6 Haziran 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

6 Haziran 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1;—'0" TELGRAF —HAZİRAN 1939 iki Cebhede Silâhlanıyor Neşredilen Rakamlara Göre Silâhlanma Masrafları Fransanın, Almanya ve İtalyanın Silâhlanmaları Karşısında Endişeye Düşmesine Hiç Bir Sebeb Görülmemektedir Alman - İtalyan ittifakı vesilesi le ortaya başka bahisler de çıkı- yor. Avrupa — gazetelerinin yeni heşriyatından ve yapılan hesap - lardan anlaşıldığına göre gerek Almanya ve gerek İtalya şu son senelerde silâtlanma yolunda pek çok paralar sarfetmişlerdir. Da « ha evvel ber iki devletin kuvvet itibarile halleri şimdikinden pek başka idi. Bu hususta söylenen rakamları, verlen malümatı göz- den geçirmek lâzım. Milletler Ce Tiyeti tarafından en yeni olarak 938 senesi için neşredilen bu ra - kamlar Almanya ile İtalyanın si- lâhlanmak hüsusunda İngiltere ve Fransa ile nasıl bir. rekabete ginmiş olduklarını gösteriyor. Bu giddetli rekabet 985 de başlamış- tır. Yani Habeşistan harbinin po- litika âlemini karıştırdığı sene. Almanyada — öyle . Sonra Al « manyanın $4 senelerindeki si - lâhlanma Mmasrafı 382.000.000 do- Jar iken 935 de 2.600.000.000 dolar olmuştur. İki sene arasında ne bü- Yük fark değil mi?.. 938 de ise Al- manyanın — silâhlanma masrifı 4408.000.000 dolar olmuştur. Fransanın silâhlanma — masrafı- na gel'nce, 934 de Fransanın silâh- lanma masrafı 383.000.000 dolardı. 938 de 1.092.000.000 dolar olmuş- tur. İngilterenin silâhlanma masra- fı 9Ö4 de 481.000.000 dolardı. 938 de bu masraf 1693.000.000 Colar olmuştur. İtalyanın ne sarfettiği sorula - cak. Fakat Milletler Cemiyeti İ- talyanın silâhlanma masarifi iç'n tam malümat edinememiştu. O- nun için buna dair bir şey söylen- m'yor. Almanyanın masrafları da tahmin üzerine kaydediliyor. Bun- dan başka türlü de yap.lamaz. Çünkü Alman hükümeti son se- nelerde bütçesini daima ilân et- memektedir. Muhakkak olan bir- g€Y varsx o da 985 denber! Alman- ya ile İtalyanın silâhla.urak için çok para sarfettikleri ve gene o senederberi birbirlerine caha zi- yade yaklaştıklarıdır. Hitler Al « manyası evvelâ hafiften başlamış, ondan sonra gitgide arttırarak si- lühlanma masrafını çoğaltmıştır. Bahsin bu ciheti Fransızları pek alâkadar ed'yor. Onlar bu vesile ile diyorlar ki: İngilterede harıl harıl çalışan silâh fabrikalarından biri keye girmiyeceğini zannederek beyhude hulyalara kapılmışız. Al- manya ile İtalya silâhlanma yo - lunda bizim sarfettiğimizin beş mislini sarfotmiştir. Gene bu dev- letler Fransa ile İngiterenin bu yolda sarfettiklerinin ise iki mis- Eni silâhlanmağa tahsis etmiş - ler. Lâkin bundan dolayı fazla endişeye düşmeğe de lüzüm yok- tur. Silâklanmanın her menleke- te neye malokluğunu tetkik ei- meli. Bunun için bazı tahmnler yürütmek kabildir. Almanya ile İtalya birçok maddeleri hariç - ten getirtmek mecburiyetindedir- ler. Bunu yapmıyorlar. Burların yerine kaim olmak üzere başka maddeler vücüde getiriyorlar. Li kin daha pahalıya maloluyor. Ay- ni zamanda bu yapılan şeyler iyi olmuyor. Bir harp çıkarsa ne ka- | dar işe yarayacakları ve dayana- cakları da şüphelidir. İşte Fransızlar böyle diyorlar. ve Almanyanın olsun, İtalyanın olsun müstakbel bir harb için bu kadar paralar sarfederek hazır - lanması neticesini çok şüpheli iş- lerden görüyorlar. Diğer taraftan çu da var: Al - manya ile İtalya birçok mal ge- tirterek biriktiriyorlar, Harb o - lunca, bunları ihtiyaçlarına karşı kullanacaklar, Mevaddı iptidaiye- ye ve yiyecek maddelerine ihtiyaç büyüktür. Onun için bu uğurda birçok paralar veriyorlar. Halbuki| — Biz Avrupada sulhun tehli- - Fransa onlar gibi mevaddı iptida- — Sana güvenim var., Diyişine hiç aldırmadan: Dedi. Ferit hiç beklemeden: Çrk HNÇK konuşmalar böylece sürdü: — mammmmmmammamını Ö 183 Çaayaaaaanaan Y3700: ETEM İZZET BENİCE yazaaaaamaımm Bu duyu benim özümdür ve Nesrin benim için — Ben çok ahlâksızım! — Olt — Ben sana gelinciye kadar tanıştım! Peki. — Evlenirsek benim yaşayışımdaki ve ruhum- daki iğrençliğe dayanamazsın, Pişman olursun?. — Olmam!. — Behim yalnız yüzümü görüyorsun?, - İçini de tanıyorum. Bana bu kadarı yeter! — Fakat ben düşünemiyeceğin kadar kötü - yüm! — Ol, — Benim bütün kötülüklerime katlanabile - cek misin?, — Katlanacağım! — Benim yeryüzünün en geçimsiz, en seciye- iye ve yiyecek maddeleri birik - tirmeğe gimdiden lüzum görmü - yor. İcabında bunları harieden ge- tirtebilecektir. Çünkü yolları e- mindir. Bu itibarla Fransanin mas- rafı daha azdır. Daha mühim olan| Şşu da var ki Almanya, İtalya bu yoldaki hazırlıklara erken baş - lamakla erken yorulmak alâmet- lerini de gösteriyorlar denebiliz. Almanyada ve İfalyada şü son beş senedir halk pekçok fedakârlık - lara katlanmak mecburiyetinde- dir, İthalât eşyası birçok kayıd - lara, şartlara tâbi tutulmuş, Al - manya ve İtalyaya haricden her g©y girememektedir. — Tarlalarda çalışanlar da artık şehirlere gi - derek silâh fabrikalarında işçilik | ediyor. Ziraat istihsalâtı daha a- | zalmaktadır. İstihsal edilen mad- delerle sarfiyat arasında bir mu- vazene temini ile harb halinde ih- tiyaçlara karşı gelmek hususunda İtalya ile Almanya birçok müş- külât karşısındadırlar, Fransa öy- le değil İngiltereye gelince; ticaret ve sanayil inkişaf eden bu memleket harb ihtimallerine karşı hazırlan-| mak üzere bilhassa 937 denberi büyük bir faaliyet göstermektedir. İstikbalin türlü ihtimallerine karşı| hazırlık hususunda İngiliz - Fran-| sızğephesile Almanya - İtalya it- tifakı cephesi arasında — yapılan bir mukayese İngiltere ve Fran- sanın lehine çıkmaktadır. bir erkekle düşüp kalkan bir kadın olduğumu öğ- renirsen do yine binbir erkekle beni sevebilecek misin?, Ferid birden boğazı sıkılıoyrmuş gibi: — Seveceğim.. Diye haykırdı, yine onun ayak topuklarına sa- rılarak devam etti: — Yeter artık Nesrin, sus! Senin bütün söyle- diklerin yalan veya doğru olabilir. Fakat, bütün burlar'beni en sade bir şekilde bile ilgilendirmez. Ben seni seviyorum. Gözlerimin gördüğü, kulaklarımın işittiği, ka- nırsın kaynadığı, damarlarımın yandığı, bir ba - kışta tutulduğum, bir görüşte vurgun — ölduğum Nesrini seviyorum. Yani: Beyoğlu caddesinde ve bir fotograf atöl - yesinin vitrini önünde gördüğüm Nesrini seviyo- | I Meraklı Şeylerl | MADENİ GEMİLER NE ZAMAN İCAD OLUNDU? ür sene evveline gelinciye ka- dar büyük ve küçük gemiler a- Haç levhalarla yapılırdı. Saç ve demir levhalarla gemi yaml- maya 26 eylâl 1838 de, İngillerenim Mülval tezgühlarında başlandı. İlk de- mize indirilen demir çeminin adı Siri- ws'dur. Boyu 54 melre idi. Her iki ya- | zanda çarkları vardı. | | DENİZLERİN DERİNLİGİ. ——— Denizlerin, derinlik rekoru Okya- musta (Bahri Mubilikebir) dir. Mari- yan ve Karelin adaları arasındaki de- Finliği 10.000 metredir. Akdenizin en derin yeri 1.500 met- | redir. Manş ve Şimal denizlerinin de- Finliği 200 metreyi geçmez. ALOMİNYUM PARALAR. İtalya hükümeti, alomtayumdan 5 ve 10 iltrelik paralar darbına karar vermiştir. ADLARI RENKLİ DENİZLER VE ——— —O — L NEHİRLER. Coğrafi İsimlerde, isimle müsema arasında bir münasebet yoktur. Misal: Kizildeniz derler, Halbuki bu denixin Suları mavldir. Yalnız, bu denizin et- rafındaki Arabistan kıyıları, — kırmızz kayalarla muhat olduğu için bu isim verilmiştir. Karadenize, kara denilmesi de bu- nüz gibidir. Bu denirin, Türkiyeye to- sadif eden kısmı siyah kayalarla do- ır. Kara denilmesine sebep budur. Kara ormana gelince: siyah çam #açlarından kinaye olarak bu isim ta- Kılmıştar. Sarı nehrin asıl bsl Huhany Ho'e Tibetten çıkar, Piçinli körfezine ir. Tibet kumlarını alıp götür - düğü için suları sarıdır. KEHANET Fapa 9 uncu Pi'nin 1914 de umumi hartb vuku bulacağı, milletlerin biri - birlerine saldıracaklarını çok evvelin- den haber verdiği rivayet olunur. 9 uncu Pi'ye, bir gün bir kadının zi- yarete geldiğini söylerler, Papa kal- kar, kabul salanuna yüzür. Ka pının önüne gelince birdenbire du - Tor, teşrifat müdürüne: — Ben, der, ölüleri kabul edemem.. Teşrifat müdürü hayretle — yüzüne Bakarı lüleri kabul edemiyeceğimi söy- Tüyorum... Teşrilat müdürü salona girer. Ka - Amın feles uğradığını ve yerde yattı- diha görür, Muhafırlar gelirler, bu mun kadın kiyafetine girmiş ve mü- sellâhdöir erkek olduğunu görürler. Başka bir gün, Papalık kiltsesinde, büyük bir âyin esnasında, Meryemin heykeli önünde büyük mumlardan biri yanıyordu. Papa, dna ederken birdenbire başını kaldırdı. Muman derhal söndürülme- Sini emretti. Bilâhare mum tetkik e- dilince içinde kiliseyi berhava edecek Bir bamba bulunduğu görüldü. Doktorun Öğütleri: BURKULMALAR.. Burkulma, yanlış atılan bir adımdan, ayağın bükülmesin- den ileri gelir. Şişer, ağırır. Birkaç gün sonra da morarır. Ayak, burkulunca, morarma- sına mâni olmak için sıcak suda banyo yapmalı ve bunu birkaç kere tekrar etmelidir. Sonra çıkınca bir bandla sar- malıdır. Ayağı, uzatmalı ve biraz yukarı tutmalıdır. Erte- si günü kâfurulu zeytinyağı ile masaj yapmalıdır. odur! Nesrin kalbi çarpa çarpa gözürün bütün dik - kat ve heyecanile bir aşk filmini seyreden bir si- nemi seyireisi gibi Feridi gözlüyor ve dinliyordu. 4 renk atılmış gibi yer yer Bembeyaz teni gelişigü pembeleşmişti, kara gözleri daha | şan yüzüğü, tekrar iade edilmiş - bi | yine iade edilmişti. HİKÂAYE bulmuştu. Ar- Kadaşları, onun bu huyunu bildikle - di için Kudretten bahsederlerken: — Sevdalı, der- lerdi.. Kara sevdalıla- rın, büyük âlim - lerin, büyük sa « natkârların — çok dalgin — oldukları rivayet edilir. Hal büki, Kudret, ne kara — sevdalı, ne âlim, ne de sa - natkârdı. Kendi halinde bir adam- cağızdı. Artık ço- cuk, genç dene - cek yaşlarda da değildi. 40 1 bul- muştu. — Bekârdı. Bu zamana kadar evle nemeyi şini sebepleri tenperver, keyfine düşkün, ho - rdameşrep - oluşu değildi. Tek sebebi: dalgınlıktı. Yirmi beş yaşında iken bir kee re nişanlanmış, iki ay sonra, ni- şanlısı olan genç yüzüğü iade etmişti. Çünkü, Kudret, büyük bir | pot kırmıştı. Bir gün n'şanlısına: — Kardeşim.. diye hitap etmiş- ti Otuz yaşında iken, bir kere da- ha nişanlanmıştı. Bu sefer de ki- zın annesine karşı büyük bir ne- zaketsizlik yapmıştı. Bir gün, he- nüz 40 yaşlarında bulunan kayın- validesine: — Hamımnine, demişti. Tabil ertesi gün, Kudretin ni- Otuz beş yaşına girdiği vakit, piyango çeker gibi, talihini bir ke- re daha denemek istedi. Güzel bir kızcağızla nişanlandı. Aradan bir hafta geçti. Bir akşam genç kıza, sözde kur yapmak için: — No güzelsiniz.. Sizi anneme benzetiyorum.. Onun için çok se- viyorum, dedi. Genç kiz, bir lâhza bile olsa, kaynananın rakıbi olmağı havsa- | lasına sığdırmadı. Ertesi sabah er-| kenden, Kudretin nişan yüzüğü Kudret, talihsizliğine, bahtsızlı- ğına yanıyor, üzülüyordu. Hattâ, bir akşam gözü yaşardı. — Nedir benim bu kara alın ya- zam, dedi.. Zavallı Kudret.. Kadınlar ara - sında hiç de sevilmezdi. Ondan kimse hoşlanmazdı. Sempati ya- pamıyordu. Bilâkis, soğuk telâkki ediliyordu. Henüz ne kimseyi se- vebilmiş, ne de kimse tarafından zevilmişti. Bazan, kendi kendine düşünüyordu: Ferit!, Diyordu, Bu hiz, olacaktır!. çok irileşmişti. Kirpiklerinde heyecan, hoşlanma, ilgi, özen ka - rışmasından doğan bir titreme vardi. — Kalbinde, ömründe ilk kere adına aşk denilen bir burulma” nn yapıldığını, tenine yine ondan gelen bir ateş- lenmenin kılıf gibi geçtiğini, damarlarında hiç tat- madığı bir ılıklığın kıvileim sıcaklığı iİle dolaştığı- ra, boğazının kuruduğunu, beyninin durgunlaş - miş ve şuurlanmış bir fikre doğru e. diyor, ve kendi kendisine: — Ben de seviyorum! a bltsb G e Diyordu. Nesrim: | kalbinin heyecanla çarptığını. bir lenişlerdir ki o, Ferid sözünü bitirir bitirmez çevik, tereddütsüz, beyecan ve hız dolu Bir atılışla kar - yoladan fırladı. Feridin boynuna sarıldı: — Ferit söz, Ben de sana bağlanıyorum ve se- ninle evleniyorum. çeği ve kadınlık hüyiyetimin ilk ve son aşk bağı Bu deyiş onları başbaşa verdirdi, yanak yana- Ga yasladı; kalpleri, damarları, duyuları, fikirleri birleştirdi, tazeledi, kaynattı. Uzun uzun seviştiler, koklaştılar, sevdalarını perçinlediler, aşklarına sürek ve hız verdiler! Gündüz gece ile karışıyor, hava damar damar — Ben gidiyorum Ferit!, Dedi, kalktı. Ferit: — Olmaz sevgilim artık birbirimizden ayrıl - — Güzel bir kadın taratındar sevilmek şiddetle arzu edilmek.. Ah, bu ne büyük saadettir. Kim- bilir, bu ne güzel ve tadına do - yulmaz bir hazdır. Zavallı kudre- tin gönlü bomboştu.. Yaşı artık Buğüne kadar, 40 a geliyordu. kadın için yandığını, rüyalarına bir kadın bakışının meşale oldu- ğunu hatırlamıyordu. Aşk nedir, Sövgi nedir, tanımıyordu. Halbuki, kadınlar arasında, bin muvaffak'yeti olan arkadaşlarını ne kadar kıskanırdı.. Acaba, on- lar nasıl muvaffak — oluyorlardı.. Onlarda şeytan tüyü mü vardı?. Dairede, her gün anlatır, durur- Tardı. 'Bir kadınla dün akşam bu-/| luştuğunu, o gün öteki genç kızı nasil atlatığma, daha ertesi ak - şam, diğer kadına nasıl kendisini sevdirdiğini... Hulâza, bu çapkın- hk hikâyelerini, Küdret, her gün kulaklarile duyar, içini çekerdi. Dalgınlık.. Evet, ne fena şeydi.. Fakat, acaba, Kudretin muvaffa- kiyetsizliğine yalnız dalgınlığı mı sebep oluyordu?. Başka bir âmil yok mu idi?. Fakat, Küdret, artık, bu sene hayatına bambaşka, yepyeni bir mecra vermek kararında idi. Ta- mamen değişeck, değişik bir tip, centilmen, zeki, espri yapan, ha- zar cevap, kadınlarla iyi, tallı ko- nuşMasını bilen, tam bir erkek olacaktı.. Bunun için de, arkadaş- larından, bilhassa muvafakiyet « lerile meşhur olanlar, son zaman- larda dikkat etmeğe başlamıştı. A-| deta, onların hal ve tavrını tetkik ediyor, staj görüyordu. Aradan haftalar geçti. Kudret, bir maymun göbi, taklidlerle, yep- yeni bir şahsiyet olarak ortaya çıktı. Ondaki bu değişikliği, arka- daşları da farketmişlerdir. Giyinişi , bu karar, bu akış, bu. Şürük - İnan ki bu söz gerçeğin en get- KARANLIK BASARKEN esmerleşiyordu. Nesrin: oturuşu, konuşuşu, her şeyi de * Bişmişti. Bir hafla sonra idi ki, Kudret, bir arkadaşının evinde, bir pokef pertisinde - o, artık poker de oy" nuyordu. - gece, sarışın bir kadınla ahbap olmuştu. Bu güzel bir kâ- dındı. Ertesi gün sözleşmişlerdi. Kudret, sabırsızlanarak rand&> vu saatini bekledi. Bir yazlık bah- çenin tenha bir köşesinde buluşa- caklardı. Kudret, bahçeye, henüz ilk defa bir kadınla buluşan t0Y bir delikanlı gibi, tam bir saat eV vel randevuya gelmişti.. Kafasın- da, sevgilisine söyliyeceği sözleri, cümleler, parlak esprileri tasar - hiyordu. Fakat, ilk karşılaştığı af ne söylemesi lâzımdı?. Bu nokla üzerinde, bilhassa karar veremir yordu. Ne desin?. Vakit ilerliyordu. Kudret zihr nen, o kadar meşgüldü ki. Geni kadın, ağaçların arasından birdet görünüverdi. Eyvah. Felâketti. Kudret, daha, ilk söyliyeceği cüm” leyi kararlaştırmamıştı. Sarışl kadın, gülerek, Kudrete doğru yü” Tüdü. Elini uzattı. Kudret şaşırmığ” tı.. Alnından damla damla ter dö: küyordu. Birden, o, eski dalgir Lğı yine tutmuştu. Ağzından kar çireverdi: — Bir saattenberi, size söyliye" ceğim ilk cümleyi hâlâ bulama - dim.. —LTL—E———”dD..—”” b Ankara Radyosu BUGÜN .00 Program, — | 8 Müzik (Bir Üvertür - PL) 1SAS Türk müziği (Halk türküleri ve eyun havaları - Sadi Yaver Atar man), 20,00 Memleket saat ayarı, ajanı v meleoroloji haberleri. 8015 Neşeli müzik - R. 20.20 Türk müziği (Klasik program) İdare eden: Mes'ut Cemil. Ankara Radyosu Küme beyeli. — Tanburi Cemil beyin - Bayati fe - Bıkdıkea hümmü anına. 1— Şevki Deyin - Hicaz şarkı - Fi- rakınla. &— HL Setim - Şehnaz şarkı - BİF nevcivana dil müptelâdır. 9— Riza fendi - Şehnaz yarkı - Me- ramı andelib. 10— Üsmali dedenin - Micaz yürük semaisi - Yine neş'e muhabbot. İl— Nikolaki usta - Şehmar saz ve- mmaisl. 2100 Konuşma. 2115 Müzik (Radyo Orkestrası - $et Hasan Ferit Alnar). 'YARIN 1230 Program. 12,35 Türk müziği - PL 13,00 Memleket saai ayarı, afans v& meteeroloji haberleri. 13.15-14 Müzik (Riyaseticumkur Bat- dosu - Şef: İhsan Künçer). 4 1358 Rumi Mayıs 24 1357 Hicri Rebiulâhir

Bu sayıdan diğer sayfalar: