26 Eylül 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

26 Eylül 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—SÖN TELGRAF —28 EYLOL Sıra kimlere gelecek ? Avrupa'da harb tehlikesi devam ederken, sene- lerdenberi Prag'da bulunan Fransız askeri hey'etinin de işi kalmadığı anlaşılıyo Fransa ile Çekoslovakya arasın- daki askeri muahede ne olacak ? Çekoslovakya meeslesinin gün- den güne ne safhalara girdiğine da ir gele ntel, dümati züm ölm Avı asa ge elerine ve onların » atınca meselenin SİF söylenilecek şey- şilıyor. Çekoslo - olan Prağda ne Bünü merak et - Meselâ — Londralı Ekspres gazetesinin Çekos- Pvakyadaki muhabiri — Çeklerin bep Fransa aleyhine döndüklerini anlatmaktadır. Fransız matbuatı da Çekoslovakyadan istenen fe - darkârlık karşısında ikiye ayrıl- | maştır, Fransız gazetelerinin bir kısmı Çekoslovakyadan istenen fe- dakârlığın bi kat harbin önüni na lüzüm olduğunu ve Avrupa Muvazenesinin böyle temin edi- leceğini ieri sürmetedir. Matbu- atın diğer — varısı ise Fransanın | upa Almanya'ya giden Südetlerin hu- dütta kayı İsri yap''yor mütt fiki Çekoslovakyay koru - makta nekadar zayıf — olduğunu “gösterdiğini yazmaktadır. Birinci Kkuman fikri şöyle hulâsa edilmek-| tedir. Çekoslovakyadan istenen şe-| yin nekadar ağır olduğu meydan- | dadır. Bu fedakârlıkları — küçük görmek mümkün değildir. Fakat Çeköslovakyann tehdid - edildiği felâketler daha büyüktür. İngil- tere orta Avrupa Işlerile alâkadar olmadığını çok zaman evvel an - latmıştır. İngilterenin bu alâka - sızlığı azalmadı bilâkis Prağa gön- derilen Runsiman heyetinin ted - kikatı da gösterdi ki Çekoslovakya | devleti dahilinde İslüvlarla Al - manlafı yanyâna tutmak imkân - sızdır. Sonra İngiliz Başvekili de Her Hitler ile görüşünce Alman- yanın Südetleri tutmak için kat - iyyen karar vermiş olduğunu an- lamış ve şu intiba ile Londçaya dönmüştür. İşte Fransızlardan bu fikirde o-| lanların çıkaracağı bir netice da- | ha vardır ki ona da bakarak ge- | viniyorlar: Artık bundan İ tere orta Avrupa lar diyerlar ki *Almanya ile Çekoslovakya ara- | sında yeni çizilecek hududun em- | Riyeti için İngiltere de taahhüde | giriyor. Bu yeni şekli iki tarafın | kabul etmesi bekleniyor. Çekos - | lovakya devlet reisi Benesin çek- tiği iztirabın derecesi — anlaşılır. *Fakat Avrupa sulhunu kurtarı için söz onundur.> Diğer taraftan | Hitle de artık müradına na: odduktan sonra teferrüata aid me- selelerde uzlaşması lâzım gelmek- tedir. Eğer bu kadar fedakârlığa W karşı Almanya uzlaşmaktan uzak | kalr da Avrupada mesele çıkarırsa | #fransa da artık yapacağımı bilir. Yani o da her türlü tereddüdü bir taranf braksrak harbi göze alır. | | daha sokmiyacı Alman-Çek hududunda bekliyen Çekoslovak askerleri Çünkü bunu göze alacak — kadar kuvvetlidir. İşte Çekoslovakyadaki Alman- ları Almanyaya vermenin doğru olduğunu ileri sürerek bu devle- tin karşılanması karşısında Av - rupa sulhunun kurtulduğunu söy- liyen Fransız gazetlerinin yürüt - Artistlere mahsus lokantada, karşımdaki masada oturan adam: — Evet, azizim, diyordu. Bu ilk | defa başıma geldi. Dört sene olu- yor. Fakat, o zamandanberi yine her gün bir çok kurbağa ve be- yaz fare yavruları yutmakta de- vam ediyorum. Ha 'et etmi niz, bu sözü söy- liyen meşhur artist Harri Morton: dur, Kendisini çok eskiden tanı - rım. Öteberi yutan artistlerden biri... Geçirdiği kazanın ne oldu - Bunu sorunca bana; — O gece, dedi. Viyanada, Pra- ter'de yarım düzine beyaz ve cân- W şitmişsinizdir. Hayatımı anlatayım | l fare yutmuştum. Seyircilerin ta- lebi üzerine bunları - çıkarmıya | başladım. Beşini çıkardım. Fakat | altıncısı, midemin cidarımı, ısır « dı. O kadar canım yandı ki tarif edemem. Eğer seyirciler arasında bulunan bir doktor imdadıma ye- tişmemiş olsaydı şüphesiz ölecek- | tira. Şunu da itiraf edelim ki sa- natın en büyük ustalarından biri değilim. Ah! Bir Salandra'yı gör- Müş olaaydınız... Tabil ismini İ- —— Bütün zorları Refik de matbaadan kendilerile be- raber çıksın ve bu gece hep beraber sabahlasınlar! Saat dokuz dokuz.. buçük! Matbaadan çıkıyorlar.. Refik sokağa adımını atarken üstüste tekrar edi. yor: Çocuklar. lart, Nadi derhal cevab veriyor: Geç... Monşer, geç! Ve... Öteki çocuklar hep birden tiyorlar: ©, bizim yeni müdürün zppeliği.. Geçenl. y da içilmiyecek... dedi amma, ; bir satır yazı yazacak oldu, ilk kah- ta son! veyi kendi getirtti... Nadi, işi daha ciddi tu A... Refik, kendini ı sen matbaay Sen de bizdensin Nadinin bu sözleri, sİnirlerine larını kurcalıyor de ona söyleniyor — Nadi çocuk mu oldun?. Refik lik bir hay den ol Hem, bugün Ahmed Fikri Beye söz verdim... Yazıya başlıyacağım! Refiğin bu sözleri söylerken ne Beni bu matbaaya hakikaten bir bize âde! 'a misa » Sen de bizsin!, erini turma tükleri fikir buraad — toplanıyor. | Bilâkis harb tehlikesinin ortadan kalkmadğını ileri sürerek Fran - sanın zayıf davranmasına teessüf eden diğer gazetelerin — fikri de şöyle hulâsa edilmektedir: Çeklere haberleri olmuyan bir (Devamı 6 ıncı sahifede) |Yeni cer Atelyesi 'Yakında—k;ş—;ıekilimîıle | Nafia Vekili tarafın- dan tetkik olunacak Devlet Demiryolları tarafından | Almanyaya sipariş edilmiş olan nakinelerin * gelmesi aftan önümüzdeki ay resmiküşadnı yapmmak zincana gidecok Baş Bayarla Nafıa Ve- in Kayanın Erzin candan dönüşte Sıvasa da uğrr; cakları ve 24 mily lacak olan liraya mal e- ni büyük «cel atel- | yesis ni tedkik edecekleri baher alınmıştır. Sıvasın güzelleşmesinde büyük bir rol cak olan bu fahrika- zden ve Eskişehirdeki esinden mütcaddid us- tesviyeci, tamirei ve demircilerle mütehassıs işçiler ve l ameleler gönderilecektir. Bunlar için atelye civarında 500 evlek modern bir mahalle inşası L kararlaştırılmıştır. Bu mahallenin inşaatına da pek! yakında başlanacaktır. | Atelye faaliyete geçtikten sonra ; | şimendiferlerimize ald bütün ma- kineler burada yapılıp tamir olu- nacağı gibi her sene 300 den fazla yeni vagor da inşa edilecektir. İlk yerli iokomotifimizin yeni atel - yede yapılmasına bilhassa gayret olunacaktır. PLÂTİN BiL Baloda, yanımdaki masada otu- ran uzun boylu, koyu kumral saç- h, tatlı elâ gözlü kadına bakmak- n kendimi alamıyordum. Yanında, kimse yoktu; yalnız o- turuyordu. Fakat, çok tanıdığı var- dı, hiç dinlenmeden dans ediyor- harika idi. Dansa bütün gözler, ona, nmişti. Zen- gin Ve kibar bir kadın olduğu mu- hakkaktı. Kimin nesiydi? Dul muy du? Yoksa, kocası dışarda miydi? Serbest, hâkim tavırları, pervasız baller, daha çok, yalnız- yaşıyan, yalnız başına yaşarmağa alışmış bir yordu. A kabul etti. Kol- larımın arasında dönerken, vü- cudünden dağılan esansla karışık bafif kadın kokusu, beni sarhaş ediyordu. Danstan sonra: — Bir kadeh şampanyamı iç- mez misiniz?. Teklifimi nezaketle gülümsiye- rek reddetti. Fakat ümidim kırıl- mış değildi. Çünkü, gülüş(ünde, gizli vir vald var gibiydi. Ben, bu hayali vadın — neşvesi, neş'esi ile keyiflenip içiyordum. | Onunla tekrar dans ettik, ve dans- tan sonra büfeye gittik. O, bir vis- Canlı hayvanları yutanlar Yirmi litre gaz içilir mi ? Bir düzüne kıİrbağayı yutân adam, * bunları sıraile ve canlıolarak çıkarıyor. g : «Salandra» çok para zazanı - | size. Salandra'yı bu sanata baş - | yordu. Eh, ben 'de şöyle böyle ka- ladığım sırada Marsilyada gör düm. bir varyete tiyatrosunda nu- mara yapıyordu. Ne usta adamdı bir düzine canlı kurbayı birbiri ü- zerine yuttu. Kurbağaların üze- rinde birer numara vardı. Sonra bir kaç tabak yemek yedi. re şarab İçti, sonra peynir ve mey- va yedi. Daha sonra kurbağala birer birer ve numara sırasile çı- | kardıl. * | zanıyorum. Halimden şikâyet et. miyorum. Biliyorsunuz bu, rakibi pek az olan bir sanattır. Diri diri fare yutmak, kurbağa yutmak, sonra bunları yine diri diri çıkar- mak herkesin kârı değildir. «Size tuhaf bir şey anlatayım: yada iken bir lokantaya git - Edaebi Roman N seslerini yüksel- duydu, de, içindir ki, Refik — Re Dediği zamı mimiy mi gel- de- at Şşeraresi gibi yor, ha- yor, seviniyor! ve. uğu kadar dilin- rar kendi hüv hiç değişir mi?, ğuna seviniyor! kadar zevk ve süz tizcanlılığı ve muhabbeti ile söylüyor; o.115 ğunu gözle görmek ve iyiden İş ye mak için mutlaka yanında bulunmak lâzımdır. Mürekkeb kokusu, kâğıd kokusu, matbaa kokusu i- er ve yaşıyan bir adam için üç dört sene Nadi: ik hiç değişir mi?, an bunu bütün heyecanı, bütün sa- 'a dönmüş bir ük- viniyor, rkadaşlarile tekrar bir olduğuna, tek- etine sahib olduğuna, tekrar beş alti evvelki hayatına bir gece için de olsa kavuştu- Bu sevinç ve zevkin hududu yoktur.. * Bu muhabbet, bu nes'e, bu zevk' ve bu hevecsnla | tulduğunu çok görülmüştür. Ta- çinde bulunan bir düzine kırmızı | balığı yuttüğunu, ve diri diri çı- | kardığını gördüm. Balıkların en küçüğü beş, en büyüğü sekiz san- | timetre boyunda idi. Kız, yaptığı | numaraya mukabil para alıyor- | du. Fakat lokantada oturacak yer yoktu. Masalar gündüzden tutu- luyordu. İLİM ADAMLARI NE DİYOR?...| Sanatkâr dostumun bu sözleri | bende büyük bir merak husule ge- tirdi. Soluğu bir başka dostumun, mide mütehassısı dohtor - Piyer | Düpül'nin kabinesinde aldım. Sa- yın doktorun mütaleasını aynen naklediyorum: | — Küçük boyda canlı hay - vanların insanlar tarafından yu- babetce bir muamma, bir harika değildir. X şuat ile yapılan tetkik- | lerde bir hile olmadığı ve hayvan- | ların cânlı olarak indiği görülmüş- | tür. Midesi genişce olanlar bunu | yapabilirler. Fakat, yutulan hayvanları tek- (Devamı 7 hci sahifemizde) Yazan: Etem İzzet bir geliş edip zevkten çıldıı | büyü gibi beni sar kadar geldiler. Öyle lâtif, öyle pürnişat hepsi gülüyor, hepsi kahkahadan sokak- ları çınlatıyor! Hele Salâh ve Ali Necib birlik olmuş- lar boyuna gülüyor, güldürüyor ve.. Refikle lâtife orlar! Zaten bunların ikisi de ki içmişti. Çok tatlı konuşuyordu. Az zamanda, ahbablığı ilerletmiş- tik. İkinci viskiyi de içince, kah- kahalarla gülmeğe başladı. Güler- ken, düz, beyaz dişleri pırıl pırıl parlyordu. Ailesi, oturduğu yer, hayatı hakkında, gayet ustaca plânlarla evirip çevirip sorduğum suallere hep kaçamaklı cevaplar veriyordu. Onun hakkında hiç bir şey ö nememiştim. Fakat, konuştukça hayranlığım artıyordu; âşık olmaktan korkma- ğa başlamıştım. Saatler geçtikçe, ona alışıyor- | dum. Onun kokusu, tatlı elâ göz- in ışığı, ağzının aydınlığı, bir ordu. Tekrar büfeye gittik; o, büsbü- tün neş'elendi. Bundan cesaret al- dim; Bir gün, buluşup gezemez mi-| Kalbim kopacak gibi çarpıyor- du. — Boşuna, ümidlendirerek beni | mahvetmeyiniz! | Dedim. Bu, orijinal bir buluş, | güzel bir söz değildi amma, o sı- | rada aklım öyle karışmıştı ki baş- | ka şeyler bulup söyleyemiyor - dum. Genç kadın, düşünür gibi duru- | yordu. Birer viski daha içtik. O, kahkahadan kırılıyordu. Ben, ya- nıbaşında, yavaş sesle, yalvurıyor- dum. Nihayet — Peki, dedi. Kulaklarıma inanamıyordum: . Benimle alay etmiyorsunuz, değil mi? o—————jm ÖNÜMÜZDEKİ î PERŞEMBE AKŞAMI mıştır ki, birine: yahut da: benden az mı?.. Diyebilsin. BENİCE EZİK Yazan : MAHMUD YESARİ Ğ PE Demeleri olmasa birbirlerinden ayırd ler, İhtimal, hâlık bukadarcık ayrılığı da kasdtf —-Ali Necib sen ne kadar hasissin?. d! — Amma geveze şeysin birader?.. İtabında bulundukları çarçabuk misal bulsun — Canım sade ben değilim y Eğer boyları ve yüzleri di bu itiraz ve misal yerinde görülmez, p ; L . göstüf — Siz ikiniz de birsiniz. Başka birini B” Birden kaşlarının arası burf muştu: — Çok eiddi söylüyorum. Evet, gayet ciddi idi; bunü men, inanamıyordum, içime mak gelmiyordu. Genç kadifi. nim perişanlığımı görmüştü: — Yarın, buluşuruz. « El çantasını açtı, içinden bif P” lâtin bilezik çıkardı, bana uıl“;_ — Bu bilezik sizde kalsın. |7 partımanınızın adresini veCir Yarın, öğleden sonra gelirim Plâtin bileziği ellerim titriyettk aldım, cebime koydum; bir KA apartımanın adresini yazıp dim. Genç kadın, adresi kâğıdını SE” tasına koymuştu: » — Yalnız bir şartım var. Si men balodan çıkacak doğrucu ” vinize gideceksiniz. Şaşırmıştım: — Sizi görmekten mahrum kalacağım? — Hiç itiraz yok. Benim 'de şündüklerim var. Ben de çok mıyacağım, siz gittikten sohrü kıp gideceğim. »i şi, takip ederim, diye korkuyorsunuz? Size söz rum... Elile rakr g dür ümü kesi — Dediğimi yapınız, dostluğt ” muz bozulmasın. Kİ ni öperek ayrıldım, paltofti ği balodan çıktım. İkide BÜ cebimde plâtin bileziği çıkarıP kıyordum; eğer bu bilezik 0) bir rüya gördüğüme inanacaktl” Geç vakit uyumuşum. Sabit leyin, başım çatlıyacak gibi yordu. Duştan sonra kendim? lebildim. Masanın üzerine k0) Devamı 7 inci <ahifemif : yaştı Hiç bir vakit çülmedii” niz kadar gülmey? haşırlanınız.... cünkî; 3 AHBAP ÇAVUŞLA EĞLENİYOR TÜRKÇE SÖZLÜ KAHA TUFANİ K Sinemasındı başlıyacak — edilmi” ıdl!,.y çaiklef: ; zaman sıkıntıya dw“’d“ Baksana gol e bir ” tiynet, tabiat, düşünüş itibarile bir çok noktalarda biribirinden farksız! Sanki yaratan Allah birinin ha« murunu işlerken: — Dur, kulum., Sana bir eş yapayım... Demiş, yeryüzünde beraber gülsün, beraber eğ- lensin, beraber yaşasınlar... Diye öbürünü de halket- miş. Biri tamâkârdır. Amma meteliğine kadar. Obü rü de tıpkı odur? Biri menfaatinden santim sektir- mez.. Öteki de sektirmez. Her şeyleri bir, bütün ah- Tâk ve tabiatları böyle bir! Aralarında yalnız bir fark var; yapılış ve yüz farkı. Biri uzun, biri bodur! Bi- ti şişman, biri zayıf! Eğer arkadaşlarının. — Düztabanla Bastibacak! başka birini! . Derlerdi. Bu da Allahın kolaylığı! e Eminönü tramvay istasyonuna gelince, hePs' ef den şöyle bir durakladılar. Zihinlerinden geçe lüm: — Karşıya geçilecek amma, neyle?. — Otamobil mi, tramvay mı?. zi ö” Trümvay adam başma'yedi buçuk kurüa- Ö bile binince iş değişir! ae Sonra, otomobil bahsinde herkesin ayrı AyTİ nine doğan bir korku var: a — Ya paranın hepsini birden bana vermi şerse. — Bir otomobil de bizi almaz!. — Herkes kendi parasıni verse ne olur?. vörl

Bu sayıdan diğer sayfalar: