23 Ağustos 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

23 Ağustos 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'0 LGRAF MA 'Tokyoda Ingiliz ve Japon dip- lomatları arasında müzakerelere dair her gün telgraflarla malü - mat alınmaktıdır. İngiliz - Japon münasebatının istikbali 'Avrupa işlefine de şiddetle taallük edi- yor. Onün içindir ki yeni gelen Avrupa gazetelerinde milletler arası politikasmın bugün ne hab de olduğuna dair verilen bir çok tefsilât arasında şayanı dikkat Ö- dan bir kısmı da Uzak Şarka dair mmleş — malümattır. Tokyoda Avrupalı muhabirler ta- tafından gazetelerine gönderilen Mmalümattan bugün bir hulâsa çı- karmak lüzım gelirse şuna varı- Tacak: — İngiliz - Japon anlaşması müni olmak için Japon ordusu- nun ileri gelen generalleri tar. fından çıkarılagelen engeller hiç olmazsa şimdilik ortadan kalkmışa benziyor. 2— Ordu generallerinin Japon- yayı da Alman - İtalyan ittifakı- ma karıştırmak için uğraşmaları- dır. Tokyodaki diplomatların ga- lebesi ile hiç olmazsa şimdilik a» kim kalmışa benziyor. ö— Tokyodaki devlet adamları Japonyanın kendine mahsus bir h. ve ne Almanyanın menfa: hesablarına alet olmaması: sürüyorlar. Alman - İtalyan Ittifakı oldu o lalı mihver devletleri Japonyayı da aralarına almak için uğraşı « jyorlardı. Almanya ile İtalya bune dan çok kâr umuyorlardı. Avru- pada bir harb çıkar da Japonya | Son günlerde Londranın hava ta- fında büyük manevralar yapıl - makta idi. Çok şümullü bir şekil- de yapılan bu manevralara düş » man tayyarelerinin şehir ve şehir halkına en az zarar mühim tahribat yapmaması için jyapılan müdafaa sistemine çok e- hemmiyet verilmiştir. tayyare defi topl vermesi ve Bilhassa an bu husüs- | ta oynıyacakları rolların büyük ole duğu tesbit edilmiştir. Resmimiz * bir İngiliz tayyare defi topunun Mefruz düşman tayyarelerine kar- H endahat tecrübelerini göster - mektedir © milletler yare nedir?. Diye düşünmedi, ona mak ve, Dünyayı şampanya kadel nan gözleri ile seyretmek için bini sağı, düzgünü, banyosu ve salonl ması içi Romanı öğünmek için okuyor, labalık insan kitleleri arasındaki cemiyelin ilerisi için üm Bu dejenere neslin gel geç olduğuna inandırıyor!. yör ve gamak için yaşıyan Prenses, kendi Prenses böyle şeyleri düşünmez!. Fakat, ne yalan söyliyeyim, bi his ve hüviyetimle beraber gene N: değil arruzuna karşı müdafaası etra - -| asından hudutları kaldırdı, tay biliyor. Telsizi Psris operasının konser- eretinin muganniyelerini, koltu - m dinlemek için icat edildi diye ta- mek için arıyor, Fakat bu sinıfin aşağı.. Dediği ka- Hoş, benimki de ukalâlık ya?. Bütün bun- lardan bana ne? Bunlar belki eski Belkis'in gö- Tüş ve., düşünüşleri olabilirdi. Prenses Belkis, ya- Belki, Şişlinin en güzel delikanlısı ile evleni- yor, Kendisi ne kadar güzelse, kocası da o kadar Almanlar, mütemadiyen nutuk söy liyerek, merasim yaparak işleri halletmek istiyorlar da Asyada kendilerinin müttefiki olursa İngiltere ile Fransa da do- nanmalarının mühim bir kısmını Uzak şark sularına göndermeğe mecbur kalacaklar, Akdenizde, Şimal denizinde ve Bahrimuhiti. atlasideki faaliyetleri sekteye uğ- rıyacaktı. Bu hesab Almanya ile İtalyanın işine gelse bile Japon- yanın Fransa ve İngiltere ile U- zak Şarkla kavgaya tutuşmasını kendisi için ne fayda hasıl olacağı çok söz götüren bir mesele idi. Ta- bildir ki Japon diplomatları eni- ni boyunu düşünerek böyle bir ittifaka girmediler. Hele Uzak Şarkta, bir hazb o- lursa Amerikanın buna karşı lâ- kayd kalamıyacağı Tokyoda ay- Hava Hücumu yaltız havalan- hi önünde buli- di. Elektriği ma- arının aydınlar- -Japonlar, Almanlar Uğruna Derde Girmeği İstemiyorlar Mihver Devletlerinin Yanlış Hesabları rıca düşünülmüştür. Amerika donanması Bahrimu - hitikebirde toplanmış beklemek- tedir. Fakat düsze kadar Almanya ile, İtalya ile ittifak etmek isti- yen Japonların ileri sürdüğü şey şu oluyordu: Rusya ile Fransa ve İngiltere it- tifak edeceklerse, bu — ittifak yalrız Avrupa işlerine mün - hasır değildir. Asyada da Rus - yanın hududlarını korumak şartı bu ittifaka girmiştir. Onun için Japonyanın da Almanya -« İtalya ittifakına girmesi zaruridir. Buna karşı Avrupalılar, yani İngiliz ve Fransız tafafı da şu ce- vabı. vermektedir: Yanlış... Moskova — müzakere - leri ancak Avrupa işleri için - dir. Asyaya taallük etmiyor. O- nuün için Japonyanın endişesine hiç mahal yoktur. Bununla beraber Japonyanın mihver devletlerile askeri ve si- yasi bir ittifak akdetmesinde ışrar eden Japon generalleri bu mak- sadla uğraşmaktan geri kalmamış-| lardır. Daha iki hafta evvel Ber- lin ve Romadaki Japon - elçileri konuşarak Tokyoya bildirmişler. di ki Japonya için en selâmet yo- lu'bir an evvel Alman - İtalyan ittifakına girmektir diye, Hulâsa Alman - İtalyan ittifakına girmek taraftarları da hiç faaliyetten ge- Ti kalmıyorlardı. Fakat galebe nihâyet öbür taraf- ta kaldı. Mihver devletlerile ittifak et - | mek fikrinde olanlar, bunün için varkuvvetilerile çalışanlar başta Harbiye Nazırı General İtagaki olduğu halde siyasi bir mağlübi- yete uğramış oldular. - Fakat ge- rallerler diplomatlar arasındaki bu mücadelenin sonunda Harbi- ye Nazırı çekilecek olaydı. bir kabine buhranı çıkacaktı ki bu (Devomu 7 inci sayfada) ERAKLI S EYLER CEBELÜTTARIKIN YÜKSEKLİĞİ Cebelüttarık, dan ibarettir. Bu kaya, çok ceki zamarda Afrika sahiline bitişikti ve yüksekliği 425 metro idi. İspan- 'yaya ince bir parça ile bağlıdır. Ve dünyanın en müstahkem bir mevi DAĞ ŞEHİRLERİ Dağlarda bir çok kasabalar, köy- ler vardır. Fakat büyük şehirler pek-azdır, Diğer kıt'alarda işe aksine, İşte bir kaç misal: Meksik şehri (bir milyon nü - fuslu) 2,350 metre yüksekliğinde bir dağın üzerindedir. San « Fee (Kolombiyada, 150 bin nüfuslu bir şehir) 2645 metre yüksekliğinde bina olunmuştur. Hattı üstüvada, 90 bin nüfuslu Kito şehti 3,200 metre yüksekli- #ğinde bir dağın üzerindedir. Boliviya'dak! Lapaz şehri 3,700 | metre yüksekliğindedir. 110 bin nüfusu vardır. Habeşistanın payıtahtı Adis - A- baba'nın yüksekliği 2400 metre- dir. * Fakat, bu hususta rekor, Peru'- daki Pasko şehrindedir. Bu şehrin 15 bin nüfusu vardır ve 4,350 met- Te yüksekliğinde bir dağ üzerinde- | dir.. DENİZLERİN DERİNLİĞİ büyük bir kaya- Büyük denizlerin derinliği va- sati olarak 4,000 motrodur. Pasi- fik denizinin bazı yerlerinin de- dinliği 9,600 metroya kadar va - rır. Atlantik denizinin derinliği 8,500, Hinddenizinin de 5,900 met- rodur. Akdenizin derinliği 4,400 metroyu geçmez. Denize Düşenlere Yardım Yüzme bilmiyenler, bir ka- za neticesi denize düştüler mi boğulmak tehlikesine maruz kalırlar. Vaktinde yetişilir, çıkarılır. sa kurtarılmaları ihtimali çok- tur. İlk yapılacak şey, sudan çıkarır çıkarmaz, yüzü koyun ve katı bir yere yatırmak - tır. Sonra, belden yukârı bu- lunan elbiselerini de çıkârma- h, sun'i teneffüs hareketi yap- malıdır. Teneffüs almıya baş- layınca, alkol ile ıslatılmış bir| fanile parçası ile —vücudünü uğuşturmalı, ısıtmalıdır. Rengi morarmış ise kolun - dan kan almak süretile de ha- yatı kurtarılabilir. Fakat bu- nun için mutlaka bir doktora müracaat etmelidir. 'Teneffüs başlar başlamaz, sun'i teneffüs hareketine ni- hayet vermek lâzımdır. gaa aei ÇZ LAŞ D A EZ S SN (Ü güzel ve.. Zengin. Hemen hemen düğündeki bütün kadıni: özü sinemayı görün- — Fadınların gö yaratıcı kaynaş- itleri besliyebili. bir bozgun nesli onun üzerinde idi. Kadınların ço- ğu damarlarını alevlendiren kızıl bir hümma için- de yana tulaşa onun etrafına toplanıyorlar, kendi- lerinden geçerek onu seyrediyorlardı. Onunla bir defacık dans etmek, bir defacık gö- Büs göğse verip ten kokusunu ciğerlerine sindirmek isi için yaşıyan ütün bu değişik fazana şaşmadım tığım da bu ya için sıra bekliyenler çoktu. Hele başlarında Melâ- hat olan bir grup delikanlının gözleri içine onu yi- yecek, kapacak gibi bakıyordu. Melâhat ki, Şefiği senelerde sevmiş, onunla evlenmek için her şeye baş vurmuş, hâlâ unutamamış bir ka: retle, kinle düğünde bulunuyor, Nazanı bir kaşık sud& boğmak için arkasında fırlanıyor. Fakat, Na- anın bütün bunlara aldırdığı bile yok. En çok şaş- ! O, sanki evine bir koltuk, kanape, avize yahut ta bir tablo alıtıyormuş gibi kâyılsız. n! Şimdi has- İN Hep arkasından koşan erkeklerle şakı larla konuşuyor, kimisine ümit veriyor, kimisine: Fikriye kocası- nın bir piçi oldu- ğunu öğrenmi Kocasına bir müd- * det kin bağladı, sonra onü unuttu, çocuğu düşünme- , ğe başladı. Acaba çocuk nasıl şey - di? Nasıl terbiye ediliyor, nasıl bü- yütülüyordu! Her- hâlde fena. Bir - den aklına geldi: kocasınâa” doğruyu söyliyecek, Sai- meden çocuğu is- tiyecek yanına a- lacak, Saimeye de para verecekti... Fakat her şey - den evvel kadına iş bulmak lâzım- dı. Bu da kolaydı. Şevket biraz aşık olduğunu unutup ve yahut hatırla- iyıp Saimeye bir iş vermelidi. Bu- nu istiyecek Şev- ketten başka kim- seyi de tanımıyordu. Şevket do kör âşıktır. Aylardanberi yalva- rıyor. Fikriyeyi davet ediyordu... Kapı açıldı, Baha girdi: — İşte geldim kuşum!, Nasıl - sın? Bir yere gittin mil, Kocasının ağzından her zaman duyduğu «Kuşum» sözüne Fikri- ye bu sefer ürperdi: — Bir yere gitmedim. Seni bir kadın görmeğe geldi: Şaime. Baha irkildi. Sonra kendini topladı: — Yok canım!.. Vay küstah vayt.. Kabul ettin mi? — Hayır, burada yok dedirttim. Bahayı koltuğa oturtdu. ve ka- dınin anlattığı macerayı anlattı. Ali Cevada metres imiş, bir ço- cuğu olmuş, Ali Cevad öldükten sonra, kendisi kadına yardım et- mişti.. Fikriyenin içinde bir isyan ka- barıyordu. Kocusının kadın ile söz birliği ederek uydurduğu yalan- lar asabını bozuyordu. tık başka şeyden konuşa- hm. Ertesi gün Fikriye Şevkete git- ti. Adam karşısında aylardanberi peşinde koştuğu kadını görünce sevincinden deliye döndü: — Bense tamamile ümidimi kes- miştim! Şevket çok güzel giyimli idi. Üs- tünde ipekli bir oda ceketi vardı. Henüz traş olmuştu. Terütaze idi. Fikriye: — Sizden bir ricam var!, — Emrediniz, Anlattı. Saimeye bir iş verme - sini rica ediyordu. Şevket yarı dinliyor, her istediğine peki di - yordu: leniyorsa onların şiyor, ön- sı Türkiyenin bütün tiftik, linde tutan bir adam. O da her zaman, Dolar kralı kadar dolar, Fındık ki'alı kadar vervet ortaya koyas bilir. Vardığı genç te öyle . İzmir iskelesinden Ü- züm, incir, palamut diye ecnebi vapurlarına ne yük- Bunlar ne para getiri giriyor, Kendisi de mükemmel bir çocuk. Hem eli de öyle açık ki.. Demek ki, Nazanı bağlıyan para de- A | Karısının Piçi K tim | — Yarın depoya gitsin, başkâ- timizl görsün. Benim yolladığımı söylesin. Bu mevzuu kısa kesti, Fikriyeye iltifatlar yağdırmağa başladı... Garib şey!. Şevket elde ettiği müvaffakiyetin kolaylığına bir türlü inanamıyordu. 'Tam üç saat beraber, başbaşa kaldılar, * Bir kaç ay sonra, Fikriye ile Ba- ha konuşuyorlardı. Fikriye: — Oğlumuz temmuzda doğa - cak diyordu. — Neden oğlumuz? Belki kız o- u? — Hayır görürsün erkek ola- cak, Hem senin çocukların erkek oluyor... — Saçmalıyorsun.. Fikriye memnundu, âartık koca- sına kin beslemiyordu: — Sana dargın değilim ârtık Baha. Hani Saime yok mu!, — Ne münasebetle Saimeden bahsediyorsun? — Sana artık doğruyu söyliye - yim. Ben Saime ile konuştum. Ba- na çocuğunun resmini gösterdi. Hiç de Ali Cevada benzemiyor. Baha kahkaha attı: — Demek inandın? — Gene de inanıyorum., Çocuk Ali Cevadın çocuğu değil Tabil değil. Fikriyenin kaşları çatıldı: — Ya kimin? — Mehmed Alinin çocuğu, Fikriye isyan etti: — Siz iğrenç mahlüklarsınız. — Sen de tuhafsın Fikriye, o ço- cuğun babası olmadığım için ba- na kızıyorsun. Bu sözü öyle komikti ki Baha güldü; Fikriye kocasının yüzüne n, afyon İhracatını e- depolarından yükleniyor. Ve.. yorsa babasının yazıhanesine — Artık benden bir şey beklemeyin.. Diyor. Filân! İki defasında da kulaklarımla işit- tim: Dolar kralının oğlu Makenziye: — Yarın akşam çayında beraber olacağız sevgi- lim.. Dedi. Habipzade Murada: — Yukarda odam var. Üç beş dakika sonra çık beni bekle emi?. Dedi. İkisi de genç, çapkın, zengin ve... Uçarı çocuklar, Birisi babasının kömür ve pamuk işlerin- den vurduğu milyonlarca doları sayı bilmeden har- cıyor, öbürü fındık kralının getirdiği bütün serveti $'şi'nin salonlarında eritip tüketiyor. Fakat Nazan- “Ta olan rabitalarını bu noktadan ölçmemek lâzım. Nazan da zengin. Hem kendi serveti var hem baba- ğil. Daha ziyade şehvot. Gönülden gönüle uçmayı, birçok erkekleri toparlayıp arkasından koşturmayı spor ve., Biraz da süs biliyor! Hoş, bir kadın için de bunun zevkine doyum olmuyor ya? Kendimden tec- Tübe ediyorum. Bir kadımın başına toplanan ne kadar çok erkek olursa zevk, heyecan. ihtiras ve... 'Tam ifadesile keyif te o kadar çok ve hudutsuz oluyor. Birisini bekletmek, birisine ümid vermek, birisine vadet- mek, birisine: — Daha sıran değil.. Demek, birisinin ayaklarının dibine düşüp yal- varmasını seyretmek, öbürünün dilinin ucuna to- parlayabildiği bütün medih cümlelerini söylerken dinlemek, daha bir başkasının yana yakıla aşkın- (Devamı var) e ü baktı, baktı, o da gülmeğe bit dı... Öyle güldü, öyle güldü ki W tılacak gibi oldu.. Baha korktü> — Ne oluyorsun Fikriye?a Pikriye birdenbire sustu: lerini kocasının gözlerine diktir — Neden evvelâ Mehmed nin olduğunu söylemedin! — Ali Cevadın hatırasına hi meten; çünkü o ölünciye çocuğun kendinden olduğunu dı. bu bayal ile yaşadı, fena Mt Hayır fena etmemişti.. Eğer *: ruyu söylemiş olaydı, Şevketili, 4 vine gitmiyecekti. Kocasının bi munâ sarıldı: — İşi ettin, dedi, insan — aaifff hayale bürmet etmelidir. LA ANKARA RADYOSU DALGA UZUNLUĞU İT.AR. 19,74 m. 15195 Kes. 20 Saat 19: Program, Saat 19.05: Hafif müzüc (P Saat 19.30: Türk müziği: FÜ heyeti, Saat 20.15: Konuşma, — , Saat 2020: Memleket sant Ö yarı, ajana ve meteoroloji hi leri. a Saat 20.50: Türk müziğit *5 İ 'yanlar Mefharet Sağnak, Netf Rıza Ahiskan, Çalanlar RWtfÜ Kam, Refik Fersan, Cevdet K? zan. 1 —Yesari Asım - Hicaz #47 kı: (Bilmem niye bir buseni) *7 Tamburi Cemil - Hicaz şark (Hep sayei vaslında gönül.) & Nobar - Hicaz — şarkı (Aıl": gülmüş cefaya katlanmış.) * Âşık Mustafa - Şehnaz — #7 (Fırsat bulsam yere de vır';; B—Şchnumsemı'ıi.s—a_ mi bey - Suzinâk şarkı: (Bi #” ri tarap.) ? — Musa Süreyy? Suzinâk şarkı: (Kâr etmedi F lim sana bu ahu eninim:) ı':l’ Arif Bey - Hicazkâr şarkı: (GÖ) dü açıldı yine gül yüzlü ,.’nı:' 9 — Halk türküsü; (Meenufiy Leylâmı gördüm.) 10 — türküsü: (Yıldız.) el & Saat 2140: Konuşma (Haf posta kutusu.) Saat Z145: Noş'eli plâklar ” Saat 21. üzik (Solistl0i Saat 22: Müzik (Küçük nfg,; tra - Şef: Necip Aşkın.) 1 — Rydahi - Melodi, 2 — J. SRÜT - Bizde - Vals. 8 — W. ğ Güzel san'atlar töreni (uvertlr KÖY we 4 — Maks Sebönherr - Alp lülerinin dans havaları, 5 — ter Noack - Romantik ' 6 — Miroslav Shilik - lı;»-*'f"l , dansı. Saat 23: Son ajans haberlefi ziraat, esham ve tahyilât; KA piyo - nukut borsası (flat) Sant 23.20: Müzik (c:vub'“'ı

Bu sayıdan diğer sayfalar: