21 Mayıs 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

21 Mayıs 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

B B v . İ | p | | ş * sebetlerile bugül .de araştırmak icab ediyor: ,verile dostluğu arttırmak istiyen- he Ordu ve Donanma :- Bir Fikirde Değil ©: Almanların Uzakşark’ıa da Rakib Olmasından Korkuluyor Japonya'nın Vaziyeti Nedir? wrupa matbuatı Uzak Şark işlerile Tokyonun Londra ve Vaşingtonla olan müna- tekrar meş- Bgül olmağa başlamşıtır. Japon - yanın vaziyoti Almanya ile İtal - yya srasında askeri bir ittifak akdi üzerine daha ziyade ehemmiyet aldı. Bolşevikliğe karşı mücadele adı verilen muahede İle Almanya ve İtalyaya bağlı bulunan Japon- yya acaba bu rabıtayı askeri bir it- tifaka kadar vardıracak mı?. Japonyanın mukadderatını ida- re edenlerin arasında Tokyonun Berlin - Roma mihveri ile bizle- şerek askeri bir ittifak akdetmesi- ni istiyenlerin az olmadığı geçen günkü © yazıdan anlaşıtıyordu. Yeni gelen Avrupa matbuutına bakarak Japonyanın vaziyetine dair daha fazla neler söylendiğini Japonyada Berlin - Roma mih- lerin miktarı neye çıkarsa çıksın memleketin mukadderatını idare ler istikbali düşünmek mec- etindedirler. Bu itibarla Ja- devam iş gergin vaziyetini dü - zelterek başka bir hale koyması ülmüyor değildir. Şimdiye kadar Uzak Şark işle- rini dikkatle takib etmiş, Japon- yyanın diğer devletlerle olan mü - * bilen bazı Avru - palı siyasi muharrirlerin yeni çı- kan yazılarından bu anlaşılıyor. Toakyo bükümetini idare eden - Jer arasında bir cereyan vardır: Londra ile Vaşington ile münase- batı düzeltmek istiyenler. Japonların daha geçen günlere | kadar Berlin - Roma mihverile o- | lan münasebetlerini bir kat daha | sıki bir hale getireceklerinden bah- sediliyorda. Bölşevikliğe karşı mü- eadele ismi verilen malüm mua - sin d& artık tam bir ittifak 19 Mayıs Kadıkây Stadında 10 binlerce TÜRKÇE sSö Ve indirme merasimi filmi Hinemalarında- programlarına Gençlik ve Spor Bayramı tekmil teferrüatile 50 senedenberi Türk tersanelerinde ilk defa olarak inşa ed'ler. gemimiz DENıZ ALTI ATILAY'ın TAKS!M-LALE ve SÜMER Tiençin'de bir muharebe manzarası gekline geçeceği bile söyleniyor- | dilmediğini yazıyor. Japonyanın du. Hattâ Londrahı Taymis gaze- tesi de bunu böyle zünnediyordu. Fakat ayni gezete sonradan yazdı ki artık Japonlar © muahedeye karşı eskisi gibi itimad beslemi - yorlar ve ondan çok birşey de beklemiyorlar diyor... Diğer mühim bir İngiliz gaze - tesi olan Yorkşir Post da şu son zamanlarda Japonyada — görülen değişikliği şöyle anlatmaktadır: Berlin - Roma mihverinin gi- receği sergüzeştlerde Japonya be- raber olursa bundan birşey ka- zanabileceğinden şüphe etmekte - dir. Söylendiğine gre Japon or - dusu böyle bir itiifaka taraftar « dır. Fakat Japon parlâmentosu i- çoğu eikârı - tererek halif bulunuyorlar. Kabine demokratlara karşı di- ğer taraf ile birleşmek için edilen davetlere mukavemet etmekte - dir. Çünkü demokratlar tarafının ikaya mu- kuyvetini ve teşkil ettiği birliği | takdir etmektedir. İşte bu İngiliz gazetesi böyle de- diği gibi Şanghayda İngilizce - larak neşredilen bir gazete de ar- tik Tokyo - Berlin - Roma mihve- rinden eskisi gibi hararetle bahse- | 1939 talebenin idman şenlikleri ZLÜ FİLM Bugün matinelerden ıtibaren ilâveten gösterilmektedir. devlet adamları arasında bazıları var ki, diyor, Japonyanın de - mokratlarla beraber olduğu tak - dirde daha çok kazanacağı fikrin- dedirler. Fakat Japon devlet adamları nın bir kısmı böyle düşünmekle beraber bugün Japon politikası- nan tamamile ve çabucak değişe- ceğini kabul etmek de kolay de- Bildir. Onun için meselâ Şang - hayda çıkan bu ingilizce gazete- nin şu kadarcık yazısından belki de istikbal için büyük bir mana çıkarmak fazla olacak. Ancak her günkü tecrübeler gösteriyor ki diplomatlram faaliyeti türlü saf halara girip çıkmaktadır. Onun için Japon ve İngiliz diplomat - ları arakında yeni yeni anlaşma imkânları büsbütün olmıyacak şeylerden sayılmıyor. Fakat istik- hal için yürütülen tahminleri bir tarafa bırakarak bugün Tokyoda Berlin - Roma mihverine karşı ne düşünüldüğü bahsine avdet et- mek daha muvafık olacaktır. 'Tokyoda Japon Hariciye Nazırı ile Alman ve İtalyan elçileri ara- sında cereyan eden müzakereler- de Japonlar maksadlarını söyle - mişlerdir .Verilen malümata gö- re Japonlar tedafüt yardım | muahedesi akdetmek istiyorlar. Yoksa tam manasile askeri bir | ittifak değil .Bu da ancak Rusya» ya karşı olacakmış. Eğer taarruz Rusyadan gelirse bunlar birbirle- rine yardım etmeği taahhüd ede- cekler. Fakat Japonya diğer taraftan demokrat devletler ile hoş geçin: lüzumunu di n - Roma mihveri ile beraber bulunmak. Fakat ik- | tısadi meselelerin halli ile iştik- (Devamı 6 wicı sahifede) şünmüyor de- | IMeraklı Şeylerl ERKEK ELRİSELERİ NİÇİN SOL KADINLARINKİ DE SAG EL İLE ı. kahramanlık devrinlen kal- ma bir Adetlir. Erkekler, sağ ©l- lerile kılıçlarını tutarlar, sol ellerile de düğmelerini iliklerdi. Kadınlar da sağ ellerile... Cünkü sol ellerile bebekle- Tini tutarlardı. DÜNYANIN ENBÜYÜK KİLİSESİ Dünyadaki kiliselerin en büyüğü, hiç güphe yok Ki Remada, Sen Piyer ki- Hisesldir. 45,000 kişi isttab eder. Sonra Milân kilisesi gelir: 37,000; Komada Sen Poli 32,000; Kolouya ki- Hisesiz 30,000; Lendradaki Sen Pol: 26 binş Ayasofya müzesi: 23,000; Parla - deki Notr Dam kiliseni: 21,000: ai - randa Sen Jan kilisesik 22,006; Pize Kilisesi 12.000: Nevrorktaki büyük ki- Hse 17,000; Viyanadaki Sen Eiyen ki- lisesi: 12,000; Venedikte Sen Mark ki- | lisesiz 7/000... BİR REKOR Kanadanın Kebek şebrinde şayamı | Gikkat bir rekor yapılmıştır: Sabahın saat beşinde bir koyunun tüyleri kırkılmış, yarım saat içinde yıkanmış, boyanmış, eğirilmiş. bükül- müş ve kumaş yapılmış. Kumaş he- men bir terziye — verilmiş, bir palla yaptırıldıklan sonra, kayyare ile Ke- bek'teki milli sergiye gönderilimişlir. FRANSADA NE KADAR (YFOMOBİL VAR? Fransada 1894 de 200 etemabil var- d. Buzün 12,500 defa arimıştır. Yanl 2,500,000 olemebil vardır. DÜNYA NÜFUSU NE KADAR? Bütün dünyanın nüfusu 3 milyar, 26 milyondur, Bunun | milyar 100 bi- mi Asyadadır. Doktorun Öğütleri: Verem Tedavi Olunur mu ?.. veti. Fakat, vaktinde Eım iye başlamak şar- tile,. Vereme tutulanlar, ekseri - yetle buna inanmazlar, inan - max istemezler, faydasız ilâç- lar alırlar, hastalığın ilerle - mesine sebeb olurlar, Bu sı - rada Koh basilleri tahriba - tını icra eder, iş işten geçer. Verem, bilhassa gençlere arız olur. Öksürük, zafiyet ile baş- lar. Hastayı hemen husust bir rejim takibine mecbur etmeli. 'Tam bir istirahat, bol gıda ve temiz hava ile kuvvetlendir - miye çalışmalı. Bu hastalık vahım olmakla beraber bida- yette sıhhi şartlara riayet e- dilirse önü alınabilir. Healbuki hastaların çoğu ök- sürmiye başladıkları zaman bunu soğukalğınlığına ham - lederler, öksürük — şurubları alırlar. Buna rağımen öksürük çoğalır, zaf'yet artar. Hasta- lık tedavisi devresini geçirir. Artık alınan küvvet İlâçları- nin tesiri olmaz. | Hulâsa, verem alâimi gö- rülünce derhal mütehassıs bir doktora giderek tavsiye ede- M ceği rejimi takib etmeli. İşlerim yolunda. Bundan daha 4 En iyi kombinezonlar buldum. Hele Şen apar- tıtanı değerinden çok fazlaya sattım! Diyor, ilâve ediyordu: — Şimdi sıra ötekilerde. Yine sokağa çıkacağı bir andı. — Mimar Ziya sizi görmek istiyor. Dedi. Doktor köşedeki költukta oturmuş gaze- » te okuyordu. Karısına verilen bu haberi duyunca: iyisi can sağlı Hizmetçi: — —H İYOSMA| — Hoş geldiniz. — Teşekkür ederim.. biribirinin benzeri olarak ön cephede sekiz tane. 350 metre genişlik var, HİKÂYE Esatiri Yazan: REŞAD FEYZİ ühim bir davette hazır bu- lunan Hulüsi, yemekten evvel fazlaca kokteyl kaçır- dığı için, âdeta sarhoş - olmuştu. Otelin geniş salonunda dans edi- yordu. Bir aralık, sarı saçlı, mavi gözlü, uzunca y mütenasip vücudlu bir genç kızla ahbap ol- muştu. Onu, kendisine — tanıştırdıkları vakit: — Vikilli, demişlerdi.. Hulüsi dans ederken, genç k- za sordu: — İsminizin manasını öğrenmek istiyorum.. — Çok meraklı mısınız?.. — Müthiş. Hem ne kadar güzet | isminiz var. Şimdi çalan bu tan- godan daha ahenkli. Dünyada biç bir müzik parçası isminizdeki güzellikte değildir. Genç kız gülüyordu: — Vikilli, dedi. Çok meşhur bir isim... Hatıralarınızı. yoklayı- mız.. Mutlaka, ne olduğunu anlı- yacaksınız. Bu isim eski Yunan mabudlarından — birinin - ismidir. Esatiri, efsanevi bir isim.. Hulüsi birden atıldı: Milâddan evvel geçmiş ta- rihten bahsediyorsunuz.. Âdeta, bir mytologie mütehassısı gibi konuşuyorsunuz.. İsminizin bu kadar güzel intihap edilişine hay- . Fakat, şunu - söyleyeyim Bunu, mytologle bahsindeki ce- haletime veriniz.. Genç kız gülmüştü. Koyu renk- li gözlerinin içi, blraz evvel yu- varladığı viskilerin rehaveti ile parlıyor, şeffaflaşıyordu! — Size, dedi, uzun boylu izahat vermekliğim lâzım.. Bilmem, din- lemeğe tahammül eder misiniz.. Eski Yunanda kıskanan âşıkların mabudu bu ismi taşırlardı. Mabud çok kıskançtı. Kıskançlık - remzi idi. Benim, böyle bir isim almam, temamen tesadütldir. Hiç bir v kaya istinad etmez. Büyüdüğüm, kendimi bildiğim zaman, bu isii ettim, sordum. Öğrendim, mana- sınt © zaman idrak ettim. Fakat, hatırınıza şu gelebilir. Bu genç kız kıskanç midir?. Hayır, aslı Böyle bir his tanımıyorum.. Çün- kü, aşk nedir, bilmem.. Hayatım- da, şimdiye kadar hiç sevmedir Evet... Gülmeyini.. Belki, bu, ze garip görünebilir. Fakat, haki kattır. Orkestra durmüştu. — Hülüşi, genç kızın ellerini bıraktı. Şimdi, karşıya salonun ortasında karşı idiler, büfeye di dı. Genç adam, tışındaki fevkalâde cazibeye ken- disini çoktan kaptırmıştı. -Ona | bir şeyler söylemek, anlatmak ih- tiyacını duyuyordu. Büfenin önü- ne gelmişlerdi. Vikilli: Ben, bir bol içmek istiyorum, dedi.. Hafif olur.. Artık, sert iç- ki almağa tahammülüm kalmadı.. Karşılıklı, içinde çilekler yü - — Güney çok buldi — Çok., nanasını hâlâ anlamış değilim.. gözlerinin iri kirpiklerini yumdu. | teren tebessümü ile başını salla- sokulmuştu. Bol kadehi, genç a- damın elindeki dokundurdu. rengindeki mayiin içinde yüzen çileklere takılmıştı.. Hem de pök çok... Delikanlı adam: — Hiç de çok değil. Bir başka hesabla bu yedi sekiz yüz bin lirayı da bulurdu. İstanbulda, hattâ Türkiyede eşi olmuyan bir bina yapacağız ve iste- diğiniz gibi bu âdeta başlı başına bir şehir oluyor. Hem de en modern bir şehir, Sineması, tiyatrosu, dansingi, tenis kortu. futbol alamı, çarşısı, pazarı, zen bolleri içiyorlardı. Genç kız, dikkatle, Hulüsiye bakıyordu. De- likanlı göğüs geçirdi: Sizinle, eski bir Yünan ma- budünün adını taşıyan bir genç kızla uzak bir yerde olmak İsti - yorum., Herkesten ayrı ve uzak.. Tabiatın orlasında.. Başbaşa kal- sam.. Bana, esatir ilâhlarının efsa- nevf hikâyelerini anlatsanız.. Ru- humda fevkalâde heyecanların ta- dına susamış derin bir hasrot vâr.. Bu susuzluk ki u yalnız siz giderebilirsiniz. O vakit, sizin ma- vi gözlerinizin derinliklerine dal- sam.. Hayatı, dünyayı unutsam., Bambaşka bir âlemde yaşıyormuş gibi temiz bir hayanın zerrelerini ciğerlerime doldursam.. Vikilli, genç adamı: mek istediği: lamakta tereddüt etmemişti.. ma- malı bir gülüşle, Bol kadehini kal- dırdı: — Şerete. — Neyin şerefine içiyoruz?. — Ne istersönjz., — Bir mucize karşısındayıni sa- hıyorum.. istediğiniz her şey ola- cak mı?. gönlümden geçenleri bi - liyor musunuz?.. — Halâmı anlamadım, sanıyor- | sunuz?.. — Hayır.. zekânızdan şüphe e- den manada söylemedirn.. O halde?.. — Teklif edeceğim şeyin şerefi- ne içmeğe söz veriyor musunu: Vikilli, evet makamına, güzel İki sıra bem beyaz dişl, rini gös dı. Hulusi, fısıldar gibi: — Aşkımıza, ded Genç kiz, delikanlı daha çak kadehe hafifçe- Gözleri, sarı, Bol Orada bir rüya seyreder gibi i- üzel t di. Sonra, göğsü uzun bir nefes le indi. Mırıldandı: — Evet. 'Tago çalıyordu.. Vikilli'nin dâ* ğınık saçları, delikanlının yüzülr de geziniyordu. Hulusi: — Seni çok seviyorum, dedi- — Ben de öyle. unutmayın l — kıskançlık mabudünün adını tf şıyorum.. hayatımda bu güne kâr — dar tanımadığım bir his altında* yım.. Mabudün istediğini yapma” lıyım.. Yani kıskanmalıyım.. zaten kıskanmak demek olduğu” nu söylerler.. Şimdiye kadar bil> miyordum.. Seven insanlar kıskâ* nırmış.. heyecan — güzel şey.. kit* (Devamı 7 irci sayfada) Ankara Radyosu BUGÜN 1730 Program. 17,35 Müsik (Pazar gayı) Pi. 1BIS Çocuk saali. 1845 Müzik (Şen oda müsiği: İhras him Özgür ve atoş böcekleri), 19415 Türk müziği (Fasıl heyeti). 20 Memleket saat ayarı, ajdna vi meteoroelüji haberleri. 20.15 Türk müziği. 1— Nihavend poşrevi Osman beyifk — Osman Nihadın Nihavend şarkii , (Wlne bü yıl Ada sengiz.) 3— Şemsetlin Ziyanın — Şeterebali şarkı: (Oldu şep mahmurun), 4— Halidunun Sazinak şarkı (Söyle va canan), 5— Şetmsettin Ziyanın Hicaz çarkı: ÇAnNılsın yar He), 6— İsak Varanımn Beşstenisâr garkır (Gönül sana çokdan), 7— Bimen Şenin Bestenizir şarkır (Derdimi ummana). 8— Şükrü Osmanın Buselik !lıtil (Gönül harareti), S— Artakinin Nihavend şarkı (İ*' Tasam saçlarmı). 10 Neveser saz semalel. 21 Neşeli plüklar « R. 21.10 Müzik (Riyaseti Cumhur Ban- dasu - Şef: İhsan Künçer), 82 Anadolu ajansı (Spor servisi). 2210 Mürik (Caxband) P. 2T45 - 23 Sön alıns haberleri ve yarınki program, YARIN 12.80 Program. 12.35 Türk müziği (Ph. 19 Memleket saal ayarı, ajans ve haberleri, meteoroloji 1815 - MW Mürik (Operet soleksi - yonları). aa — Yine mi mimar, yine mi alışveriş?. Diyerek yüzünü buruşturdu. Gazeteyi aburcu- bur etti, suratına sımsıkı kapadı. Burun deliklerini büyülte büyülte soluyordu. En son dayanamıyacak oldu ki: — Allah bana acısın.. Diye yerinden kalktı, titriyen bacaklarını sü- Tüyz sürüye yandaki odaya geçti. Güney onun bu sıkıntısına, bunaltılı yürüyüşüne baktı baktı: — Seni bunak seni.. Diye içinden söylendi, hizmetçi, — Mimarı içeri salona al. Kend T Hiert Rumi bahçeleri, maydanları herşeyi yepyeni, şehir örneği mnwuwıır ıu:îııı bir bina. Birçok şeyleri de Avrupadan gtirteceği - 2 8 ) mizi de hesaba katmak gerek! — | Güney mimarın bu sözlerini büyük bir önem ve ilgi ile dinliyordu. İçinde heyecan vardı. Dilek vardı, başarık zevki vardı, bir başkasınad olmamı nan göğüs şişirmesi vardı. Bütün bu hislerin verdiği bir ses titremesile: | — Peki.. | Dedi, sözüne ekledi: — Siz bu istediğim değişiklikleri de yapın. Da- ha on beş gün kadar vaktimiz var, O vakit projele- rinizi bir kere te kocamla beraber gözden geçirir, belki de hemen işe başlarız.. Ziya: — Pek güzel.. — Nasıl birinci projeler hazır mı? — Hazır, getirdim. Bu uzun boylu, saçları dökük, açık alınlı. kalın sesli, kelimeleri ağzının içinde çiğniye çiğniye ve çabuk çabuk söyliyen bir gençti. — Müsaade ederseniz şu ortadaki masanım üze- rine proje kâğıtlarını yayayım.. — Lütfen.. Mimaz geniş, büyük karton kâğı üzerine çizdiği projelerini masa üzerine yaymağa çalışır - kon Güney de hiçbir şey söylemeden onu seyredi- ve dudaklarında yapınacık olmu, 'tım kıvrım olup yanak çukurl — Bakın Bayan Gün Diye zöze haşlıyan genç mimar Güneyi masa- zun başına çağıtırken enlaryağa de koyuldu: Ve belki yarım saatten çok proje üzerinde an- Jatmasını sürdürdü. Güney arada bir: — Buraya bir sütun koysaydınız, şurada bir kapı açsaydınız daha mı iyi olurdu bilmem. Diye karşılamalar yapıyor, fikirler söylüyor, Taimarla konuşmalar yapıyordu. Genç adam bun- Işedan çoğuna bıyıik altından gülüyor: — Bırakın benim zevkime, göreceksiniz ne ka- dar iyi olacak... Diyor, birkaç şey için de: — Pek güzel, istediğiniz gibi yapacağım, Diyordu, İki tarafın da proje üzerinde konuş maları bitince Güney sordu: — Pek güzel, hepsi iyi. Fakat, bütün bunları: kaç bin lraya başarabileceksiniz?, — Beş yüz ını bin ıu-ı.. 1930, Ay 5, Gün M1, Hızır 16 ZI Mayıs PAZAR € kahve yap, l verdi. Sonra, kendisi yatak odasına git- ti, aynanım karşısında birkaç dakika kaldı, süründü sürmelendi, mimarın yanına geldi. — O siz misiniz Bay ?JyL. Bu birin

Bu sayıdan diğer sayfalar: