6 Haziran 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5

6 Haziran 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5—SON TELGRAF —0HAZİRAN 1938 Hükümdarlar Nasıl ILSAKA I İran ve Iraktan Röportajlar ıf' Bu Dâvâyı Nasıl (3 Seyahat Ederler? — Ha"edeblı!rız ? :*ğ_’îj'îğ;xğmî“h;n Eski Beygir Koşulu Arabalar Yerine Bugün j , tile Vodad Nedim Tör, İran ve Irak Aynı Derdi Son Beş Yıl İçinde Yenmiş Bulunuyorlar Kardeş İran Şehinşahının Bir Sözünü Büyük Elçimiz Naklediyor Yazan: NİZAMETTİN NAZİF l ilmem hatırlar mısınız? Bi- zim bir eski davamız vardır: Memlekette iç turizmi teş- kilâtlandırmak. Bu dava ortaya atılalı yıllar - luyor. İkide bir yeni bir proje - den bahsedilir. Kâh şu dairenin, kâh bu dairenin iç turizme yarı - yacağı iddla edilen bir takım etet kikata giriştiği» rivayet olunur. Fakat eski halin değiştiği görül- Mez. Eğer iki yıldanberi Devlet Demiryollarının tatbik ettiği ta- | ride sistemi ve askerliğin büyük | mucizesi de olmasa, vatandaşlar, | fevkalâde bir zaruret kendini göstermeden doğdukları şehir ve kasabalar dışıma çıkmak arzusu - nu büsbütün kaybediverecekler. Malümdür ki'iç turizm, bir memleket vatandaşlarının ken-| di milli hududları içinde köy kö: kasaba kasaba, şebir şehir dolaş- maları milliyetperverliğin en kuv- vetli dayanaklarından biridir. İn- san, vatandaş olmak sıfatını ancak vatanını tanımak ve kendisile ayni| bayrak altında yaşıyan insan yı gınları arasına mümkün mertebe gok karışmakla elde edilir. Aksi takdirde Konyada doğanlar hep Konyalı, Ankara doğanlar hep Ankaralı, Sıvasta doğanlar hep sı- vaslı kalırlar. İnsanın, tanıdığı in- sanları ve dolaştığı yerleri daha çok sevip benimsemesi tabii ol- duğu için Sıvaslılar — birbirlerine Bizde yeni oteller yapılmıyor. değildir, fakat bunların hemen hepsi de pahalı otellerdir daha artar. Memleketimizde tam seksen bin köy var. Birçok mem- leketlerde bir vatandaş işin mem- leketin Bütün dağlarını bü ne- hirlerini bilmemenin en medeni | Tına kadar, | bir ayıb telâkki edildiği bir de - E Musulda, Kerkükle, — Erbil ve | Hankında dört mükemmel nümu- | | nesini gördüğüm turistik otellere Irakta Resthavz diyorlar. Bu ta - rafta seyyahların çoğu İngiliz, A- merikan veya ingilizce konuşan Mısırlı ve Hindliler olduğu için bu Vitel suyundan kuvantro, viski ve şampanyaya kadar. Rokfor'dan Kamamber'den E - | dirne peynirine ve Balkan kaşa- yanı | virde bu banyo miktarı ulandırıcı geydir. Ben Anadoluyu iyi bi- lirim. Kasabalarımızın çoğunda bi> rer ikişer mükemmel hamam var- dır. Vardır amma insanlar Büyük- adada oturüp Fatihde yıkanmak devrini çoktan geride burakmış - lardır. Şimdi dostum Vedad Tör Ame- | Tebi ğ |t rikadadır. Yeni dünyadan dön - Sonra Kirmanşab, Hemedan, Kaz- vin, Tabriz ve Askâbadda da İran ik otellerini gördüm. İran şehirlerinde bu novi otel- lerden ikişer üçer danedir. Ad - darına ePeziral» diyorlar, Yani is- tirahatgâh veya — dinlenme evi Bunların dışardan görünüşlerinde hiç bir süs, hiç bir ihtişam yok - tur. Hatta Irakta diş — duüvarları | düğü zaman karşımıza bir otel projesile çıkacak mı bilmem. Fa- kat Amerikadan gelenlerin, da - ima, bin beş yüz odalı yüz elli kat- h Bildinglerle gözleri duman dığını bildiğimiz bu projenin bizde tatbik edilmesi ihtimali az ÇOCUKLAR ARASINDA: İngilize isim takılmış olsa gerek. | LOKANTADA: bağlı kalırlar, Kastamonulular da| Kastamonululara... Bundan hem- şerilik doğuyor, yani rejiyonalizm ki geriliğin. orta çağlılığın en feci| tarafı budur. Demiryolları, şoseler, memle - ket sevgisi ve inkılâbımızın mes- ud telkinlerile ordu kadrosu bizi tedricen bu fenalıktan kurtar - maktadır. Fakat bu işi daha çok sür'atlendirmek, biran evvel hab ietmek lâzımdır. Şu cânim İstan- bul on sekiz milyonluk bir Türk | kalabalığından yalnız burada ya- | Şıyan yarım milyon mes'ud insana mı aiddir? Değildir tabit, Ya bu İstanbullu niçin Ilgazın çamlıkları arasında veya o muh- teşem Erciyeş'in eteklerindeki şi- rin köylerden birinde - faraza Ta- las'da - bir tatil ayı geçirmek zev- kinden mahrum kalsın? «— Eh gitsin görsün...> Diyemezsiniz. Zira memleketin her köşesinde diğer köşelerini pro-| paganda edip bu zevki mümkün mertebe geniş bir yığına aşılamak sizin vazifenizdir. Bu bir... Sonra bu millet — medeni bir millettir. «Garibliğer — tahammül edemez. Gittiği yerde hiç olmazsa evindeki| kadar rahat-yaşıyabilmelidir. A- nadoluyu bitlenmeden tahta kuru-| su hücumuna uğramadan dolaşa - | bilecek bir diyar haline yükselt- memiz lâzımdır. Bir buçuk yıl önce İktisad Va- kâletinin bir şube müdürü sıfa - otelcilik kerpiçten olanlar bile var. Fakat içlerine girdiniz mi, kendinizi en | büyük şehir otellerinin holünde imişsiniz sanıyorsunuz: | Maroken geniş koltuklar, güzel | şömineler, livreli temzi tırnaklı, | saçları taranmış garsonlar terce- | miz bir yemek salonu. Alafranga | mutfak. Birkaç dil konuşan kapıcı,| #izi çarşıda pazarda boğdurmadan, dolaştıracak bir rehber. Banyo, - laturka ve alafranga temiz ve >- kusuz halâlar. Yol elektrik. Yerli ve cenebi gazeteler, radyo, gramo- fon ve saire, | (Deöamı 7 inci sayfada) —| olur sanırım. Halbuki bizim bir | türlü halledemediğimiz bu davayı Irak ve İran, hayret edilecek de- recede mükemmel surette halledi- vermişler. Fevkalâde turistik otel teşkilâtı yapmışlar. Kendi gözle- rimle gördüm. İçlerinde oturdum. Her merhalede azami konforla karşılaştım. Hangisinin kapısın - dan girdiysem yolculuğumun ver-, diği yorgunluktan eser kalmadı. Rahat rahat yıkandım. Sivrisinek| vızıltısı duymadan ve tahta ku - rusu hücumuna uğramadan uyu- düm. - Büfelerinde ne aradıysam | buldum: ee davasını ele almıştı. Ne oldu? Hiş. O zaman yapılan tetkiklerin bir hulâsası matbuata — gönderilmişti de öğrenmiştik. Bütün Aanadolu otellerinde ancak seksen yüz ban- yo varmış. Bunların kullanılamaz. bir halde olanlarını çök zaman su- suz kalanlarını da hesaba katar - ' Sanız manzaranın fecaati bir kat (Janet Makdoanal), Amerikanın bu çok sevim- 1i yıldızı çok güzel yüzmekle maruftur. Yaz gel - di, sıcaklar başladı mı sık sık plâjlara devam eder, Yukarıdaki resim, Holivudda bir yüzme müsaba- kasında alınmıştır. Beyaz perde de san'at kudret- lerini zevkle seyrettiğimiz ve güzel sesleri vecid Bilmiyorum.. — Baya söyleyiniz, bir daha bir yere giderken başını evde unut - masım!... BENDE O SURAT VAR MI?, Çirkin bir adam, güzel bir kızı iğfal etmek cürmile mahkemeye sevkolunur. Herif, relsin -sualine gu covabi. verir: — Bay reis! Bir bana, bir de atfolunan cürme bakınız. Bende bu güzel kızı iğfal edecek surat var ma?... EVLİ İMİŞİM DE HABERİM YOK. Çapkın adarma biri evlenir. Fa- kat yine çapkınlıktan vazgeçmez, sefahat ve eğlence âleminde do- laşır. Bir gün, karısının büyüyen kare nına d.katle bakarak — Şimdi mi görüyorsun? Altı aylık oldu, — Vay canına! Ben evli imişim ha... Farkında bile değilim... — Piç! Sen'n baban yoktur!. iç sensin! Benim senden zi- alarım va: - Canım, bü insanlar ne aca- yipl Soğuk olsa soğuktan, sıcak olsa sıraktan şikâyet ederler. — Bahara kimsenin bir dediği yok al, — Garson! Balık taze mi?, — Vüllahi, bilmem bayım... Ben buraya geleli on beş gün oldu, on- ları burada buldüm! Bir Dakika Diyip Geçmeyiniz * Amerikada, işsiz aileleri- nin İki çocuğu dünyaya gelir. * Kanadada, 45440 litre e - sans istihsal olunur. ve Fransada 19 domuz kesilir. v Hindistana, dakikada 900 kilo eski gazete ithal olunur. * Londra belediyesi sular ida resi dakikada 1,750 frank sarf eder. ğ * Almanya, harici ticareti - 'nin inkişafı için dakikada 1,000 İmark sarfeder. v Siz bu sabırları okurken Almanyanın müli düyunu 34 bin mark daha artmıştır. BİR DAKİKA DAHA GEÇTİ. He dinldiğimiz bu artistlerin hemen hepsi hususi hayatlarında bambaşkadırlar. Meselâ solda Şarlo- run karısı Lita Grey yanında iki çocuğile birlik- te, her gün sokakta gördüğümüz bir aile kadının- Aan farklı midır? Halbuki Lita Grey bir zamanlar beyaz perdede epeyce gönüller fethetmişti. Film Artistlerinin Hususi Hayatları | Lüks Trenler Işliyor lerde Londraya gitti, geldi. İngiliz Kral ve Kraliçesi Kanada ve Amerika seyahatine çıktı. Belçika Kralının Parisi zi- i haber veriliyor. Ay geçmiyor ki bir hükümdar seya - hate çıkmasın... Eskiden Kraller, beygir koşulu arabalarla seyahat ederlerdi. Bu çok ağır ve zahmetli idi. Güne - şin sıcaklığı, arabanın — tavanına vurur mu içeride bulunanlar ter içinde kalırlar, bunalır gibi olur- lardı. Yağmurlu. çamurlu havalar- da arabanın tekerlekleri çamurâ gömülür, çıkarmak için saatlerce me cumhurreisi geçen - | uğraşılırdı. Lokomotif saltanatı bu zahmet- lere, yorgunluklara nihayet ver di. Şimdiki hükümdarlar husustf ve lüks trenlerle, vapurlarla se; hat ediyorlar, 1640 da, Kraliçe Adelald henüz hükümdar olmadan hususi bir sa- lonlu vagon yaptırmıştı. Bir yere gitmek istediği zaman trenin ar- kasına bağlanıyordu. İki sene sonra, Kraliçe Viktor - ya da hususl bir tren yaptırdı. Du- | varları, tavanı &: kaplı idi. Üçüncü Napolyon, 1857 de Şalon || manevralarına sekiz vagonlu hu- i bir trenle gitmişti. Vagonlar yeşil boyalı ve altın yaldızlı idi. Üzerlerinde İmparatorluk arması bulunuyordu. Oturma ve yemek salonları lüks döşenmişti. Tara - ça - vagonun pencerelerine kıy - metli dantelâ perdeler asılmıştı. Taracada oturulur, geçen manza- ralar seyredilir, içiliridi. Papa 9 uncu Pi de, bir sene son- Ta huşus! bir vagon yaptırdı. Eski Rus İmparatoru Çar Niko- lanın altı hususi treni vardı. Bun- lardan ikisi, en ufak teferrüatına varıncıya kadar biribirinin ayni idi. İmparatör bir yere gideceği zaman trenlerin ikisi de hareket e- derdi. İmparator, anarşistleri, nih-i listleri şaşırtmak için bu hileye müracaat ederdi. Kendisinin, han- gi trende olduğunu pek yakınla - rından başkası bilmezdi. 1898 da, Fransız Cumhurreisi ziyaret için Parise gitmeğe karar verdiği zaman bu trenlerden biri Serburga gönderildi. 11 vagondan mürekkeb olan bu trenin uzun - Garib Bir Adef ardunya'adası ahalisinin ga- Sı 'p bir âdeti vardır: İki ni- şanlı, birbirinden ayrılmıya karar verdi mi, nişan yüzüklerini dade edip sözlerini geri almazlar. Deniz kenarına giderler, denize a- tarlar, sonra birbirlerinin elini sıkarlar, ayrılırlar. Geçenlerde, ayrılmak - istiyen bir kızla nişanlısı, deniz kenarına gitmişler. Erkek nişan yüzüğünü çıkarmış, denize atmış. Kız da, pır-| lantalı yüzükten başka, kaynana- sının, ve güvey allesinin hediye verdiği bilezikleri, küpeleri, bo - roşu denize fırlatmış. Sonra bir - z Amerikada seyahatte bulunan İngiliz hükümralarının en yeni resimle luğu 202 metre, ağırlığı 450 ton- du. tuttu. Oturma ve yemek sa - lonlarının boyu 20 metre idi. İm- parator, Şerburg — limanına bir zırhlı ile geldi, trene bindi. Şerburg'le Paris arasındaki yol süngülü askerler tarafından mu - hafaza altına alınmıştı. Romanya Kralı Ferdinandın beş, lu hususi bir treni vardı. Heri birlerinin ellerini sıkarak ayrıl - mışlar, Bunu uzaktan gören çobanlar, akşam kahvede tesadüf - ettikler balıkçılara: — İki budala genç, pırlanta yü- züklerini, bileziklerini denize at - tılar, gdiniz, çıkarınız. Demişler ve kendilerine bir his- se verilirse yerini göstereceklerini ilâve etmişler, Balıkçılat 'razı olmuşlar. Ertesi göün, çobanların gösterdiği yere gelmişler, ağlarını atmışlar. Saşt- lerce uğraşmışlar. Ağlar birbirine (Devamı 7 inci sayfada) Parisin en meşhur şapkacılarından Levis'in son —modellerinder Pembeye meyyal bej kadifeden yapılmış gık bir bere. Eşarp d birk ayni renk tüldendir. e gittiği yere otomobilini de berabı götürürdü. Umumi harbde ve sonra arma trenler azaldı. Kraliçe Viktoryanın treni (K: le) de muhafaza olunuyordu. Bi kaç kereler 5 inci Jorj tarafında: kullanıldı. İtalya Kralının da lüks bir tr ni vardır. ÇOK ŞIK BİR ŞAPKA

Bu sayıdan diğer sayfalar: