937 Tefrika No: 61 Yazan; M. Süleyman Çapan KÜ AD ğ , '_E_S_,R__AREN_GIZ M 'e e ei Tertüme ve iktibas hakkı maâfuzdur “Ellerin bıçaklara gelsin herif, etimi kopardın!...,, Kamayı çekti, birinin boş böğrüne sapladı, yere serdi, sonra ver yansın etti, öbürünü de şişledi, öldürdü. Suphinin karşısına çıkan iki Ar- navut askerinden biri, yanındaki ka- dına hafif bir koltuk vurdu. Suphi bunu gördü. Fakat, belki kasden yapmamıştır, diye aldırmadı, yürü- dü. Fakat askerler arkasını bırakma- dı, Suphi yine aldırmadı, kendi ken- dine; — Kuşkulanmakta mana yok. Yol- gdur, herkes geçer! Dedi. Yürürlerken, askerlerden birisi ö- tekine: — Davlumbaz kıyak!.. Paçalı ta- vuk gibi karı... Bu uyuzu da nereden bulmuş?.. Suphi, sabırlı bir adamdı. Belâdan İp, daima kaçındığı için, bu lâfı da işit- memezliğe geldi. O işitmemezliğe geldi amma, as- kerler rahat durmadı, ille işittirmek istediler. Bu defa da, sırnaşık sırna- şık lâf atarken, bu yetişmiyormuş gibi, bir de kuvvetli çimdik bastı. Kadının canı yanmıştı ki, avazı çık- tığı kadar bağırdı: — Ellerin bıçaklara gelsin herif, etimi kopardın! Suphi artık dayanamadı, geriye döndü, Arnavut askerlerinden biri- ne bir tokat savurdu. Öleki, arkada- şına yardım etmek için ileri atıldı, fakat, vakit bulamadı, ikinci tokat da enun yüzünde şakladı. Yüzünde, gözünde şimşekler gibi çakan tokatların acısile, iki Arnavut askeri de, birden ellerini silâhlarına attılar. Suphi, onlardan daha atik davrandı, onların silâh çekmesine meydan vermeden koltuğunun altın- daki karakulağı sıyırdı. Arnavudun birinin boş böğrüne sapladı, yere serdi, Sonra kasaturayı çekmiş oldu- ğu halde üzerine doğru hücum etmi- ye hazırlanan öteki Arnavudurt da döndü, üzerine atıldı, kasaturayı e- Hinden aldı, iki ucundan tutta, dizi- nin üstünde kırdı, yere attı ve ka- Mmasını ona da ver yansın etti, öl - dürdü. Suphi bu işden on beş yıl hapse mahküm oldu ve eHapisanci Umu- mi» ye gönderildi. © zamanlar, umumi Hapisanenin bir batakhaneden farkı yoktu. Yüz bir senelik bir kaç mahkümla, bir iki ©n beşlik katil, kendi kovuşlarında bir nevi diktatörlük ilân etmişlerdi. Ne müdürü sayıyorlar, ne zaptiyeye ehemmiyet veriyorlar ve ne de gar- diyanları sallryorlardı. Müdürden zi- yade onlar hapisaneyi idare ediyor- du. Bunlar, kendi kovuşlarında kah- ve otağı işletiyorlar, kumar oynata- rak (Mano) alıyorlar, esrar nargilesi yaktırarak ceplerini dolduruyorlar- dı. Canları rakı istedi mi, sofralar ku- rulur, mezeler hazırlanır, güzel sesli mahkümlar sininin etrafına diz çö- ker, (cüra) nım, (bağlama) nın, (saz) in hazin nağmeleri arasında zama - Bin geçer akçe şarkılarını, kantola - trm söyliyerek ağaları eğlendirirler- di. Burada (karşılama), (çiftetelli) ve (Lâz) oyunları da oynanır, bir kahkaha, bir curcuna, bir eğlencedir giderdi. Ağalar, hapisaneyi âdeta haraca kesmişlerdi. Tıpkı bir aşiret beyi, bir köy mütogallibesi gibi yaşarlardı. İyi yemek pişirmesini bilen mahpus- lar yemeklerini pişirirler, bir kaç delikanlı orta hizmetini görür, ya- taklarını serer, kaldırır, sabah ça « bel bir rakipten kurtulmak için bir biçimine getirip ezmeyi kendi ken- dilerine karar verdiler. Hepsi bir |plân hazırladı. İlk taarruz, aptesaneden döner - iken, bir akşam üstü yapıldı. Suphi içıkarken, kazara koluna dokunan bir mahküm kafa tuttu; durup durur - ken bir mesele çıkarmak için: — Hör musun be herif, önüne bak- san a!.. Diye, mürettep şekilde çattı. Sup- hi, edepsiz, şirret bir adam değildi. |(Kendisine dokunmıyan kimseye iliş- mezdi, | Çatan adam, sözünü tamamlamıya akit bulamadı, ağzına yediği zorlu tokatla yere yıkıldı. Dişleri dö - altı arkadaşı, Suphiye hücum etmek, fayağına bir çelme takıp yere düşür- mek, sonra Üzerine çullanmak tabi - yesini kullanmak — istediler. Fakat Suphi -yine onların tâbirile- faka bas-) imadı, yumrukla, sille ile, tekme ile hepsine meydan okudu, kimini ka - içırdı, kimisini kafa göz patlamış bir halde yere serdi. Bu kabil hücumlardan, pusulardan, şunlardan, bunlardan kurtulduktan sonra, en azılılar, avenelerinin Sup- hiye karşı bir şey yapamadıklarını görünce, bizzat uğraşmıya, boğuş - miya karar verdiler. Fakat onlar da bir şey yapamadı. En gözü pekleri bile Suphinin hücumları, yumruk - ları karşısında kaç kere toprakları öptüler, armut gibi yere serildiler, kafaları yarıldı, gözleri patladı. Si- lâh çekenlerin silâhlarını elinden al- İdı, bıçak çekmek istiyenlerin, daha çıkarmıya vakit bulmadan, bastırdı. belinden, omuzunun altından aldı. Ve bu vak'alardan sonra, yüz bir- likler, katiller, şunlar ve bunlar on- İdan korkmıya başladılar. Artık ha- pisanenin yegâne kabadayısı, ali kı- ran baş keseni Suphi oldu. Ravga edenleri o barıştırıyor, vuruşanları | © öpüştürüyordu. Kumar yüzünden çıkan kavgalar, esrar dalgasile ya- pılan taarruzlar, hep onun müdaha- Jesile örtbas edilir, hapisane idare » | İsine aksettirilmeden kapatılırdı. Bütün bunlara rağmen, Suphi ne |kumar oynatani jyor, ne de nargile yakanlardan haraç ıisuyutdu. Onun kızdığı şey, racon - suzlukla, sinek pehlivanlığı ve so- mun kabadayılığı idi. Bunun için - dir ki, içerde kabadayılık yapmak is- tiyenleri, birer birer dövmüş, ezmiş, (Devamı var) Tetrika No.: 56 Gözcülerin gördüğü gölgeyi aradı- lar.. Bulamadılar. Meydanda kimseler yoktu. Gemicilerden biri: — Sahilde küçük bir köpek balığı dolaşıyordu. Bizi görünce tekrar de- nize girdi. Diye bağırdı. Efafı araştırdı! Köpek balığından başka, şüpheli İbir kimseye raslamadılar. Murat Reis gözcülere seslendi: — Bir daha iyice dikkat ediniz.. İherkesi boş yere uykusundan uyan- (dırıp telâşa düşürmeyiniz! Ve sersem sersem ayakta dolaşan yını hazırlar, çamaşırlarını yıkar, vel-|gemiciler tekrar yerlere uzandılar. hasıl ağların bütün işlerine bakar- lardı. Suphinin adı dışarıda, İstanbulun hovardalık, kabadayılık âleminde ne kadar meşhursa, hapisanede de onun adını bilmiyen, kendisini tanımıyan, he « men yok gibiydi. Bunun için, o içeri düştüğü zaman -içeri düşmek katil- ler, hırsızlar, kabadayı ve ilh... ara- sında kullanılan bir tâbirdir. Mah - küm olup hapse girmek manasına gelir- astığı astık, kestiği keslik gi- den, istedikleri gibi at oynatan bir kaç yüz birlik ve on beşlik müstak- Uykuya daldılar. Murat Reisin uykusu kaçmıştı. Acaba gözcülerin gördüğü hâya - ket gesi miydi?' an kırk para alı - | BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: Saat 18,30 plükla dans musikisi « 19.30 könferans: Eminönü Halkevi Neşriyat Kolu namıma Bay Nusret Safa tarafından - 20 Hâmit ve arka- daşları tarafından Türk müsikisi ve |balk şarkıları - 2030 Bay Ömer Rıza tarafından arapça söyle - 20.45 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (sâat aya- Tı) - 21.15 radyofonik dram: Samson ve Dalilâ « 2215 Ajans ve Borsa ha- |berleri ve ertesi günün programı » |22.30 plâkla sololar, opera ve operet |parçaları - 23 son. Feransa-Avusturya maçı 24 mart 1938de yapılacak Geçen sene yapılan Fransa « Avus- turya maçının revanşı gelecek sene martta Fransada yapılacaktır. Bun- dan evvelki karşılaşmalarda Avus- turyalılar büyük farklarla Fransız- ları yenmişlerdi. Her sene karşılaşan bü iki mem » leket sporcuları 1838 senesinde tek- Tar karşılaşacaklardır, NÖBETÇİ ECZANELER Bu akşam şehtin muhtelif semtle- rinde nöbetçi olan eczaneler şunlar dir: İstanbul cihetindekiler: Eminönünde (Salih Necati), Be - Atlamaz), Şehremininde (Hamdi), Karagümrükte (Arif), Samatyada (Erofilos), Şehzadebaşında (Hamdi), Aksarayda (Şeref), Fenerde (Em iyadi), Alemdarda (Eşref Neş'et), Ba- kırköyde (Merkez). Beyoğlu cihetindekiler: 'Tünelbaşında (Matkoviç), Yüksek- kaldırımda (Vingopulo), Galatada 'Topçular cadde İsinde (Merkez), Tak- simde Parmakkapıda (Ketnal Rebul), Şişlide Osmanbeyde (Şark Merkez), Kasımpaşada (Müeyyet), Hasköyde (Nesim Aseo), Beşiktaşta (Ali Rıza), Sarıyerde (Asaf). Üsküdar, Kadıköy ve Adalardaki- ler: Üzküdarda İskelede (Merkesi, Ka- Altıyol ağzında (Merkex), Büyükada- da (Şinasi Rıza), Heybelide (Halk). 1353 Rumi —— Ağustos fayı kaçırmak olur.. Bunu bilmiye - cek ne var, a aslanım?! Murat birdenbire uykudan uya - nır gibi silkineğ: — Gemiciler, Mustafanın yarm sa- 'bah asılacağını biliyorlar mı? — Hayır. Henüz Mustafanın ne ce- 'za göreceğini bilen yok. Fakat, görü- 'Belli ki, yarın değilse, öbür gün Mus- “Yoksa Türk korsanları arasında kin tafa asılacak.. 've ihtirasları uyanan hain biri mi dolaşıyordu? Muradın sadık gemlcilerinden biri kaptanın yanına sokuldu: — Ben Kara Mustafadan şüphele- niyorum, dedi, onun adamlarından 'biri bu geceyi her halde boş geçirmi- yecek.. — Boş geçirmeyip de ne yapacak? — Tahmin ediyorum. Çünkü Mus- tafayı asmazsanız, bugün Rüsteme uzanan bu hain el, yarın size de uza- nır. Murat Reis, gemici ile konuşur - ken, baş ambarın üstünde bir göl- genin yürüdüğünü gördü., gemiciye sordu: d ddd l dd aÜa aa Bd —- d eei b 'Kara Mustafa,aya Tefrika No: 156 — Nereye saklandınsa çık meyda- na, Efrayim! artık elimizden kurtu- lamazsın! Diye bağırdı. Sağır ve cansız duvarlar cevap ve- rir mi insana? Hassa kumandanının sözleri kara taşlı duvarlarda korkunç akisler ya- yere düşen aske- geldiğini anlıyamadı. Etrafına dik - — Duvarda bir delik var.. Askeri , İyaralıyan ok oradan atılıyor. Askerler deliğe baktılar.. Yeni bit ok daha hazırlanıyordu. Ve bu okun hedefi, hassa kaman- danımdan başka bir kimse değildi. Muhafızlar bunu görünce, Efrayi- min duvar arkasında gizlendiğini an- kadılar: — Onu Rab şaşırttı. Artık elimize geçecek.. Diye bağrışarak derhal kazmalar- Jla duvarı yıktılar.. ve biraz sonra, İSüleymanın en büyük düşmanı olan II'.I:a_vımle karşılaştılar. Ney'e ve ıstırap gibi, azgınlığın da |elbette bir sonu vardır. Efrayim, hükümdarın muhafızla - rını görünce yıldızmın söndüğünü anlamıştı. dıköyünde Modada (Nejat Sezer), | Mahlüklar gibi, hassa kumandanının ayaklarına kapanıyor ve: | — Beni öldürmeyin.! Diye yalvarıyordu. Efrayimin hükümdara diyecek bir 'çift sözü vardı. | Askerler sevinçle bu azılı adamı /kollarından yakalayıp saraya götür- düler. Eirayim saraya gidinciye kadar, sütün şehir halkı onun ele geçtiğini ' yakalanmasaydı, Süleymanın tahtı || yıkılacak, ve hiç şüphe yok ki, beni İsrail saltanatı böyle bir ihtiras yü- zünden tarihe karışıp gidecekti. Efrayim saraya gelir gelmez, taz- İyikle, bütün arkadaşlarımı da ele ver- 4i O gün akşama doğru âsilerin dir? — Nöbetçi alsa gerek.. — Sakın Mustafayı kaçırmasınlar? Hele bir bak bakalım. Gemici yavaş yavaş yürüdü.. Baş tarafa gitti. Ve nöbetçiye yaklaştı: — Uykun geldi galiba. arkadaş? İ sahiden bir köpek balığının göl- |nen köy kılavuz ister mi, a kuzum? |Çok sallanıyorsun! — Ne yapalım... kırk sekiz saattir ayaktayım. Güneş doğuncuıya kadar inöbet bekliyeceğim amma.. yarın da akşama kadar uyuyacağım, Gemici ambar üstüne şöyle bir göz Jattı: — Görmüyor musun be? Ambarın ağzı açık.. — Ne dedin.. ambarın ağzı n açık? SüleymanınısSarayında «i — Tit K n £ n KUDÜS KİIZLARI Yazan : M. Necdet Tunçer Efrayimin başı vurulduktan sonra, Kraliçe Sama da meydana çıkmıştı.O gün Süleyman, mabed duvorına, kadınlar hakkındaki son mezmurunu yazıyordu.. lelebaşıları tamamile yakalanmış bu- | Tunuyordu. Süleyman, tehlikeye düşen tahtı - nın hafif bir sarsıntıdan sonra se- lârmete eriştiğini ve tehlikenin ta Bütün saray balkı bunu merak e- diyordu. Süleyman Elcayimi çağırttı: — Haydi, anlat bakalım, dedi, se- 'i dinliyorum! Efrayim çok bitkindi.. mustaripti.. | Yere diz çöktü: — Hebron dağının zeytinlikleri 2- rasında uzun sarı bir kaya vardır, dedi, bu kayanın dibinden yer altı- ma inilir. Yıllardanberi kaybolan ikraliçe Sama'yı kurtarınız oradan! Süleyman bunu duyunca şaşırdı: — Kraliçem yaşıyor demek..?! Diye bağırdı.. ve sevinçle hassa kumandanına emirler verdi. asker - ler derhal yola çıktılar. Kraliçe Sama ile Hamo'yu yer âl- tındaki mağaradan kurtarıp saraya getirdiler, Kraliçe Sama gıdasızlıktan çake za- yaflarnıştı. Efrayim onlara her gön isadece haşlanmış buğday ile su gön- derirdi. Süleymanın sevgili karısı bu ma- ğarada iki rumiyet içinde yaşamıştı. Süleyman, Hamoya: — ©O mağaraya nasıl düştünüz? Diye sordu. Hamo: — Efrayim tuzak kurmuştu.. Bir gece dağdan geçerken beni yakala- dılar.. bu 'mağaraya attılar.. kraliçe- yi orada gördüm. " Dedi. Efrayim, Hamodan çok yıldığı için, enu da bu suretle ortadan kaldız. - mıştı. Bundan sonra söz sırası Sama'ya f je: | — Hamoyu taltif ediniz.. sevindi- riniz, mellâ! Çünkü, o yanımda ol- İmasaydı, ben yer altında bu kadar yezun zaman yaşıyamazdım. O her- jgün, kendi gıdasından kesip beni bes- ledi, dedi. | Dağ cüsseli Hamo'nun bir iskelet haline gelişinden de belliydi ki, bu fedakâr adam, kraliçeye canından can vermişti. Süleyman, karısının boynuna sa - tıldı.. Ve sevinçle Hamoya dönerek: — No istersin? diye sordu. , kta uyuyan nöbetçinin önünden ; nasıl da kaçmıştı? Şimdiadada izini arıyorlardı — Ne mi yapacak?! İlk işi Musta- | — Baş ambar üstünde dolaşan kim- | — Kör müsün? İşte... | Ikisi birden ambarın ağmna koş- tular.. başlarını içeriye sarkıttılar.. lar.. Ve nöbetçi, korkak bir sesle, ağzını ambara uzatarak bağırdı — Müustafa dayı.. nerdesin? Cevap alamadı.. Bir daha bağırdı: — Uyuyor musun, Kart Müustafa? Gemici güldü: — Şeytanlara mı bağırıyorsun be? İÖ çoktan gideceği yere varmış bile. Ve nöbetçinin yanından çekilerek geminin arka güvertesine koştu.. Murat Reise seslendi: — Ben size demedim mi, aslanım? İKara Mustafa kaçmış işte... Murat Reis yerinden zıpladı: — Ne diyorsun.. Mustafa kaçmış jemı? İ Hamo iki kelime ıle cevap verali Te ea Tamarayı isterim.. Süleyman tereddüt edecek ve U 'zun boylu düşünecek halde değild Thal başını sallıyarak gülümsedi! — Peki.. | Hamo bir kaç kelime daha ilâvi jetti: —Onu alıp kabileme, köyüme di neceğim, Süleyman, bu teklife de itiraz medi. Hamo, Süleymanım gözdesi T rayı aldı.. | Köyüne döndü. ; Sama'nın kurtuluşu şerefine bütü Kudüs şehri donandı.. şenlikler yi puldı.. Efrayimin başı vuruldü. Süleyman tarafından Asuri; haberciler gönderildi. Asur kri Sama'nın hayatta olduğu bildirild Süleyman, karısı ne derse, etmeden yapıyordu. Süleymanın sür dostluğuma çok ihtiyacı Sama meydana çıkınca, Si kuvvet ve cesareti ârtmıştı. Şimdi herkes, zindanda her d a ölümünü bekliyen Silâ'nın ük! ini düşünüyordı Silâ idama mahkümdu. Süleymanın karısı iki tehlikeli Tâf kibesinden birini Hamoya vererek Taydan uzaklaştırmıştı. Sama, sarı yılanın da başmmı ezmek istiyof du. — Cellâtlar işini bitirsinler... Diye mırıldandı. Süleyman cellâda emir verdi. Yarım saat sonra Silâ'nın bir tepsi içinde getirdiler. Süleymafi ve kendisini tebrike gelen misa firlerini kabul ediyordu. hsnıııı başı sarayın kapısına Süleyman en çok sevdiği rinden birdenbire nasıl kendi de şaşıyordu. 'Taht ve saltanat hırsı, Süley kadına karşı gösterdiği zaafa çalmıştı. Ve bu hâdise, Süleymanın tında mühim bir dönüm noktası yılabilirdi. Beni İsrail hü kırk dokuzuncu yaşına girerken, dırın yalnız bir zevk ve eğlence sıtası olduğunu anlamıştı.. ve o kadınlar hakkında yazdığı - şiirlerif İhepsini yırtarak, saraydakt” İ İmabedin iç duvarına kendi eolile $? İsatırları yazdı: | «Dünyada en büyük zevk: Ki lesir olmak değil, kodını kendine lesir gibi bağtamaktır!» — SON — — Evet. Ambarın ağrzı açık.. İÇi de kimseler yok. — Nöbetçi uyuyor mu? — Dolaşıyor amma.. ayakta W yor. Murat Reiz adamlarından bir * çını yanına alarak baş ambara KO tu. T Bu gemi -Venedikliler tarı inşa edildiği için- baş ambatı Ç mişti. Meş'aloler yandı.. Arabarı araştırdılar. Kimseyi bulamadılar. Murat Reis ambar nöb boynuna sacıldı: — Bre köpek! 'Onun nereyt ğını sen bilirsin.. Haydi, bakayım! Nöb 4 Çeneleri tutuldu: — Vallahi görmedim.. işte * Ne ceza verirseniz razıyım! FO l koparırdım. Diye cevap verdi. vailefe Nöbetçiyi adamakılk dö Ş Yore yatırdılar.. sırtına genit vurarak işkence yaptılar. Murat Reis: (Devamı

Bu sayıdan diğer sayfalar: