18 Ocak 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

18 Ocak 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

LA T -BONTFLOPAF — 1B İkincikârvrea3 Romanya ve.. Son Hadiseler Rusyadan mı yoksa Almanyadan mı daha fazla çekinmek lâzım ? HiKk Bubenime — Bu hiç sana yakışır mı? Nan sumuzu bir paralık ettin... — Niçin susuyorsun, bu denacti nasıl irtikâb ettin?.. Bu günün petrol ve zahire anbarı olan Romanyanın ük devletlerden beklediği etrafındaki bü Romanya'daki vaziyet bir aydan- beri her tarafta türlü türlü düşün - celere yol açıyor. Romanyanın yeni hükümet geldikten sonra takib ede- ceği siyaset hakkında şimdiye kâ- dar söylenmedik şey kalmadı. Fakat Romanyanın mevkii öyle ehemmi - yetli ki, bu memleket için söylene« cek şeyler bitmiş değildir. Düşünme- Hi ki, 913 de, yani Balkan muharebe- sinden sonra, 6,000,000 nüfustan iba-» ret olan Romanyalılar, Umumi Harb- de büyük bir mağlübiyete uğradık- tan sonra 1918 de 16,000,000 nüfusa malik olmuşlardır. Romanyanın en gon rakamlara nazaren bugünkü nü- fusu 19,000,000 dur. Romanya Umu- mi Harb'den sonra çok büyümüştür. Bu nüfusun 1,000,000 kişisi Macardır. 400,000 de Alman vardır. Okran- yalı Ratenler de 1,000,000 nüfüs teş- kil ediyorlar, Yahudiler, ancak 800,000 kişidir. ——— l Bükreşde son intihabat sırasında halk namzed ilstelerine bakiyor Bu ekalliyetler karşısında aşıl Ro- manyalılar tam Mr ekseriyeet malik- |tir. Buna diyecek yok. Romanya zen- TEK GÖZLÜ MEHİB ANIBAL'ın idaresindeki kabraman KARTACALILAR'ı memleket içindeki b szguncular arkadan vurmasaydı ROMA tarumar olür, Lacihin gidişi değişirdi. KARTACA MUHAREBELERİ Sinemacılık tarihinin en MUAZZAM filmi. Önümüzdeki PERŞEMBE 100.000 Figüran - 10.000 atlı asker, muharebe FİLİ -50 yeikenli tarihi harb gemisi Çok iyi hatırlarım: Bir gün Göztepeye Sıtkı Paşalara gitmiştik te, bilhassa paşa bana uzun uzun bakarak banımefendiye: — Maşaallah küçük hanım çok toplanmışlar ve güzelleşmişler... Demişti. Konukta beni en çok sevenlerden biri de küçük beydi. Ona: — Ağabey... Diyordum. Ben de kendisini hürmetle karışık bir muhabbetle sever, yanında hoplar, sıçrar, kitab- larını karıştırır, bazan da: — Ağabeyciğim... Diye sevine sevine elimden gelebilecek işlerini yapmıya çalışırdım. O da, gâh kitablarını yırtmam- dan çekinerek; — Yoo... Onları karıştırma... Diye sert söyler; gâh yaptığım bir şeyi beğendi- ği zaman: — Aferin... Aferin.,. Vicdan, Diye yanaklarımdan öper, saçlarımı teverdi. okşar beni Or. bir yaşıma kadar da bu hayat böylece geçti. Bir gün hanimefendi ile beyefendi Kandilli'ye git- tiler, Ya nikâha, ya lühusaya. İyi bilmiyorum. Neden- se, beni iölümıediler? Konakta hizmetçilerle yal- hanimefendi ile ginliği ile de komşuları arasında mü- him bir mevki tutmaktadır, Bu zen- ginliğin iki kaynağı vardır: Petrol zahire, Coğrafiya mevkii itibarile Romanyanın bugünkü siyasi cere « yanlar arasında ne kadar nazik bir yerde olduğu göz önüne getirilebilir, Fakat bugün Romanyanın karşılaş- tığı müşkülüt harici işlerin açtığı ga- ilelerden ziyade dahili vaziyetin çı- kardığı zorluklardır. Tabiidir ki, bu zorluklar hariet politikada — tesirini gösterecektir. Romanyanın Umumit Harb'den sonra üç müttefiki vardı: Lehistan, Yugoslavya ve Çeköslo - vakya, Fransa ile ittifakı yoktur. Fa» kat çok kuvvetli bir dostluk ve pek Fiayet edilen bir dostluk misakı ile bu iki devlet birbirine bağlı bulunu- yordu. Romanyanın iki de dü; vardı: Sovyet Rusya ile Almany Gitgide Almanya — kuvvet! Frransa, Romanyalıların beklediği ku- mez oldu. Çekoslovakya ile Rus müttefiktir. Bugün Almanlar Çe rin üzerine yürürse Ruslar da müt - tefiklerine yardıma koşarken Ro - manya toprağından geçmek isterler- se ne olacak?.. Ramanyalılar Rusları girdikten sonra kolay kolay çıkımı - ıyac.ıkhrı endişesindedir. O hâalde Al- 300 dar, Almanyaya karşı mukavemet et- İmanya gibi, Rusya gibi iki düşman- | w | dan hangisi daha zayıf görünüyorsa hesabı ona göre yapmak lâzım geli- yor. petrolü bol olan bir memlekete, fır- sat bulunca göz dikmek istiyenler eksik olmıyacaktır. Romanya bunu bildiği için alabildiğine silâhlan - maktadır. Silâhlanmak için de çok *mor sayfada) Devamı H:ıvıh cevab versen e?.. Serıı söylüyorum Cevad.. — Çabuk, seni dinliyorum. Yine ses yok Cevad'dan. Eniştesi İpürhiddet devam ediyor, yumrukla- İrinı sıkıyor. | — Rezil herif, haydi, diyorum sa- Nâ..e Cevadın başı düşük, yüzündeki sivilcelerle oynuyor ve cevab ver- |jmemekte inad ediyor. — Cevad daha fazla tahammülüm kâlmadı. Kafanı kalı Yine Cevad' Mısır Batakhaneleri Nasıl meydana çıkarıldı ?.“5 ! Fakat, Romanya gibi zahiresi bol, | leynebin plânı ve herşey meydana çıktı ve mücrimler cesareti sayesinde yakayı ele verıııler Misir polisini son zamanlarda meş- Jadamının oğlu idi. Oğlunun çok zeki |(Öy a ; gül etmiş ve yalniz Kahire'de değil, paytahtın Uzak ve yakın şehirlerin- de de kendisinden çok bahsettirmiş genç bir adam var, Mehmed Fergali Fergali Mısırın zengin bir ticaret TÜRKÇE SÖZLÜ tarih? şaheser Ben de hizmetçilerle konuşmaktan, oyalanmak- tan bıktim: — Ağabey.. ağabey.. Bugün evde yalınızız. Diye küçük beyin yanına koştum, biraz gücen- Bin; — Gittiler de beni götürmediler?, Dedim, Ağabeyim; — Sen gidemezdin... Dedi, alnımdan öptü ve beni avuttu. Sonra or- talık karardı. Ağabeyim, Ömer bey cebinden küçük bir şişe çıkardı, bana sordu: — Bu nedir biliyor musun?. — Hıyır ağabey... — Kalb ilâcı. Sen şimdi bana bir parça su ge- tir. Bunu içeyim: Amma sakın Hw J33et Bonice | soıoa ı Zeyneb, Firdes karı ve diğer bir kızcağız D a Jolduğunu gören babası onu dükkâ - Jnunda tutmamış, mekteblere vere- rek okutmuş, bir kaç yerden diploma aldırmıştır. Genç Fergali nibayet (Devamı Gncı sayfamızda) akşamı SARAY v: Sinemalarında birden binden fıstık çık. — Bu ilâç meli.., Dedi. Biraz — Hamı # FRERER A L GAT C p YAT GUREE ıı-...ı-...-..-._._.....m..m_.ı._ı.-m.ı. v amemaeei ni e imesinee ni , Jorta boylu bir genç. Çehre! dum yudum içmeli ve arasında böyle fıstık peyce karardı, gece geldi. Beni aşağıya gı'iv; — Haydi Vicdan. Bak yemek hazır mı — Peki ağabeyciğim... Dedim. Hemen Binnaz dadıdının yanıj Yemeği sordum. Â YE limde de Yazan : * bir noktaya saplamış hi Eniştesi devzm ediy . ne yüzle sâ ceksin k.ırşı'—ıdn Cevadın eniştesi |söylene söylene ayağa kal İpanıolon cebinde olduğu |londa dolaşmıya başladı. B |fa aşağı yukarı varıp geldi ra: — Böütün âleme rezil oli mıza buda mı gelecekt | Cevad, bir heykel gibi jmayordu bile... Hep düşüni Eniştesi devamla: | — Alçak bugünkü günd annen... İnsan olan insan göz kor mu?.. kendi * Cevad, yirmi yaşlarında ok yerlerinde, kırmızı kil vilceler çıkmış. Annesi yedi yıl evvel, t miyen bir hastalıktan öl e evde, Cevad, ablası v üçük bir kızcağız kalmıştı Annesi öldüğü zaman, a' mi bir, Cevad on üç ve küç iki yaşında idi, Annesinin den bir yıl sonra, babası 22 larında bir kızla evlenmiş balarının ve kızınm, böyle den otuz sekiz kırk yaş ki kızla €Vlenmenin münâasib Çeağını ve bunun pek uygu İcağını söyledikleri zaman « — Alırsam kız alacağım. evlenmiyeceğim, demişti, Ramazamnın üzerine, arkı| ve konuştuğu daha bir çok koydular. Fakat ona bir geçiremediler. Nuh dedi pe demedi. Hattâ fazla olarak lenlerin bazılarını bozmiy | vardı. Kendisine akıl veri yenleri, aşağı yukarı - bej söylerdi: — Ben ne yaptığımı bil karışmayın yahu, Ben bur tecrübe sahibi bir adamım, on beş sene medreselerde € rüttüm... Onu hiç kimse bu fikrir geçiremedi... Bazıâlrı! —Hiç olmazsa kendi ya: kın birini bulalım, aradıkti noleri bulunur, senin alaca, en aşağı otuz bi Halbuki almak ist çocuğun yerinde. (Devamı Ginsi & KADINLARA INI! i Yazan : Nüsret Saf iPEK ardı, bana da yedirdi; kendi çok acı, Hepsini — içebilmek sonra, son yüdumu da içti söyleme. Benim hasta olduğumu öğrenirse merak- lanır... — Peki ağabeyciğim... — Koştum, su getirdim, — Aferin.., Dedi, Şişenin içindeki beyaz, su gibi ilâcı yarı- sına kadar bir bardağa doldurdu. Üzerine de getir- diğim sudan katlı: İlâç rengini değiştirdi, süt ren- gini aldı. Hayret ve merakla sordum: ye böyle oldu?.. — E.. Tabii, İlâca su katınca böyle olur. — Peki, niye kokuyor?, — Kızım ilâç lavanta gibi kokmaz ya?.. böyle kokar, İçinde ispirto var.. Eibette lüçtan bir yudum içti. Ce- Dediler. Küçük beye haber vördim: ve ce yemeğe indik. Küçük bey meğer ilâç değil, rakı içiya: kat, ben ilâçla rakıyı ancak yıllardan son rinden ayırd edebildim. O zaman rakının i le işitmemiştim. Yemek epeyce sürdü. Ben çok neş'eli yuna gülüyordum. Ağabeyim de öyle, O di lüyor, kendisini güldürecek bir şey söyled kit de: — Ah Vicdan.. Ne kadar kurraz, ne k ve ne kadar güzelsin... Diyordu. Yemek bitince, yine ağabeyimin oda: dik. Biraz konuştuk, Çocuk ne konuşur?, (Devamı

Bu sayıdan diğer sayfalar: