4 Ocak 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

4 Ocak 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

çen senedenberi tekâmülün esasları tetkik edilirken nazara çarpan ilk keyfiyet Amerikalıla- rın her hususda «ameli» insanlar olduğudur. 'RUPA HARBİNİN n müessir rol.. şan: Ali Kemal SUNMAN eni sene girerken bir hayli de | tuk edilecek bir hayli sualler beraber girdi denebilir: Al - | aya ne yapacak?, İtalya ne e- Amerika Cumhurreisi Ruz- Bir gün Amerikanın harpte bütün vesaiti ile İngiltereye yardım ot- mesi lüzumu anlaşılırsa ameli o- Tan Amerikalı derhal İngilir dava- sına her sureile müzaheret et - mekte tereddüt göslermiyecektir. | İşte bu mütalcanın vekayi ile | doğru çıktığı görüldü. Amerika - | Hinın ameli bir insan olması yal - ı mtz mesai hayatında değil, onum si- | yasi fanliyetinde de kendini isbat ediyor. Amerikalılar geçen umuml barbe iştirak ettikleri zaman Av- rupada Alman ozdularına karşa kat'i darbeyi indirebilmek için ay- larca hazırlanmaları lâzım galdiği söyleniyordu. Amerikalılar bu ha- | aarlığı gürdüler ve Avrupa harbin- | deen mülessir rolü oyundular. Bu | | sefler harbe askeri sürette iştirak | tin yeni nutkundan soura nasıl ekete geçecek?. Çünkü Reisi- ıhurun her cümlesi İstikbal i- birer işaret ve alâmet sayıla - kadar mühimdir. Bahis Rels zveltin sözler tahlil değil - Amerika efkârında beliren te- | mül safhalarımı bu vesile ile bir daha gözden göçirmek lâzmu | iyor, Şimdiye kadar'bu tekâ dü adım adım takip elmiş olar elmemekle beraber yine neticenlu temininde en mücssir relü eyaı - yacaklar demektir , karşı küskün olduklarını giz- aeğe küzüm görmüyorlardı. Bu- | n tesiriledir ki Avrupada bir rp daha olursa artık hiç karış- Tavus eti en lezetli yemek Lokantalarda tavus eti yoktur. | yacaklarını tekrar edip dur - . Buna bakınca Amerilta- Zaten başka yerlerde de artık ke- | sip yemiyorlar. Fakat orta devinde sasıl kuş denilen tavus eti zengin solralarını süsleyen kiymetli bir gde idi. Hatta tavusu ahçi kadın | değil, evin en büyük bayanı yolar, temizler ve pişirirdi. Tavuk iri gü- | Moüş tabaklarda olduğu gibi sofra- | ya oturulurdu. Sofraya oturulduğu | | zaman, kuyrüğunun rengarenk tüyleri tekrar yerine oturtulmuş | | olarak gelirdi. Ondan sonra şöval-| | yelerin en namdarı, tavusun etle- l rini parçalar, misafirlere dağıtırdı.| Derler ki tavus eti diğer kuş etle- rinin en leezetlisidir. yle bükmedenlerin başında da hver devletleri - bulunuyordu. Zehirlenen adamın karısı İngilterede otuz üç yaşlarında | bir kadusın kocası ölmüş, yapılan tahkikatta kadımın kocasımı öldür- döğünden şüphe edilerek kendisi tevkif edilmiştir. Nihayet adamın | ölüsü mezardan çıkarılarak ya - | pılan muayenede zehirlenerek öl- düğü anlaşılmış ise de kadının a- hinde kocasmı öldürdüğlüne da- | ir kâfi hiçbir delil bulunmamıştır. Nihayet adanın yanlışlıkla zehir | yattağu, öldüğü anlaşılmış, kadın | da kurtulmuştur. | karşı: İ Acaba bizi harbe mi sürük - | ğnek istiyor?. Eadişesi gösteri - | ordu. Sonru resmi olmamakla ğer vakit vakit halkın reyine n etmek fikri yeni dünyanın | geriyeti AraSında — iyiden iyiye eleşti. Artık sarahat ve kat'iyet- anlaşılıyor ki İagilterenin uğ - | ytağı bu harpte Cemin edilecek | Jer ayıi zamanda — Amerikanın | yasıdır. Amerika elkârı bu saf- da tekâmül elmektedir. Amerikayı ve Amerikahları iyi en Avrupalıların başlangıçtaki aminleri şöyle idi: | Amerikalılar Avrupa harbine — İ MİLLİ PİYANGO İDARESİNDEN : Milli Piyangonun dördüncü tertip üçüncü çekilişine ait devamlı biletlerin haricinde de- vamsız biletlerin Milli Piyango İstanbal Bü - O sumağa “razi olmuyacaklardır. BÜ rosunda — Dördüncü Ü imkün olduğu kadar bundan u- ÖŞ Vakif — hami — altın- «k kalmağa çalışacaklardır. Lâ- | daki Gişelerinde ( ü - B ŞA unutmamalı ki Amerikalı her Ş zerinde yazılı fiatlarla) Bi | Üretle sameli, olan bir insandır. satışa çıkarılı İ Üğğzer berbangi bir harpten uzak yın halkımıza bildiririz. Üği| | | ulmayı İstiyorsa bunu Amerlka Sen de Seveceksin ! Yazan : ETEM İZZET BENİCE vayla yirmi yirmi beş dakika sü- rüyor Büyük Cemal paşa karar- gühı burada, Küçük Cemal paşa da orada oturuyor. Alman impa- ratoru Vilhelm geldiği zaman Ce- bele mermer merdivenler, birçok şeyler yapılmış. Hepsi biribirin- den ayrı ayrı güzel, artistik. Komiser babacığım, Şamda seni | | bana eu çok hatırlatan bir şey de: — Aynillicı suyu. Sen iyi suya c sin, Bir do bu w, nilficcoyı içsem kimbilir ne yaparsın. Vine senim sevdiğin bir şey de dondurma. Bu- rada Hamidiye çarşısında öyle ca- yapıyorlar amiser babacığım, tatlı baba- | , şeker babacığım, üç ayda 1 «pey öğrenmişim değil mi7 | İr iki delfa Şamın germe yerle- e de gittik. Rabe boğusu, Dum- bağları çok güzel. Hole: iyorlar, ağlıyorlar. sırlıyorlar, ediyorlur, yonra da gözyaş- kurur kurumuz başlayorlar vt — Bu ne turşu, ne perhiz.. | ma değer bir dondurma in?. Cebel de çok güzel yör. | ki.. Sabahtan akşama kadar ye- Şamin en güzel yeri. Tram- | nilse doyulmaz. Hemea hemen bir Hu0 ©CI ! peynir olduğu halde, piyasada pey- | nir bulunmadığı alâkadarların na- Çocuklar ve Şıııeıı Te adla a cerine Elbette öyle söyliyecek, anasile be- raber bana çullanmadığı nemalüm? yor. Hâdise şu ki, çocukların sinemalardan kurtarılması lâ- | zım, Mektep zamanında, mek- tep saatleri dışında, çocuklar bu kadar Fazla sinema düşkü- nü olmasınlar. Fakat, bakiyoruz da, ço « cuklar sinemaların — içindi adeta, denizdeki balık gibidir. Belki, çocuk ta haklıdır. Ço - cak, nihayet çok hareket et- mek istiyen, heyecan seven bir unsurdur. Sinemalardan kur- tardığımız çocukların ders ve mektep harici vakitlerini nas sıl geçirteceğiz?. Hangi eğlen-| ce, hangi oyunlarla onları tatmin edeceğiz?. Bu, mühim bir davadır. | İlk hatıra gelen fikir, sine | maları, çocuklara zarar ver- | miyecek şekle sokmak, bilâ- | kis, sinemaya terbiyevi bir rol| ve vazife vermek. | Bunu, yapabilsek.. BUÜRHANCEVAT Yıkanmak bahsi biü'an Hamama gitmek için en müsait zaman, ahvale göre değişir. Her hülde güneş battıktan sonra hamam yapmak daha faydalıdır. n müddeti şahısların büa- e göre değişirse de, üç çey- tTek ve en nihayet bir saat kadar olması iyidir. Çünkü bundan az müddet içinde adaleler iyice inbi- sat edemiyeceğinden tam laharet | yapılamaz, Bu müddetin daha faz- lası da vücüdün Fazla Ifrazat yap -" Masinâ sebebiyet vereceğinden vü- cut zayıf düşer. Gündüzleri hamama gitmek za- rureti hasıl olursa, bunu yemek - ten Üç veya beş saat soura yapmak lâzımdır. Yemeği yer yemez he - mmen hamama gitmek Iyi değildir. Bilâkis hamamdan — sonra pekâlâ yemek yenebilir. Bilhassa kadın - larımız bamamda yemek yerler ki, hiç de sıhhat kaidelerine uygun de- Gı'ır'ıdüılırl en mMüvabDk zaman, sabahları kahvaltı almadan yıkan- maktır. Eğer evde harmam varsa, gece yatmadan evvel yıkanıp yat- mak müvafıktır. Buzhanede saklanan peynirler ! Büzhanelerde — binlerce teneke zarı dikkatini celbetmiş ve tüccar- lar soğuk hava depolarında sakla- dıkları peynirleri piyasaya çıkar- mazlarsa; bunların ticaret mı"ıılf!r-' düğünce çıkartılıp bakkallara tev zi olunması kararlaştırılmıştır. — | Çok ukşamlar Güneşi alıp Cemal paşa enddesine çıkıyor, sonra da | Hamidiye çarşısma gidip bu fıs » | tıklı dondüymadan yiyorüm — Bu | kadar dondurma yediğim için sa- | kın Şamı çok gacak, çöl gihi bir | yer sanma, Suriye şebirlerinin eu serini, İstanbuldun hiç ayırı edil- | miyecek bir sıcağı var. Kasınıpa- | şa ne gadar serinse burası da © | kadar serin. Fakat, bilmezsin Ka- | sunpayaya da öyle bir çöresim gel- | di ki. doğduğum, büyüdüğüm yel de onun için midir, nedir bir türlü hir yere değişemiyorum. Bizçokları beğeamezler amma, , güzel yerdir değil mi?. Hele bi - | zim 0 sön eturduğumuz hastane | yokuşunu İstanbulun değme yerıme değişmesa Güneşi bol, havası bel, deniz görüyor, vapuru var, kayığı var. Boş dakikada Beyoğluna çıkı lir, beş dakikada karşıya geçilir. Fatihe ne kadar yakınsa, Eminö - wilne de, Harbiyeye de o kadar ya- kın, Fakai, bilmiyenlerin. tanımaı | | MAHKEMELERDE Anasına bak kızını,ke- narına bak Ufaktelek, yaşlıca bir Kadın.. | Kulaktan takma tel gözlüğünün altından, melül, mabzun bir bakışı var. Siyalı başörtüsünü çenesinin altından düğümleyip iki —ucunu | yeldirmemsi mantosunun içerisi- ne yerleştirmiş. Bu kadın, Halime Hepgül, ayni evde beraber otur - dükları Mevdüdeden - davacıdır. Dava, hakaret ve darp davasıdır. Mevdude, Halimeden yaşça bir | parça daha küçük, cüssece daha İ- ri, ser saçlı, mavi gözlü, eli ayağlı tutar görünen bir kadındır. İşte bü da suçlunun portresi. Hüâdise, Drağman civarında, Ha- | Hmenin sahip, Mevdudenin de kı- | zi Şehime ile beraber kiracı ol - | dukları evde cereyan etmiştir. Davacı Halime, davasını anla- | tayor: — Drağmanda bir evim var, Rah- metli Hacı efendiden kalma.,. Ben tutumlu bir kadınımdır. Nur için- de yatsın, babacığımın bakır ta - kımlarını, makas değmemiş per- deliklerini bile hâlâ muhalaza e- derim, Biraz babamdan, biraz dü rahmetli Hacıdan kalma, iyi kö- tü, karınca kadrince, elmasım da var, param da var, bakırım da var, çakırım da... Hacıdan, kala kala, yadigâr, Al- lah kimin varsa bağışlasın, on dör- | dünde bir oğlum kaldı: İsmailci- Bim... Mahallede adım zengine çıkmış- tır. Evde, bir oğlum, bir ben... Haçı efendi, sizlere Ömür mefat etti, Ben, evde, on dört yaşında yavrucağızımla yalnız kaldım, Hâkim, Halimeye: — Uzatma hanım.. diyor, da « van meyse onu söyle... Bunları, mahallede komşularına anlatırsın. Halime hiç istifini bazmuyor.. HâlA söylüyor: — Evet.. Evde yalnız kalınca, ne yalan söyliyeyim, geceleri kork- mağa başladım, Sabahlara kadar, gözüme uyku girmedi. Bu dediğim, dört beş sane evvel... — Dört beş sene evvelini bırak da, bu sön meseleyi anlat!, - İşte oraya geleceğim, evlâ - dar. Konu komşu dedi ki: «Bvin büyük... Bir iki kiracı koy, hem | çanyoklaşı olur, bem de, üç beş kuruş fayda görürsün.. Eh. Ev sahiden büyük, üç katla altı oda, Böyle her gece halecanlar çekece- ğime, hafakanlara boğulacağıma, kiracı kahrına tahammül ederim, | dedim, Başladım kireci aramıya , Yukarı kata, Safer efendiyi bul - duk, Yaşlboa bir adanı.. Bir de ha> | remi var. Sizden iyi olmasınlar, | pek iyidirler. Sesleri yok, sedaları | yok, aylığı aybaşında verirler, Aşağı kata da, bunları, rahmetli Musa efendi buldü. «Bir ana, bir | K dedi, İki elim yanıma gele- | cek. Allaha âyan olanı sizden sak- byacak değilim ya!, İlk zaman - karda pek iyi idik. Hattâ, yukarı - | yanların ağzında Kasımpaşa irde- | nen bir ad olup çıkıveriyor. On » | lara dü aldırmınmakı!, | Babacığım, bugünlük bu kadar | yeter değil mi?, Sonra yine sana uzün uzüN — yazarım, — Ellerinden | öperek, Lütfiye mektubu yeni bitirmişti | sokak kapısı çalındı. — Geldiler, Asker açar.. Dedi. kendisi de onları karşı - Tamak için odadan çıklı — Birinci kısmtı soan — İkinci bölüm YEPYENİ BİR HAYATIN İÇİNDE Lütüiyeyi istiyorlar Yık: 1916. Büyük harbim üçüncü yılı için- deler . Şanma tadı kaçıyor. Tronle her gün savaş yerlerinden yığın yı - jon yaralı getiriyorlar. Üstüste bir kaç tane hastane acıldı. İki yıl ö bezini al / kiler pek koruşkan değil... Gece gündüz, ya bunlar bizde, ya biz bunlarda, hep beraber düşüp kalk- tık. İsmailciğimi de, eli ekmek tutsun diye, kunduracı — yanına verdik. Günden güne, İsmailciğim de buyüyordu, bunun kızı Şehime de... Bir gün, buna dedim ki: «Hem şire, Ateşle barut bir arada dur- maz. Bu çocuklar büyüyor, bir gün senin de benim de başımıza bir. iş açarlar,» Öyle ya!, Bizimki oa sekizine geldi geçiyor., Şehime de en altısını doldurdü. Hanım buna içerlemiş, “Hanım.. Hanım... Sen bana bak... Benim gül gibi kızım, kala kala senin kokmuş oğluna mı kaklı?. Oğlunu al da, Çantana sak- lascer dedi. Gidiş o gidiş, bir da- ha hizim kata çıkmadı. Ben de onların semtine uğramadım amma, gelgelelim, Şehime her gün biz- | de, İsmail de her gün, her gece | onlarda... Ben yukarıda oturu « yorum aşağıda, fıkır fikir, kikir kakır gülüşmeler çığlıkla kahkahalar. Bir damla - cik çocuğumu baştan çıkaracaklar. Bir iştir olacak.. Sonra, evlâter - Hun çekip bağrımdan alacaklar.. Geçenlerde, günlerden bir gün, yine aşağıda fıkırti, kıkırtı ayyu- ka çıkıyor,, Artık dayanamadım.. Merdiven başından çıkıp — İsmail! diye seslendim. — Ne var anne? dedi. — Gel bakayım buraya! dedim. — Peki anneciğim... dedi, gel- di. Sağolsun, beni pok sayar. O gelip odaya girdi, Şu saygısız ka- dına bir iki söz söyliyeyim, dedim. Aşağı indim. Taşlık karanlık.. Me- ğer bu orada siper almış... Beni | döğmeğe hazırlanmış, — Hemşire buraya gel de sana birşey söyliyeyim... demeğe kal- madı... Çullandı üstüme... Baş - dadı yumrukla, terlikle, tekmeyle, Kafama gözüme vurmağa... Ben, död bir, foryat iki, avaz avaz ba- Şırdim. Saçlarımı yakalayıp çek- tL Bir tutam saçım, elinde kaldı. Çekip saçlarım: elinden aldım İşte burada saklıyorum.. Yekdirmemsi mantosunun önü- nü açlı. Entarisinin üstünden be- Tine bir kaytanla bağlı, keçilerin torbası gibi bir torbanın içinden bir kiğıt çıkarıp açtı. İçinde, tar- toap edilmiş saçlar vardı ,Vardı am- ma, bunlar, koparılmış saçtan zi- yüde, başi tararken tarağa takılıp taraktan çıkarılmış saçlara ben- ziyordu. — İşte. diye devam etti, Yol- duğu saçlar da bunlar... Demedi- Hi kösü lâfı da kornadı. Sanra, oda- | sına girip kapıyı sürmeledi. Das | vacıyım. Maznün Mevdude de, dedi ki; — | Bir damlacık çocuğum, İs - mailciğim dediği dazgırak kadar berit. Yirmisine geldi. Bizim kı- gın peşinden ayrılmıyor. Ben, kor- kuyorum, hiç yalnız bırakmıyo - (Devamı 8 mcı sayfada) arada — Sırada, | çeki şenlik, eğlence yok, Surallar Asık, yer yer muharebeyi kuybe- diyoruz Araplar arasında Türk düşmanlığı, Osmanlı ordularına karşı hiyanetkâür hareketler acığa vurulmağa başladı. Halk safları arasında tahrikât yapılıyor. Ce- mal paşanın astırdığı Arap zeu- ginleri, yerli büyükler için de için için görülev bir kan davası var. İmparatorluğun güçlü vaktinde ve muharebenin İlk yıllarında kardeş ve kuzu gibi görünen —Arapların | damarlarımdaki soğukluk bir esin- | ti gibi kendisini bolli ediyor, Türk | yüzlerine çarpıyor. Zabit »ileleri de yavaş yavaş yerlilerden çeki- Hiyor, birbirlerile tanışı arttırı - yorlar, Vine bir kaç zabit karısı- nan bir arada toplandıkları gecey- di. Havuz başında eğleniyorlardı. Bir ara, karargâh şube müdürle- rinden kaymakam Feridunun ka- ruz — Firdays, Lüiyeyi evlandirir misin?. | erkeğin güzel olması mevzuubahs Evelenmek istiyenler, iş ve işçi arıyanlar, şi- kâyetler,temenniler ve | müşküller L İş ve çei arayamlarla — harkamg! İZDİVAÇ TEKLİFLERİ — 11 boyunda kumral, mai göz-| Kiyüm. Yaşım 27, tahsilim lisedir, Husuxi bir müessescde 75 lira üce | retle çalışıyorum. Resim ve mu » €ikiye aşınayım. Esmer veya sarışın — 1.60 » 165 boyunda 18 - 23 yaşında, orta tah- Sili olan bir bayanla evlenmek is- tiyorum, Musikiden anlamak şar- tile dul da olabilir. Adresim Son Telgraf Halk sötununda mahfuz- dur, Taliplerin bü sütunda (M. Ö, 201) e müracuatlarını vica ede « Tim. | — 22 yaşında kumral orta boylu| yeşil gözlü bir aile kızıyım. Ev iş- Jerine tamamile vükıfım. Aradığımı değildir. Yeter kı tabiatları iyi ve evine sadık olsun. Memur bulu « nanı tercih ederim. Ciddf bir şe- küde müracant edenin (Son Tel - graf Halk sütunü Ö, N.) adresine müracaatlarını rica ederim. — Yirmi dokuz yaşında — uzun boyluyum. Yıllarca evvel ölen ko-| camdan dul kaldım. Bir daha ev- Jenmedim, Bir evi çevirecek vazi- yetle ev işi ve yemek pişirmesini bilirim. Hayat arkadaşımın bana sadık olmasını isterim. Ciddi tek- liflerin (Son Telgraf halk sütunu N. A.) rumuzuna yazılmasını rica ederzm — 26 yaşumdu kirnsesiz ve hiç ıv-j lenmemiş, sat, temız, ciddi, asi! bit 'Türk genciyim G0 lira maaşla Çok şerefli bir devlet memuriyetinde - yim Asil ve temiz birralleye ma- lik namuslu, zengin ve çok güzel bir kızla evlenmek istiyöorum. Bu evsafı haiz bulunanların (Son Teb- graf Halk sütunu $. 8. C) rumuzuk| a müracaatlarını dilerim. | GELEN MEKTUPLAR ’ Bayan P. O P — Heybelinda, Beşiktaş, Hâl, Galâta postanelerin- den birer mektubunuz gelmiştir. Bay Müeyyet — Sarıyer, Beyoğ- hu, Fatih, Maltepe postanelerin - den verilmiş ve bir de matbaaya bırakılmış 5 mektubunuz vardır. Bay Samim — Byüpten bir mek-| tubunuz vardır. N Bay C H. — Sarıyer ve Kadıköy! postanelerinden — vetilmiş birer Mektubunuz vardır. Not — Gelen mektuplar çök ol | duğundan alınma — sırasına göre | neşredildiklerini ve edileceklerini mektup sahiplerine bildirir, bu yüz- den vüki teahhurun alfını rıca e- | deriz. | Davet B. Ziyu Vehbi Altürk — Mühim | bir meesle hakkında görüşmek Ü- zere gazetemize gelerek istihba - rat şefimiz B. Halük Cemalı göre meniz mercudur. Diye sordu. Firdevs bir dakika düşündü — Niçin evlendirmiyeyim. Se- vinçle Cevabinı verdi ve. konuşmuya | başladılar. — Kime istioyrsun?, — Bizim bir istihkâm yüzbaşısı var, Salih. Karısı öldü. Feridunun çok iyi tamıdığı, Kimsesi yok. Böy- le dül bir taze ile evlenmek isti- yar., Nasal adamı?. — Çok iyi. Ahlâkı güzel. Ve - miz kalpli. Döct yıldar yalmız ya- şıyor. — Yaşlı mu?, — İşte, kark bir, kark iki ya- gında, — Çocuğu vok mu? — Yok. Olmamış. Eski mahalle bekçilerinin mânileri Ben mahalle bekçilerini çok severim. Çocukluğuma ait en kuvvetli hatıralar arasında, mahalle bekçileri de vardır. Onları, bayram — günlerindeki :;y;fıderi, halleri ile düşünü. mahalle çocukları, davul çalan mahalle bekçisk nin arkasına takılır, sokak 5o kak dolağırdık. davulun, et- ı_-ıh. #sıralanmış yazma, keten, ipekli mendillerle dolardı. Bayram sabahları davul, İs. tanbulun güzel an'anelerinden biri idi. Bu hatıralarımı canlandır : mağa sebep olan hâdise, ma; halle bekçilerinin terfileri, ir tikballeri, maaşları hakkında ortaya atılan bazı fikirler ve üzerinde tetkikat yapıldığı bil- dirilen projelerdir. İn"ıııuıl bekçiler de lâyık oldukları şe- kil lde mükâfatlandırılır. ini dolaşırdı. Bilmiyorum di hâlâ, sağ ve meslekinde berdevam mıdır. Bir hayli yaş- lanmış, ihtiyarlamış olsa ge- imdi mahalle bekçilerinis li ça ıııııııı.u:."ı mevzuu. | bahsolunca, bu sevimli insan- ların maziye ait romantik ha tıralarını düşündüm. R. SABİT — nnn BİRİMİZİN DERDİ HEPİMİZİN DERDİ Büyük postanedeki telgraf Kişelerinde memurların gayri kâfı olduğu hakkında mütema: di şikâyetler yapılmaktadır. Bilhassa bu azlık bayram ve yılbaşı Zamanlacrında tebrik telgrafları verildiği zaman bü-| tün açıklığı ile görülmekte - dir. Ezcümle — marol - öperet san'atkârımız B. Cemal Sahir de bu şikâyetçilerden biridir. | Mumaileyh: «— Yılbaşı müna- sebetile bir tehri ktelgrafını Salı akşamı saat 17 den 18 e kadar 1 saat gişe önünde bek- ledikten sonra verebildim, B i bütün halk da gişeye bekleşiyordu. ur ozuktu. Meselâ bir - tolgraf yazma, mühürleme, — numara koyma için ayrı ayrı üç me- murun elinden geçiyardu!. »

Bu sayıdan diğer sayfalar: