6 Eylül 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

6 Eylül 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6- SONTELGRAF — 6 Eylül 1987 Yefrika No:63 — Yazan: M. Süleyman Çapan ŞÜDESRARENGİZ p İSTANBUL Tercüme ve iktibas hakkı mahfurdur Sağına döndü vurdu,soluna döndü ya- pıştırdı. Ne yüz Iıı!dı ne göz.. |ne daldı. Elindeki sandalye ayı Jsağa sola sallamıya, kime, kafaya ze, surata nereye rasgel miye başladı. Sağa döndü vurdu, Sola döndü yapıştırdı. Önüne çıkana, yanına ya Dedi. Ve sonra Salihin cevap ver- mesine meydan bırakmadan, perde çavuşunu çağırdı, şu emri verdi: — Al bunu götür! kâğıdım yaz - sınlar, hemen ilk vasıta ile Selâni- ğe sürsünler!.. Salih Selâniğe gittiği zaman, ya- bancı bir muhitte garipsedi. Günle - rini Beyaz kulede, rıhtım bayunda Kahvelerde geçiriyor, — hükümetin verdiği beş kuruş gündelikle geçi - niyordu. Onun Selâniğe gelişi, Selânik ka- nda uzun dedikodu- p olmuştu. Kendi vga gürültü çı se indir « mak ha, vurdu, yerleştirdi. Kabadayılarda ne kafa kaldı, ne göz... Kiminin gözü aktı, kimi kafası yarıldı. Fepsi turşu git Hepsi yere se: | Üstler kaldı. Silâhları yok muydu? Niçin çekmediler, kullanmadılar bunları?.. Vardı. Çektiler de... Fakat, çeken, eline yediği sıkı bir sandalye aya- İstanbulu bu mu litretmiş?. Bu mu korkutmuş İstanbulu?. Bu da ma kabadayı?, Böylede kabadayı m: Glur?, Sinek olsa vızlar... Diyorlardı Filhakika, bu sözler çok doğru i- di. Salih kendi halinde yaşıyor, kim- Be İle arkadaşlık etmiyor, canı bir | kaç kâadeh içmek istediği zaman, kuytu bir meyhanede demleniyordu. Bulunduğu yerde bir kavga bile Ççıksa, aldırış bile etmiyor, etliye jzısı bir kişinin, yalnız başına, bir &0- |pa ile dört beş kişiye posta okuması zü korktu, yıldı, bunun için bıçağını kullanamadı. Salih, haksız yere uğradığı teca - üzün cevabımı böylece verdi. Fa - kat neticede yine o haksız çıktı. Hü- ikümet: Kabadayılarda kafa göz kalmadı. isteyene hamle etti, saldırdı, ha bire | İğı darbesile bıçak elinden düştü' Ba- |karşısında aptallaştı; sersemleşti, gö- | — -SİNEMA 20 yaşındaki Da- b riyö nasıl makyaj Şi yapardı? (5 inci sayfadan devam) ur, dedi. Fakat her zaman ğil. Bazan göz kapaklarıma, göz beklerimin s rengine de bir krem n. Bazan ka h bir çizgi yaparım. jsiy | — Ya kirpiklerinizi? | — Onların tabii şeklini muhafaza | ederim. — Ya rengini? - Tabil rengini muhafaza etmek- beraber ayni renkte bir kurşun lemile bir kat daha tebarüz etti « im. Genç artist ince endamını tama « | men meydana çıkaracak bir surette vücudüne kalıp gibi yatkın yeşil jer- sey bir elbise giymişti. Bu yeşil renk Janber rengini andırân tenine ne gü- zel yaraşıyordu. | Yüzünün bu parlaklığının hangi İrenkten ve boyadan ileri geldiğini |sardum: | — Gündüzün renk ve boya yok- tur. Bu gece için lâzımdır. Gündü- |zün krem ve pudradan başka bir şey |kullanmam. | — Demek oluyor ki, ziyaya göre |makyaj yaparsınız? | — Tabü... Fakat hepsini ayni şe- İkilde yaparım. Üstüne başka bir ton İveririm, o kadar... | — Yanaklarınıza biraz kırmız sür- mez misiniz? X, — Hayır, hiç bir zaman. y -— Size makyaj yapmayı kim öğ- İretti?. Dantelle bu sualime kahkahalarla Je | — Biç kimse... Fakat insan ilk ön- -|ce kendisine ne yakışacağını bile - |mez. İyi makyaj yapmak çok güç sütliye karışmadan günlerini geçi « riyordu. — Burada kalmasında mahzur var- bir şeydir. Bunu tecrübe ile öğren- dır. Onun yüzünden şehrin asayişi İmek lâzımdır. Sonra size bugün iyi Nihayet bir gün, Beş çınarda içer- |Muhtel oluyor. görünen bir makyaj, yarın iyi olmi- ken; Selâniğin tanınmış Yahudi ka- | Diyerek, Selânikten çıkardı, İzmi- İyabilir. Düzgün, cilt üzerinde tesi- badayılarından dördü beşi birden İre sürdü. rini öyle bir riyazi kat'iyetle gös - Salihin İzmirde de buna benzer bir vak'a başından geçti. Selânikte Yahudi kabadayılarına nasıl elini Söptürüp: — Sen kabadayıların padişahısın! Dedirttiyse, İzmirde de öyle yap- tı, cra kabadayılarına da kendini saydırdı, hele Rum kübadayılarına hiç nefes aldırmadı: — Pest Dedirdi. İzmirin sayılı kabadayilârından sa yılan ve gazinoculuk yapan (üç kar- şler) i, öyle gülünç bir hale di şürdü ki, kabadayılık maceraları i- çinde, bu derece enteresan bir vak- İaya ratlamak pek güçtür. Bu gülünç vak'ayı bir' kaç kalem ıçıuı.-(—:ı içinde size de anlatayım: (Arkas var) evvelâ dil sarkıntılığı ettiler; Salih aldırmadı, benimsemedi, vurdum duymazlığa geldi. Yahudi kabadayıları, kafaları a- damakıllı kirişleyince, bu sefer dil tecavüzüne daha geniş şekilde baş- ladılar, Salih yine sabretti. Oralı bile olmadı. Korkusundan mı?.. ikleri, cesaretleri, lıkları, çe or yerin kabadayıları arasında söyle - nir, dururdu, Onların arasında da korku nedir bilmiyen, palavra se hakikt — kal , Ceştir h bunu bildiği için, âil teca- ine, âktarma lâflara tahammül gösteriyör, başını derde sokmak iste- mediği için susuyor, aldırmıyordu. Yoahudi kabadayıları, Salihin bu vurdumduymazlığı karşısında, sinir- Soğuk kanlılığına hayret . Fakat, hiç yoktan, bir gü - rültü çıkarmıya karar vermiş ola - caklar ki, hafiften aralarında bir kavga çıkardılar. Kadeh kırdilar, şişeleri, tabakları yere atmıya baş- ladılar. Bu arada, Salihin masasına da bir kaç kadehle tabak fırlatmayı ihmal etmediler. Hattâ, kadehler « den biri, Salihin alnına rasgeldi. Ha- filçe yaraladı. Kan sızmıya başladı. Salih artık dayanamadı. Oturduğu alyayı yere vurdu, kırdı, bir a- line R Akşam neşriyatı: 19,30 Afrika av hatıraları: S. Salâ- hattin Cihanoğlu tarafından - 20 Fi- fat ve arkadaşları t an Türk |musikisi ve halk şarkıları - 20,30 Ö- mer Rıza tarafından arapça söylev - 20,45 Safiye ve arkadaşları tarı dan Türk musikisi ve halk şarkıları. |(Saat ayarı) - 21,15 orkestra - 22,15 Ajans ve Borsa haberleri ve ertesi günün programı - 22,30 plükla solo- lar, opera ve öperet parçaları - 23 sand. yağını Senter kapıya yürüdü. Son bir te- (kınlık alâimi vardı. Senter birkaç reddüt geçirdi. Arkadaşını bu halde |İkelime ile vak'ayı anlattı ve derhal bırakabilir miydi? Fakat baktı. En- İkarakola koşmasını tenbih etti. So- karnasyon, yüzünde derin bir şef >,|kağa fırladı. katle, yaralının üzerine doğru eğil- | Oivarda bir doktor vardı. Sönter mişti, Yastığını düzeltiyordu. onu uzaktan tanıyordu. Lâükin, ge- Senter daha fazla düşünmedi, İleceğine emindi. Bir otomobil geç- merdiyenlerden dörder dörder at - |sin filân diye beklemeden kaşmıya layarak indi. Kapıda, elinde bavul- |başladı. Biraz sonra eve geldi. Kapı- lar kapıcı ile karşılaştı, bağırdı : yı şiddetle çalmıya başladı. Fakat — Ne yapıyorsun orada?.. ne gelen vardı, ne giden.. Nihayet — Ben mi?.. Fakat biraz evvel.. |Sentere beş asır gibi gelen beş daki. — Bir şey duymadın mı?, Dışarı- |kâ sonra kapı açıldı. Doktor, yarı da kimseyi görmedin mi? çıplak, göründü. Kapıcının yüzünde derin bir şaş- i Senter meşeleyi anlattı. Doktor, ADYO | Saat 16,30 plâkla dans mmkm—.| termez. Çünkü cildinizin vongi her gün ayni değildir.» e . Deli katiller (5 inci sayfadan devem) buhran olduğu mazarı dikkate alın- malıdır. Bundân 10 yıl kadar evvel Beyoğ- lunda sevdiği Eliza Niyego'yu sokak Jortasında bıçakla öldüren katil Os- - İman Ratip meselesi izaha gü- zel bir misaldir. Gün bu (li ta- İsarlıyan ve bu cinayet üzerinde mü- kemmel bir inkişafla çalışan Osman Ratip sonradgn -timarhanede uzuün bir tedavi neticesinde iyi olamamış |ve ölmüştür Tıbbi Adlic ıı'îıı azami ha İmüddet zarfında hastanın hali kat- iyetle tesbit edilebilir. Şimdi mücs- sösemizce müşahede altına —alınan |baba katili Zekinin de kat'i râporu ve hasta olup müddetinin neti: tır. Bu hususta İsöylenemez.., Dişçi —— Hacer Nuri Ergun Pazardan maada hergün saat 8-12 ve 14-18 arasında sayın hastalarını kabul eder. İstanbul : Ankara caddesi Vilâyet karşısı Hatman ap No. 37 giyinmiye koyuldu, âletlerini ha- dadı. Dışarı çıktılar, koşarak yü- İrümiye başladılar, Lâkin doktor nis- İbeten yaşlı ve şişmanca olduğu için İsolumakta gecikmedi. Senter de y vaşlamak mecbur de kaldı. hayet, nefes nefese eve geldiler. İçi ri girdiler. Senter doktoru Söre bindirdi. Kendi de bindi. Düğmeye bastı. Fakat asansör işlemedi. Senter müthiş bir küfürle kapıyı açtı. İki kat merdiveni yürüyerek çıkmak lâzımdı. Yürüdüler. Senter, merdivenlerde, bir ayak sesi duydu. Önlerinden birisi çıkıyordu. Sordu: — Kim 0? — Benim Senter, ne var?.. Bu, Perlon idi. Senter arkadaşına olanı biteni anlattı. Koşarak çıktı - lar, Apartımanın kapısı açık kalmış- tı. Girdiler. Doğruca yatak odasına İyürüdüler. Senter kapıyı açtı. Fakat basamakta, donmuş gibi hareketsiz kaldı. İçeride, Gernikonun üzerinde yattığı yatağın üzerinde kimseler yoktu. Yataktan çarşaflar filân sark- mişti. Senter arkadaşının ismini sesle - l!ikıyl olduğu ve alâkadar olmadığı Ki Murat: — İntikam almak sırası bizimdir.. İspanyol yelkenlisi u altında bocalayıp du- Tuyordu, GÜNEŞ BÂTIYORDU.. FAKAT HARP KIZIŞMIŞTI! | Rstem diğer arkadaşile birlikte biraz daha ilerlemişti. | Murat Reis: «— Çok sokulma!» İşaretini vermişse de, Rüstem din- |lemiyor, mütemadiyon düşman kal- yonuna sokuluyordu. Rüstemin gemisi Muradın gemiz! gibi yüksek değildi. O uzaktan su bir seviyede görünüyordu. Rüstemin maksadı şu idi: Akşam oluyordu.. Biraz sonra gü- ineş batarsa, sular kararacak ve düş- iman gemisinin kaçması ihtimali ço- — Türk korsanlarile dövüşen İspanyo: şövalyelerindE Don Fertando iğalacaktı. Düşman kalyonu kaçarsa, karan - lıkta onun izini bulmak veya ona ye- İşte Rüstem bu düşünce ile gemi- ye sokulup borda bordaya gelmek ve anu top atamıyacak bir hale ge- tirmek istiyordu. Şüphesiz ki, bu vaziyet karşısında Murat Reis de yetişecek ve küpeşte üstünde yeni bir harp başlıyacaktı. Rüstem bunu istiyordu. | — BHaydi çocuklar! -diya bağırdı- İDüşmana sokulalım.. İspanyollar, |Türklerle göğüs göğüse harbetmek- İten yılarlar, Bu suretle gemilerini de İesir almış oluruz. Rüstemin fikri fena değildi. Denizcilik icabı da böyle yapması gerekti. Fakat, Murat Reis neden bu- na müsaade etmiyor, yahut o da ni- çin Rüstem gibi düşünmüyordu? Rüstem bunun sebebini anlıyama- mıştı. Beklemiye de vakti yoktu.. Açıkta durup gülle yemekten, borda bordaya gelip dövüşmek da- ha iyldir, diyordu. Rüstem, Murat Reisin sön verdi- ği Çok sokulma!'» Emrini dinlemedi.. Forsalara: — Arş ileri.. sarılın küreklere! Diye bağı: luna, hattâ gü- | 1 üzerine bir Bu sırada sağına, vertedeki halat yığıı kaç gülle düşmemiş değildi. Fakat, | P iRımom bunlara ehemmiyet vermi- yor, bütün gayretile düşman gemi- | ine sokulmıya çabalıyordu. | Murat Rois Rüstemin düşman ge- misine sokulmıya çalıştığını görünce: «— Ne yapıyorsun, koca aslan. çıldırdın mı?» Diye bağırmaktan kendini alama- c m bu sesi nereden duya - nerek içeri girdi. Cevap veren olma- İdı. İlerledi. | Yatak odasından salona geçilen İkapmın yanında, bir de, başında bir örtü sarılı olan Enkarnasyon upu- zun yatıyordu. TAHKİKAT | Tahkikat hâkimi Mösyö Herbert |Volger, salonda bir pencerenin ya - nına oturmuştu. Yanında, küçük bir masa vardı, İçi evrak dolu çantasını, gösteriş olsun diye, masanın üzerine büyük bir itina ile koydu. Zabit kâ- tibi, bu masanın önüne oturmuştu. Evrak çantasına karşı hürmetkâr bir vaziyet almıştı. Müddejlumum!? Mös- | yö Danyel Vusur ise elleri cebinde ayakta duruyordu. Mösyö Volger zeki bir hâkimdi, Hernen her sahada zekâsının eserle- rini göstermişti. Bir çok eserleri var- dı. Hattâ, sulama ve orman işlerine dair bile tetkikat yapmış, bir kitap jpeşretmişti. Lâkin onun şöhretini temin eden bir gramer kitabile bir umumi tarih eseri idi, Bir çok mec- mualarda yazılar yazardı. Yogüne tişmek de güçleşecekti. sola yalpa vurarak ilerliyordu. kulmuştu. birdenbire bağlanıvermişti.. Bir güzellik müsabakasını şey, cinayetler ir olmasına rağmen ci: hiç hoşlanmazdı. Lâkin bu, mesle- (förün ifadelerinden bir şey çık! ginde terakki etmesine mani olma- |mıştı. Diğer taraftan, istintak mıştı. Çünkü, kendine muavin ola- |kimi, Namot'un vapurda bir rak daima en açıkgöz memurları seç-|eseri olarak öldüğü neticesine İter'in artık sö; | Esir kürekcilerden biri: “ Harbe tutuştu gunu? rımın altına ince, | | gemide Ispanyal şövalyesi Don Fernando vardır ! ,, diye bağırdı.. O mütemadiyen sokuluyor, sağa Muradın verdiği: «— Sokulma!'» Emirleri artık boşa gidiyordu, — | Rüstem düşman gemisine iyice s0- Şimdi Murat Reisin de eli ayağı Top atamıyordu. İkizler birinci! | kazanan kardeşler Yukarıda resmini gördüğünüz ba- | aksızlar ikizdir ve Şimal denizi sa- | hillerinde çocuklar arasında yapılan |Pernando da vardı, değil mi? ir müsabakayı ikisi birden kazan- İmuşlardır. Yanlarındaki anneleri. Siz olsanız reyinizi onlara vermez İstintak hâkimi vet işlerinden | i. Kendi işlerini onlara gördü - rürdü, Terfi etmek ve nişan almak |da bir fayda olmadığını ihsss icabetti mi, ilk akla gelen de o olur- |ti. Karşıdaki «iki kilise. du ve kimse, Mösyö Volger'in bir |de, ateş edilen odada yapılan sürü cinayet işlerini haşıraltı ettiği- |tırmalar da müsbet bir netic€ 'nin farkına varmamıştı. Mösyö Volger ifadesini aldığı Sen- | ecek bir şeyi ol- ;madığına kansat getirince dedi ki: — Zengin olmak için altı arkada- | İşın böyle bir teşebbüse atılması ha- kikaten orijinal bir şey! Servetin a- yağınıza gelmesini beklememişsi - | niz, siz onu aramıya gitmişsiniz. Gü- zel. Şimdi de, zannedersem Mat - mazel Enkarnasyon'u dinliyebiliriz. |görmemişlerdi. Senter'in apa Size gelince, Mösyö Senter, çekile- bilirsiniz. Fakat, pek uzaklara git- |şam meyiniz. Belki size ihtiyacım olur. |mış bir adam gelmiş, on, 01 — Peki, Senter salondan çıktı. Müthiş si- nirli idi, Bütün gün süren tahkikat İ B 'Topçular — yumruklarını haykırmıya başlamışlardı: — Rüstem çıldırmış. onu kurtaralım. Eğer Rüstem bir devlet donaf © masında bulunsaydı kumandati” verdiği emre aykırı hareket için muhakkak surette idama ağır ceza görürdü, Bereket ki, bunlar, uzun yıllardanberi C& zayir sularında korsanlık yapan gıbozuk denizcilerdi ve Murat BE Nihayet: İ — Elbette onun da bir bildiği Diyerek forsalara: — Sarılın küreklere! Diye bağırmış, kaptan gemisi (düşman kalyonuna doğru dümen Tip yöl almıya başlamıştı. Müurat Reis güvertede dolaşırktfl baş forsanın sesini duydu.. Ambar ağzına koştu: — Ne var? Baş forsa kaptana şu kısa hab verdi: — Kürekçiler arasında bir İsi yol esiri var.. düşman gemisini tAP 'mış: (Bu gemide İzpanyol ”) lerinden Don Fernando vardır.) di. Müurat Reis hayretle baş forsafi” üzüne bakti: z — Don Fernando mu dedin? B” bu hakikatse gemiyi ne yapıp malı esir almalıyır.. Ve geminin arka kasarasına dü. Dümenciye sordu: — Halkulvaad kalesinde, bi düvüşen İspanyollar arasında PY l | | Dümenel: — Evet.. Diye başını salladı, (Devamı bir netice vermemişti. Kapı0iP Gerniko'yu istasyöndan getiren $? , 3 »37 ran tahkikatın yeniden yapılmı isimli * < memişti. Bu otel, üçüncü sınıf oe lerden biri idi. Gelen yolculaf, reslerini ve isimlerini, bir fazla kalacakları takdirde kâ rirlerdi. Esasen birinci sınıf biF bile olsa, ateş eden esrarengi? an asıl ismile kendini ıı.vd'“; ceği şüpheli idi. Lâkin şayanı kat bir nokta şu idi ki, otelde N? pici, ne otelci, ne de hademelef İ mizi sakallı ve gözlüklü Dir &| xa nının karşısındaki odaya, dı”',*_a v ni n İ yarı, yüzü gi Leşlem kadar otelde kalacağını, ı—q;*:* nan istasyonda olduğunu SÖY Dy (Devarıı

Bu sayıdan diğer sayfalar: