12 Nisan 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

12 Nisan 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İsPA Deniz h NYA arbleri » Kanlı çatışma bu neti- ceyi verecekti Tayyare güllesine dayanamı- Yyan ftorpito ne yapabilir ? t Yazan : Rahmi Yağız » Sümhuriyetçi amiral (Fernando OStev) in kararı musib ve yerin- idi. » ki donanmanın pruva hat- rşila; ha evvel (Bale- ifade ile bütün ni basım amiral ge- konsantre siri de çabuk görül - saatine ka - el- kaç t amiral K lüşan ve birbirini Hi altına almağa çalışan kendi Gdüşman donanmalarının hareketini Yanlış ateş tabiyesine rağmen mü- melen idare ediyor, mermilerir #etinelerde yaptığı rağmmen donanma da biri etrafın- dolaşıyor, muhtelif manevralarla Mühtelif ateş tesirlerinin tatbikine » Salışılıyordu. Harbin ikinı en, kruvazör fırkasımı kolonasına alan Fernando filosunun &: Misi Bağcar, bir hava hücumuna Taruz kaldı. Faşist hava kuvvetleri, donanma- hin üzerinde hükümetçi hava fllo- iyle çarpişmağa tutuşmuş, gökte birez ölüm h 1 balinde abp yü- Tüyen makineli tüleklerin sesleri ilikleri dondurucu bir mahiyete goç- biril saati henüz b Mişti. Cümhuriyetçi hava filosunün mü hitn bir zi netine gökilmesi ü: va hâkimiyeti Di ole L Ve ölüm dakikasını atlat için a kerte yaparken 4 ha ancağa dönüş şetle görülmüş, destroyer İotillasiyle kruvazör fırkasının lay- Yare defi topları işlemeğe başlarken 'er ölüm kartalı dehşetiyle (Ba - ) an üzerine alçalan tayyareler tün bomba bamulelerini boşalt- Muşlar, bir anda birbiri ardına in- ların top seslerine karıştığı du- İmuş, siyah —dumanlar urasında kaybolan düşman fırkası bu siyah ve if duman perdesinden çıkarken arın bir harabeye döndüğü gö nüştü. Ralearıti iki tareti susmuş, yalnız tareti ateş ediyor, Borda topla- Tindan 12 pusluk 3 top ateşe İştirak, #debiliyordu. Gemide görülen telâş, makine da- İresinden yükselen dumanlar, yan- Bn çıklığını ihbar ediyor, Ful Spid- Maneyrasını tamamlıyarak tek- Tar 6 kerte'daha iskeleye dümen kı- Tarken Balearın süratten düştüğü, Ve, ikinci gemi olan «Şarl V» zırl nn kumandayı aldığı — Amiral Fors'un çektiği görülüyordu. lalear, yavaş yavaş iskele borda- #iha yaslanmağa başlamış, şimdi yal “Biz bu gemi üzerine teksif edilen "::ln dönanmanın ateşi, onun baş Haşetinden başka bütün toplarmı sus- Mmuştu. Dumanların arasından yükaelen alevler yangının söndürülmesi im - ykânsız bir hale geldiğini anlatıyor, hava filolarının donanmanın diğer kısılı Üzerine yaşlanarak ateşlerini arttırdıkları görülüyor, kahredici a- teşin fdel tesiri, Akdenizin bu kıfa- da ki vsç MDkizil bir renge boyuyor- Bu, Sırada, Bajcarı tal SOi MEVERL Rören ci ümhuriyetçi -| denizde bir nazire ku: filo, 18 kerte bir dönüşle geriye çe- kilmekle ricate başlamıştı. Amiral Kaporelo krüvazör fır« kasını hücuma geçirmiş, zırhlı fır- kasının ölüm saçan topları altında kaçan donanma, kruvazörlerle deniz den, tayyarelerle havadan duimt bir ateş altında bulunduruluyor, şima- le doğru süratle kaçıyordu. Akşam, gün batarken takibi kâfi kruvazör fırkası dönüşe geç- işti... Zafer şenlikleriyle — faşist marşını çalan frankist donanması - nn bu firkası Baleara sokulmuş, bordası üzerine alabora olmak üze- re bulunan amiral gemisine bir tor- pito hücumu yapmıştı. Balear, bu son hücuma dayanamamış, aldığı |a e|torpito yaralariyle bulunduğu yer- de sarsılmış, şonra yavaş yaaş su- yun dibine inmişti Karadaki kardeş boğazlaşmasma n bu zaferin kanlı bilünçosu şu idi: Başta amiral Fernando ölmak ü- zere cümhuriyetçi donanmanın ka- yıbı 8l subay, 730 er ölü, 42 mu- bay 277 er yaralı, bir zırhlı 4 dist- royer 2 deniz altı ve sekiz tayyare ziyaından ibaretti, Faşist kuvvetler ise çok az zayiala uğramışlar, bütün hasara uğramasından ibarütli. —BİTTİ- Ay nı şekilde giyinen| İKİ YILDIZ Holivud'daki erkek ve kadın|İşte; - bu kayıbları iki tayyare, ile iki destroye #rtistler; hemen hemen ayni ter-/olarak da şu resimdeki — Bing rin batmasındar ve Alfonsonun cüz'i|'tilerde giyinirler. Onun için iddianın — şahidil Glosby ile Glenda Farrel göste- bunların kıyafetlerindeki -ben - rilebilir. Her şeyin ahenk istedi- zerlik nazarı dikkati celbediyor. ——— Ümrünün Tibet, Asyanın ve Budizmin mu-| kaddes beldesi, son zamanlarda gön derilen heyeti seferiyelere rağmen rlarını büyük bir kıskançlıkla sak-, liyor, Tibete ve Tibetlilere Gid bir çok, hürafeler, masallar vardır. Bunlar - bazılarını nakledelim: Çin imparatorlarından biri, ken- disini ziyarete gelen (Lam) ın ilmi-| ğer, faydalı iseler Cenabı hak, ma- ni, fazlını denemek için oturacağı nastırıma kadar gönderir... sandalyenin üstüne bir mukaddes kitab koydurdu ve üzerini ipekli sümle: tabın Özerine oturuyorstunuz ... (Lama) yerinden kalktı, ve: — Yanılıyorsunuz, haşmetmeabi. kitab yoktur... kaldırması emirini verdi, bu zamanda; bunlar sevki ta- * Tibet on iki, yılını yâşıyan | Hayret! Mul de bir deste & şey yoktu, Bundan ç: « kitabın yerli n başka Mmüteeesir 6-/suna düşmüş Ve tamam on iki sene Budayı aramakla geçiren adam.. Nihayet Budanın sesini işitti Üçüncü hurafa de şudur: r| —Adamın biri Budayı görmek arzu- (lan imparator, (Lama) ya izzet, ik-|aramakla moşgül olmuştu. Tabii bir larını söyledi. a Beliği 5 eee İ İ Tei — Bunları beraber götüremem. E Dere, çanı Tibete kadar götürdü. İkinci hürafe de budur: bir kumaşla örttürdü- (Lama), kısa| “Tibette bulunan Çin valilerinden bir dumdan sonra sandalyeye otur-| birisi, Büyük manastırın baş papa- du. İmparator müstehzi bir tebes -iımî görmeyi çok merak ediyordu. Bu papas, halkın hürmetini, tevce- — Nasi, dedi, her şeyi bildiğinizi| cühünü kazanmış, azizler sırasına söylüyorsumuz, Sonra mukaddes ki-/ geçmiş bir adamdı. Vali ise, aksine pek kötü, ve ahlâksızın birisi idi. Papasın, kendisini merasim salo - İmunda ve tahtinin üzerinde kabul et- Oturduğum sandalyede mukaddes mesini istiyordu. Gün kararlaştırıl- |dı. Salona girdi. Fakat, tahtın üze- Cevabını verdi. İmparator, güle - rinde papasın yerine, kocaman bir Hine terk et-| rek hizmetçilerinden birine, örtüyü domuzun oturduğunu gördü, Kor- |karak dışarı çıktı, kaçtı. l etmek isterim, Haydi, bir tecrübe| İzam etti. Bir çok hediyelerle bera -| yerd bulamadı. ber, bir de çan verdi. Fakat, Lama,| Nihaye maiyetindekilere çanı dereye atna- âTInda bir hacıya tesadüf etti. E- günün birinde, yolun ke- lindeki bir demir parçasını eğliyor, ve kendi kendihe: | — — Ömrümün sonuna kadar da ol- sa uğraşacağım, bu demiri mutlakza eğeleyip keseceğim... Diye söyleniyordu. Bu sebat kar- şıtsında hayrette kaldı. Ve araştır- masına devam etti. Bir gün, Buda, kendisine göründü — ve şu sözleri söyledi: Çoktanberi yanındayım, Hal- buki sen beni görmedin, üzerime tü- kürdün. Sana, Buda olduğumu isbat yapalım. Çarşığa gidelim. Ben omu-| zunda oturacağım... Hacı, omuzunda Budayı taşıyaca-| ğindan gürürlanarak - teklifi kabul etti, Fakat, yölda, tesadüf edenler, göz, , lerini kapayorlar, burunlarını tıka- yorlar, her biri'bir tarafa kaçıyorlar- dü; 4 — Niçin kaçıyorsımuz benden?... — Nasıl kaçmıyalım? Omuzunda- ki bu kokmuş köpek leşi ne?... Ne- reye götürüyorsun onu?... İnsan bu hurafeleri okurken Pi- randello'nun bazı dramlarını hatır- lamaktan kendini alamıyor. Tibet papaslarımın yüksek ve mümtaz mevkileri vardır. Bunlar, küçük yaşta seçilir ve manastırlar- da büyütülür. Bu papasların başla- rına (Lama) denilir, Bu yalnız ru- hant rels değil, Budayı temsil eden bir Tanrıdır. Etrafında bir çok müridler bulu- nur. Ve bir mabedde, bir tahtın ü: mişlerdir ki; her vakit öğrenilen kaideleri kâfi değik kendiniz olmalısınız | |ziyor. Geçenlerde karısından ayrılan Jo- hor sultanı Maevst'i pek — şişman bulmuş ve kendisiyle evlenmek is- billerine tabi olarak şunu öğren- halkı çıldırasıya gülmek için; san'atın| Her şeyi olmuş gibi gösteren bu şehirde onlar yedi senedenberi |san'atlarını göstererek şu husu - siyeti öğretiyorlar : Her san'at -| 'kâr kendi san'atınızın mektebi işte bu -| nun için bu san'atkârların şöh - reti; dalma yukarılarda kalmak, tadır. Kim bilir belki de; yaktık- Jarı için abaları birbirine ben - .İne de böyle bir maşuka... 5 SONTELGĞGRNRA P — 12 Nisan 1938 A ŞK ın Sahtesivehakikisiolur mu Asıl aşk tipini İşte karışık bir mevzu... — Sahte| aşk, hakikt aşk... Okuyucularım belki sahta — aşk kilişesinden manâ çıkaramamışlar- dir, Benim, sahte aşk dediğim; fiziyos lojik ve yalnız cinst olan aşktır. Yani; dindirme, tatmin etme, he- yecan ve temayülâtı... Bir de hakikt aşk vardır ki, grizt halâtımızın haricindedir. Aşk ne demektir? Berim bu sua- le vereceğim cevab şudur: «Aşk, ferd kuvvetinin her tür » lü kudretlerinin fevkinde yüksek ve peikölojik bir fonksiyondur, Yani, ferdlerin ruhi fonksiyon - ları aşk kudretini — iradeleştiremez ve hududlaştıramaz. O, başlı başına hareket eder, sürkler, yakar, yıkar rümeder. Aşk; benliğimizin tefessüh edip de mantıklaştıramadığı bir kuvvet« tir. Zaten; aşk mantıklaştığı gün; yok tur. Çünkü iradeleşmiştir, hudud - laşmıştır. Aşk, muayyeniyet keshedince bit miştir. Nihayet; deri ve kemik me- selesi olmuşdur demek... Biz, aşkı; irademizle değil; — insiyaklarımızla yaparız, İradeli aşk, sevdiğini muayyen öl çüler dahilinde çerçeveliyen ve bu hudud dahilinde tahayyül eden de- meklir. Aşka; ölçü ve endaze vermek; bu- nun yokluğuna inanmak demektir. Bu kadar hududlandırılmış, çer- çeveleendirilmiş, tahlil edilip miha- nikilendirilmiş bir vücudün; yap - ma adamdan ne farkı kalır?... Böy -| le bir aşk olur mu? ... Hayır, böyle ne bir aşk Vardır; bu, DOROTİ LAMUR'la Evlenmek istiyen Johor Sultan —Droti evlidir... — Eşini bulunuz... — Mae Vest'i nasıl buluyorsunuz? — Çok tombul !... temişti, Sultan Doroti Lamur'u tercih ediyordu. Sevimli yıldızın bu sene talihi pek açık, Sinemada kazandığı mu - vaffakiyet, şöhret, bütün yıldızların hasedlerini uyandırıyordu. Hele, son günlerde, Johor sultanı gibi, yalnız| Hindistanın değil, dünyanın en zen-, gin bir adamı tarafından izdiva; tek| Hif olunması bu hasedi, büsbütün art Ç tirdi. Johor sultanı, bir İngiliz kadını ile evli idi. Bir gün dört şahid hu- zurunda kendisini boşadı. Sultan, Doroti'nin resmini gör- müş ve kendisini çok beğnmişti. Ha- zinelerini ayaklarının dibine atmı- ya hazır olduğunu söylüyordu. Fakat, sevimli yıldızın evli oldu- ğunu öğreninc: — Beis yok! dedi. Ona.benzer bi- risini bulunuz... Sultan; alacağı kadının uzün boy- lu, kara gözlü ve kara kaşlı olması- nı şart koşmuştur. — Şu halde Mae Vst'le evlense- zerinde bağdaş kurarak oturur. Pa-) pasları, kendisine tapanları kabul eder. Yortu günlerinde, tılsımlı vaf- tiz.. Tibetlilerin itikadına göre Da-| laf » ama ölmez. Yalnız kalıbını de- (Dovamı 7 inci sahifemizde) — Çok tombul! ... Sultanın bu sözü Holivudda ağız- dan ağıza dolaşıyor. Sön gelen haberlere göre sultan yakında Holivuda gidecekmiş. Yeni karısını, yıldızlar arasından seçe - cekmiş. hayatın cilvesile yuğrulmuş İnsanlarda buluruz! Yazan: M.SAMİ KARAYEL İşte; böyle tarif ettiğim gibi; man fıklı ve iradeli olan aşk, sahte aşlı- tır. « Daha doğru manâda; aktörleşti- rilmiş bir aşktır. Maddi oyundur. Aşk hakikt olmak için, hududsuz ve irademiz haricinde olmalıdır.Der ve kısır bir tahâyyüle değil, geniş, uçsuz, çerçevesiz bir boşluğa doğ - ru gitmeli ve fezalaşmalıdır. D * Feza... İşte; aşk budur, Bu na - mütenahidir. Buraya insan iradesi yetişmez, İlâht kuvvet gibi... Hakikt aşk, cinsiyeti dinmiş, tat- min edilmiş ferdlerde tezahür e - der, Bu tezahür; cinsi, yani fizi- yolojik ef'alimizin tezahüründen zi yade ruhidir. Sahte aşk,cinsi tezahürlerimizdir. Bizler bunü Pakikt aşk imiş gibi ka- İbul ederiz. Gece uykularımız ka - |çar, düşüncelerimiz bir vere topla- mnır, bazan da; civasız bardi döneriz. Yaptığımızı bilmeyt»... onu, düşünürüz; hattâ; hıçkarıklar- la ağlarız, sızlarız... bu hâlütımız; yalandır. Hakikt aşk değildir. Çin - siyetimizin verdiği bir ilcadır, Fizi- yolojik bir temayüldür. “ Hakiki aşk; ihtirasdır, (ktirasat - tır. Bir çok kadınlar ve erkekler aşk- larının sahteliğini bilmezler, yanıp dutuştuklarına, onsuz Yaşayamıyar caklarına inanırlar, Nihayet; evlenirler — sovinçlerle, hasretle bir araya gelirler... Onları ilk görenler gıpta ederler. Her ikisi de birbirlerine düşkündür.Ayrılmak bilmez birer vücutturlar, Daha son- ra, birbirlerine mutidirler, Dedim ya; bu tarif ettiğim çifti görenler; gıpta ederler. Günler geçer, ne kadar devam e- deceği malüm değildir. Bir gün ba- karsınız; bu güzelim dost ve üşik çiftler; birbirlerine düşmüşlerdir. Hattâ; bu gıpta eden çiftlere —ar zaman içinde ne olmuştur; arada bir hiyanet mi vardır? Hayır; ne hiyant vardır, ne — de bir geçimsizlik... fiziyolojik — Siil; hirsını almıştır, Cinsiyet; tatmin e- dilmiştir. İşte sahte aşkın bir nümunesi budur. Eğer; hakiki bir aşkk olmuş olsaydı. Bu tezahürlere ve kırgın - lıklara imkân olmazdı. Sonra mahkemeye ve boşanmıyaâ dayanan bu cinsiyet aşkı bir se - rab gibi söner gider, İstisnalar bir tarafa; hakikt aç (Deovamı yedinci sahifede iki

Bu sayıdan diğer sayfalar: