6 Ocak 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

6 Ocak 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Coğrafyanın Öğrettiği an: Ali Kemal SUNMAN ; dört ay evvel dünya matbu- n birinci mevzuunu teşkil e- mesele yeniden tazelendi. As- siyasi mütaleular. Şimdi yi- ) meselenin üzerinde topla - r: İngiltereyi istilâ bahsi. AL lar İngiltereye çıkarmak Ü- milyonca asker hazırlamış - özü de bütün bu rivayetleri edecek gibi kuvvetli bir de- niş gibi gösterilmektedir. rım hepsi rivayet olarak kal- tadır. Tasavvur ve riva; *t ve bakikat a 8€ kolay aşılır gibi değildir. giltereye taarruz bahsi taze - ice biraz da ceğrafya erbaln- yazdıklarım — okumak Vâzan 'er. Coğrayayı iyi bilenler i- de bu bahirle söz söylemeğe viyet olsa gerek. Biraz da sö- nlara vermek faydasız olmu- k. Çünkü Alman erkânıbarki | ne olursa olsun mutlaka coğ- | yan dediğini ihmal edemiye- r. Dönca Fivayetler arasında anya hesabina hayali okgşayan | Vzip görünen şüphesiz Norveç lerinden Britanyaya «atlayı- sek» olacak. Sonra yakınlık i- ile de işi kolay gösterecek e- ihet Fransa ile İngiltere arar «ki en dar yerden «geçiver - malidir Aradaki mesafe e ile Dover arası - 22 milden t olunca bunu ne yapıp yar caşmak mümkün olacağı ha seslenmektedir. tveçtoki Bergende İngilizle- tkney adalarına Almanların >ini kolaylaştıracak farze - itir. Buradaki mesafe 120 mil- sergen ile İngilteredeki Ska- ” arası 300, Norveçle yine el ibir nokta sayılan Stravan- © Skapaflov arası 285 diye dilmekteşir. imarka sahilleri daha uzak: v mübim mevkileri gilterenin arası 400 milden değil. Alman sahillerine ge- Vilhelmshafen ile İngilte - Harviçin arası 285, Emden Yanın arası 265 mildir. Aları ne kadar yakın görün- * uzak devecek. Fakat Al- Ja milyonca Almamın foda | #i göze alımacağı da söyle - Eğer tasavvurları — filiyata k hakikaten ne pahasına - İsua azmolunmuş ise en ya rünen yerlerden İngiltere- Aya teşebbüs edileceği ileri yer, Hep birden harekele ek İngiltere sahillerine Nor- Holandadan ve Fransa - b istilâya kal- » İngilizler şaşıracak diye YEBİ ROMAN: 18 jEBİ 'ROMATE Z 'en de Se faza üi sonunun da daba parlak | ni sanınıyorum'. eden?. aziyeti görüyorum da ONUM Yakam Feridunuu karıst #kolsun size: » ilâve etti: Tişan solrasında oturuya * filerin gönlüne ferah vere- * verde cephodeki kötülük- İNüşüyorsunuz. — Ne olursa Vaç ne?, Szlere hep birden gülüştü- bası Nejal: j Ve ya bizim nemize gerek. | 4 içiyoruz, eğleniyoruz, ev- Yoruz!, “Binbaş : n: ETEM İZZET BENİCE an: — | olacak?. Sıra l | ker gideceğiz'. şaşırırsa artık Britanyayı istilâ etmek «haleti ruhiye» den istifa- de ile hem kolay olur, hem de is- tilâya giden fedailerin şevk — va cesaretini arttıkça arlar.. ve saire gibi. Söylemeğe hacet yek ki bütün © sahiller tahkim edilmiştir. Bütün © denizler İngilizlerin - elindedir. İstilâ emellerinin karçısına çıkan hakikat budur. Bonapart dermiş ki — Bir tasavvurumun kolay ow vereceğini düşünmeğe başlarken derhal kendimi toplarım. Çünkü hayalâlın beni aldattığını anlarım. Napolyon Bonapart bimu vak tile İngiltereyi istilâya — kalkış » madan evvel mi söylemiş, son: mi?, Bunun anlaşılması bugün için az faydalı olmıyacaktı. Lezzetli bir Aperitif Altı portakalın suyunu çıkarı - nız ve içine yarım litre halis ispir- to ilâve ediniz. Dört gün serini bir yerde bırakınız. Ondan sonra bü mahlüle iki Hitre beyaz şarap ilâve ediniz. Fakat bu şarabın içinde da- ha evvelden yarim kilo şarap eri- #niz. Süzünüz. Bir hafta daha bu—w Tetiniz. Nekadar beklerse aperiti - finiz © kadar iyi olür. ——HLAL— Kocasından boşanan yıldız Holiyudun meşhur yıldızların - | dan Miryam Hopkinsin ismi ve resmi Amerika ve Avrupa gazete- lerinde yeniden görülmeğe başla- dı. Pek genç olan bu san'atkârım hayalında şu son iki üç seme zar- fında az değişiklikler olmadı: 937 eylülünde film kumpanyası | direktörü Litvak ile evlendi. Lit- yak aslen Rustur. Fakat artık A- merikalı olmuştur. 939 da ise karı koca mahkemeye giderek birbir- lerinden ayrılmaktan başka çare | bulamamışlardı. Birbirlerinden w- şanmışlardı. Şimdi yine haber alı- Bıyor ki Miryam Hopkins yeni bir film çevirmektedir. Bu filmde es- ki kocası Litvak ile beraber çalışı- yyordu. Arada dargınlık yok demak. — Datates dolması | Malzeme: On aded iri patates, | 250 gram kıyma, bir iri domates (yahut domates suyu), bir baş so- Ban, bir dilim ekmek içi, iki çorba! kaşığı yağ. Yapılış: Patateslerin iyllerlındlı'(n seçmeli, soyup içlerini oymalı, ek- mek içi ufalamalı, soğanı kıymalı ve hepsini kıyma eti ile karıştır - malı. Patatesleri, ortasına bir parça| yağ koyarak bepsini doldurmalı, Her birinin üstüne domates veya domates salçası koymalı Sonra pa- tatesleri — yağlanmış bir tepsiye we veya tencereye dizmeli bir bar- dak su koyup kapağını kapayarak ateçle veya kapağı açık olarak f- rında pişirmeli. | veceksin!/ | — Yaşasın cephö gertiiti Diye yüksek seste bağırdı. Hep- gi birden bağırıştılar: — Yaşasın cephe gerlsi.. Ve. kakkafınlarla güldüler. Ni- hat yine birden eiddiliğini takmr : di * — Cezhe gerisi sakışıyor gali Z. Nejat: — Ne var yine' ai Abette bise ge Yarın ben, öbür gân Sen de birer birer Salih, hera kendi kendisine: — Bu patırtıda ©V Ura ilân edilmelidir. | halde, asıl tedbiri daha evvel Açık gözlük Tüc- earlık mı, Demektir ? Bir gazete, bütün beyaz peynir toptancılarını mahke- meye verelim, diyor. Çünki, bunlar, hiç yoktan bir beyaz peynir buhranı çıkardılar. Geçenlerde yağ tacirleri de, İstanbulun yağlarını baş - ka şehre götürüp satmakla tehdit etmişlerdi. Bir şehrin muayyen iaşe ihtiyacı vardır. Ona göre mal gelir, stok ya - pılır. Eğer, hakikaten mevcut mallar başka şehire nakledi- fr veya saklanırsa, bütabi buhran çıkar. Bir havadise göre, alâka- darlar, bir şehirden bir şehre mal naklini yasak edecekler.. Yani, tüccar, meselâ İstanbu- lun muhtaç olduğu bir madde- yi, götürüp daha pahalı olarak bir başka şehirde satamıya - cak. Fakat, bunlar öyle işlerdir ki, söylenmeden evvel yapma- li ve tedbir almalı, MJMA.:,T tüccar alır. Gözle kaş arasında Bilmiyoruz, bu işlere bakan makamlar, bu noktaları bizim gibi düşünüyorlar mı?. »İİRHAN CEVAT HrarmDo SÖKLLLÜ Her halde insan sıhhati için iyi bir slâmet sayılmaz. Zaten ök- ler de bunu pek iyi bilirler. ksürük vardır ki arizidir. Tütün Ö | dümanı, vapur dümanı, bazı ilâç- | tın, aymi zamanda kültür tarihi - ların koklanmması, su içerken ve k> nuşüzken suyun veya düküzüğün bir miktarının hançereye kaçması Ansanı öksürtebilir. Hatla böyle ök-| sürükleri sıhhi telükki etmek lâ- Zıradır. Fakat daha başka — öksürükler vardır ki, bunlar da çeşit çeşittir, nev'ine ve ayarına göre, hastalığı icabettiren sebepleri ortaya koyar. Bununla beraber umumi olarak öksürüğe karşı, ıhlamur ile hatmi çiçeği menkuu yapılarak, nöbet şo- kerile hafif tatlılandırarak yalar - kon sıcak sıcak imçek tavsiye e - dilir. Küçük çocukların öksürü - Bünü defetmek için arkalarına ec- zanelerden alınan iyotlu. pamuk koymalıdır. Hatif bir pernbelik gö- rünce, pamuğu çıkarmalıdır. Öksürüğü — giderecek en güzel ilâçlar da, eczanelerde satılan kat- ran sularıdır. İsveçte ticaretimiz Türkiye - İsveç ticaret ve kliring| yatının klâsil | anlaşmasının tarafımızdan feshe - dildiği ve 1 mart 841 den itibaren bu anlaşma hükümlerinin tatbik olunmaması Gümrük ve İnhısarlar! Vekâletinden şehrimizdeki alâka- darlara bildirilmiştir. hem de; — İnsaf edin yahu. Daha ben evleneceğim, şöyle bir rahat yüzü | göreceğim Allaha şükür. Şimdilik | Şamda yiyip içiyoruz. Korkutma- yın bari bizleri. Diyor ,yan gözle Lütfiyeye bu- | kıyardu. Lütfiyenin de en güzel olduğu gecelerden bir geceydi bu gece Siyah, iri gözlerindeki tatlı bakış bütün sofradakileri kendine çekiyor, kalpten halbe akıyordu. Binbaşı Şevki: — Bırakın şimdi bu lâfları. Biz arkı Cephe gerisinde de, cep- he ilerisinde de tad buluruz. Ye- ter ki yaşıyalım., Dedi, ettiz — Şimdi bu çiftleri nişanlıyo- yuz değil mi?, Hep birden sofradan sesler yük- seldi: — Hefbet, helbet.. Foridunun karısı yerinden kalk- b MÜSAHABE (Kadın Şairlerimiz | tami , Maarif Vekâleti, Şair Fıtnatın E- | yüpteki mezarını tamir edip, gü- ı Zel bir şekle sokmağa karar ver - Mmiş. Bilmiyorum, yahut da, — şu günlerde bu iş yapılmış, bitiril - miştir, bile... Türk edebiyat tarthinde, kadın şairlere fazlaca tesadüf Divan edebiyatının yaşadığı Os - manlı imparatorluğu devrinde, haremle selâmlığın ayrı oluşu, ih- timal ki, kadınların fikir ve san'at mevzularile alâka ve rabitasını te- min edememiş, kadınlar için bir fikir ve san'at muhiti yaratama « edilmez. ebiyat tarihinde, en çok şöh- | xet kazanan kadın şairimiz Fıtnat Hanımdır. XVT inci asırda yaşamış olan Fitnat Hanımın hayatı hakkında, maalesef o kadar fazla malümata sahip değiliz. Mezarı Eyüpte olan Fıtnatın 1780 tarihinde - öldüğü malüm ise de, ne zaman doğduğu henüz tesbit edilememiştir. — İyj ve zengin bir ailenin kıı idi. Ha- yatımı mes'ut ve müreffch geçir - | müşti. Binaenaleyh uzun bir ömür sürdüğü tahmin edilebilir. Fıtnatın asıl ismi Zübeydedir. | âre Fitnat ismini almış — ve | gürlerinde bu mahlâsı kullanmış- | tr. Babası; zamanım tanınmış 8- | damlarından Şeyhülislâm Mehmet | Esat Efondidir, Mehmet Esat B - fendi, Osmanlı tarihinde yalnız Şeyhülislâmlıkla tanılmaz. Bu za- | mizde mühim yeri vardır. İ Nlügat isimli maruf ve | kaymetli lügatin müellifidir. Mebe met Esat Kfendi, kızı Fitnatı iyi | yetiştirdi .Zamanın tanınmış ho- | galarından ders aldırdı. Fitnat, da- ha çok genç yaşında divan ede - biyatını tetkik etmiş, arapça, farş- | ça öğrenmişti. Fıtnat, bilâhare za- İ manin âlimlerinden, ilmiye mes- leğine mensup Derviş Etendi na- | mında bir zatla evlendi. Şair Fıtnat, şen, neş'eli, bir ka- dındı. Yazılarından bunu anlıyo- ruz, Zarif bir üzlübu, sağlam Wa- desi, akıcı bir edası yardır. Kaş - kocaman bir divanı, yani şiir mec- muası vardır. Fitnat Hanım tarih düşürmeğe de pek meraklı idi, Mü- rettep divanında bir çok hâdisele- Te dair, zarif tarihler vardır. Fakat, Fıtnatın şiirlerinde, ka- dıin hisleri, kadın ruhunun tahlik leri, kadın zevki ve görüşü yok - tur. O, zamanın divan edebiyatı tesiri altında kalmış, divan edebi- mefhum ve maz - munlarına bağlanarak, tıpkı er- kek çairler gibi eserler vermiştir. Divan edebiyatinım bütün hu « susiyetleri Fitnat Hanımın şiirle- rinde görülür O da, muasırları gi- bi mütemadiyen meyhaneden, mey g Yazanı REŞAT | hur şairlerinden olan Koca Ragıp | padişah H üncü Osman ve on Şair Fıtnatın Ha- yat ve Eserleri - Eyüpte mezarın Koca Ragıp paşanır aşkı FEYZİ den, sükiden, bezmden bahsotmiş - tir, Şair Fıtnatın, zamanının meş - Paşa ve Haşmetle bir çok müşaa- releri, lâtifeleri vardır, Riyayet e- dilegelen bu lâtifelerden bir kıs- mu, hülâ söylenirse de, bunlardan mühim bir dkusmunın ne dereceye kadar sehih olduğu kestirilemez. Ancak, yazılmış ve müsbet müşa- arelerden anlıyoruz kı, Fıtnat Ha- nim, zamanın ileri gelen şahsi « yetleri ve sav'atkârları arasında Çok marul bir kadındı; —güzeldi, | kendisini sâtmasını bilir, hoşsol- bet, hazrcevap, zeki, biraz mağ - rur, zevk ve eğlence seven bir ha- tundu. Rivayete göre, Koca Ragıp Paşa ve Haşmet daha birçok diğerleri gibi ,Fıtnat Hanıma Âşıktı. Fakat, Fıtnat Hanım, bunlara yüz ver - mez, kimbilir, belki de, nazlanır görünür, hayranlarını biraz üz - mekten hoşlanırdı. Yalnız, Fıtnatın alay ettiği riva- yet olunan Koca Ragıp paşanın, dan sonra tahta geçen Ill üncü Mustafa zamanında, uzun yıllar Sadrazamlık yaptığını batırlamak lâzımdır. » XIX uncu asrın ikinci yarısında yaşamış ve 1910 da İstanbulda ve- fat etmiş olan Trabzonlu Abdul - lah paşanın kızı şatr Fıtnatla, XVILI inci asrın meşhur kadın Şairi Fit- nalı, birbirile karıştırmamak lâ - Tâzaımdır. Bu ikinci Fıtnat da di van edebiyatı tesirinde bir çok manzumeler yazmış bir kadın şa- irimizdir. HALK —— — SÜTUNU Evelenmek istiyenler, iş ve işçi arıyanlar, şi- kâyetler, temenniler ve | müşküller | İş ve işçi arıyanlarla herhangi bir mülş- KÜlÜ olan okayucalarımızın mektup- darı bu sütunda mçntasıman ve mecea- ve avukatı da sorulanlara cevap verece. klerdir. Ciddi iedivaç teklifleri de bu aü tunda parasız neşrolmmacaktır. İzdivaç teklifleri Kırk yaşında İri kestane gözlü, buğday renginde mütenasip simalı, güzci bir kadınım, Musikiye aşina- yum. Biraz ud çalarım. Sesim de güzeldir, Edebi eserlere düşkünüm, Gezmoökten, süsten hoşlanmam. Ha-, yatı anlamış, yuvasını seven bir er-i kekle evlenmek istiyorum, Yaşı - nın elliden aşağı olmaması lâzım- dır. Daha ileri olmasının ehem » miyeti yöktur. Taliplerin (Son Tel- graf Halk sütununda H. Y.) ye mü-| racaatlarını rica ederim. — 19 yaşında orta boylu, esmer ve kara gözlü bir kızım. Tahsilim Orta, şimdi de meslek mektobine devam ediyorum. Lükse, modaya tabilyetim yoktur. Temiz ve sade giyinmesini severim ve az çok te- ferrüatı ile ev işlerine — vükıfım. Eşim olahilecek bayda aradığım bu- susiyetlerin başlıcası iyi bir aileye mensubiyeti ve aldığı terbiyenin ü ğü, lise veya yüksek tah- i, alkol kullanmaması, yuvasını düşünüp gözü — dışarıda olmamasıdır. Taliplerin (Son — Telgraf Halk sütunu Keyhan Özadlı) adresine mektupla müracaatları ve resim- kerinf — göndermeleri rica olunur, Anlaşılmadığı zaman resim-iade e- dilecektir. Gelen mektuplar Bayan P. O. P — Yenipostane - den verilmiş bir mektubunuz daha vardır. Evvelki mektuplarınızla bir- Tikte a lüzumunu tekrar ve ehemmiyetle rica ediyoruz Bayan T. K. K. — Samatyadan Türk edebiyatı tarihinde, adına tesadüf edilen en eski kadın şarri- miz XV inei asırda yaşamış ve bir. çok kıt'alar yazmış olan Zeynep Hatundur. Kudın şairlerin en fazla yotişti. Bi devir, Tanzimat edebiyatının son zamanlarıdır. XIX uncu asır kinci yarısında yetişen bir çok ka- din şairlerimiz arasında, bilhassa şöhret kazananı Nigâr Hanımdır. Nigâr Hanımdan sonra şöhret sa- vefat etmiştir. Yine bu devirde, Nigâr Hammdan sonra şöhret e- hibi olan Makbule Leman Hanım vardır ki vefat tarihi, Nigârdan daha evveldir; 1898 de ölmüştür. XV.. inci asrın meşhur Fıtnat Hanımı Olmada diller rübude gamzel cadusuna hüsnün sayd olurlar şiyrler ahüsuna Beytile başlıyan bir gazelinde şu misra: da yazıyar: Aferin erbabı aşkın kuvveti bazusuna Acaba, bazusu kuvvetli bu er babı aşk kimler?, Deşti gönderilen bir mektubunuz var - dır. Lütfen aldırınız. Bayan Mübeccel — Biri büyük postaneden verilmiş diğeri mat - basmıza bırakılmış 2 mektubunuz vardır, Lütfen aldırınız, Bay Müeyyet — Mektuplarınızı dün bildirdiğiniz adresinize posta ile yolladık., Bayan Muzaffer ve Perihana — Büyük postaneden verilmiş birer mektubunuz vardır. Lütfen aldı - rıniz. e Fransızca ders almak istiyor Fransız bir madam veyahut mat- mazelinden frarısızcâ ders almak istiyorum. Taliplerin Son Telgraf gazetesi Halk sütununda H. İ. rumuzuna müracaat etmeleri. « Kapıcılık arıyan genç 22 yaşında kimsesiz bir genç a- partman kapıcılığı —aramkaladır. Taliplerin bu sütunda Y, P ye mü- Tracaatları rica olunur. B aemmar eee e a — e e gaa tur — Darısı geriye kalan evlenme- mişlere.. Ve. binbaşı Şevki soruyordu: — Müsande ederseniz Lütfiyeye üzüğü ben takayım., Salihin an- neliğini yapıyon Dedi. Gülüştüler: — Salihin aunesi. hah.. hah.. hah. Hanım da gülerek: — Ne o yalıştıramadınız mı?, Yoksa yaşımdan büyük öğlum var diye mi gülüyorsunuz?. Dedi, kadın duygusunun, yaşı- mın ilk dile gelen bir esprisini yap- ©, yürüdü. Solranın bütün bu şenliği, özelliği içinde Lütfiyenin yanına gitti, onun yumuşak elini elinin içine aldı: — Sana sonsuz saadotler dile . rim yavrum.. Dedi, altın balkayı Lütfiyenin | sağ elinin parmağına taktı.. Fiz- devs de: — Öyleyse Salih beye de ben.. Diye yerinden kalktı, tıpkı öte kisi gibi o da, Salihin parmağına Lütfiyenin halkasını geçirdi: — Mes'ut olun. Ve.. bütün sofrada bir alkış kop- n | | Ümayacağım.. Yiyeceğiz, içeceğiz. — Asker adamın düğünü ae - Tacak? Beş on güm soura bir top- Tantı yaparız.. Diye cevap verdi. Melih: — Eğer cepheye gitmezsem iyi bir düğün yapalım Salih.. Diyordu. Nejut: — Oovo cephe falam yok.. Sali- hin düğününde ben çiftetelli oy- Diyor, Ferldun da Hâve ediyor du: — Bir zeybek de benden gelsin öyle ise. / — ÜÇÜNCÜ HAFTA Nişan gecesinden üç hafta geçti Dördüncü perşembe akşamı düğün- leri var. Firdevs hanım, kızımı e- verecek gihi özeniyor: — Şuyun da eksik Lütfiye, bu- yun da eksik.. Diye bütün eksiklikleri gider- miye çalışıyar. Lütfiye arada bir dalıp düşünüyor: — Acaba daha mu iyi olaca - | Bımı, daha mi kötü?, Geçen günlerini gözönüne ge- tiriyor, teselli buluyor: — Helbette ki daha iyi elacak. Sonra ,ilk kocası, Hasan Cavit sızının koptrp gırtlağım trkadığıni duyuyor, dudakları kendiliğinden (Devamaa var) nen neşredileceklir. Gasetemtzin dektler | OGLLR KELIAD)3 Radyoda Rek- | lâmlı Şarkılar Radyonuz — var mı?. Şu za» manda, radyosu olmuyan kimm se kalmadı, ya.. tenceresini #atıp da radyo alanlar biliyo- rum. Gazetelorin yazdığına gö ( te, radyo ile yapılan ilânlar, reklâmlar o kadar rağbet gö- rüyormuç ki, radyo idaresi, her gün artan tekliflerle karşa laşıyormuş!, Düşünüyorum: Bu gidişle bir gün gelecek, rTadyomuzu açlığımız — vakit, ilân reklâmlardan ne hava: ı.ıl"i:: liyebileceğiz, ne de saz.. Sıra, tam, havadislere, saza geldiği vakit, saat, gece yark şısında yeni bir program, yeni bir tarife yapmağı kararlag tırmış.. İyi amme, ilânlar, rola lâmlar gittikçe, çoğalırsa, bune ları, neşriyat programının ne« resine sıkıştıracaklar?, İlânlar rı, reklâmları gece - yarıs: ile sabah arasındaki saatlere kos yamazlar, ya.. Tabii, ücretini verip, ilân yaptırmak istiyen insanlar ve mücesesclor, arzu ederler ki, reklâmları, herke- sin en uyanık, neşeli saatlerine de söylensin! Benim aklıma bir fik'r gelt- yor: Hani, bazı seyyar satıcır lar vardır. Sattıkları malı, gür zel şarkılar, maniler - söyliye rek bağırırlar. helvacı, boroz mı. m şekercisi, mısır buğdaycı, sahs lepçi, bozacı gibi.. Bundan sonra, rarİyoda o0« kunan — şarkıların — güfteleri, radyo idaresine reklâm verea müesseselerin arzularına göra yazılmalı ve bu güftelere lâ: yık besteler vücude getirmeli, hanendeler de, bunları, güzal güzel okumalıdır. Bu suretle, hem saz, söz dim lemiş, hem de ilânlardan isti. fade etmiş oluruz. BİRİMİZİN DERDİ NEPİNİZİN DERDİ Peynir Bulmak Kabil Olmuyor Lâlelide oturan karilerimiz- den Bayan Mübeccel yazıyor: «Peynir havayici zaruriye- den midir? Hem evet, hem har)ı yır... Peynir, ekmek gibi müb-. rem olmamakla beraber, her 'evde bulunur ve ekmekle be- raber yenen en iptidaf yemek- tir, diyebiliriz. Ekmek diyince, hatırımıza peynirin gelmemesi| #htimali var mıdır? İşin edebi- yor. Mürakabe komisyonunun koyduğu fiattan fazlaya oldu- Hu halde, yağlı peynir bulmak #mkânı kalmamıştır. Yağsızını, da, her aradığımız zaman, hac

Bu sayıdan diğer sayfalar: