2 Nisan 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

2 Nisan 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yüze Yakın Geçkin İnsanın İşsiz Ağızlarından Çıkan Ses Merhaba Efendim, Nasılsınız, İyi misiniz ? Baştakinden yere atlıyan baş- lan vekili tabur kumanda- Dinin verdiği sertçe bir: — Hazırol. Dikkat! Sağa bak! Kumandasile teftişe hazır kıt'a- Hin esas vaziyetine geçişi ile işle- Tine başladılar, Enver Paşa elleri- İ arkasına bağlamış, — belinde, #fevari bir yan duruşla pırıldı - Yan kendi icadı işlemeli hançerin Göz kamaştıran — iltimalarile iki tarafa sâllanarak önde yürü Bahriye Nazırı sakallı Cem da, K. X. kumandanı Esad Paşa, karargâhı umumiye merbut şube Müdürlerinden Osmanlı ve Al - man generalleri başkur ve- kilini takib uıy:ı:km:ılndm a İsimlerini birer uraucı şöhreti- le gözlerinde büyüttükleri bu kas dar erkânı bir arada karşılarında bulan aksakallı efrad dik tutma- | Üa çalıştıkları vücudlarının her dakika biraz daha dermansızlaş- fığını hissediyorlar, kendilerini Zorliyarak teftişin nihayetlenme- sini bekliyotlardı. Enver Paşa ile maiyeti birinci bölüğün önüne geldiler. Harbiye Naziri” gürleştirmeğe çalıştığı bir sesle haykırdı: — Merhaba asker! (100) e yakın geçkin insanın dişsiz ağzından çıkan ıslıklı bir. 5e8 karşılık verdi: — Merhaba efendim! — Naüsılsınız, iyi misiniz? — Sağol paşam! : Ve.. sırmalara bürünmüş er « kândan mürekkeb htyet safın ö- SiÜnden geçmeğe koyuldu. ,Enver Paşa birinci bölüğün ö- nünden henüz 20 adım uzaklaş - Madan yere düşen bir vücudün. Sikardığı silik ve hişırtılı sesi dü- uldü. Enver Paşa durdu. Tabur :u:ınndamndaıı sordu: X .Ne var, ne oluyor binbaşı?, | Tabur kumandanı gözlerini yı 7€ çevirdi, mırıldandı: — Güneş garpmış olacak, Nefer yete düştü paşam! , Eaver “Püşa- sesini çıkarmadı, a €mesine devam etil. İkinci bös lvv-ıgı:un önünden geçerken biraz ev- _rd €tTeyan eden hâdise tekrar - y İhtiyar askerler bir gecelik 'Oorgünlük ve yarım günlük a - Bustos güneşi al Bin tesiril liyo: bir l& birer birer yere yıkı- T. düşüyor, bayılıyordu. Genç ve hadid başkumandan vekili bu hale fena halde içerle . Mişti. Bu sırada birdenbire hava karardı. Şimal iatikametinden ge len iri yağmur, dolu gömülü sel bulutları göğü kapladı, Şidi h Venç Kızlar. i (î #Aci sayfadan devam) lenenlerdi a. eıı 4000 kişi 55 yaşla - İngilterede gg7 de #vlenen yaş. h erkeklerin arasında g3 çayat Hda 83 yaşına uş!, basmış olanlar da varmı Gazeti in bir muhavriri yaşlı mış olan kadınların #ikirlerini almağı da ihmal etme. Mişlir. Verilen govdtların çoğu Kendilerinin memnun ve mes'ud Olduklarını göstermektedir. _.ef:iı Bir erkeğe varınağa karar ae _k;c biz kız bunu akraba- liklerine söyleyince he « — İhtiyar diye k:ııdi,g,.:î;:: HezRa buki böyle evlenenlerin çoğ radan mes'ud 9 ltında bekleme - | Sağ Ol Paşam! bir gök gürleyişini müteakib bar- daktan boşanırcasına bir yağmur tulturdu. Teftiş heyeti bu beklenmiyen hava bozması karşısında şaşırdı, açık otomobiller bir dakikada sır- sıklam olmuş, teftiş için safta du- sular süzülmeğe başlamıştı. | — Enver Paşa yanısıra sessiz du- Tan tabur kumandanına seslendi: — Binbaşı sığınılacak bir. yer | yok mu burada?. Binbaşı ekeledi: | — Var paşam! Emir buyuru - | hur: - Haydi söylenme düş önümü- | 2e... Yaşlı tabur kumandanı genç başkumandanın önüno düştü, şa- kir şakır yağan yağmurun altın- da sırsıklam olan teftiş heyeti o- racıkta, birinci bölük mıntaka - sındaki mülâzimin zeminliğine götürdü. Etrad, çantalarına sarılı dürül. Müş çadırlarını çözdüler, kırın ar- HİKÂYE: (4 üncü sayfadan devam) Genç adam, bundan sonra: «— Revnak, seni seviyorum! di- yecekti», Fakat bunu söyliyeme- di; çünkü, bu sırada işittiği ince bir. kadın sesi, buna engel oldu. — Vildan, Vildan!. ; Delikanla uyandığı vakit, ba . | şının altındaki yastığın öğle sıca. | Bında döktüğü terden ıslanmış ol- duğunu gördü. Hâlâ gördüğü tatlı Tüyanın tesirile sürhoş gibiydi. Bahçeden ayni ince kadın sesi, | tekrar yükseldi: — Vildan, Vildani. — Bu ges onun sesi ldi: Revnak'ın, | sevgilisinin sesi... Delikanlı — yatağından — sıçradı, derhal elbisesini giydi, bahçeye indi. * Akşam.. Bütün gün kızgı: ha- raretile güzel İstanbulu yakıp ka- vuran güneş, şimdi başka memle- | ketlerde parıldamak, başka mem- | Teketlöri nuruna boğmak için, u - zak üfuklarda süzülüp - gidiyor. Marmara, güneşin gönderdiği son hüzmeler altında reokten renge giriyor. Kalamış açıklarında bir sandal, Sandalda, Vildan'la sevgilisi var Hiç konuşmuyorlar. Genç adam, hâlâ gündüz gördüğü rüyanın te- siri altında... Hâlâ, sevgilisi ile © şirin bahçede yaşadığı, baştan başa his, aşk, şilr ve heyecan do- Tu dakikaları düşünüyar.. Revnak'ın gözleri - delikatilıda. Bir filozof gibi düşünceli görülen Vildan'a hayran hayran bakıyor. Genç kız da Vildan'ı seviyordu. Delikanlı — kendisile tanıştığı o güzel gecede, plâtonik sevgisinin temelini atarken, Revnak da ona küvvetli gönül bağlarile bağlan - Mişii Ve o gece, adına sAşk. de- diğimiz O çılgın kuvvet, 21 baha- Tili henüz idrâk etmiş olan güzel Revnak'ın, saf ve temiz gönlünde tmanın tesirile bütün vücudünün titrediğini Vüdan güzeldi, iyi kalbliydi, fa: kat onun bir kusuru vardı: Uu';. Baçtı. Revnak'ı ne zaman, nerede görse, yüzü mahcubiyetinden pem- beleşirdi. Rovnak, artık katarını vermiş. ti: Bu utangaç âşıkını söyletmek, dile | u: İkinci derecede kalan bir kı- Rüyada Ve Hakikat Yazanı Rahmi YAĞIZ ta yerinde bunları kadın çarşafı gibi başlarına örterek yağmurun dinmesini beklemeğe başladılar. Mülâzimin toprak içine oyul - muş zeminliği başkumandan ve- kilile Osmanlı imporatorluğu - nun büyük rütbeli erkânile dol- sım erkân da zeminliğin kapısı önünde kurulu çardağın altına sı- ğindiler Enver Paşa bir saat kadar bu- rada kaldı.. Islak ceketini çıkardı, kurutmak üzere bir tarafa astı. Bu arada da kendilerine hizmet için çırpınan teğmen Sami ile konuştu; — Adın ne senin teğmen! İhtiyat mülâzimsani Sami... Paşam! — Talimgâhi ikmaldenberi bu taburda mı bulunuyorsun?. — Evet Paşam! — Nasıl, taburunuz. mubarebe kakiliyetini haiz midir? Sami buna cevab vezmedi, ba- geni eğdi. (Devamı var) cesaret verecekti. Fakat genç kız, bunun için münasib bir zaman bekliyordu. Bu sandal gezintisi tam buna bir fırsat veriyordu. — Neden konuşmüyoruz, Vil - dan?. Vildan, ağır ağır başını kaldır. dı, Revnak'a baktı. Genç kızin göz- leri sevgi ateşile parıldıyordu. likanlı şu cevabı verdi: — Bilmem! Birkaç dakikayı yine konuşma- dan geçirdiler. Sonra Revnak: — Bu akşamki kadar mes'ud ol- duğumu hiç hatırlamıyorum, Vil- dani, dedi. Genç adam, şu anda tatlı rüya- Bini tekrar yaşıyor gibiydi. Kal- bi bızlı hızlı atıyordu. — Ne kadar heyecanlısın, Vit- dan! — Evet Revnak, — BHeyecanının sebebi?, Vildan: Sevgim! diyecekti, F- kat, bunu söyliyemedi. Sadece: -- Bilmiyorum, dedi. Kısa bir müddet süküttan son« ra çaralarında şu Muhavere geç - tiz — Vildan! — Etendim. - Neden söylemeğe cesaret e- demiyorsun?, Delikanlırın kalbi bir hissi - kablelvukuun tatlı hpyecanı İle ürperdi — Neyiti, Genç kız, gözlerini uzak uluk - larda gezdirirken: — Beni sevdiğini! dedi. Delikanlı, genç kıza artık açılı- yordu. Yavaş ve titrek bir sesle: — Evet Revnak, dedi, Seni, ta- nıştiğimiz - gecedenberi seviyo - rum. Ogecedenberi, her — zaman seni düşünüyorum. Seni tanıma - dan önce, hayatım me boştu, bil - sen!, Seni sevdiğimi, ölünciye ka- dar sana bağlı kalacağımı, sensiz yaşıyamıyacağımı kaç defe sana anlatmak istedim, fakat anlata - madım, anlatmağa muvaffak ola - madım Revnak, Bu aczimden ö- türü, büyük bir azab ve iztırab i- çinde kıvranıyordum. Bugün, sen beni bu büyük ıztırabdan kurtar- Maazallah! kalırsa tehlikeye düşerdi. topladı. şöyle bi fal açtı: kü; bu tevellüdde için bir felâket görüyorum. bir cadı karı almış kanadlanarak uçuyordu. dılar.. birikmiş kara bulutlara karışarak ortadan yak olup git Bu biçbir şey değil, daha büyük felâketler olacaktır. ledi: andehar Hanının çocuğu ol- muyordu. Sülâlesiz kalacak olan hanedan korkuyordu. bükümet hanedansız Han; kâhinleri, müneccimleri | Nihayet; baş müneccim — Dünyaya bir kız çocuğunuz gelmesi muhtemeldir. Fakat; bu çocuk başınıza büyük felâketler Betirecektir. | Han; kâhinin #slına cevab ver- : diz ılı-“. ĞN Ş — Olsun de, ne felâket getirir- | Kâhin mukabele etti: $ se getirsin? — Olmaması muvafıktır... Çün-| hanedanınız Han kararını verdi. Sözünden, — Ne yap yap... Çocuk dünya- | ya gelsin! Kâhin afsunladı. Nihayet; ço - I cuk oldu. Dokuz ay,on gün sonra | dünyaya geldi. Büyüdü. On beş yaşına — geldi. Fakat; Fakat kâhinin — söylediği ; felâket ortada mevcud değildi. Ve hiç bir şeycikler de olmamıştı. Bir gün; birdenbire sarayda bir. vaveylâdır. koptu. Hanın on beş yaşındaki kızını ! Feryad figan kızı kurtarama - Cadı karı kızı gökyüzüne işti. Kühinin dediği - çıkmıştı. Han kâhini çağırdı ve sordu: — Ne olacak şimdi? — Ben size evvelce söylemiştim.| — Ne gibi? — Kitlik... Taun... — Peki, kızı kurşaramaz mıyız? | — İmkân yok... Çânkü tılısıma girdi. — Cadı karının yeri nerededir? Kâhin fal açtı ve neticesini ÖI'] turdu. Kuru ekmek yemeğe fikrinden dönmüyordu. Kâhine ıl; gee mir verdi: | | çıktı: Elinde bir kile vardı. Ka - — Devler diyarında.. — Buraya gidemez miyiz?.. — Gitsek bile para etmez... — Neden? — Tilisimı bozmadıkça — kaleyi fethedemeyiz... Su basar, seller, götürür hepimizi... — Bu tılısım nedir?. Kühin, yine fal açtı. Neticesini | söyledi: — Bir kile darı... Bir tarlaya serpilmiş... Bir kişi bir saatte bu dağınık darıları teker teker tope layıp kileye koyacak . — Nasıl olur. bu?, — İşte bu olamadığ. için tılısım. bozulamaz ve felâket hazırdır. Uzatmıyalım... Han, ahalisine ilân etti: Kim devler diyarına g- der kızını getirirse ve tılısımı bo- zarsa kızını ona verecekti, Ortaya fakir bir konduracının oğlu çıktı. On sekiz yaşında bir çocuktu. Gözüne her Şeyi almıştı. | Çünkü; bir kile darıyı bir saatte toplamazsa biranda boğulup gi - decekti. Delikanlı yola çıktı, Altı ay yürü-| dükten sonra, devler dıyarına gek-| di Cadı karının kale duvarları gö-l züküyordu. Delikanlı darıyı nasıl! toplıyacağını bilmiyordu. | Fakat; bu işi yapabileceğine kel- binde imanı vardi. Bir tarlaya o ladı, Btrahına bakındı. Birçok karın- ca yumaları vardı. Fakat yuvaların! ağızları sanki bir el ile kapanmış-| tı. Karıncalar dışarı çıkamıyordu. Delikanlı olduğu yerden kalk- tı. Nekadar karınca yuvası varsa ağızlarını teker teker açtı. Karın- | calar sevinçle dışarı fırlamışlardı.| Delikanlı, milyonlarca karınca> nin hürriyetlerini verdiğine se - vinmişti. £ Uzatmıyalım, bir gün sonra, de-, likanlı kalenin önüne geldi. Hay- retle bakarken — kaleden bir cadı nadlandı, havaya uçtu. Oğlanın bulunduğu tarla gibi yere geldi, Bir kile darıyı dağıtıp döktü. Ki- leyi de önüne attı. Ve bağırdı: — Bir saat sonra geleceğim. Zavallı delikanlı ne yapacağını şaşırmıştı. Teker teker — darıları toplamağa başladı. Aradan bir da- kika geçmedi. Etrafın: milyonlar- | ca karınca bürüdü. Karıncaların her biri ağızlarına birer darı ale mış kileye getiriyorlardı. Yarım saatte kile dolmuştu. Bu| süretle tilisim bozulmuş... Kale kapıları açılmış... Delikanlı kale- ye hâkim olmuş kızı alıp Kande- hafe gelmişti. Fakir delikanlı, bu suretle eme- line muvılfı!_ olmuştu. Adam Güneşin tutulacağım evvelden haber veren, tarihini söyleyen a- dam meşhur Yunan filozofların - dan Tales'dir. Tales eski Yuna - nistanın yedi büyük filozofundan| biridir. Bundan başka heyeti il - minde ve ziyaziyede de bir dâhi ri İlk defa olarak Milâddan 225 | senesinin 28 mayısında güneşin tutulacağını söylemişti . Hayvanlar Konuşurlar mı? Ve Bir Lügat Kitabı Ötedenberi bu sual berkesi meş-i gül eder: — Acaba hayvanlar aralarında konuşurlar mı? Bu mesele üzerinde birçok tet- kikat yapılmıştır. Bildiğimiz bir | gey varsa o da bazı hayvanların birbirlerile konuştuklarıdır. Mselâ, karıncalar başlarındaki ince boynuzlarını karşılarındakile- rin boynuzlarına değdizerek ko - nuşurlar, Bir hayvan mütehassısı| bu hareketleri larını bir 1ğ- Bat kitabı bile yapmıştır Diğer bir hayvan mütehassısına nazaran arıların da konuşma va- | sıtası sesler ve kokulardır. Onlar da birbirlerine bazan dokunarak| konuşurlar. Kuşların konuştukları aşikâr - dır. Onların şarkıları bir nevi li- sandır. Kuşların konuşmaları yal-| nız sesleridir. YAZISIZ HİKÂYE: 1 — Yukarıda gördüğünüz re- simleri birer birer tetkik ediniz... Bu hepimizin her gün kullandığı bir şeydir. Bunu kullanmıyan ev yok gibidir. | 2 — Bu bilmecemizi halledip bir! kâğıda yazınız.. Ve bilmece me - | | sın? | Fakat, son buhr. | lan milyonerleri çoğaltmağa baş- İ GÜLELİM Kendisini beğenen bir adam bö gün şair Teofil'e: - — Siz çok akıllısınız. amma, de di. Yazık ki, âlim değilsiniz. Öteki cevab verdi: — Siz de çok âlimsiniz amma, yazık ki akıllı değilsiniz!, GÖRMEMİŞ; Polis: (otomobili devrilen şo - före) — Kâza nasıl oldu anlatır mi- Şoför: ç — (Elektrik direğini göstere - rek) şu direği görüyor musunuz? — Eveti, — İşte ben onu görmedim. İngiltere'de Milyonerler Umumi harbden sonra İngil « terede birçok mülyonerler vardı. | lar bunların a- dedini yarı yarıya indirmiştir. Son gelen Sandy Teymis g- zetesinde okunduğuna göre: B'n dok yirmi sekizde İn- Bilterede altı yüz doksan yedi mih yön varmış. Halbüki bugün bun- ların mevcudu Üç yüz on al inmiştir. Hatta eski milyonerlerden bir çoğu sefalet içinde kalarak da - rülâcezeye düşmüşlerdir. Fakat; İspanya harbi Japon - Çin seferi ve Habeşisten muharebeleri, silâh- lanma yarışı tekrar adedleri aza- lamıştır. Eğer; bu saydıklarımız vak'alar çıkmamış olsa imiş, İngilterede milyonerler adedi gündengüne yok olup gidecekmiş. murluğumuza yollayınız. —— — İyi halledenlerden birinciye. Bir kol saati, ikinciye: Bir çift iskar- “pin, üçüncüye: Bir kazak, dördün- — süden altıncıya kadar muhtelif ve — kaymettar hediyeler,. ”

Bu sayıdan diğer sayfalar: