16 Ekim 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

16 Ekim 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ı B 4—SON TE RA 6 1 ci Teşrin 1938 Ingiltere Ne Yapacak? Roma ile anlaşma kabil olursa vaziyet ne olur? Hitler'in son nutku İngilizler üzerinde ne tesir bırakmış ? Avrupa sulhu yeniden kuvvet - lendi mi, daha mı zayıf düşt Bu bir taraftan münakaşa edile - dürürken Münih anlaşmasından sonra İtalya ile İngilterenin, İtalya ile Almanyanın karşılıklı tazyikle- ri ne olacağı bahsi devam etmek- tedir.. Münih'ten dönüldükten son- ra İtalyanlar artık İngiltere an- laşmasının kolaylaşacağını, daha doğrusu 16 nisanda aktedilen iti- lâfın fiyliyat sakasına çıkacağını söylüyorlardı. Bu böyle oldukça 'anın vaziyet - , Berlin - Roma — mihverinin istikbali ne olacağı suali de orta- ya çıkıyo: gelen Avrupa Bazetelerinde Bunların Romadaki muhabirlerinden alınmış malüma- ta bakılırsa İngiliz - İtalyan anlaş- masının fiyliyat sahasına çıkması Londrada bir takım şeyler is- tiyormuş. Bu itibarla Romada Ber- lin ile olan yakınlığını bozamıya- cakmış. Şimdiye kadar sağlamı ol- nen Berlin - Roma mih- verinden İtalyanın ayrılması, şöy- le Londra tarafına doğru gitmesi mevzuu bahsolmuyordu. Son gü e İtalyan matbua « fının neşriyatı yine hücum ma - hiyeti almakta ve Fransa aleyhine de yazılar yazılmaktadır. Alman | Başvekilinin şimdiye kadar tel - | graflarla haber verilmiş olan nut- kundan sonra ise Berlin ile Ro- manın arasındaki dostluk daima kuvvetli olduğu İtalyan gazetele- rTinde tekrar edilmektedir. Bu neşriyattan şu hulüsa çıkı- yor: Eğer Münih'den sonra İtalya leri Roma anlaşmasını yapan Ciano ile Almanya arasındaki münase- batın gevşediği Parisve Londra- da da zannedilmiş ise bunda al « danmışlardır!. Roma için Alman- yanın dostluğu yeter. Başka dost-| Tuk aramıyacaktır gibi! — ——— ——— inandırdı.. Yürüdü. Hakkı da yok değil. Refik, koca karı. dediği bu bu kadını çocukken nasıl gördü ise dört sene evve- line kadar da hiç değiştiğini görmedi. Belki altmış beş yaşında var! Fakat, kimde cesaret vardır ki Dedi, bu hükme kendini ona: — İhtiyarsın.. Diyebilsin! Müthiş içerler, kıyameti koparır, Her vakit kendini âdeta kıtk yaşlarında orta yaşlı bir kadın gibi tutar. Amma, yüz derileri pörsümüş, etleri çekilmiş, göz kenarları ve alın kırış kırış olmuş, surat büzüle büzüle bir avuç içi gibi kalmış! Bütün bunlar onun şen, çene küvvetli mahalle dedikodusunu bir istihbarat bürosu mü, Tü gibi mükemmel evirip çevirdikten, sabahtan ak- Şama kadar komşu komşu dolaşp çene yarıştırdık- tan sonra ihtiyarlık bunun neresinde?. bir tuhaf. Yalnız tuhaf değil, Esrarengiz! Üç dört o- dalı bir evin İçinde tek başına hiç kimsesi yok. Ne çocuk, ne kardeş, ne ağabey, ne hala, ne teyze, Mut- lak bir kimsesizlik. Çok evvelden iki çocuğu varmış. Ölmüşler. Amma ne zaman?, Nerede?. Nasıl?, Bunu mahallede hiç kimse bilmediği gibi evlendiği, kimin- le evlendiği, kocasının nasıl öldüğü de tamamile meç _hııldür.xındxdehlçlrimqıbiqqıiylıu_nzo umurunda bile değildir. Gön Fakat bu rivayetler nereden çık- Herhalde Münihten sonra 1tal- ya ile İngilterenin münasebatı dir. Her Hitler nutkunda Sinyor Musoliniden bahsederken İtalyan " Başvekilini «Almanyanın yegâne ve hakiki dostu» diye söylemiştir. | « | İngiltere Kral ailesi başkalaşarak İngiliz - İtalyan an- laşmasının filiyat sahasına çıka- | rinin sağlamlığı bir kere daha an- cağı sözlerinin büsbütün asıls « ğ iddia edilemiyor. Münihle »ven | İngiliz, Pransız ve İtalyan Baş - vekilleri arasında doğrudan dağ- ruya temaslar olmuş, birbirlerile görüşüp konuşmuşlardı. Ondan sonra $u sözler ortaya çıkıyordu: | 16 nisan İngiliz - İtalyan anlaş - ması filiyat sahasına çıkacak, Fran #a ile İtalya arasında da bir an- laşma olacak Fransa ve İtalya bir birlerine hemen elçiler yollıya - caklar!. Fakta o günlerden sonra vazi- yette bir değişiklik oldu. Alman Başvekili nutkunu söyledi. Bu nutkun tesirleri hâlâ Fransada, İngilterede, Amerikada mevzuu- bahis olup durmaktadır. Şimdi de İtalyan matbuatı bir taraftan İtalya için Almanya ile dostluğun pek kâfi olduğunu, baş | ka dostlüuklara ihtiyaç kalmıya - cağını yazarken diğer —taraftan dan İngiltere ve Fransa arasında- ki münasebatın yakınlığından tut | turarak Paris ve Londraya yine eskisi gibi hücumlar yağdırılmak- tadır, İtalya Hariciye Nezaretinin çı- kardığı İnformazione Diplomati- Ka mecmuası yarı resmi mahi"- yette olarak vakit vakit neşriya- | tile İtalyanın şu veya bu mesele karşısında aldığı vaziyeti anlat - maktadır. Şimdi de bu mecmua atasile ilân edilmiş oluyor ki alyanın Almanyadan ayrılması düşünülmemektedir. Curnale Ditalya gazetesi hü - cum ediyor. Fransada İtalya aley- hine fikirler beslendiğini İleri sü- rüyor. Alman Başvekilinni nut- | Bu suretle Berlin - Roma mihve- | Tatı | | ak isteniyordu. (Devamı 7 inci sahifede) Samsunda — irmızı köşkün s-hibi Barnardi dö Sigoyer Bir deli ile beraber t marhaneden kaçtı... Siğoyer, altı yedi ay evvel Paris civarındaki köşküne bi - Tini kapatıp zulüm ve işkence ettiği, diğer bir adamı da öl- dürüp köşkün mahzenine def- nettiği cürmile yakalanarak mahkemeye verilmişti. Tıbbı adli, kendisini muayene eden verakıl müvazenesinin bozuk olduğunu söylemişti. Bunun ü- zerine mahkeme, Sigoyerin tı- marhaneye konulmasına ka - Tar vermişti. — Tımathaneden mahkemeden ziyede korkuyorum. Oraya dön: mek istemem!... Bu, ve buna benzer daha bir çok saçma sözleri söyliyen Sigo- yer nihayet tımarhaneden kaçtı. Sigoyerio macerasını — vaktile uzun uzadıya yazmıştık. Okuyu- cularımızın hatırlarında olsa ge- rektir. Tıbbı adelinin Sigoyerin tehlikeli bir deli olduğuna dair verdiği bir rapor üzerine bir tı- marhaneye kapatılmıştı. Deli veya alıllı, Sigoyerin bir arzusu vardı. Tımarhaneden kaç- mak.. Sigoyer, timarhanede bulundu- ğu müddetçe gayet durmuş, gardiyanlara ita; zaket göstermiş ve sevgilerini, iti- matlarını kazanmıştır. Fakat günün birinde öğle ye - meği için tımarhanenin lokanta- | sına gelmediği görülmüş, aran- mış, bulunamamış. Nihayet kaç- Yine kıskançlık yüzünden Bir adam so- kak ortasında Geçen gün Samsun adli liye tarihimizde sürat bak, dan bir rekor teşkil edeci him bir karar vermiştir. şudür: Tütün amelelerinden Yaşar a- esi ad- k mü - karısı Kadriye ile oturmaktaydı. çok hareketlerde bulunmuş, hat- tâ bazı dedikodular bile çıkmış - tır. Karısının kendisine bağlı olma- dığınâ inanan Yaşar, onu öldür - meği tasarlamış ve öğle tatilin- den az sonra tütün deposu önün- de rastladığı kadına evvelden ha- zırladığı bıçağı saplamağa başla- mıştir. Can havlile kendisini ile- ri atmak istiyen Kadriye kımıl- danacak vakit bulamamış, beş ye- kunu söyledikten sonra - İtalyan | matbuatında görülen bu değişi liğin nazarı dikkati celbetmekte Edebi No. Yaşayışı da — yukarısına kadar —Dedikodu... her yeni bildiği, rinden aldığı darbeyle yere yı - kılmıştır. Vakanın cereyan ettiği | yer kalabalık olduğu için hemen Roman 134 yalnız öğrenir. ve., her akşam birinin sofrasında bu- lunur. Annesi ölmeden en çok Refiğin evine gelir, sabaha kadar ne kendi uyur, ne de zavallı kadıncağı- zi uyuturdu. Söyler söyler. Boyuna söyler, yalnız kendi mahallesindekini değil, daha birkaç mahalle her evin içinde ne olup ne bittiği- ni saati saatine anlatırdı! Fakat, o buna ; Demez, hattâ, bu şekli de vermez. Lâf arasında öğrendiği şeyi sıkıştırır ve ondan sonra hüsnü niyetle müteharrik bir eda takınır, di- line doladığını ya batırır, ya çıkarırdı! Maamafih, te bu esrarengiz karısınıtöldürdü Hüdise | Fakat kadın, kocasına fazla bir | sevgi beslemediğini belli eden bir | katili tığı anlaşılmış... (Devamı 7 inci sahifede) civardakiler müdahale etmek is- temişler, Yaşarın ani hareketi yü- zünden kadını kurtaramamışlar - dında bir adam epey - zamandır | lardır. Kadriyenin orada bulunan dayısı Aptullah hemen tabanca - #ını çekmiş ve kaçmağa başlıyan kovalamıştır. Yaşar büyük Bugün İP EK Baş r ilerdej Yazan! Etem İzzet BENİCE kadını sever, mahalle çocukları — Haminne.. Büyükler, — Teyze., — Hala. — Hemşire... de: — Hasibe Hanımteyze... si idi! Hasibe Hanımteyze... aşağı, Hasibe Ha- Der, hürmet gösterir, iltifat ederlerdi. Retiğin HER GÜN BİR HİKÂYE, Boşa Giden Emekler. — Güzel, pek güzel bir İşt... Şilphesiz fakat, sonu gelmek şar- | tile... Vecdi Orhan, sırtını piyanoya dayamıştı. Ciddi bir tavırla anla- tıyordu. Bayan Pakize, divana uzanmış- t. Dikkatle sevgilisine bakıyor, sözlerini dinliyordu. Vecdi ile yazın, bir Ada gerintisinde tanış- mış, sevişmişti. Pakize, zengin bir tüccardan dul kadmıştı. Henüz otuzunda, güzel, şirin ve sevimli bir kadındı. Veedi de on senelik bir evli idi, Karısı, ne güzel ve ne de çirkin bir kadındı. Fakat ruhan çok yüksekti. Vocdi ile, adliyede zabıt kâtibi iken sevişmişler, evlenmişlerdi. Düğünden sonra daktiloluktan vaz geçmiş, bütün hayatını evine, kocasına hasretmişti. Vecdi üzeri- ne titriyordu. Biraz geç kalta kal- bi heyecan içinde titriyor, pence- renin önünden ayrılamıyordu. Ne yapsın, kocasını çıldırasıya se- viyordu. Ayıp mı bu!... — Fakat, sevgilim... Bu biraz talihe bağlı bir iş... Servetini teh- Jikeye koymak istemem,., Pakize, gözlerini süzerek: — Sana itimadım var, Bu işte de muvaffak olacağına eminim. Dedi, sonra kalktı; Veedinin yanına geldi, ellerini omuzlarına koydu, gözlerini gözlerine dikti. — Evet, her şey de olduğu gibi bunda da muvaffak - olacaksın. İnan bana... bir süratle inhisarlar dalresi 6 nünden uzaklaşıyordu. Aptullah dört el ateş etmiş ve bir kurşun Yaşarın tam karnına saplanmış- tur, Zabıta hemen vaka mahalline (Devamı 7 inci sahifede) ve MELEK KONTES VALEVSKA GRETA GARBO — CHARLES BOYER Bu film PERŞEMBE akşamından sinemasında gösterilecektir. itibaren yazık olur! K | — Beni kandırdın, paralarımı elimden aldın... Sefil, alçak, Dudaklarını, sevgilisinin du - daklarına yaklaştırdı. Bu sırada birinin kapıya yaklaştığını duydu | ve geri çekildi. Veedinin benzi | soldu, hemeh masasının önüne 0- turdu, Pakize — Bu işe ben do iştirak edece- ğim. Fakat, servetimin ancak nıs- fını vereceğini. Ben, biraz ihtiyat- li kadınım. Senin gibi servetimin hepsini birden tehlikeye koymak istemem. Ne olur ne olmaz, Her thtimali düşünmel — Pekâlâ... Ne kadar verecek- sin?. — Beş bin lira... Vecdinin tasavvur ettiği iş, Zon- güldak - ocâklarından -kömür al- mak, bunları bir şilep ile İspan - yaya götürüp satmaktı. Buna mu- vaffak olursa koyduğu sermaye- nin iki, üç misli para kazanacağı muhakkaktı. Pakize, o gün erkenden kalktı, ipek penuvarını giyindi; köşkün bahçeye nazır traçasında —sabah kahvaltısını etti. Sonra İstanbula indi, Vecdinin yazıhanesine gitti. Kapıdan girince şaşırdı: ar solmuş!. , Dün gece raz geç yattım da... — Ben, dedi. dişçiye kadar gi- Abdullahta beklerim, Gel, yemeği beraber yiyelim, olmaz mı?.. sinemalarında İZMİR'de ELHAMRA Diye takılıp yarı elddi, yarı şaka söylendiği za- man, Hasibe teyze: — A Çapkın, Ben altın küpünü nerede bula- yım. Allah razı olsun konu komşudan. Hatır ve ri- ayet tutuyorlar da beni kimseye muhtaç etmiyorlar.. Cevabım verir, kaşlarını çatar, Refik: — Vallahi teyze bu paraları yemeden — ölürsek Filân diye lâtifelerine devam da etti mi, büsbü- tün sinirleniyor, dudaklarını ısıra ısıra: Şuna da bak hele.. Demek, sen benim ölümü - mü bekliyorsun ha. Fokat, nafile, Daha — ölmem. Sanki, ne yaşadık, ne gördük.. Der, para bahsini ortadan kaldırıverirdi! Maa- mafih Refik kanidi ki: — Hasibe Hanımın evinden başka parası da vardır. Komşularda yemediği zamanlar bu parasını sarfediyor... Bunun başka türlü olmasına nasıl imkân — olur ki, Hasibe Hanım teyze giyiniyor, kuşanıyor, arada, bir evine gidildikçe de teldolapta öte beri görünü- kamteyze... yukarı! Refik, arasıra da esrarengizliği TÜÜ değil ya?.. ne işaret için: — Teyze, senin altın küpü nerede saklı Allahını — Refik sokak kapısını aralık buldu ve yor, Bunlar da bakkal, kasab ve sebzecilerin teber-i PC seslendi. (Devamı t) — Peki, yarımda oradâ nurum. Vecdi, yalnız kalınca b leri arasına aldı, hıçkır! lamağa başladı. — Düşünlü Felâketi sevgilisine nasıl caktı. Kömür yüklü şileb panyol millicileri tarafınd rıldığını nasıl söyliyer dan biraz geçti, kapı şidd çıldı, Pakize içeri girdi. Ref sarı idi: — Şimdi gazetede okudül lebi batırmışlar, Doğru f Mahvoldum P! İ leple beraber denize Bir parasız kaldım. — Benim ödünç verdiğimi lar da — Evet... Onlar da... Pakize, bir sandalyenin Ü oturdu. — Ne yapacağım ben şirt — Servetinin bir kısmı Ö yor, Yarısını kaybetmekle yetine halel gelmez... — Hayır! Sana yalan sö; tim. Bütün paralarımı Sana itimadım vardı. — Vah! Pakize... Fakat itham etme... Bir şeydir © — Şimdi ne yapmak fikt — Yeniden işe başlıyacı — Bunu sormuyorum. ? TIMI nasıl vereceğini anlarf tiyorum.., — Zararlarımı çıkarınca ” rımı ödiyeceğim... Pakize Müstehzi bir Kat salıverdi. Vecdi hayretle yordu. Şimdi karşısında mültefit, okşayıcı bir sevgil ğil haris, hodbin, parasındaf ka bir şey düşünmiyen bİf vardı. — Bir param kalmı sini sana verdiğimi söyled ne tekrar ediyorum. Bir yok. Benim paralarımı ne bugün mutlaka ver... — İmkânı yok. — İmkânı yok mu?... kendin gibi iflâsa sürükle hakkın var? Paralarımı ben!,.. Vecdi kalktı, tatlı bir — Beni dinle Pakize... (Devamı 7 inci y ÖLÜM — AKI Midilli Na Battı ? En doğr;eıik Pek yakında Son Telgf” okumıya başlıyacaksıff l K

Bu sayıdan diğer sayfalar: