19 Ekim 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

19 Ekim 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

! | i #—SONTELGRA F —19 Birinciteşrin937 Yaşıyan ölüler | Ölmeden cehenneme giden Fıransızmahküm- larının hayatı nasıl geçiyor ? HUÇT Sa e. map S Te T Ülmek arzusunu his-|| Cüyan adasında ka- seden ve ölümü bek- ||fesler mahkümların liyen insanları yalnız||diri diri gömüldüğü Güyanda bulabilirsiniz|| mezarlardır.. Fransanın sürgünlerini gönderdiği «Guyanne» adasının ismini bepiniz işitmişsinizdir. Fakat gelen sürgün - ler orada da bırakılmazlar, daha on mil uzaktaki Şeytan adasına götürü- lürler. Sarp kayalardan müteşekkil olan bu ada, 34 dünümlük bir araziye sa- hiptir. Bu çıplak arazide on, onbeş tane taş kulübede bir kaç tane Hin - Gemiler bile adaya zor yanaşırlar. Şeytan adası bir kenara bırakılır- sa Guyanne'de 11 tane hapisane var- dır. Bu hapisanelerden ikisi başka ada üzerinde olup, diğerleri ise Gu- yanne adasındadır. Bu hapisaneler- de 8,000 kadar mevkuf olduğu tah - min ediliyor. Adanın havası hakkında bir ma - lümat almanız için şunları söylemek | kâfidir: Fransa bundan tam yüz gene ev - vel bu adaya 12,000 - müstemlekeci Röndermişti. İlk senesi çıkan bir humma neticesinde bunlardan 10 bi- ni ölmüş ve bunun üzerine Fransa sa burasını sürgün yeri haline koy- muştur. Her sene siyah bacalı bir gemi, Morinen gemisi, buraya mahküm getirir. Bu mahkümlar, bir sene tec- rübe hapisanesinde kalırlar ve son- ra vaziyetlerine göre diğer hapisa - K nelere taksim edilirler. ğ Bu memlekette 13,000 kişi olduğu |Avrupalılara garip Dreytüsün oğlu. Alferd |bünün da onda birinin serbest yaşa- Dreyftüs distan ceviyaden başka bir şey gö- rünmez. Bu adaya Fransızlar, en a- zılı canileri gönderirler. Ömürlerinin sonuna kadar bura - da menfi kalmıya mahküm bu adam- lar, ancak 6, yedi kişidir Ve bu adam- larburaya Fransaya karşı ihanet ve cinayet yaptıklarından gönderilmiş- lerdir. Buradan memlcketine döne - bilmiş yegâne adam, Dreyfüstür. Bu hali adanın en meraka değer siması Jean Greve'dir. Fransa ile harp esnasında ölen ölüleri kaldırmak için taahhüde girişen bu adamın, kaldı - racağı ölülerin parmaklarımı kese - rek yüzüklerini çaldığı anlaşılmış ve burada yaşamıya mahküm edil- miştir. Mahkümlar, adada, gündüz iste - dikleri gibi serbesttir. Gece olunca herkes kendi kulübesine girer - ve gardiyanlar kulübelerin kapısını bi- Titler Buradaki menfilere, Pransız kerlerine verilen tayin verilir. Eğer gidip de, Fransız memurları- na bu adamların isimlörini sora! nız: — Neye soruyorsunuz.. önlar sizin için ölmüştür. Cevabını verirler. Şeytan adasından, şimdiye kadar kimsenin kaçabildiği vaki değildir. Adanın etrafındaki sü cereyahları o kadar kuvvetlidir ki, buradakilerin sandalla kaçmalarına imkân yoktur B5- | dığı tahmin ediliyor. | Buraya sevkedilen mahkümların | İçoğu ölmektedir. Fakat buradan sağ olarak kurtulan da vardır. Türk po- Jisi Cemil bunlardan biridir. Nefis bir film Bir balo hatıras! Nefis bir film olân «Bir balo batı- Tası» nin bir sahnesi, Pransız Alp- mıştır. Burada alınmış olan fotola- larında 2500 metre irtifamda alın- rın güzelliğine doyum olmadığı gibi bunlar arasında bir «Çığ sukutu» nu gösteren kisim, şimdiye kadar emsa- Li görülmemiş bir muvalfakiyettir. Çok saf ve azametli olan Gard gölü sahillerinde intihap olunan yerlerin İgüzelliği için de ayrıca hir bahis aç- |mak icap eder. Bu filmin gerek mev- zuu, gerek foto ve gerek temsil iti- barile tahayyül olunduğundan fazla büyük bi laşılmaktadir. yet olduğu an- Önümüzdeki Büyük Fransız fi Bu 'filmin ; lüks ve Yerler ev Perşembe akşamı Gelen bir icad Amerikada tayyareli motör - icad olunmuşlur. Bu makine ile 400 kilo- metre sür'at elde edilmektedir. Ta- |Di bu motör, Avrupalıtar için teh - Tkeli görüldüğünden kullanılma - maktadır. rülmektedir. Musolininin oğlu Amerikada filmle meşgul bulunan Musolininin büyük oğlu 21 inci senei devriyesi münasebetile bir eğlence İde görünüyor. | Altın Kralının Cesedi bulundu Geçenlerde meşhur altın tücearı Saunier'nin Joseph Verud sokağın - da tecavüze uğrayarak kaçırıldığını yazmıştık. Ve Saunler'nin çanlasın- da 5300000 frankla Monako trenine binmek için gittiğini de ilâve etmiş- tik. Sön gelen haberlere göre za - vallı adamın cesedi, ayın onuncu pa: zar günü İbulunduğu yerden beş kilometre me- sâfede, cesed Çakıl taşlarının ar da, küçük bir ormanın eşiği Iwamuştur. Bulan adam, € bir avcı “de çalınmış arabanın de bu- ine dönen lminin İlk iraesi musikisi gözlerini ihlişamı tübarile mevzuu, seyircilerin velden temin edlilebilir. Resimde motörün içi gö- | SARA Y SİNEMASIND NİNA PETROVNA'nın YALANI şerefine MEVSİMİN Baş rollerde: FERNAND GRAVEY ve İSA MİRANDA ve Viyananın parlak mühiti kamaştıracaktır. Tel. 416566 (F Uzaktan bir kadının söylediği gü- |zel şarkı işitiliyordu. Önündeki ma- sada sıralanmış ve yarılanmış me- ze tabakları ay işiği altında parlı - yor, içtiği tütünün yükselirken bur- kulan dumanı, gece rengi içinde kay- boluyordu. | Daha dün ayrılmışla İdün beraberdiler... ve bu a İson ayrılış olmuş! O, şimdi uzaklarda, çok uzaklarda idi... ve kim bilir onu götüren gemi yelkenlerini şişirerek ay parıltıları- İna bürünmüş denizi nası! yarıyor - du!.. | Etrafıha baktı. Her şey biribirin- den, her şey kendisinden uzaklaşı - yordu. Demin ilk kıvrımda olan du- man sanki ezilmiş, bitmiş, karan - İlklara dalmıştı. Demin başlangı - cında olan şarkı, ş$imdi sonuna yak- laşıyordu... Deminki düşünceleri bi- le, uzaklaşan sevgilisinin peşinden koşar gibi durmadan akıyordu. Ka - vuğunu biraz daha yana çekti. Par- Pak kaftanının kuşağını biraz daha |gevşetti ve.. dünü düşündü, bir gün önceyi bir daha yaşadı. > Dün:. | | O gün Türkler, aylarca süren uğ- raşmalarından sonrâ - köhne Bizans surlarının delik deşik olduğunu gö- İrünce, zafer heyecanının verdiği bir sarhoşlukla şehre daldılar f O gün... © güzel, unutulmuyacak İgün... Yeniçeri Ahmet, nöbetini teslim Jettikten sonra, son hatırasını yaşıyan |Bizansın dar sokaklarında gezini - yotdu. Rum evlerinde hiç bir. hareket |yoktu. Bütün evler, üzüntülü bir ka- İranlığa bürünmüştü. Kapalı pence - İrelerin aralıklarından kendilerini İkurtarmıyan İsa için yanan küçük | |kandillerin hafif ve ince ışıkları sı- İziyor, ve bu müthiş âfetin içinde e- zilmekten, yok olmaktan korkan u- zün siyah saçlı Bizans kadınları |bembeyaz sakallı ihtiyarlar, yine |de diz çöküyorlar, dudaklar! vaşça oynatarak yalvarıya! h v lik hayatı büsbütün sönmü l Ötelerde, kazan bi nen lerin şarkıları, tiz ses- lerle okunan gazeller, hâlâ yerlerine yerleşemiyen — top takırtıları ve at kişhemeleri bu gürültüsüz. mahal- leleri inleterek korkutuyordu. n& inliyordu. Ahmet. biten şehirle doğan şeh - rin gürültü ve sessizliği arasına ko: nan bir nöbetçi gibi ıssız Bizans ma- hallelerini dolastı. Bu akşam, içinde anlaşılmaz bir Gösteril: k ı:ı.nıcı ı ya » riş Ve sessi yeniçer İLK GALASI İlçin kurdukları küçük mihrap önün- | SON GECE Yazan! Tarık Z.Tunaya İduygu vardı. Zaferi görüyor, ölümü (seyrediyor, fakat biç biri onu tat - İmin etmiyordu. Bununla beraber, o (gönlünü eğlendirmiye - çıkmıştı bu akşam. ğ Ve yatağanı belinde saatlerce do- laştı Şimdi, küçük bahçeli bir evin ö- nünden geçiyordu. Seyrek parmak- tıklarla çevrili bahçede çok güzcl bir İkız içeriden işitilen yalvarışın âhen gine uyarak çıkrıklı bir kuyudan ya- vaş yavaş su çekiyardı. Yeniçeri Ahmet, kapıyı ilti ve kuyu başına doğru yürüdü Güzel Rum kızı, hiç bir şey görme- mişti, hâlâ duasını mırıldanıyordu. Ahmet, yatağanı yeni bırakmış e- lini. kızın saçlarına değdirdi. En ha- İfif bir Hişmeden bile kanatları zede- İlenen bir kelebeğe benziven genç kız Ahmedi karşısında görünce korktu. Bağırrmak istedi, bağıramadı, kaça- madı Korkulu bir üzüntü kaç gece- dir onu yormuştu.. Titriyerek kuyu arnına çöktü. | Koca yeniçeri, aradı bulmuş | insanlar gibi gözleri parlıyarak, bu güzel Bizans kızımı sevrediyordu. O- |nun da gözleri parlıyordu, fakat çok y ile, ulaşılamıyacak yanan kandiller gibi.., | Dakikalar böyle geçti. Ahkmet, genç kızı kollarının arâsı: na alarak, ilerideki bir ağacın altına götürdü. Genç kızın korkudan tit rediğini arılıyordu, onu incitmemek İlçin yüksek etlu bir yer seçti, ve ki Jeağındaki sevgilisini oturttu. Levend yeniçeri ile içli - Bizans dilberi, burada bol gölgeli, ağacın | altında saatlarca kaldılar Genç kiz. | İgören kadın, elindeki siyah tü İsallanıyordu. İki sevgili sanki bifF İbirini çoktandır. anlamış — insani landıran akşamın içli âhengine uyüft hafil ve kesik kelimelerle hep koli tular. Artık hiç ayrılmıyacakla! Bir en son ayrılış, hiç, hiç gelmiye” cekti, Ahmet, etrafına bakındı. Her şey bu 1 sevgililerden AY İcılmak istemiyormuş gibi yerli YE rinde duruyordu. Uzakta tüten dW İman bitmiyecekmiş gibi ayni kıY ” İrımda kalıyor, ağaçlar, yapraklüfi sesler hepsi, her şey sanki - ikisif? daha fazla' sokuluyor, daha:fazla YA laşıyar, her şey iki sevgiliden aX * rılmak istemiyordu. Bu rüyalı konuşmayı arkada İŞİt” len bir çıtırtı, birdenbire durdurdi Ahmet, her şeyden önce, y:ımııd"ı sevgilisini — korumayı — düşüne” doğruldu, döndü. Hiç kimse yöktü Fakat, bu yavaş yürüyen birinin # yak sesi olmalıydı. İçine gelen kurunutu ile kalktı, pencereleri sıkı kapalı eve doğru ilerledi. HAR kimsecikler görünmüyordu. Duvarın köşesini döndü. Bir kaç adım ötede, pencerenil tahtasına dayanmış ve siyahlaf yinmiş bir kadın bıçkıra hıçkıraâ liyordü. Beklemediği bi mart Karşısında Ahmet biraz şaşaladı. O, gönül eğtendirmiye gelmemi miydi?.. Yeniçerinin kendine yaklıştlğl hmek Hd mendiliyle gözletini - sildi. zeri haç resimleri ve çatlaklariğ Ta goluk renkli duvar boyunca Y rüyerek pencerenin önüne kadaf di Kadın, büsbütün donuklaşan orada nasıl ğanı, hangi kuvvetin |kışlarile yeniçeriyi süzdü ve pt İkendisini matemli aflesinden ötede |reyi gösteertek ince ve titriyet düşman bir sevgilinin yanında tut - İsesle: tuğunu bilmiyordu. Abmet, hangi | — Bakın, dedi, bakın!.. ta” garip bir duygunun kendisini arka odanın küçücük kandili Ülç daşlarından uzakta, buroda yaşat . İnin've Meryemin yanyana konul iâbat ahliyemiradıiı. Fakat ikisi |Yüzlerini aydınlatıyordu. İsli âl de sanki bir çok yıl önce tanışmış ( Parlattığı bu tahlonun .ılu;ıdl|ı sevgililer gibı ruhlarının bütün sa - |Han bembeyaz bir yatakta, zft l yümiyetiyle biribirlerine” açıldılar |Min bazı tarafları deşilmiş bir BE Güneş, Biğâns sırtlarını koyu renk- lerle kaplıyarak- batiyor, ağacın y şil yaptakları kızıllaşan üfuktar Ü- zerinde mor lekeler gibi. dürüyordü arşılarındaki erguvan ağacı ak- şamı €n evvel karşılayan uzün saç- 'arı önlerine sarkmış dertli kizlar 'gi bi, erguvanla karişık yeşilliğini önü- İne eğmiş, ilik rüzgârla yavaş yavaş Tefrika No: 40 Lisvaki tepesi, Tırnava yolu üze - rinde, ve Yenişehir ovasının kilidi mesabesinde idi. Yunanlılar, bu mev- kü, büyük bir dikkat ve ehemmi - yetle tahkim etmişlerdi. Milona ge- çidinden sonra burası, en mühim bir müdafaa hattı idi. Evvelâ, tepeye karşı müessir bir top ateşi açılmıştı. Ve sonra, (alatur- ka) saat on buçukta, Yunan ist kâmları üzerine çok şiddetli bir pi yade hücumu yapılmıştı. Taşköprü taburu, lar olarak ilerlemişti. Fa- kat düşman istihkâmlarından açılan sel gibi müdafan ateşi karşısında ile- Ti hareketi söktürememişti, Vakit geç idi, Artık karanlık çök- müştü. Düşman, buralardan henüz çekildiği için, arazi lâyıkile keşfedi- HÜPRK-YUNA muhAarebesi anjlamidin | gizlisiyaselı Yazan: ZİYA ŞAKİR vakkuf emri verilmişti. Gecenin karanlığı basar basmaz, nizamiye 14 üncü alayın 2 nci tabu- ru; Taşköprü taburunu takviye et. mişti. Ve böylece, ertesi günün sa- bahı beklenmişti. Bugünkü harpte (Lisvaki) tepe- sini müdafaa eden Yunan Bihbaşısı Mavromati'nin alayı cidden takdire şayan bir müdafaa ve sebat göster: miş.. Osmanlı hücum kolunun,'o ge- İçidi de zaptederek (Tırnava) şehri- ne girmesinin önüne geçmişti. Bugün buradaki bu küçük muvaf- fakıyetsizliğe mukabil; Naim Paşa livası, (Volşko) tepesine hücum et miş.. burada da Yunanlıların anüda- ine müdafaasına rağmmen, düşmanı fi- rara icbar ederek tepeyi ele geçir - Jememişti. Zaruri olarak askere te- |mişti. ğ d suretle, Osmanlı kuvvetlerini Yine 0 gün, Yunanlılar; (Lefteri- İhor) eihetinde (Armutlu) sırtlarına İyerleştirdikleri iki batarya topun a- teşi himayesinde taarruza geçmek istemişlerse de, Osmanlı topçu ve pi- yadesinden gördükleri mukavemet Üzerine geri çokilmişler; geceyi sü- künetle geçirmişlerdi. 8 Nisan günü * Lisvaki tepesi eteklerinde, şafakla |beraber harp başlamıştı. Liva Kumandanı Celâl Paşanın kumanda ettiği piyadeler, şiddetli bir tüfek ateşinden sonra ileri atıl- mauşlardı. Yunanlılar, burada çok kurnazca bir pusu kurmuşlardı.. Gece, asıl büyük tepenin önündeki küçük te « peleri sessizce tahliye etmişler; bü yük Lisvaki tepesine çekilmişlerdi. Ve burada da, Osmanlı cephesinden gelen ateşe, mukabele göstermemiş- lerdi. Maksatları, bütün buraların tahliye edildiği hissini vermek.. bu ateş hattının tamamile içine çekme İsonra da, işgal ettikleri tamamile hâ- kim noktadan mütemadi yaylım a- teşleri açarak, gafil kıt'aları imha Jetmekti. Fakat kumandan Celâl Paşa, tuzağa düşmemişti. Açtırdığı ateşe mukabele etmiyen yerlere, keşif müfrezeleri göndermişti. Ve kendisi de, beş tabur taarruz kuvvetinin ba- şına geçerek aheste aheste ilerlemiş idi. Yunanlılar, Osmanlı kümandanı - İsin bu ihtiyatkâr hareketi karşısın- da, daha fazla sabredememişlerdi. Saat on buçuğa kadar bekledikten sonra, artık ateş menziline yaklaşan Osmanlılar üzerine, gülle ve şerap- nel yağdırmıya girişmişlerdi. Celâl Paşa, toplarını (Tırpan) te- |pesine yerleştirmişti. Düşmanın top- İçusu ateşe başlar başlamaz, derhal Osmanlı topları da şiddetle mukabe- leye geçmişlerdi. | Tırpan tepesile (Lisvaki) tepesi a- rasındaki mesafe, 2,500 metreden fazla değildi. Fakat Lisvaki tepesi Tırpan tepesine çok hâkim bir mev- kide idi... Bu vaziyet dolayısile, Os- |manlı mermileri kâfi derecede mü- essir olamıyor.. ve, düşmanın kahir bu üzerinde Osmanlı piyadeleri ilerli- yemiyordu. Bu sebeplere binaen top- Çü küvvetini arttırmak icap ediyor. Celâl Paşa, derhal taarruz küvvet- | İerine tevakkuf emri vermiş.. Fırka | |Kumandanı Neş'et Paşadan, top is- | temişti. * CELÂL PAŞA DA ŞEHİD OLDU boylü boyuna uıznl““’ ? sü üzerinde kavuştufÜğ muştü, yara izleri görünen — Sâl gEr ve denuk yözü, kapahı gözleri Üğ sessizli| madan uzayıp gi nün “sadeliğini & Ak sakallı bir iht """Ner’ ucunda diz çökmüş, titrek- *l r incilden okuduğu #F arı bu büyük felâkettefi tarmıyan İsa ile annesine - bat mırıldanıyordu. Ahmet, ihtiyafi” ağladığını gördü. Fakat ©, bura; miye gelmemi: ) y Matemli kadın dizleri üstüf€ y lır gibi çöktü, ellerile penceref! AY narıni tuttu ve yaşlı gözleri! Ertesi gün, Celâl Paşanın emrcine | Mede çevirerek: M bir sahra bataryası gönderilmişti. Fa-| — Onu aldınız, diye bildi, * Hİf kat bu ağır topları, düşmanın topçu- |Mazsa ötekini bırakın... ç sunun ateşleri altında o yalçın kaya- Remi ile gidiyoruz, sultan W”,ıf ların üzerine çıkarmak, kolay bir iş değildi. | Celâl Paşa, bizzat işin başına geç- | müşti Kuvvetli neferleden iki yüz | asker seçtirerek, toplara halat tak- tırmış; bin müşkülât ile bunları T pan tepesinin üstüne Çıkartabilmiş- ti. Yunan topçuları bunu görür gör- mez, fena halde öfkelenmişlerdi. Ar- tık bütün toplarının ağızlarını, Tır- | Pantepedeki Osmanlı topçularını üzerine çevirmişlerdi... Düman mer- mileri, göz açtırmadan yağmur gibi | yağıyor.. artık tepede barınmıya im- |topçu ateşi altında, o yalçın kayalar |kân bırakmıyordu. (Devemı var) & L Ülnrerü aH d DDİMİ Udi LatB l di, Bırakın onu, hiç olmazsâ ze birakin... BÜ Ve Bizanslı soluk yüzlü anÜL ge oğlunun yattığı oda pencet bine kapanarak ağlamıya b"':;’ Ahmet sevgilisini, sonra ** annesini düşündü. $ Şimdi onlar, uzaklara, ço Tp v hardaki bir şehre, gidecekler gae ribirlerini teselli ederek yâf' ceklerdi. Ve bir yeniçerini şkı, bir anne sevgisinin, alvarışının önünde kırıldi. KiTÜnt Ahmet, başını ö vaş yavaş bahçeden çıktı. ÖL yi sonsuz bir sevgi bırakarak ıı/J — (Devamı $ inci

Bu sayıdan diğer sayfalar: