1 Kasım 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

1 Kasım 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

I NiİTLER:2 En iyi vakit geç Çaresi okumak, Yazmak ve spordur irmek Hitler'in hapishane hayatı de Mahpus olan Hitler ile | %in Vakitlerini iyi geçir- -k“ünwı- bulmuşlardı. Saat- N ıqı:mn:"hr. düşünüyorlar, ko l Tdı. Bazı zaman da bah- Bdi 2G YO'lardı. Nihayet nisan yey SA tarihinin ayrıca e- ğğ vardı. Çünkü Hitlerin ÇA .B £ Bi 5 K z 3 B 3 B he YU Mal tj ; Eraber Sin fırsat Pus olan arkadaş- bugünü şenlendir- da yok değildi. O plar, kartlar ge- | 1 kendisini böyle edenlerin yolladığı bu ,hüîı.ımqı Hitler memnun 20 nisan sabahı Hitlere Tüh, Sbrik mektupları, Telg - N,“:I:nışu_ Fakuat tebrik için de sayısı belli değildi. ?lı, kale kapısının önüne bi- 43._:“"!# girerek mahpus OÇT Hitleri görmek istiyordu. ni'ıdönumıınu tebrik için Lıı,wn" hediyeleri ayrıca top- İaiydi Hitlerin höcresinde bu tan “de birikmiş duruyordu, "bq..m“un, iskemlelerin üstü :""-ıı Bu mektuplar, telg - Kliyeler ve sonra kapıya Bötduy h"”'*“yanı;-r bep gösteri- Na N Hitlerin mahpus bulun- Na '.'y'ÜFkx taraftarları ara - ( ğmm ;. Tükayd kalınacak - bir " Dü ÇBildi. Onu seviyorlar- :'N t faraftarları çoktu. İşte Yalaç da Mmahpus bulunduğu %'" Arasında anlamış olmak Ü | | | | :i a h'm düğuna şüphe yoktu. Y geldiği zam bir * Beldiği zaman daha ğıı * hal olmuştur. Hitlerin iRe .*'ıı,. h.l:;ı:_eq! başlamışlardı. küm olarak muhtelif ihayet öyle oldu ki ha- ŞOT zaman vunlat iik kz Unamaz oldu. Hitlerin Kaj İ d ;ık artmıştı. Yer yoktu. İ Bülangi tk evvelce bir ki- "eî" Uğu höcreye üç, dört eç Çelen mahküm, söyle- K Slğeş Söoktu ki, tebrik edili SĞT Mebkürı Yi ha kümler tarafından Yi KAT S :lııı büyük bir sevinç ve Yalistlerinden çoğu Land- :::'dı_" Tile kaleye getirili - % “h:x Otuz üç kişiye çıkmış- N ,_m'lnırıze başlandı. G çat ilanarak alkışlanıyor- | aai ROdolf Hes de mah- iğü leş G0 bulünuyordu. ti Nöhe, öylece geçiyordu. İÇİ olarak evveler A Yorge Tirken şimdi bunlar h Yi gFŞ SKU kçe Önün için gardi - " x hîım:“h $ikarıldı. Ondan k**m*':ıı.," e drelerin kapıları Tülüyordu. Mah - Üzleri birbirlerinin D ğoyee Btedikleri za - - _'t,ıîb'ul:lerdl. Diğer Ge, Kai Siyasi sebebler- üni * / cürümlerden tttün P edilerek Lands- hu ? L -- £ kc::" SF n YZ 5 b ği tlan, Sldrak a y '"'"'"':; e ı’_’::ş Olanlar da bazı Na dg’yurhırdı Sabah- bu mahkümlara Hitler — ve ilecek olan yi - 1 Bu kahvaltı z gelmesini beklerdi | kes kendi sanda da durur, o gi tan sonra diği otururlardı. Fakat y politikadan b ğ tilirdi. Yemek bittikten sonra her- kes yine höcresine nasıl geçti? şundan ibaretti: Kahve ve ekmek. Ondan sonra mal dairesine götürülürdü, Saat sekiz | olunca da dış kapılar açılırdı. Ar- ftık avlıya ve hahçeye çıkılabilir- di. Bahçede ji varı hikümlar banyo nastik aletleri de İstiyen bununla da vakit Beçirebilirdi. Mahkümların bir kısmı boks ile meşgul oluyor, bir kısmı güreş yapıy burada her için beden hareketlerine lâzım 0- u. rlü sporu yapmak lan vasıtalar bulunuyordu. — Eğe alı olmasaydı o da bu jimnastik - tecrübelerine — iştirak edecekti. Fakat kolundan rahat- sızdı. Bundan sonra mahpuslar bahçeyi dolaşırlardı. Bahçe az çok dardır, Fakat uzundur. Bahçenin ötesinde, berisinde de iIrili ufaklı bir takım binalar yapılmıştır. Bu- raları hapishane için lâzım olan yerlerdir. Fakat bahçenin diğer bir tarafı ağaçlıktır. Duvarlar çok yüksektir. Bu yüksek duvarların boyunca uzıyan bahçeyi mak Hitler için bir eğlence teşkil ediyordu. Boydan boya gider, son- ra geri döner, yine glder, yine dö- nerdi. Buna arkadaşları Hitler gezintisi diyorlardı. Hitlerin arka- daşları burada şarkı da söylerler di. Çok döfa Hitlere bu gezinti - sinde Hes arkadaşlık eder, ikisi yanyana uzun bahçeyi boydan boya gezerlerdi. Saat ona kadar böyle giderdi. Saat on olunca mahkümlar tekrar içeriye girerler. Tekrar kapılar kapanırdı. Saat on birde mahküâm ların mektubları verilirdi. Bunla- rın hepsi açılır, okünür, . ondan sonra kendilerine verilirdi. Eğer hapishane müdürünün — muvafık görmediği mektublar olursa bun- lar mahkümlara verilmezdi, sak- lanırdı. Diğer taraftan mahküm - lar için getirilen öteberi eşya da muayene edilir. Onların yoll cakları şeyler de birer birer göz- den geçirilirdi Bunlara ben bakıyordum. Ha . ricden getirilen yiyecek şeyler de oluyordu. Mahkümların aileleri tarafından getirilen paketler için- de olan bu şeyleri ben a kıyordum, Paketlerde kaç; şey olmasın di Saat on ikiye gelmeden biraz evvel mahkümlar hazırlarır, ye- mekhanede hep birlikte yemek - lerini yemeğe inerlerdi. Yukarıda | dediğim gibi diğer cürümlerle mahküm olan mahpuslar burada iş görüyorlardı. İşte yine bunlar yemekleri yemekhaneye - getiri: ler, siyasi mahkümların önüne koyarlardı. Buradaki kaide şu idi: Yalnız bir türlü yemek verili - yordu, Bir tabak içinde bir türlü yemek getirilirdi. Yemekhanede herkes Hitlerin Ayakta her. esinin arkasın. ip, yerine oturduk- leri de edildiği nadir işi- çekilirdi. O (Devamı 6 ıncı sahilede) yerlerina | k yerken | Hulâsa | Bize uzak yerlerde Dünkü ve bu günkü talebeler an'anelerini muhafaza edrek eskisi gibi gülüyor ve eğleniyorlar. Güldani ve yunanlı talebeler nasıl çalışırlardı, şimdikiler nasılçalışıyor?... «Mektepler, üniversiteler açıl - dı. Kartiye Lâten eski halini bul- du. Sınıflar doldu, profesörler kürsülerinin başına geçti. Bütün çlik çalışıyor, hayat mücade- lesine atılmak için ilim ve fen sahibi olmak İstiyor. «Gençler, dünya kurulalıdanbe- ri ilim ve marifet peşinde koşu - yor. Beşeriyet asırlardanberi te - rakki uğrunda mesai sarfediyor. Eski devrin (Cimnas) larından fakültelerimizin (Amfi) lerine, vla çağ cemiyetlerinden Ameri - ka üniversitelerine, Oksforda, Çin kolejlerine gelinciye kadar bütün müesseseler gençlerin, ilim ve ma- rifet öğrenmek için çırpınan, di - dinen gençlerin süylerine şahit olmuştur ve olacaktır. Mısitin, tuğla üzerine yazılmış eski kitaplarından birinde 0- Handuğuna göre bir baba, oğluna şu nasihati veriyor: *Sakın duvarcı olay T ışarıda çalışır, nezleye tutulur - sun. Dokumacı da olma, Sabahtan akşama kadar bağdaş kurup otur- maktan dizlerin tutulur, kıra gi « dip gezecek vakit bulamazsın. Ne boyacı, ne de kunduracı ol... «Mektebe git, ilim ve fenni öğ- ve fazıl bir adam olma - ım deme. Bu, asırlardanberi, çiftçi, amele, memur bütün babaların evlâtları- na tekrar ettikleri bir tavsiyedir. Serbest mesleklere karşı rağbet eski zamanlardan başlamıştır. «Geldani talebeler, semanın sır- Tarını — öğrenmeye — çalışırlardı. Hendeseye, makineye çok ehem - miyet verirlerdi. Fortunat Strovski, bir eserinde Masırlı talebeleri şöyle tasvir edi- Yyor; «Zenginlerin, memurların ve fakirlerin çocukları küçük bir o- Uzun Acaba, asırlardanberi geldikleri, her gün, her saat bir başka ıztırabla ezildikleri halde dünyalarını değiştirmeğe razı ol- mazlar, Bazıları da bıran evvel öl mek, tabiri mahsusile kalıbı din- lendirmek isterler. Fakat ekseri- yet birincilerde... Son gelen Avrupa gazetelerinde, İngiliz doktorlarından mürekkeb bir komisyon teşkil olunduğunu haber veryor. İngiliz doktorları, uzun ömrün sırlarını öğrenmek için Cenubi Afrikaya gittiler... bu sırrı öğrenebilecekler mi?,. Bazıları, ömürlerini uzatmak ve| | mümkün olduğu kadar çok yaşa- mak isterler, Hayatın zevklerin - den istifade edemiyecek bir hale dada omuz omuza oturururlar, çalışırlardı. Esirler bile mektebe gönderilirdi. Bu mektepler, biti- şikti. Hepsinin derecesi bir değil- | | di Talebeler, devam edecekleri | | mektepleri, hocalarının liyakati - | | ne, şöhretine göre seçerlerdi İ «Bu mekteplere devam edenler, doktor, heyetşinas, mimar, kâtip | ve natüralist olarak çıkarlardı. | İçlerinden büyük âlimler yetişir- di, Bunlar, Hermesin kırk dört ki- tabını öğrenmek mecburiyetinde idiler, Bunun yirmi altı cild ifel- sefeye, tedaviye ait idi. Alimler, Ömür insanları meşgul eden Bu komisyonun vazifesi şu mü- bim meseleyi tetkik ve halletmek- tir: «İnsanların ekserisi altmış ya-, şında öldüğü halde birçokları yüz sene ve daha ziyade yaşıyor? Bu- nun sebebi ne...> Doğrusu bunda bir müsavatsı: hik var, Tıpkı servet ve saadet gibi, Birçokları çalışmadan, alın teri dökmeden zengin oluyor, refah ve saadet içinde yaşıyor. çokları ömürlerini sabah: şama kadar uğraşmakla, didin » mekle geçiriyor, biran rahat ve huzur görmüyor. Niçin'.. Buna birçokları, bilhassa Volter: «Birçok kimseler sıhhatlerine e - hemmiyet vermezler, Hıfzıssıhha şartlarına riayet etmezler. Tabit bu gibilerin ömürleri kısa olur...» diyor. Peki... Fakat, hafzıssıhha şartlarına riayet edenlerin hepsi- nin yüz sene yaşadıkları iddia 0- lunabilir mi? Şüphesiz hayır... İngiliz doktorlar, bu hususta tedkikatta bulunmak için cenubi Afrikaya gitmişler. Hakikaten en çok yaşıyanların ekserisi Afrika- adır. Hatta içlerinde tamam yüz I elli yaşında Afrikander adlı bir a- ! | dam vazdır. Tabii kendi iddiası, Nüfus kâğıdını gören yok. Geçen- lerde; Marsilyada bir Maltız ge - mici de Trafalagar muharebesin- de bulunduğunu iddia ediyordu. (Yazısı 6 mncı sahifede) | doktorlar bilgilerini - başkalarına öğretmekte çok hasis davranırlar, sırlarını büyük — bir kıskançlıkla saklarlardı...> «U devirde (Golua) da papas - lar, müritlerine hâkimliği, dini kaideleri öğretiyorlardı. Anlaşı - lan o zamanlarda da siyasi müna- kaşalar, vacide idi. «Fakat, Yunanistanda, birçok cimnaslar vardı. Stadların yanın- da mutlaka bir kütüphane bulu- nurdu. . Amerikan kolejleri bu prensip üzerine kurulmuştur. Ta- lebeler hem ders görürler, hem idman yaparlar, sporla meşgul o- | dur. «Eski Yunan mekteplerinde di- siplini muhafaza için değnek kul- lanılırdı. Dersine çalışmıyan, ka- bahat işliyen talebelere falaka çekilirdi. (Homer) in şiirleri oku- nur, vatani hisleri tahrik olunur- dü, Kitabet, hesap, hendese, mem- leketlerinin tarihi, ilâh... öğren - dikten sonra ameli mekteplere kabül edilirlerdi. Burada, maruit sofular edebiyat bilgilerini arttırmaya çalışırlar - di. #*Yunanistanın çok meşhur kız kolejleri de vardı. Bu kolejlerde felsefe, vatanseverlik, musiki ve dans öğretilirdi. Kızlar, şimdiki Bibi avukat, gazeteci, yada doktor olmayı akıllarından - bile geçir- mezlerdi. <Yunanlı talebeler - başlarına hususi bir serpuş koyarlardı. Ve bu, güzel çehrelerine pek güzel | yakışırdı. «Pirne çocuk iken çok çirkindi. Çocuklar kendisine (Kara kurba) ismini vermişlerdi. Kolöji bitir - di, sonra anasının mesleğine ha- zırlandı. Anası, Boetide bir atta- riye dükkânı tutuyordu. O devir- ve hitabetteki | 5—SON TELGRAF — 1 ? ci Teşrin 1938 —— ——— İstanbul Dilencile Eski ramazanlarda cerre çıkan Yollar sakat, pejmürde insan ürüsü f suüurüsü ile Yazan: M, — Çat! Çat!. — Zırrr! — Kız, koş kapı çalınıyor. Hizmetçi, tabanları yağlar ko- par... Bayan, vakitsiz gelen bu mi- safire içerler. Çünkü; dikiş sepetinin başına | Beçmiş kocasının çorablarını ya- mıiyordur... Derhal, de parlanır... Dikiş sepetini, çorabları birer deliğe sokuşturur. lenip to - Hizmetçi kız, telâşla kapıyı aç- i mıştir... Bir sada — Allah, senden - razı olsun! Allah, gençliğini bağışlasın'.. Al- * lah, elden ayaktan düşürmesin!.. Sadayı, yukarıdan işitmiş olan bayan, sinirlencrek bağırır — Kız, ört kapıyı! Dilenci, bir iki kere daha, ayni | tempo ile söylendikten sohra; gi- der. Bayan dilenciye neden bir pat- ça ekmek olsun vermemiştir.? Se- bebi İstanbullularca malâmdur Dilencinin ekmek tarbası yok - rsen almaz. Pa- rsen, her hafta kapını çalan a- | — Eğer, para ve ayni gün ve sa: döner.., Mahalle ve semt - dilencilerinin gediklileri vardır. Para aldıkları Mmuayyen kapıları çalarak avaid » lerini toplarla.. Semtine göre bir kaç bin kapısı olan dilenci vardır. Bilemediniz beş yüz... Ayda, dört kereden birer kuruş alsa, bir ev kiraya vermiş gibidir. İstanbul'dilencileri çeşidlidir. Meselâ; bacağını topal, kolunu gakat, gözünü kör yapıp dilehen- ler olduğu gibi; kucağna, ve yanı- na birer çocuk alarak halkın mer- hametini üzerlerine çekip avuç açanlar da vardır. * İstanbulda, dilencileri kaldır « yapılan tazyik semere vermiştir diyeme - yiz... Belediye zabıtasının ve po « lisin takibatına rağmen; bu şehrin dilencisi her yerde hazır ve nazır- dır... mak için senelerdenberi Lokantada, oturmuş kemali iş - | tiha ile yemek yiyorsunuz... Bir | de bakarsınız, camın önüne boy - nu bükük, rengi soluk, sine küşad, | burun deliklerinden bir alay ifra- zat akıtan birisi, kirli ve mülev- ves çehresinin üstünde - kırılmış bir adese gibi duran çatlak gözle- rile size bakıyor. Tam; lokmayı ağzınıza koyaca- Biniz sırada dört kol iskambilde ortağınızın gizlice verdiği beykoz işmarı gibi, Jokantacının -gözüne ilişmeden, sağ gözünü kapayarak boynuhu büküp durur. Bu mınz1- ra karşısında mideniz, kalbinz, dimağınız harekete gelmiştir Çünkü bu pislik karşısında deniz altüst olmuştur. Bu sefa Mmuvacöhesinde, kalbiniz ku ni $- KÜLTÜR KAYNAKLARIMIZ lerde attarların eczacılardan far- kı yoktu. Pirme pek güzel flüt çalardı. Kolejden çıktıktan sonra bunu ilerletti, Büyük bir şöhret kazanr dı. (Prakzitel) in o kadar hoşuna gitti ki altından bir hoykelini yap- tı, ve Delf mabedinde, Isparta ve Makedonya krallarının heykelle. ri arasına koydu. Bu, hükümdar- lara katşı bir hakaret gibi telâkki olundu. «Fakat Pirne büyüdükçe güzel- leşmişti. Avukatı, kemerini çöze- rek hâkimlerin mukavemetini kır- masını tavsiye etti. Sonrası ma - lüm... Pirnenin iltifatına mazhar olmak için etek dolusu altın vere mmek lâzimgeliyordu. Ve o çok, çok (Devamı 7 inci sahifede) İ 'Türk Maarif Cemiyeti kültür hayatımızda büyük bir rol [Yık.ınl.ıh’ resim Ankara Türk Maarif Cemiyeti Kollejini göstermektedir. | tır. Bu bakımsızlık karşısında, mü- fekkireniz şahlanmıştır. bir kadınla berabersiniz; birisi, lâ- übali bir surette ya, elinize veya- hud omzunuza dokunur ve mıril- danır lasın?. hal ya, bayan... voya siz, çantaya sarılıp sadakayı toslarsınız, mümkün mü?.. Bilmem; bu benim san'atım değil dir kalktı, kalkacak diye işitirim.. hazır ve nazırdırlar!.. Ti yobazlar dolardı Sami KARAYEL * Gazinoda, vapurda veya sokakta — AlNlâh, güzel bayanını bağış- Allâh, sizi ayırmasın? Lâf değil; dua yerindedir... Der- İstanbul dilencilerini kaldırmak Yalnız; elli sene- Fakat; yine onlar, her yerde * Eskiden, asker kaçağı softalar, başlarında birer sarık medrese lerde otururlar, yarı aç, yarı tok imaretlerden nevaleçin olurlardı. Dört gözle de: — Ah, şu ramazan gelse diye... Sızlanırlardı. Çünkü; bunlar içi: —— ramazan ayı bir nevi dilencilik ayı idi. İsmine de «cer» derlerdi. On binlerce softa, köylere da - ğilir, bir ay ramazan — köylü il haşir ve neşir olurlardı. Bayram namazı kılınır kılınmaz köylüler- den para; kaz, tavuk, yumurta, buğday ne varsa cer ettikten son- ra; İstanbula Balıkpazarında tüc- carlık eden bakkal Boğos ağa gibi dönerlerdi Bu da; dilenciliğin — başka bir nev'i idi. Bilmem; cerre giden — softanın hikâyesini bilir misiniz?. Softa; ramazanda bir köye gel- miş... Tam, kabul olunacağı sıra- da bir softa daha düşmüş... Halbuki köylüye bir yobaz 1â - zımdır. Bakmışlar, sonradan geler (Devamı 6 ıncı sah'lede) oynamaktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: