14 Mart 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3

14 Mart 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

VRUPA HARBİNİN ENİ MESELELERİ akın birtarih.. Basm: ALİ KEMAL SUNMAN alkan meselelerinde öteden - | bir benzeyiş vardır. Yarım - üzerindeki memleketlerin bir- erile münasebetleri olsun, di- devletlerin Balkanalrda nü - tesis etmelerinde olsun muh- 1 zamanlarda çıkmış hâdise - arasında bir irtibat dermektedir. Ne pek yakına, 'e pek uzağa gitmeğe lüzüum , Tarib için otuz üç sene şöyle le bir zamandır. Onun için velâ 908 de islik. ni ilân etmesile Prons Ferdi - '(dm da Bulgarlar Çarı diye ba- ) taç giymesi karşısında Av - | a diplomatları bir hayli müş- At çekmişlerdi. Çünkü bu hâ- devletler arasındaki büyük | Maatlerin nasıl çarpıştığım, mne etli bir nüfaz mücadelesi ol- tnu çok iyi göstermiştir. Bul- stan istiklâlini ilân ederek İak oluyor, Avusturya - Maca- m imparatorluğu da Bosna - seği ilhak ediyordu. rplar ötedenbefi Bosna - Her- istemişlerdir. Onun İçin ora- Avusturyanın kat'i suretle ele Tmiş olmasına razı olmuüyor 4 Nihayet hu yüzden Âvus - A ile Sırbistan arasında harp Sağına bile ihtimal veriliyordu. At Sırbistanla Avusturya ara- e Hhh kavga çıkmak- l6 vusturya ı"ı_ı. İhtilât demekti, | : de Japonyaya mağlüp olan a Rusyası yine düveli muaz- Bi kuvvetle söz söy- ilmek için kendini toplama- Hiyor sözünü geçirmele © Rusyanın eskidenberi p büyük bir itibarı var “r ikinci Nikola 908 vekayli Onda bu İtibarını filen göster- JİStiyordu. Çarlık Rusyası Sül bir tmtihan geçiriyordu. " - japon harbinden evvelki fin meselâ 903 de Balkanlar- ı.:,'"hlu nüfuz ve itibar ne- i, ?. Framsa, Rusya ve 'ere bir tarafta, Almanya, A- Tya ve İtalya diğer tarafta * tutuşmuş olmuyacaklar may- *de harp çıkmadı. Çünkü Çar- Usyası her ne kadar Sırplara 18 kadar müzaherete — karar İş ise de bir ıııı!ıııı; ı3....“..- uğradığı mağlübiyet diğer taraftan Rusyada da- sarışıklıkların devamı Çarlığı düşürmüştü. Onun için Rus- Eni bir harp için daha bazır di, Avusturya tarafı bunu hi uîm * Macaristan impa- hağu hakikaten Rusya ile bir göze alabilir miydi, alamaz V. Ne olursa olsun, urkasın- İmanya vardı. Sırbistanla A- iryanın ihtilâfı uzadıkça ve Anın da Sırbistana müzahere- | tam ettikçe Berlin taralı Vi- | h teşvik ediyordu. Nihayet n imparatorluğunun Başve- El—lül ROMAN: 81 - Ölürken eminim Nihat ve | li kapamış, l>eı-'ı ne değil, koca- geride kaldığına üzlmüş ve iştır. Hele, canım Güneşim, İ$imdi ne halde?.. İün kolunun kırıldığını haber r. Fakat, bu da beni üzüyor. Mancığa gitmemiş. Ya Gü- 'dan Osmancıkta öldüyse? bu ihtimali de düşündükçe cak gibi oluyorum. Yavrım 'nim olmuş kionu ken- Tmuş kadar canıma ve Maye Fakm buluyorum. İnşal- tmişir. Kolu çolak bile kal- &0 derece tatlı ki, insan tek Köz, tek ayakla bile ya- Yine mutlaka ölüme tercih dişeye düşürüyor. Hasan he- * en de Sevece Yazan : ETEM İZZET BEENİCE harebe çıkacak olursa Almanya bütün kuvvetile müttefiki Avus- turyaya yardım edecekti. Bunun üzerine Çarlık Rusyası emrivakii kabul etti. Bosna - Her- seğin Avusturya tarafından ilha- kını kayıtsız, şartsız tanımış ol - du. Çarlık için me ağır bir vaziyet.. Ayvusturya ile olan bir meseleye Almanyanın açıktan açığa müda- halesi karşısında Çarlık siyaseten mağlüp olmuş demekti. Ondan sonra Avrupanın politika âlemin- de dönen lâkırdı şu oluyordu: Çar ikinci Nikola nihayet Alman ve Avusturya imparatorlarının nü- fuzu altına girdiş artık — bilhassa | Berlinin muvafakati — olmaksızın | Nikolanın söz söyliyebilmesine | imkân kalmadı. Bu sözlerde mü- balâğa vardır. Çünkü Çarlık © derin izzetinefs yarasının acısını duymamış değildi. Almanya ve Avusturya karşısındaki ric'at Rus- yyada Almanyaya karşı gitgide ak- sülümel uyandırdı. Ondan sonra zaman zarfında, altı sene i- çinde ise Rusyanın hazırlandığı görüldü. Nihayet 914 de Alman. yaya ve Avusturyaya karşı Çarlık Rusyasının harbe girdiği görül- dü, Bunun başlançıcını 908 veka - yiünde aramak lâzım. İş Ve İşçi Arıyanlar, ü , temenni- ler ve müşküller Gelen Mektuplar tli): adan — İe DÖYi başar jen, H. Ö: İzmilten — Mahzun Ka- dın: Kernküyünden, Bayan Pekak: İz- mü, İstanbul, Rami, Yeşilköy ve E- renköyünden — Bayan İ. Tepedelen- N oğlu Galatadan — Bayan Eanel: İş- tanbuldan ; İstanbuldan mek- tuplarınız vardır. Bayan Hayriye (Ak- garaylı), Sempatik, Cemile, — Ermiç, Mübeccel, Utangaç, Kâlip, Ba- :::“_'— H. H, Boyan Şirin, İ Güneş, İl1 Bursalı mükerseren — ilân Gttiğimiz mektuplarınız. hergün — saat 15 — 19 arasında aldırmanız mercu- dür. Genç bir kız iş arıyor ga m. Resmt i bir ku Tise mezunu genç Gare ve bususl mücrseseleri İâr bir ücretle iş aryorln. aahiplerinin Son Telrof Halk » :ı iya mürecaatlarını rica ede- zim. " eee İki faydalı tavsiye Renkli kumaşlardaki parlaklığı izale etmek için elbiselerin parlı - yan kısımlarını bir fırçayı lıhıy | suyuna batırarak fırçalamak kâfi- | dir. Ondan sonra da cibiseleri ters | tarafına nemli bir bez sererek ter- | sinden ütülemek icabeder. Tahta ambalüj içerisinde uzak bir yere gönderilecek — çiçeklerin ; ida solmamasını — temin etmek | isterseniz yapılmış tahta sandık - | leri bir saat — kadar #u içerisinde bırakmak lâzim gelir. Bu suretle tahta suyu çeker ve çiçeklere lâ . zım olan rutubeti temin eder. ksin/ lar — yaşama yoluı: :ı”ı' hı:îımı n ihtiraslar bi- Je hop kuvvetini yaşamanın bu C- Tibesinden alnıyor. mü? Fakat, yavrum: Güneşim: çizedi annesil ea ömrümün sonuna kadar mal ram, babasından uzak nasıl yağir c;k kim onu bir ana ve a ;:n.ı'ug bağrına bastıracak? n:l:_— in en acı tarafı Güneş için bü O caklır. Enişlemin vaziyetin. (Z Şünüyorum, Karısının ölüm Va evin- rini alımca ııuıılı)ulu :"' Öi den vürulmuşa döneci kadar karısını seven, daha tasavvur iyorum, Hattâ, kara hal :::ı,;l yakit, damla imip ölebilece- | elbette hoş bir şey değildir. bahtan akşama ğinden dahi endişe edebilirim! Biçare adam artık evlenemcz de. AAA Yemekleri çabuk | yani, kahvehane ayni zamın- da bir nevi oteldir. Kahveha- mede, peyke üzerinde yıılnııısk..İ kadar bin bir insanın içinde oturduğu, siga- ra dumanı kokulu kahveha- nede oturmayı kim ister?. Fakat, buralarda yatan va- tandaşlar, burada kalmıya mecbur oldukları için bu kah- vehanelerin kahrını çeherler. | Çünkü, bu gibi vatandaşların, ekseriya, barınacak - başka bir yerleri yoktur, paraları yoktur, belki, iş aramıya gel- mişlerdir, vesaire.. Bu hal, bir takım hastalık- lar, gayri sıhhi vaziyetler or> taya çıkarıyormuş.. Bundan böyle, kahvehanelerde yatıl- ması menedilecekmiş! Fakat, dikkat etmek lâ- zumdır ki, bu şehirde gecesi- | ni kahve peykesinde geçiren vatandaş adedi hiç te az de- ğildir. Bunlar, ne olacak?. Demek oluyor ki, İstanbula bir takım misafirhaneler, ba- rınma yerleri, veya çok, am- ma çok ucuza bir takım halk barınma yerleri lâzundır. BÜRHAN CEVAT soğutmak çaresi | Bir yemeği çabul: soğutmak lâ- | zım olursa bir eltasına soğuk su kaymalı, bu suyun içerisine bir ka- şık tuz almalı, yemek tenceresini eltasının içerisine olurtmalıdır. Gözleri Korumu Gözler herkes için pek kıy- etli uzuvlardır. Hele gene İkızlar, kadınlar için gözlerin İkıymeti çok büyüktür. Çünkü Özler güzel olmayınca kız'a- kadınların güzelliği bütün Gözlerin kıymetini bilmek, 'nları bozulmaktan - korumak phesiz çok iyidir. Ancak tu- let yaparken gözleri ayrıca yıkamak - fazladır. İnsan yü- zünü ılık veya — soğuk, han- Bi su ile yıkıyorsa — gözleri onunla yıkamak yetişir. lık su ile yıkamak ise daha iyi- İlir. Gözler için suya Asidborik atmakta, çok devam ederse zleri tahrişeder. Geceleri çok umak, fazla yorgunlukta gözei leri bozar, Ve sabahları gözle. cin kanlı gibi kırmızı, etral ah halkalı olması da bundan seş'et eder. Yaz mevsiminin şiddetli sıcaklığı ve ışığı göz- tahriş ettiği gibi kış mev- şiddetli — soğuğu da lere dokunur, Yazın gözleri ler, akmak, kışın da soğuğa karşı muhafaza etmek lâzım- N Buna yüzde yüz İmanım var. En başta Güneşi hiç bir Üveyanneye emanet edemediği için evlenemez Ondan sonra da ablamın üstüne hiç bir kadını beğenmediği için evlenemez. Ablam tam bir anne idi. En mükemmel ev kadını idi. En dürüst ve metin seciyenin sahibi idi. Ve her ikisi de birbirine denk ideal karı koca idiler. Eniştemin gönlünde ve gözünde ablamdan kalacak boşluğu dolduracak bir kadın tasavvur edemiyorum. Hele, evlâdım Güneşciğim bir yabancı kadına nasık: — Anne. Der, nasıl ona isinir? Yavrücü- ğum, we tahakküme, ne sert söze, hiç bir şeye tahammiil edemez. O kadar nazlı büyüdü, o kadar el üv- tünde yetişti ki. hele, ben onu ne itinalarla büyüttüm? dümün kırıklığını, yalnızlı- ğarm, acı ve mihnetimi yıllarca o - ntsı sevgisile besledim. Yevrucuğum, şimdi kimbilir, ne / xa günler geçiriyor? j Salih de garip bir şey söyledi: | | esmer, Doğlas bıyıklı bir delikanlıy> “Baba yadigârı geçemedim.. Yarden geçtim amma, pişmanda oldum ...,, Zarif, şık, sevimli, balık etinde, | dı. Galiba eskiden, Şehzadebasında merhum İsmail Ağanın Yıldız, yar ( hut da Sule — kıraatbanesinden, | şöyle yalan yanlış bir aşnalığımız vardı. Adını, neyin nesi ve neci olduğunu bilmiyorum. Hayal me- | yal hatırladığıma göre, bilârdo me- Taklısıydı. Ter halde, o da benim adımı sa- bilmiyordu. Adliye koridorunda karşıma çık- tı. Hafif bir tebessüm ve hafif bir baş eğmesile selâmladıktan sonra: — Müsaade eder misiniz? dedi. Elimdeki siğaradan, elindeki Si garasını yakmak için müssade is- tiyordu. Ben de ayni tarzda hafif bir baş eğmesile selâmıma mukabele et - tikten sonra: — Buyurunuz! dedim ve sigara- mı üzattım. Sigarasını yaktı.. Derin bir nefes çekti. — Teşekkür ederim.. dedi. Ace- leyle kibrit almayı unutmuşum da..| Celpnamede saat on dörtte yazı - yordu. Yetişeyim diye acele ettim. Halbüki, 1 beşinci dava imiş Daha bizden evvel dört muhakeme | var... Sizi, benim bir yerden gö- züm isimiyor gibi... — Evet.. Benim de öyle... Ga- Hba, Şehzadebaşında kıraathane- den... Şu'le, yahut Yıldızdan gibi geliyor, Hatırladığıma — göre, sit bilârdoya meraklıydınız. — Evet, evet. Tamam.. Şehza - Bgaliba? — Evet.. Davam var — Davacı mısınız? MAHKEMELERDE: “Yarden mi geçersin.. Serden mi?,, — Evet., Davaciyım amma, dava ettiğime de pişman oldum. — Neden pişman oldunuz? — Anlatayım... Üç dört ay kadar oluyor. Kıvır kıvir, sarışın, güzel bir kızla tesadüfen tanıştım. Serde bekârlık var. Biraz da çocukluk mu diyeyim ,ne diyeyim; hâlâ flört yapmaktan genç kızlarla kırlarda, sinemalarda, hatta sokaklarda sa- fiyane yezmekten zevk alıyorum. Bir müddet, şurada burada, sazda sözde gezip tozduk. Benim bir saatim vardı.. Baba yadigârı.. Fakat, saat deği, antika., Bugün, bin lira verseniz yapıcısı yok. Öyle bir saat ki, alaturka ve Alafranga saatleri, ayıarı, günleri gösterirdi. Her saat, hem takvim.. Bir kenarırda da barometresi var- dı. Benimki de pek akıl Işi değil.. Böyle anlika şey, hiç her zaman cepte taşınır mi? İşte âdet edin. miştim. Daima cebitnde taşırdım. Semahat de bunu gördü, çok be- iendi. — Semahat kim?, Tanıştığınız | kız mı* | — Evet. Günün birinde, yine için böyle bir yalan uydurmasın? Harbin fecaatleri ahlâki çok bez- | du? Bilmem bunu, beni teselli etmek için mi söyledi, yoksa gerçek bir | tarafı varmı? Belki de Salihin dü- | şüncesi doğrudur ve. gönlüm bu | tahminin doğruluğunu o kadar çok istiyor ki.. Herhalde ablamın ölümü öm- | rümlin sonuna kadar acısını yüre- | imde bir türlü avutamıyacağım | bir dert ve sızı kaynağı olacaktır, | Düşünüyorum, Osmancığa bir tel- graf çekmeyi, Eğer nefer Salihin | dediği gibi yalan uyduruyorsa bu- nun doğruluğunu ve eğriliğini or- | taya koyacak en seri vasıta budur, | Fakat, yine düşünüyorum, Ha- sanım böyle bir yalan uydurmasına imkân yok. Nihayet on beş yirmi gün izin alacak, neticede yine bu- raya gelmiyecek mi? Bu kadar mu- azzam bir yalan söyliyen adam nasıl ve ne yüzle gelebilir? Gel. miyecek ve kaçacak olsa on beş günlük izin nesine yarar?, — Bir — Acaba mefer izin koparmak l | | astırap içindeyim. Canma burnum- antika saatten Semahatle gezmeğe gittik. Bütün gün, beraber gezdik. Gece eve gel- dim. Soyunup dökünüp yattım.. Sabahleyin kalkınca yeleğimin ce- bine baktım.. Saati bulamadım. Acaba düşürdüm mü, yoksa çal- dırdım mi? diye düşündüm, dü- şündüm, Semahatten süphe etmek, asla hatırıma gelmedi. Zaten, toy | kızcağız, böyle şeyi nasıl yapar?.. ©O gün gene Semahatle buluş. tuk.. Santi kaybettiğimi söyle « dim, Öyle üzüldü, öyle üzüldü ki, adeta ağlıyacak gibi oldu. Ben de üzülüyordum.. Baba yadigârı ol- masa, birşey değil... Akhıma birşey geldi.. Bu saatl çalan veya bulan, mutlaka götü- rüp bir antikacıya tatacaktı. An- tikacı antikacı dolaşmağa Başla - dım. Tanıdıklara, boyuna antikacı adresi soruyordum, Dolaşmadığım yer kalmadı.. Gittiğim antikacılar da birçok “evlere baktıktan sonra, Antika saat de soruyordum. Han- gisinde otsa, muhakkak, bizim sa- ati çıkaracaktı. Öyle ya. Bundan antikasını bulacak değil yal.. Nihayet, bir antikacıda, Saati gamekânda gördüm; sordum. — 00 Hra! dedi, Ondan sonra | anlatmağa buşi isine,.. Benim yor, bana metediyordu. — Aşağı olmaz mı? dedim. | — Dünyada olmaz.. 175 liraya alıncıya kadar göheğim - çatladı.. Böyle şey kırk yılda bir düşer,, de- di. — Bunu kimden sordum. — Bizim Hafız Abduliah vardır.. Tanmmmış, muteber bir adam... O- nun tanıdığı, tyi, zengin bir allenin kızı varmış.. Satsın diye o vermiş.. dedi. Şimdi, haydi buyurun bakalırm!.. Zengin bir allenin kızı vermiş.. 'Tut aşağı, vur yukurı, adamı ©- pey » rladım.. «İki vüz Hirat» dedi, kaldı. Nihayet işi anlattım.. Bü sa. atin benim olduğunu, kaybetti - ğimi söyledim. Sermayesine bile vermeğe razı olmadı. Halbuki, elli liraya kadar gözden çıkardım, Am- ma, iki yüz lirayı nası) veririm? Kabil değil! Fakat, başka bir şey de beni düşündürmeğe başladı. İyi bir ailenin kızı diye, işin altından ya bizim Sema! arsa?.. Şimdi «yarden mi geçersin, serden mi?» Saat baba yadigârı.. Geçememi.. Ya Semahat? O da, gözümün be- | beği gibi sevdiğim arkadaşım!, Ni- hevet, serden geçcemedim.. Yarden geçtim... Antikacıyı mahkemeye verdim. — İyi amma, dostum.. Meşhur şarkıdır: sİndim yarın bahçesine gülden geçilmez» «Gülden geçtim, serden geçlim, yerden geçilmeze (Devamı 6 1ncı sayfada) aldın? diye z ——— A — kaçak için on beş yirmi günün me | faydası olur?. Anlıyorum ki, Salih bu lâkırdı- yı beni sırf teselli etmiş olmak i. çin söyledi. MANASIZLIĞIN HADDİ Manasızlığıi da yeri ve ülçüsü olmak gerek. Bin bir. heyacan ve i dan geliyor, Göz yaşlarımın din- mesine İmkân yok. Sabah akşam, — Ablam.. Ablami, Güneşt. Diyerek ağlıyorum. Bütün bu he- yecan, istirap ve sinirim bana yot- Mmiyormuş gibi bir de başımın be- lâsı Halil Necip. Yelis içinde dün evden çıktım. Biraz ilerledim. Ha- lil Necip karşıma çıktı: — Bonjur hanımetendi!. Sesi aldım. Fakat çok dalgın oldu ğum için bana söylendiğini zan- | netmedim. Ayni ses tekrar kula- | #ıma geldi: — Bonjur hanımefendi! | Birden irkildnm. Baktım, karşını- | | gaha sür'ütle ko | daha canlı misali olmaz.. Zaten a- AU Başmuharrirler Ne Diyorlar? İKDAM B. Abidin Daver «Denizallı —barbi> isimli bugünkü Başmakalesinde Hitle- rin ve diğer devlet adamlariyle Alman propaganadsının bahsettikleri şiddetli denizaltı harbinin başlamış bulundu- | #unu, 3 Martla bilen bafta içinde 148 | bin tonlük İngiliz, müttelik ve bitarai gemisinin batmış - olduğunun, bunun delili bulunduğunu kaydettikten soü- ra: g sAlmanları hedefi, İngillereye ge- gelgo vapurları balirmak süretiyle İn- giltereyi zayıflalmak, ancak ondan Bonra İngillere adalarına karşı taarru- Za geçmek gibi gürünüyor. Almanların, zön aylarda, azaml şid- Gdetle yapacaklarını açıkça söyledikleri denizaltı harbi, İngilizler için — gizli, meçhul ve yeni bir şey değildir. Bu, 1917 senesi Şubatındanberi malüm bir harp usulüdür. İngiltere de, Alman de- nizaltı gemilerile mücadele etmek için ker tedbire başvurmuşlur ve vurmak- tadır. Her harp gibi, bu harp te tedafül ve taarruzldir. İngilizlerin bu harbe kar- #t aktif ve pasif korunma vasıtaları | vardır.. Demekte ve bu korunma vasıtalarını huldsa ettikten sonra da şunları ilâve etmektedir: «Amerika, lcxp ederse barbe girme- yi göze aldırarak, İngiltereye malzeme götüren nakliye kafllelerini kondi harp gemilerile de himaye edeceklir. Almanların zayıf tarafı da, sür'atle denizaltı gemisi yapımalarına mukabil, iretledat ye- çok mühim d ki bu da Hitlerin pek güvendiği denizalı har- bine vaktiyle Ludendorff ta çok — gü venmişti. Bakalım netice yine ayni mi alacak?.r CUMHURİYET bulunduğunu kaydelükten sonra gunları söylemekte- Ğir: — Hakiki harp şimdi başlıyor! Diyebiliriz. artık, n harp üzerinde esiz böyük ve e- Bir defa harbin : B g E ğ ğ k 4 E £ F g tır. Ham madde k İngiltereyi yere bir ân evvel bitirmek iş- terler. Bunun için fasliyetlerini artı- racaklar ve İmpara Akdeniz — bazlârı Üngütere adası di- yorlar. Doğrusunu söyalnek iâzım ge- Tirse hedeflerden her ikisi de çetindir. Akdlenize donaamaciyle hâkim bulunan | İngiltere, üstelik mühün — muvatfakı- kazandı. Donanmaya rağmen Alman askeri gündererek buralara Kaybedilen yerelri geri almakla da iş bilmez. İngillereyi Akdenizde mağlüp | etmek, ancak bu denizin kapılarını ele geçirmekle mümkündür. Fakat Amerl- kanın filli yardımı - başladıktan sonra Axdenizi bırskan bir İngültere, kendini mağlüp sayıp eulh için düşmanlarına | müracaat eder mi?, İşte, evet denmesi Güç bir sual Bu halde Amerikan yardımı harbin siklet merkerini daha vazıh bir. gekil. de Garba kaydırmış - bulünüyor, Al- manya, harbi kazanmak için, çimdi İn- giltereyi her zamandan ziyade adasın- da yere yatırmak — mecbüriyetindedir. Müstakbel Inkişaf istikameti, vaziyet- te yeni bir değişiklik olmadığı takdir. de, böyle olsn gerektir. Tünel seferleririn tahdidi projesi — | Kayışın eskimemesini temin için | Tünel seferlerinin tahdidi hakkın- daki teklif dün Nafım Vekâletine gönderilmiştir. Buna göre seferler saat 9,30 - 12 ve 13.30 - 16 arasında | yarım saatte bir işliyecektir. da ©, Mahut endamı ve bükük boy- nu ile duruyor sırtıyor ve., gözle- rimin içine bakıyor. Kaşlarımı çat tım, — Yine mi sizsiniz?. Gayet yumuşak bir dille cevap verdi: — Evet benim?, Vurdun duymamazlığın bundan sabi ve sinizli idim, Büsbütün asa. bileşerek: — Sizinle tek kelime konuşmuya vaktim yekt Dedim, yürüdüm. Bu adamın piş- kinliğine, surat kızartmasına, ya- | pışkanlığına hayret içindeyim, A | caba izzeti mefsi mi yok, nedir?.. Kim olsa bu kadar hakaret gördüğü bir kadınla konuşmak İstemez, Hal- buki, bu hiç oralarda değil ve ha- | karetlerim ne kadar acı olursa ol- sun umursamıyor bile. Sanki söylediğim kendisine de- Bilmiş gibi: — — Hanımeftendiciğim bir keli. me.. (ÇArkası var) TELGRAF — 14 MART 1941 ÇAGÜNÜN | HMLA üDe | daha Baksanıza, bir Mısır çarşısından Arap sakızı aidığı- mız günler.. Muııç_ırıuııuıı istimlâki meden çok - pahalıya mal ol- muş.. Gazetelerde okuduğu- ma göre, Misırçarşısının — is- timlâki evvelce 300 bin lira tahmin edilmişken, şimdiye kadar bu uğurda bir milyon lirayı mütecaviz bir para sar- fedildiği halde, henüz istim- lâk bitmemiş.. Kimbilir, daha ne kadar sarfolunacak? Doğrusu, istimlâk bedelini tahmin için ilk keşifleri ya- panlar usta adamlarmış! San- timi santimine tahmin yürüt- müşler.. Sağ olsunlar, var ol- sunlar! Fakat, Mısırçarşısmın bu | kadar mühim bir bedeile is- timlâk edilmesi tabii gariptir. Çünkü, Mısırçarşısında istim- lâk keşfi sırasında insanı şa- şırtacak hiç bir fevkalâdelik yoktur. Bilâkis, istimlâk mu» amelesinde tahmin rakamla- rında en fazla isabet mevcut olması lâzım gelen bir yer varsa, © da Murçarşığidir. Sebebi malüm: Mevkü, şek- li, muhteviyatı çok basit! Vaktiyle, minare gölgesiy- le, davul tozunu Mısırçarşı” sında satarlardı. Şimdi, yine satıyorlar mı, bilmem.. Şaka bertaraf, Masırçarşısı, İstanbulun güzel hususiyet« lerinden birini teşkil eder, Ço cukluğumda, büyük valide ile beraber, her İstanbula inişte, mutlaka Mısırçarşısına uğrar, sakız, kına, karanfil, tarçın, biber, hacıyağı vesaire alır- dık.. Fakat, Mısırçarşısı, za- manla bütün — hususiyetini kaybetti. Kübik ev eşyası sa- tan dükkânlardan tutun da, | her cins mağaza, Mısırçarşısı içine yerleşti, bir de Arap sa- kızı vardı. Bilmem, bâla, bu nesneden var mı ve satıyorlar mı?, Mısırçarşısının en çok me- rakımı mucip olan tarafı isıni idi,, Daha küçük iken, bu çar- şıda şu yenecek madde olan misir satılır, zanneder, yolu” muz oraya düştüğü vakit, dikkatli dikkatli, msır satan dükkânlar arardım. Çoktanberi, yolum o tarafa | düşmüyor. Bugün Mısırçarşı- sı ne haldedir, bilmiyorum. Fakat, görüyorum ki, kıymeti ü ade artınış.. milyon lira ye- tişmiyor.. Kontrolü lâzım bir asansör Bir okuyucumuz yazıyor: «Yeni postahane karşısında zurum hanına işlerim dola- yısile ekseri günler giderim. Bu handa mevcut olan asansör ba- işler ve bazan işlemez ve izlere — (Asansör bozuktur. veya, Lamir ediliyor) derler, fa- ka bir iki gün sonra bir gün iş- ler ve tekrar bozulur, işittiği- göre handa oturan bazı ze- t da Belediye riyasetine is- lda ile müracaat edip bu Bu- ta şikâyette bulunmuşlar- dır, Evvelki gün de asansörün İbüyük telleri boşalarak içinde- üyük bir tehlike atlatmışlar- ır. Bu handa ayni zamanda bü daireleri slâkadür eden bir in önü alınması için Beledi- yenin nazarı dikkatini çekme- izi dilerim.» SÖON TELGRAF: Bu iddia ve şikâyef Yakkında Belediye MAĞ e Şuvesi Müdürlüğünün etle nazarı dikkatini

Bu sayıdan diğer sayfalar: