1 Aralık 1938 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

1 Aralık 1938 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

wüyük bestekârların M N B“İıofen TTT f SEİ F çPğ N B k ş.ığ.î' etmekte iken bir-| âsk maceralarında Orijina itların aşklarına büy iyen Beethoven haya 1 arasında aşk ihti fatmin etmiş r, SEF '0 Breuning'dir. kendi kadar tatlı bir dos! - ak di ha bir bestekâr için hakiki üü uıîı"iırlım idi. Genç a - Sti olan bu hastalık gitgide artmışır 'in sağırlığı kesbi şid- '*'ıl::,"” © insanlardan kaç _İku İştir, Ve eksiği onu fevka Ona gülmiye başla- İ x“ W İ : *göler'e yazdığı bir. ! | Kü N £ v N Pa . k,:—:quf“ Benç kız; Güllietto Bi X_:'ın K Th &; qkh Birind ç 3.!“’%— € onun piyano ça- şwî kz Ö%:"“ gi *Ârtik hayat — bana Üa '" başladı.. Bu değişi Berg Eötç bir kıza medy şh“f*ven ve benim sev -| N“' kiz, Hayatımda bi-| izdiyacın — beni | düşünmiye başla Maalesef benimle ay- Heğil, sonra da” ben izdiyacı düşünmi- değilim. bu Tet yetiÇ kızi tanımadan h Supme e İKi güzel kız kar- Şi ve bunlardan bü- ttj F*Se Brunschvik'e " Veriyordu. b,_"'l_" Pek hoşuna git- -uumeuıı başbaşa piyano Gönk G, Sonra / Tnerese q);“k li tün bir hayat sü - hinçe Bugün 'doğmuş - Holândalı Kont Dym mt Dym mem - ? düslk ti M ni -| Kd n €ek mecburi t Mühteşem bir saraya Matoçitlt Beethoven'in tayıtları - birinci defa Salonlarında ça - to fi bu salona bu Yordu. Fakat onun derin bir aşkla bu Mk .i Ü Ü söylenilir. l Sevmiş Eller gibi değil h.,,_k" hayatını bir İi gi Stle bağlamamış- ÜN evli idi. Gu- Zaman — sonra TE ile evlen » Seriya hafifmeşrep kadın defterine yazmış| Kardeşten —Therese| iş€ir. l0 yaptıktan son| '* gelip Viyanada | olan bir| 'in ilk aşklarından bi| nden ve ken yaş küçük bulunan! arasında doğan t levam etmiştir. Beet- tında en büyük fe ir | liteler kaç kişiye Ve nasıl | aşık oldu? | bdlamı ve güç elde edıiî-l miş ve Napoliye gitmişti. Therese bütün hayatınca ona merbut kal- dı. Halbuki Guillietto evlendikten sonra Beethoven'in hayatında ye ni bir kadın görünür bu bir dok - torun kızı olan başka bir Therese- tir. Therese Mafatti! Beethoven bir ara bu genç kı- zin desti izdivacına talip olmuş fa kat reddedilmişlir. Ve yine bu sı- ralarda onun hayatında mühim yer almamış birkaç âşk macerası kaydettiler. Fakat kocasile Napoliden avdet bu ufak tefek sevgileri tamamile ihmal ederek yine o genç kadına doğru gider. Bu suretle onun bir zamanlar Gulllietto'yu cidden sev- miş fakat sonraları unulmuş oldu ğunu zannetmek doğrudur. Beet- hoven'in hakiki aşkı onun ebedi aşkı muhakkak ki Therese'tir. Ona «Fidelio» sındaki Eleonore'i | ilham etmiş olan kadının Therese olduğu söylenilir. Bütün bu gel'p geçici heveslerin ve inhimaklerin içinde hep de - vam eden aşk onun aşkıdır. — * Fakat neden bu aşk bir izdivaç Ja neticeli dştir? İşte bunu anlamak mümkün değildir? Ve noden biribirlerinden ayrıl - mışlardır? Buna cevap vermek im kânsızdır. ? Kırk yaşında iken Beethoven ça resiz ve tek başına kalmıştır. Bu aralarda onun bir baba olmak is- teğile tutuştuğu görülür. Yalnızlığı hele sağirliğin büsbü- ün müthiş bir hale soktuğu bu inziva ona müthiş gelmektedir. Bu aralarda Becthoven'i tabia - te meclüp görüyoruz. Kadınsız ha| yatını tabiatten aldığı zevklerle teselli etmek emelindedir. İşte bu inziva içinde günün bi- rihde yeniden bir kadına rastge -| len Beethoven şu sözleri hâtıra defterine kaydediyor. «Madam M., buradan geçti. Ba- na tatlı bir bakışla baktığını biraz zannettim. İnsanı ancak aşk me - sut edebilir.» Fakat bu kimdesizliği içinde ö- nun yine bir kadın arkadaşı var- dır. Bu arkadaş ve dost Prenses Erdödy'dir. O bu büyük bestekâr- la bir anne şefkatile meşgul ol - maktadır. Fakat o sonsuz bir yeis. içinde ve bilhassa işitememekten duyduğu bir azapla kıvranarak ya şamaktadır. Bu sıralarda küçük Krems kö - yüne çekilmiştir ve arada sonun - €u Suatuor'u yazmıştır. Bu eseri yazdıktan sonra Viyanaya harekot| etmiştir. Fakat yolda bir perito - nit krizine tutularak süt arabasi- le yoluna devam edebildi. Son nefesinde Therese Brunsch| vick'in rosmini göğsü üstünde sı - kan Beothoven ondan - ebediyen ayrıldığı için gözyaşı dökmüştür. ni kucakladığı Therese'i onun ha- Son aylarda, müttefikin filosu tarafından abluka altıma alınan almanlar, denizaltı gemilerile fa- aliyete geçtiler. Akdenizin birçok yerlerinde, bilhassa İspanya sa - hillerinde gizli üssü bahrileri var. Tıbkı korsanlar gibi rastgeldikleri gemileri batırıyorlar. Fakat nere- de gizleniyorlar? Bunu anlıyabil- menin imkânı yok. Tayyarelerin, | totpidoların araştırmalarından bir | fayda olmadı. Vega, Tanca açik- larında, Atos Süveyş kanalı ci rında batırıldı. Marsilya açık! rında bir denizaltının periskopu görüldü. Şübhesiz bunların er - | zak, mühimmat ve essas depoları İspanya sahillerinde, Fakat nere- de? İşte bu müşkül vazifeye bizi tayin ettiler, — İruna gidersiniz. Bir otomo- bil kiralarsınız. Orada memurla- rımızdan biri gelip sizi bulacak. Lâzım gelen talimatı verecek. janlarının dikkat nazarını çek - meden bir. otomobil - tedarikine çalışıyoruz. Bulacağımız atomobi- Tn sağlam olması ve sahibinin muayyen bir zaman için otomo- bilini bize emniyet etmesi lâzım. İkinci gün, şehrin fakir mahalle- dan birinin bir otomobili olduğu- nu ve çoktanberi kullanmadığını öğrendim. Hemen kendisine mü- | bul etti. Otomobili gösterdi. Biraz eskice, fakat sağlam. İşimizi gö- rür. Yandaki meyhaneye girdik, pazarlığa başladık. Nihayet, yağı vesairesi bizo ald olmak, 3000 frank teminat akçesi ve günde 300 frank da kira vermek şartile mu- tabık kaldık. OÖtele dönerken köşenin başın- da karşıma bir kadın çıktı: «Bana sıcak bir şey ikram etmez misi- niz?...» diye yolumu kesti. Üstü ve başı fakirane idi, Başımı kaldırmadan, cevab ver- meden geçip gidecektik. Fakat, o kadar tatlı, okşayıcı bir sesi var- dı ki durdum. Dikkatle yüzüne baktım. Sırtı kamburlaşmış gibi idi. Fakat çok gitmedi. Yüzü bo- kiki ve ebedi aşkı olarak kabul et mekte hiçbir hata olmaz. yalı idi, İri mavi gözle len ze- kâ saçılıyordu. Kendisinin görün- lerinde dolaşırken dükkâncılar - | Tacaat ettim. Teklifimi derhal ka> | düğü gibi fakir olmadığını derhar anladım. Muhakkak, bizim otele gelişimiz yabancı ajanların dik- kat nazarlarını çekmişti. Bu ka- din vasıtasile kim — olduğumuzu buraya miçin geldiğimizi anlamı- ya memur edilmişti. Buna kanaat getirmiş olduğum için aldanmış gibi göründüm: — Peki, güzelim, dedim. Şu kah veye girelim... Az sonra, bu kadının cidden ca- lduğuna şübhem - kalmadı. Çay kadehini tutan minimini el- leri, muntazam kesilmiş tırnakla- rı, hele konuşması sokak köşele- rinde müşteri bekliyen kadınlara hiç de benzemiyordu. Havadan, şundan ve bundan bahsederken maksadını anlamıya çalışıyordum. Çayını içip bitir - dikten sonra sordu: — Nereye götüreceksiniz beni? — Otele gitmiye meeburum Mühim işlerim var. Bir başka ak- şam... Cevab vermedi. Ayrıldık. Yol- da giderken düşünüyor, ara sıra dönüp bakıyordum. Acaba beni takib ediyor mu diye... Akşam, üç arkadaşımla beraber, Z. 23 numaralı casusun hakkından nasıl! geldim?... Kadının ağzına kloroform tamponunu hastırdım. Bayıldı Yatak çarşaflariyle bağladım, pencereden sarkıttım yük treninin arkasındaki çimenlerin üzerine yatırdım. Dinamit kartonunu yerleştirdim. fitili ateşliye- 'ceğim sırada üzerime birisi abandı. Keskin bir hançerin parladığını gördüm. Gözlerimi kapadım, fakat... Hançeri tutan parmaklar gevşedi boynuma sıcak bir mayi akmıya başladı odamda toplandık. Müzakere e- W tik. Ne yapacağız?... Şimdilik yapılacak bir şey yoktu. Bekle - mek mocburiyetinde idik, Nere- de araştırma yapscağımızı gele - cek adam söyliyecekti. İçimizden birisi: — Bu kadının bizi tarassud et- tiğine hükmetmek doğru olmasa gerok... İhtimal casustur. Yaban- cı görünce belki bir malümat ah- rım diyar. Ertesi günü gene — karşılaştık. Artık her sokağa çıkışımda ken- disini görüyordum. Muhakkak be- ni tarassud ediyordu. Üçüncü günü, büyük meydan - daki âbideyi seyrederken yanıma dilenci kıyafetli birisi yaklaştı. Şapkasını uzatti, yalvarır gibi bir vaziyet aldı, mırıldandı: — Bu gece, saat onda, istasyo- nun arkasında. Bu kır sakallı, pis dilenci, bi- zim günlerdenberi sabırsızlıkla beklediğimiz casustu... Dilenci kıyafetli ajanın söyle - diği saatte istasyonun —arkasına gittik. Kimseler yoktu ve pek ka- ranlıktı. Dördümüzde beraber (Devamı 6 ıncı sahifede) Korsanların üasü bahrisi ve(An Bonni) Kara korsanlar devri- nin iki müstesna siması Korsanların gemiri Mari Read, 1680 senesinde Lon- dra civarında bir köyde dünyaya geldi. Anası genç bir bahriyeli ile evlendi. Kocası, bir oğlu dünyaya geldiği gün Amerikaya giden bir gemi ile ayrılmış ve bir daha ge- ri dönmemişti. Gemi, yükü ve Mürettebatı ile Okyanusun de - rinliklerine gömülmüştü. Madam Read, uzak bir köye nakletti. Gebeliğini atlesinden ve tanıdıklarından saklamak - istedi. Bu sırada oğlu hastalandı ve öl- di Altı ay sonra bir kaz çocuk dünyaya getirdi, Mari ismini ver- di. İşte bu Mari kara korsanlar dev l' rinin en şayanı dikkat simaların- dan biri oldu. Senelerce Okyanu- su haraca kesti. Madam Resd elinde bulunan para ile üç sene kadar geçindi. Ni- hayet meteliksiz kaldı. Bu sırada ölen kocasının Londrada biraz malı olduğunu hatırladı. Londra- ya gidip hakkımı aramıya karar verdi. Kayınvalidesinin daha zi- yade alâkasını çekmek için kızı- na erkek elbisesi giydirdi. Yaşlı kadın çocuğunu çok sevi- yordu. Bu miniminicik yavruyu görünce gözleri yaşardı. Oğlunu görüyormuş gibi oldu: «Tâlim ve (Devamı 7 inci sahifede) T

Bu sayıdan diğer sayfalar: