14 Mayıs 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

14 Mayıs 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika Numarası « 111 Salih Kâhyanın Gözlerinde Bir Hiddet Alevi Yandı, Söndü Fakat Kâhya Hiddetini Belli Etmemek Maksadile Tavrını Değiştirdi, İşi Lâtifeye Vurdu Bu hd'ıımiı içeriye orla boylu ve h'llı kıyafetli bir adam girdi... Na bakındı. Salih kâhyaya S bir yerde bir masaya otur - Bir kahve getirtti... Kahvesi- Nı—m" sedasız bitiren yabancı Arülık denizi işaretle Salih kâh- sordu: Samsuna götürülecek malım | Acaba bunları taşıyacak bir | “Vlan bulabilir miyim? | Sklih kâhya döndü, 35440 yaşla- ada görünen yabancıya bir su- tevab verdi: - Yabancısınız galiba! ;. Evet!... Istanbuldan gelmiş- ile, — Yeni mi geldiniz? — Evet... Ordu müteahhidiyim. ecarım... Buraya gönderilen bir n malın teslimi işini bitirdim. | lndi, burada biriken biraz yağ | Sokum var. Onları da Samsuna | Ülürmek istiyorum. > Kolay... Vasıta bulunur... M Evet amma, yol emin midir? “Ne yolu? aiş Peniz yolunda tehlike yok İ Şimdilik yok... Rus gemileri *ydir bu sahilleri yoklamaktan üçtiler... — Eskiden her zaman gelirler Tüydir h* Her gün, hattâ günde iki de- Reldikleri olurdu... Yabancı | Gldü, iki kahkahanın arasına kış di bir cümle ile kanastini i- h etti: | — Güaliba milis kuvvetlerinin | N;îli bu neticeyi meydana ge- Salih kâhyanın kıpışık gözle - ) ;bd. bir hiddet ve ihtiras alevi ll söndü... Sonra kâhya ba- k. Göeriye savurarak işi alaya | Sti B | Çi Bu Dürsün Ali reisin taka- | T diyeceksin? Ü >Be.. | Kihya çıngıraklı bir kahkaha | rdu: | HÇ P*mmek oğul, sen de bu palav- Va İnanryorsun ba! — Polavra mi? Mi Başka ne olacak ya!, Geçen- denize açıldılar, birkaç gün 'e de döndüler, bir Rus zırh- ıklarını ilân ettiler... Köhne Rus motörü- iiler.. Bundan <.. Üzt tarafı palavra!. 'abancı hayret eder göründü: vaç Demek bu öğünmelerin aslı Tök öyle mi dayı? Öyle ya.. A oğnl, hiç akıl a -| p No. 159 ç Sekban askerinin önünde ka - İN Yeniçerilere — kocalarına çu b bağırışıyorlardı: — İrz ve malımıza taarruz edi- | Yeelar... Utarmızdan bizi bırakıp e kaçıyorsunuz? | Yemçtrll_u bu kadın âvazele - .kîn gayrete gelerek — şiddetle Üi ve mükabele etmeğe baş- MÇEtnlçeri karıları kocalarının gay- “aç€ geldiklerini görünce evlerin- W Salır, balta dışarı uğradılar. W Fekbanların üzerine hücum Ttüer, Gürilarının bu cür'et ve cesa- '(GençRomancılar ZORBALAR SALTANATI torpidolarının karşısına geçecek- ler, ateş edecekler, onu batıracak- lar.. Bu nerede görülmüş iş? — Fakat herkes öyle söylüyor! — Herkes de Dersun kaptanın yalancısı.. O, bu palavrayı savur- | du, ağızdan ağza vayıldı.. Şimdi kendi de kond! yalanına inanıyor- dür muhakkak! Zaten meşhur söz- dür: Şu Trabzonda xalede bir ya- lan uydur, iskeleye gelinciye ka- | dar kendini inandıracak kadar bü- Londra İle Moskova Niçin Anlaşamıyor ? (4 üncü sayfadan devam) tablatile takib etmiş olacaktır. Bir memleket taarruza uğrarsa de- mokratlar ona yardım edecek, Rusya da demokratlara yardım gösterecek. Fakat bunun manası böyle bir hal vukuunda Fransa ile İngiltere hemen birinci olarak harekete ge- çecekler demektir. İşte bu pazar gazetesinin de İn- giliz noktak nazarına dair kısaca anlattığı budur. Demek oluyor ki bir taarruz olursa ilk harekete ge- çecek olan Fransa ile İngiltere bu iki devlet taarruza uğrıyan ta- rafa yardım edecek, Rusya da on- ların yardımına koşacak. Sözün kısası şu ki İngiltere bu- gün herhangi bir ittifak He bağ- lanmak istemiyor ve bugün buna lüzum görmüyor. İleride harb o- lursa başka, Herhalde şu son haftalarda İn- giliz - Rus müzakerelerinin inki- şafı Avrupa ve Amerika politika mehafili ve matbuatı için en ha- | raretle takib edilen keyfiyetler - den oldu. Bundan sonra Varşova | ile Berlin arasında neler olacak? İtalya ile Yugoslavyanın yetleri ne hal alacak? M binbirine o kadar bağlı. Neler Yazıyorlar? (5 inci sayfadan devam) Yerinden kıpırdıyamıyor, ne yapacağını bilmiyordu. Biraz son- ra başını önüne eğerek koridoru geçti, ayaklarının ucuna basarak ikinci kata çıktı. Kendi odalarının kapısına gelince ancak aklı bi Yazan: M. Sami KAKAYEL retini gören yeniçeriler daha zi- yede gayrete gelerek toplanmağa başladılar ve büyük bir feragatle sekbanların üzerine atıldılar. Yeniçerilerin mukabil taarruzu | © kader kuvvetli olmuştu ki; biraz evvel kaçan yeniçeriler şimdi bi- | rer ejderha kesilmişlerdi. | Süleyman ağa; on binlereç ye- niçerinin karılarile beraber sek- banların üzerine atılıp huza gel - diklerini görünce sekbanlara ricat emrini verdi ve yavaş, yavaş mu- harebe ederek çekilerek babı hü- | mayun pişgâhında toplanmağa baş| ladı. *düşünüldü. Hazırlanan bir proje- | zurnaar... Yazan: Rahmi YAĞIZ yümüş bulursun! Yabancı meyas olmuş gibi bir eda ile karşılık verdi: - Ben, bunu sahi satmış, mal - larımı denizden yola çıkarmağa kalkışmıştırı. Size çok teşekkür e- derim. Şimdi vaz geçt Kühya sözün geltşini çevirdi: — Niçin vaz geçiyorsun? — Tehlike var demektir. Onun için! (Devamı var) İngiliz Askerle- rine Niçin “Tomi,, Derler? (3 inci sayfadan 3evam) mak imkânı olmıyacaktır!... miştir. Hakikaten, hayat pahalılaştığı, iş azaldığı seneler gönüllülerin sa- yısı çoğalıyor, bolluk ve bereket olduğu senelerde de azalıyordu. Cenubi Afrika muharebesinden sonra «mecburi askerlik» değil, «mecburi askerlik talimi» ihdası de- ye göre 18 yaşındaki gençler iki ay talim görecekler, gilâh kullan- masını öğrenecekler ve her sene on beş gün manevrada buluna- caklardı. O sırada İngiltre, büyük ya adalarında her türlü tehlike - den masun görünüyordu. Proje ka- bul olunmadı. Fakat, son hâdise- ler, bilhassa Alman hegemonyası, İngiliz efkârı umumiyesini değiş- Lindi. Mecburt askerliği — kabule mecbur etti. na geldi ve bu sefer, biraz evvelki korkudan daha müthiş bir titre me bacaklarından başlıyarak tâ tepesine kadar onu sardı. Dişleri bile birbirine çarpıyordu.» Fazla okumuyorum. Anlıyana Bivrisinek saz, anlamıyana davul Ben, bu yazıların günahını ya- zanlarda bulmuyorum. Ve ne ya- zık ki kanunda müstehcen diye yazı ve resim varken, muvaffak olmamış yazılar için hiç bir k. yıd yok. Ve demek ki ucuz yazı uğruna mütemadiyen işkence çek meğe mahkümuz. Artık bilmiyo- rum. Allah benim mt, onların mı taksiratını affetsin. Mahmud Yesari sözünü bitir - mişti. Tamamen kendisine aıd yu- i fikirlere, hiçbur şev ilâve RESAD FEYZİ Biraz evvel Cebeciler kışlasına giren üç yüz kadar sekbanı beş bin kadar yeniçeri sararak azim bir mukatele başladı Sekbanlar, ricat edemeyip kış- lada mahsür kalmışlardı. Bir kaç | defa huruc hareketi yaptılarsa da | yeniçerileri yarmağa muvaffak o- lamadılar. Sekbanlar kışlayı şiddetle mü - | dafaz ediyorlardı. Yeniçerilerden | kimsecikler içeri sokulamıyordu. | Nihayet; kışlayı zaptedemiye - | ceklerin! anlıyan yeniçeriler kış- layı tutuşturdular, Bu suretle, üç yüz sekban Ce- beci kışlası içinde yandı. Kuztul- mak için dışarı çıkanlar da yeni- çeri kurşunile şehid düştü. Yangın büyüdü. Ahşab olan Ce- beci kışlasının etraf mahallâtma kol attı. Yangının bir kolu Divanyolu, bir kolu Defterhane ve Mühcndii—l Acaib Şapka Almanyada Kardorman yorlile- v başlarına bir nevi kuş yuvı larını şapka yaparak giyemkte - tedirler. Resimde gördüğünüz, bu yerlilerden birini başında kuş yu-| vası şapkasile görüyorsunuz. .. Görülmemiş Bir Kertenkele | Resmini gördüğünüz hayvan A- vustralyada yaşıyan ve adı Geko | olan bir kertenkeledir. Fakat za- vallı hayvanın kuyruğu gövde - sinden daha uzun ve daha kalın- | dır. Bu kertenkele yırtıcı ve ze- hi hane, diğer kolları da Sultanah - | med ve civarmdaki mahalleleri yakmakta idi. Ortalıkta atılmakta olan tüfek ve tabancadan bir takım masum- lar telef olmakta idi, Yağma, ev basmak, hetki ırz ae dım başına tesadüf edilen vuku - attan idi. Ortalıkta hükümet kalmamıştı. Çoluk çocuk ayak altında kalmış- ta. Yeniçeriler saraydan Ağakapı- sına, Babıâliye ve Atmeydanına doğru hücum eden sekbanları mu- kabil taarruzlarile tekrar saray pişgâhına ricat ettirmeğe ve Ce- beciler kışlasını işgal eden üç yüz sekbanı da yakarak ortadan kalb- dıklarını görünce büsbütün gale- yana gelerek her taraftan saray üzerine atıldılar. (Devamı var) Nisaz Müsabakamızda Kazananlar Birinci: Şarköy ilk mektebe sı- nıf 3 numara 26 Seniye Gültekin. İkinci: Bürhaniye kazası ikinci okul beşinci sınıf talebesinden Hü-| kak Nilüfer apartıman Numara 5 Cudiye. Muhtelif hediye kazananlar Fatma sağlam posta ve telgraf memuru Muzaffer kızı İstanbul. Unkapanı Filyokuşu 54 üncü ilk okul sınıf $ numara 317 Asaf Ayan.| Çemberlitaş Tavukpazarı Mesih| Mehmedpaşa — sokak - numara 7 Hüseyin. Cerrahpaşa hastanesi 2/2 Aliye. Sabahat, Yeşilköy Halkalı cad- desi numara 34. Eyüb 31 inci ilk okul 79 numa- ralı Afif üsttek Kadıköy Yasa caddesi numara 49 içkili lokanta Mümtaz. Pangaltı Kozmidis — apartıman numara 3 Feruk Tengöz. Yüksek ticaret ve iktısad Mek- tebi 1158 İsmet Örgen. Cihar, dikli Hardal sokak numara 13. Ankara Yenidoğan — mahallesi Kemal kuşçu kızı Hallme Knşçu, Ali Ertürk Beyazd Demiröz a- partıman numara 13 de Ali Gazi Osmanpaşarorta okul tale- belerinden Eri Beyazıd Tavşanteş Tabanca so- kak Numara 27 Muammer, Resimde bir köpek görüyorsu- nuz; sahibi köpeği çağırıyor. Fakat köpek sahibinin sesini işit- tiği halde kerdisinin nerede oldu- #unu farkedemiyo?. Acaba nerede? Köpeğin sahibini bu resim için- de bulunuz ve bir kalemle kara layıp yollayınız. Birinciye: Bir fotograf makinesi| İkinciye: Bir yazlık mce ve yün kazak Üçüncüye: Bir spce çorabı. Dördüncü dahil olduğu halde ellinciye kadar da muhtelif hedi- yeler verilecektir. t Kurtuluş, Acıbadem 30-| bilmece memurluğumuza | MASAL ARAB udan taraflarında bir kabile-, S)'e mensubdu. Beş yaşında iken Oonu — kaçırmışlardı. Trablusgarba getirerek satmışlar- &. Trablus valisinin konağına ve- rilen bu siyahi kızın ismi Tarçın, idi. Her nedense diğer Arablar gibi yanakları hacamat edilmiş değildi. Güzel tombalakça bir Arab yav- Tusu idi. Tarçın müslüman kabi - lelerinden birine mensub olduğu | için bir ismi de Hatice idi. Fakat; Tarçın ismi, Trablus va- lisinin ve ailesinin çok hoşuna git- için her vakit bu küçük se - imli Arabı Tarçın diye çağırır- lardı. Trablus valisi vezir rütbesinde bir adam olduğundan bir müd - det sonra İstanbula gelerek Sad - razam olmuştu. Tarçın da epeyce büyümüş on beş yaşına gelmişti. Çok güzelleş- miş ve siyah rengine nazaran her- kes tarafından sevilmeğe başlan- mıştı. Eski — devirlerin kör görüşü ve dünyadan bihaberliği dolayısile | tarçının aldığı terbiye çok basit idi. Konakta, iki yüz kadar beyaz | çerkez halayığının içinde Tarçı - | nın bir gündüz feneri gibi dolaş - ması dalma nazara çarpardı. Fakat; Tarçın ne de olsa güzel | ve beyaz Çerkez halayıklarımı kıs- kanırdı. Büyüdükçe — kıskançlığı artan Tarçın çekilmez hale gelmişti. Kimseyi beğenmez herkese kusur bulurdu. Hatta; ona Arab diyenlere şöy- le cevab verirdi — Siz beyaz nuz sanki? Tarçın kendine çok güveniyor - | du. O, erkekler tarafından sevildi- ğine kani idi. Hatta; evin damadı Tarçını bon-| cuk gibi olduğu için bir eğlence olsun diye daima yanında bulun- durur, ve onunla şakalaşıp eğle - nirdi. Arab kızı, damadın bu eğlence- lerini ciddt telâkki ederek mağ - rurlanırdı. Beyaz Çerkez kızlarına kızdığı vakit derhal şu cevabı verirdi: — Bak; bey sizi seviyor mu?.. Daima benimle meşgul oluyor.. Zavallı Arab; damadın şakala- Tını gönül eğlencesi addederek te- selli bulurdu. Fakat; Tarçın bu ciddiyeti kal- binde arttırdı. Ve nihayet, damad beğe vuruldu. Çerkez halayıkları Arabın mak- sadını anladıkları için durmadan onunla alay ediyorlardı. Lâkin Tarçın eralarda değildi. O, her vakit damadın işini görür, nuz da ne oldü- elbiselerini ütüler, sofrasını hazır- lar, karşısında elpençe divan du - rurdu. BACI Ve her akşam da banyodan sonra damad beye masaj yapardı. Çok zengin bir alleye mensub olan da- mad bey fazlaca hovarda ve içkiye müptelâ bir adam olduğundan gü- nün birinde verem oldu. Ve ni - hayet şifayab olamıyarak öldü. 'Tarçın, damad beyin bu ebedi Baybubetine gelin hanımdan daha ziyade üzülüp — ağlamıştı ve her hafta mezarına çiçek gölürerek sa- atlerce ağlar ve sızlardı. Zaman geldi geçti. Arab bacı 0- tuz yaşına geldi. Lükin, yine dinç ve şirin idi, Fakat artık ona herkes Arab ba- cı diyardu. Tarçının ismi unutulmuş - bacı olmuştu. Lâkin, Tarçın bu Bacı ismine fena halde içerliyordu. Bacı kırk yaşına girdiği halde kimseyi beğenmiyordu. Onun der- di günü damad beyi idi. İlle da- mad bey gibi bir koca istiyordu. Nihayet elli yaşına gelen Tar - çın, birgün bir Arab erkeğile ev- lendi. Ve onu gören eski kapı yok daşları şaşırmışlardı. Bu hali ken- disinden soranlara Tarçın şöyle ce- vab veriyordu — A, ayol bu benim arabımın damad beyden ne farkı var.. Bu da Sudanda iken bir kabile reisinin oğlu imiş.. Yani, bir padişah ağlı gibi bir şey. Diyince; kapı yoldaşları, bacı - nın bu düşünüşüne ve hem dengi- ni bulduğu balde bir türlü guru- runu kırarak ayarını tayin edeme- mesinden dolayı kabkahayı salı - vererek şu mukabelede bulunmuş lardı: . — Ah; bacıcığım senin şu aklın bizde olsa idi de biz de senin gibi rahat ve kaygusuz yaşasaydık BİLMEDİĞİMİZ ŞEYLER Deniz Fenerleri Masallarda filân deniz kızların- ,dan bahsedildiğin! duymuşsunuz- dür. Acaba hakikaten böyis bir de- niz kızı var mıdır? Yoksa deniz kızı yalnız masal- larda yaşıyan ve hakikaten #slı olmayan bir mahlük mudur? Bazı tabliyet âlimlerine nazaran gdeniz kızı bir efsane değildir. Has kikatte böyle bir mahlük vardır. Bu, denizde yaşıyen bir mahalit hayvandır. Lamantin denilen bu hayvan bilhassa Kırnızı denizde (Bahrishmer) veya Çin denizi gi- bi sıcak denizlerde bulunur. Elleri bir insan çline menzer. Başları da bir insan başı gibidir, ve uzun saç Bibi kılçıkları vardır. Gemicilerin denizlerde gördük- lerini söyledikleri tmah'ük ise bu- dur. Gemiciler bu hayvana deniz kız deerler.

Bu sayıdan diğer sayfalar: