8 Şubat 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

8 Şubat 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TEHALK Tefrika Numarası : 26 Yazan: Rahmi YAĞIZ Odesaya Yaklaştık mı Dersiniz ? Evet, Saat 15 de Odesa'ya Varmış Olacağız Süvari Akkerman bu kısa ve dohşetli hâdiseyi, ikinci Sivastopol bombardımanı da gemi jurnalına| kaydetti.. Suşon, bulâuduğu mev- kii muhafaza ediyor, Sivastopol Yavuzun arkasında gözden silin - diği halde hâlâ zırh kuleden ay- tılmıyordu. Süvari işini bitirdi, yukarı çi- karken merdiven başında karşı- laşığı Enver Beye sordu: — Enver Bey! Amiral nerede biliyir musunuz? — Kumanda kulesinde albayım! — Birşeyle mi meşgul? Yanın- da kimse var mı? — Hayır.. Yalnız başına orada duruyor.. Ayakta, mazgalın önün- de bekliyor. — Neyi? Süvarinin boş bulunarak yap - tığı son suale Enver bey omuz - larımı silkmekle karşılık verdi. Akkerman doğru zirh küleye, a- Miralin yanına geldi. Saşon; bulunduğu yeri Sivas - topoldanberi terketmemişti. Ami- ral bir taraftan Enver Paşaya ne taraftan da kâfi görme mini tamamlamak için da bir baskın yapmayı fikrinden Beçiriyordu. Soşona göre Sivastopolun bum- bardımanı Kolçağın cür'etine tam bir karşılık olmaktan çok uzak, Adeta hiç değerinde bir işti. Os - manlı sahillerinde muhafaza ser- visinde bulunan Hamidiye ve Mi- dillinin mevcudiyetini hiçe sayan Boğazda stim üzerinde bekliyen Yavuzu istihfaf edercesine bir hamle ile Karadenize çıkmak, nakliye gemilerini yakalamak, e- sir etmek gözüpekliğini gösteren Kolçağa karşı kalbinde taşan kini, hirsi dindirmek Osmanlı donan- ma kumandanının elinden gelmi - yordu. Süvari Akkermanın zırh ye girişi Soşonu bir saniye için Gdüşüncelerinden ayırdı, süvarinin Yüzüne bakan Amiral başını sal- ladı: — Birşey mi var Albayım? — Yok... Herşey normal Ami- Talim, bula doğru yol alıyoruz. Biraz ev- Velki deniz muharebesile Sivas - topolun bombardımanını jurnala Beçirdim. Saat nasıl albay? kkerman yeleğindeki saate ktır: — (1) e (7) var Amiralim! — BSıvyastopoldan ayrılalı epey Simuş! Acaba nerelerdeyiz? — Evet, Rus sahillerinden 90 Mil açıkta, kanal hattı üzerinde, İstanbul istikametinde yol alıyo- Tuz! - OÖdesaya birşey kalmamış demek? . Dönüşe başladık. İstan - |.. — Anlamadım Amiral! — Odesaya yaklaştık mı demek orum da! Akkerman gözlerini kırpıştırdı, zihninde bir hesab yaptı, Amirale cevab verdi: — Saat 15 de Odesa hizasına var-, mış olacağız! — Tam ikindi vakti demek! — Evet... Tam ikindi vakti! Soşonun çatık yüzünde bir te- bessüm şimşeği uçuştu. Görlerin- de ışıklanan bu gülücükle biraz da gakalaşmak ihtiyacını duyan do- nanma kumandanı tekrar söz aldı: — Dostumuz - İngilizler ikindi çayına çok ehemmiyet verirler, biliyorsunuz ya alba; Süvari, Amiralin bu sözlerine gülümsedi, Soşonun dilinin altın- da bir bakla mevcud olduğunu kes- tiren Akkerman başımı salladı, tas- dik etti: — Evet! Çok ehemmiyet verir- ler. — O halde, onların müttefiki o- lan Rusların da bu çaya ehemmi- yet vermeleri lâzımdır. — Anlamadım Amiral! — Hakkın var dostum! Sabahki muharebenin üstüne nükle yap- mak, yorgunu yokuşa sürmekten ten darksız bir hareket olacak!. Söylemek istediğim şu: Sivasto- pol halkını sabah karanlığı, kah- valtı sofrası başında salvolarımız- la iştibaya 'getirmiş, onlara top - bir ölüm senfo- İkindi çayını içe- ceği ıııudı orada bulunacağız. O- sayı da bu şereflen mahrum bi: rakmak insafsızlık olacak diye dü- şündüm. — Evet Amiral! — Onun için Odesalıların da - kindi çayını müzikle almalarını mnin etmek istedim! Süvari güçlükle kavradığı A- miralin fikrini bir defa da kendi dilile tekrarladı: — Yani Odesaya da uğrıyalım. onun da hatırı kalmasın mi de- mek istiyorsunuz Ami — Bvet! — Peki... Rotayı değiştiriyorum. Yavuzun makine sür'atin arttırılması ( koşuştu, — Akkerman kumanda evklinde —dümen tutan çavuşa kerteler emretti. Garbe doğ- Tu suları yararak ok gibi uçan 'Türk Amirel gemisi 4 kerte şimale rota değiştirdi, her saniye biraz daha rüzgürlaşarak Odesa tuttu. — Devamı ver — KMMrWMMmMnmm Kendilerini Aldatıyorlar mı? (8 inci sahifeden devam Sinemada anasını kaybeden bir| çocuk veya çocuğunu kaybeden bir ananın halini görünce gözle - riniz sulanıyor. Sokakta gördüğünüz kedi veya köpek türmek istiğorsunuz. Acıklı şarkıları — dinlemekten, sonu facia ile biten romanları 0- kumaktan boşlanıyorsunuz. Bir hatıraya bağlanıp kalıyor - sunuz. Eski aşk mektublarınızı bir tür- lü kıyıp bakamıyorsunuz. KENDİNİZİ SAF, SADEDİL ZANNEDİYORSUNUZ İyı dans ettiğiniz, şürkı söyle - diğiniz iddiasında bulusuyorsu- nuz. Şurup veya sigara ;çerken, söz söylerken serçe parmağınızı ha - vada bulunduruyorsunuz. Sokağa çıktığınız zaman mut - lakı yanınızda birinla bulunma - Bını istiyorsunuz. Küçük bir terziye yaptırdığınız mantonun — yakasının İç tarafına büyük bir terzinin markısını ko- yuyorsunuz. Size hiç yakışmıyan bir şapkayı modadır diye buşınıza koymaktan çekinmiyorsunuz. No, 63 — Rıca ederim, rica ederim Bel-| Ma hanım! Diyordu, K Bir an gözüne kayada gördüğü 'ziyet geldi. Belini buşka bir er- 822 kollarile sardırar kadın, şim-| zendisini sarmış, eğliyor, hiçe TiYOrdu. ' defa onu nefretle ve biraz #iddetlice itti: — Belma hanım , ne yapıyor - ""'uı_ kendinize geliniz!.. kı"dıkı bu şiddet ve resmiyet M)'ı şaşırtmıştı. Blak gözlerile Sermede baktı: ya ge EMed, birak kollarında do-i döya ağlıyayım!. kaşları çatık. çok ciddi | | | Yazan: Nusret Safa COŞKUZ. bir eda ile; ilk defa gördüğü bir | insanla konuşuyormuş gibi: — Hanıcferdi, ağateyiniz Şe - kip Sinan bey tarafından geliyo- ruml.. Belma gözleri büyüyerek, geri geri çekilmişti: — Sen, ağabeyimin mektubun- da yazdığı genç hukuk müşav'ri, sen misin o?. Sermed, dimdik, biz kaya salâ- betile duruyordu: — Bendenizim hanymefendi. Şe- kip Sinan bey gize verilmek üze- Te bir mektup verdiler. Hareket günümüzü ayrıca kararlaştıraca- e. Bolma tekrar bu seler daha çok| | tihanız k Söz arasında, bilir bilmez ya - bancı kelimeler kullanıyorsunuz. 'Yol çanlalarınızın üzerine, ka- pısından içeri girmediğiniz, bü - yük otellerin etiketlerini yapış « Turıyorsunuz. Lokantada, yemeklerin yarı « sını bırakryorsunuz. HIRAFATA EHEMMİYET VER- MEDİĞİNİZİ SÖYLÜYORSUNUZ. Bir kibritle üç sigara yakmak - tan çekiniyorsünuz. Sofrada 13 kişi bulundu mu iş- or. Korakedi gördünüz mü ürkü - yorsunuz. Yolda giderken, duvara dayan- mış bir merdiven görünce: eJstüm başım kirlenmesin...» diye altın- dan geçmek İstemiyorsunuz. Sabakleyin bir kelebek gördü - nüz mü bütün gün endişe içinde kalıyorsunuz. Gece rüyanızda bir ölü gördü- nüz mü fena fena şeyler düşünü- yorsunuz. Cadılara, hortlaklar banilere inanıyorsunuz. Bir düşünceniz, bir kederiniz ol- du mu hemen falcıya koşuyor - sunuz. yumuşak genç adama yaklaştı: — | — 000 Sermed, Sermedeiğim, | a karşi böyle —zalim olma... | ; şeyi unutacağız. Buk hayat bizi birbirimize itiyor. Sermed tok bir sesle cevap ver- — Her şey unutulabilirdi h | mimefendi. Fakat dün geç vakit yanın üzerinde görülen man - zara hafızamın en ücra köşeleri- ne kadar çizilmiştir. Genç kadın sinirlendi. Darbe şiddetli inmişti. Fakat kendini büsbütün bırakmadı: — Buyurmaz mısınız?. Öne düştü, merdivenleri çık - mağa başladılar. Sermed, isteme- diği halde onun çorapsız bacak- ına, basamakları çıkarken öye mıyan kalçalarına takılıyor- du. Odaya girdiler. Belma: — Evde kimse yok! Rahat ra - hat konuşabilirizi — Filmler-Yıldızlar T 1809 Katerin terin Hepbürn, sinemaya nasıl başladığını şu süretle K anlatıyor: «— Bir gün, hiç tanımadığım bir adam yanıma yaklaştı: — Benimle beraber —Holivuda gelmek ister misiniz? 'edi. Güldüm — ve şu cevabı verdim: — Ben fotojenik değilim. Bir kere tecrübe etmek istedim, mu- valfak olamadım. Sonra, tiyatroyu çok severim. Nevyorktan ayrılmak istemem, Meğer bu zat, meşhur sinema - cılardan Core Cükor imiş. Yeni bir yıldız arıyormuş. Güldü: — Bilükis, dedi. Çok fotojenik- Sonra karakterini, tavırla - rınız çok tabif ve çok hoşuma gitti. Sizi, bana tavsiye eden Cumhur Reisi Mösyö Ruzveltin kızların - dan birisidir. Sizi (Amazon) rolü- nü yaparken görmüş, pek beğen- miş, takdir etmiş. Aradığım yıl - dızın siz olabileceğinizi bana te - min etti. Hakkı varmış. Teklifimi reddetmeyiniz. Çok büyük bir ylı- d? ol ksınız...» Katrin, o sıralarda Nevyorkun trolarının birinde oy- Büyük bir muvatfaki - yel göstermiş, şöhret de kazan » . Birdenbire terket- mek ve neticesinden emin olma- dığı bir maceraya atılmak istemi- yordu, Ç | | | İ (Core Cükar) ın ısrarına daya namadı. Fakat, altı ay Nevyorkta serbest kalmayı, büyük yılmızlar gibi afişlerle halka tanıttırılmayı senaryoları tetkik hakkını. sonra binlerce dolarlık bir mukavele akdini şart koştu. YENİ BİR GRETA GARBO?., Cükor, bütün bu şartları kabul etti. Sinema âmillerine, yeni bir (Gurbo) bulduğunu sevinçle ha- ber verdi. Katerin, ilk mukavele- sini imzaladığı zaman, pek çok sevdiği (Lora Hardini in kendi- sine refakat etmesini istemiş ve vaid de almıştı. Cesaretine, san'atına güvenmek- le beraber endişeden kendini ala- miyor, yine korkuyardu. Tiyatro sabnelerinde ilk devrelerde çek - tiği güçlük ve uğradığı muvaffa - kiyetsizlik hatırına geliyor. cesa- reti kırılıyordu. Holivudda mücadele etmek, uğ- raşmak Mocburiyetinde kalacağı- nı biliyor, bu sırada yanında can- dan birisinin bulunmasını istiyor-i du. Kocasına gelince: Ondan ayrıl- maktan pek o kadar müteessir ol- muyordu. Onunla mektebde iken tanışmış, evlenmişti. Son zaman- larda biribirlerini gördükleri yok-| tu. Aralarında bir soğukluk baş « lamıştı. Kat in tiyatroya intisab et- Dedi. | Sermede gözleri parlıyarak, has-| amülesi sevgi dolup taşan i nazarlarla bakıyordu. — Ne kadar değişmişsin Ser « med Sermed cevap vermedi. Başını pencereden tarala çevir- miş, bahçeye bakıyordu. Kaç de- fa şu yıkık davarı aşmış, arka mutfak kapısından çıkan Belma ile bahçenin kuytu bir köşesinde başbaşa kalmıştı. Gözlerini yumdu. O kadın yine karşısındaydı- Fakat ikisi de on - Jar değillerdi. Belma ayakta duruyordu: — Sermed, herşeyi unutalım... Beni affet... İnan ki sana hiç iha- net etmedim. Genç adam bir ok gibi yerinden fırlamıştı. Artık iradesine hâkim değildi. Bir adımda Belmanın yanına gelmişti. Avucunu kadının ağzı- Evli Değil, Fakat Üç Çocuk Sahibi Esrarengiz Yıldız Hepbürn Hayatını Anlatıyor Esrarengiz yıldız Koterin Hepbürn mesinin bunda çok dehali vardı. O, her gece (Amazon ve kocası) piyesinde alkışlar kazanıyor, ko- casile pek meşgul olamıyordu. HUSUSİ HAYATIM BANA AİDDİR!” Katerin, şimdi bu yeni atıla - cağı hayatı düşünüyordu. Gaze- telerde, sinema şehrine, bu şe - hirdeki san'atkârların husust ha- yatlarına dair yazılan dedikodu- ları biliyordu. Lora'ya: — Hususi hayatım bana alddir. Halka değil.. Ben, bi rol yapıyo-. rum. İşte bu rol üzerinde beni ten- kid etmek lâzımdır. Yoksa hususi hayatımdan, kaç kocaya vardı - | #ımdan, kaç kocadan boşandığım-. dan bahsederek degil. Gazete mu- habirlerinin takibinden kurtul - mak isterim. Bu husuşta size gü- veniyorum. Bana siz yardım ede- ceksiniz... Diyordu. Cükor'dan gelen bir | telgraf, yeni filmin çevrilmeye başlandığını haber veriyor ve ken- disini davet ediyordu. HOLİVUDDA Dört gün. dört gece süren bir tren yolculuğu esnasında iki ka- dının konuştukları yalnız, Holi - vudda nasıl karşılanacakları bah- Si idi. Katerin, mektebdeki gibi giyin-i i. Saçlarını gelişi güzel top - lamış, Üzerine en eski şapkaların- dan birini koymuştu. Arkasında sade bir kostüm tayyör vardı. ns kapattı, avazı çıktığı kadar haykırdı: Yalan.. yalan söylüyorsun, inanmıyorum, inanamıyorum ar- tik. Dün gözlerimle gördükten sonra... Sus, kendini müdafaaya kalkışma, büsbütün küçülüyorsun. Belma avucun içinde sıkışan çe- nesini kurtarmağa çalışıyordu. Yalvaran bir sesle: — Sermed, sakin ol!, Dedi. Delikanlımın kolları yanına düş- müştü. Elini alnında dolaştırdı: Hakkın va.. Ne oluyorum!. Sonra diklenmiye çalışarak: — Belma Hanım dedi. Ağabeyi- niz Şekip Sinan Beyden bir mek- tup getirdiğimi söylemiştim. Siz de Şekib Sinan Beyin mektub yaz- dağını ilâve ettiniz. Vaziyeti bili- yorsunuz demektir. Birkaç gün i- Ççinde gitmemiz lüzımdı. Fakat be- Bim bususl bir işim çıktı.. On beş günü geçeceğimizi zannederim. Kendisini bu kıyafette gören- lerin, bunun Holivuda şöhret ka- zanmıya giden bir yıldız olduğuna iIhtimal vermiyecekleri gayet ta- bil idi. Kâlerin, bir aralık göz yaşlarını| zaptedemedi ağlamıya — başladı. Trenden indiği zaman bile elinde bir mendil vardı. Kimseye görün- meden istasyondan çıktı. Kum - panyanın memurlarından — biri kendisini karşılamıya gelmişti. Bu sade giyinmiş kızı görünce kendi kendine: <Eğer “Cükor'un methettiği kız bu ise epey alay var!...> diye mırıldandı. Katerin, ertesi günü stüdyoya lüks bir otomobille gitti. Yanında | kocaman bir maymun vardı. Ga- | yet şık giyinmişti. Doğrudan doğ-| ruya müdürün odasına girdi: — Ben, dedi. Katerin Hep - bürn'üm... Çalışmaya geldim!... EVLİ DEĞİL FAKAT ÜÇ ÇOCUĞU VARI. Katerin'in stüdyoya gelişi ga « zetelere aksetti. Artık neler yaz- madılar, neler.... Bunlardan birisi: «Bu, sinemada şöhret yapmıya, gelen zengin bir bankerin kızı « dirt.. Diye yazmıştı. Katerin, kendisile' görüşen gazete muhabirlerine çok! garib şeyler anlatıyo:, gülüyor - du. Losanjeles sokaklarında pan- talonla veya pijama ile dolaşıyor- du. Kendisine: — Evli misiniz?... Maamafih ben Şekib Sinan Bey- den ayrıca izin istiyeceğim. Siz sir an evvel hareket etmek isti- yorsanız, gidebilirsiniz!. Belma boynunu bükmüştü, göz- lerinden akan damlalar, yanakları üzerinden yuvarlanıyor, birbirini kovalıyordu: Ayaklarını öpeyim, Benim kar - şımda böyle konuşma.. Kabul edi- yorum, beni affetme. — Lâkin hiç olmazsa bugün eski Belma, eski Sermed olarak konuşalım.. Bir sa ati bana çok görür müsün?. Sermed, tiksinir gibi omuzlarını ve başını silkeledi: — Eski Sermed, eski Bolma hal, Mümkün mü?. Hayalimdeki sen, ilk ihanetinle çökmüştün.. Ka - famda hatıraların enkazı vardı. Dün onları da sildin, süpürdün. Şimmdi sana ait hiçbir şey taşımı « yorum; (Devamı var) Diye soranlara: — Hayır! Kocaya varmadım. Fas| kat üç çocuk doğurdum!. — Doktor Hepbürn dö Harfe « run kızı mısınız? Bren Mari kolles jinde bulundunuz mu*. Diyenlere de şu cevabı veri « yordu: — Hiyır! Beni bir benzetiyorsunuz... ANLAŞILMIYAN BİR KADIN Gazeteciler, halk meraktan çati liyor, bunun nasıl bir garib mahe lök olduğunu anlıyamıyordu. O; halkın gösterdiği bu alâkas dan memnun oluyordu. Filim çevrilmeğe başladığı zas man kimseyi dinlemiyordu. Ga « yet tabil oynuyordu. Bazan L - ra'ya; — Bu fabrikaya (stüdyoya) bi türlü ısınamıyorum, alışamıyo « rum. Nevyorka dönelim. Yine ti yyatroda çalışacağım. $ Diyar ve dostu kendisini teskin: etmiye uğraşıyordu. Bununla be « raber (varisler...) fümi çevrilip bitince hemen trene atladı, Nevs yorka gitti. Bu ilk fümin kazans dığı rağbeti gazetelerde öğrendik İi Katerin, büyük bir şöhret kas f zanmıştı. Holivuda düzdü. (Krise tofer Sonj) filmini çevirdi. Artık İj Hoiivud havasına, muhitine mıştı. Güzel bir köşk satın aldı. Zevkine göre döşetti. Lora ile be- Taber oturuyor, arasıra tayyareyeji biniyor, Nevyorka gidiyor. (Doktar Marşın dört kızı) fit « ll minde artık şöhretin en yüksek Bi derecesini kazandı. Garbo ayarıne) da bir artist olduğu - söylenmeğe başlandı. Katerin Hepbürn meşhur mil- yarder tayyaresi Hovar Hug'le ev. Tenmiştir. Hovar Hug, geçen yaz tayyara Ş ile Okyanusu geçmiş Avrupaya gelmişti. | Katerin, sinema âleminin en ses vimli ve en esrarengiz bir sima« sıdır. CARIRST 3 PORTRELERİ başkasına Sinema Haberle LXENİ BİR FİLM Marsel Şantal, Remü ve Kon- şita Montenegro, G. W. Pabst tae rafından çevrilecek — (Mukad)'es kanun) filminin başlıca rollerini deruhde etmişlerdir. Bu filmin se- naryosu, Madam Wino tarafından yazılmıştır. JAN RÖNUAR'IN YENİ FİLMİ — (Böte humaine) filmini bitiren Jan Rönuar, şubat nihayetinde (Kumar usulü) adlı yeni bir film çevirmiye başlıyacaktır. MARİ ANTUANT FİLMİ ea LT *Macar hükümeti, Mari Antuant filminin gösterilmesini menetmiş- tir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: