29 Mayıs 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

29 Mayıs 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

lk anıı Yazan: ZİYA VEHBİ Ayla İle Sümer geçen 'yaz gün- lerini çok tatlı ve zevkli gezin- tiler, eğlentilerle geçirmişler be- raber yaşadıkları günlerden kâm almışlardı. Sonbahar — gelip yağ- murlar başlayınca — havalar gibi onların da neş'e dolu - yüzlerine mevsimin tatsız, tussuz gölgeleri gökmüş, önce birbirlerinden ay- rılamaz bir hale gelen genç sev- gililer, kabukları içine saklanan böceklere benzemişlerdi. Sonbahardan sonra kış başlar başlamaz neş'eleri büsbütün kaç- muş, açık havalardaki bayatlarını | srar olmuşlardı. Artık her ikisi de kış dolayısile ekseri günlerini ayrı ve uzak olarak geçiriyorlar, iç: lerine çöken üzüntü ile ne yapa. caklarını bilmiyorlardı. Ayla karlı kış gecelerinde pen- cereden dışarı bakamıyor, bah - gedeki ağaçların bembeyaz olu - ganu görüyor: — Ah bir yaz gelse, ağaçlar al- tında Sümerle yanyana, başbaşa konuşarak, kuşlar gibi ötüşerek otursak, uzansak ve yuvarlansak.. « Diyo, vaz günlerinin hasretini çekiyordu. Sümer de yağan karları, beyaz. laşan ortalığı seyrederken, yaz günlerini hatırlıyor ve: — Ah.. Şimdi, burada, yanımda #evgili yavrucuğum, Aylam olsa.. Koltuklara gömülsek elim kwır. €ık saçlarının arasında onu ok - Diye gönül acıları, sızıları için- de Aylayı arıyordu. Sümer kış günlerini de yaz gün- zevkli eğlenceli bir ha. ünüyordu. Onlar için ev- Jenmek en kârlı, en güzel, en cana yakın bir hareket idi, Fakat ne Çare ki doktor Sümere evlenmeyi Mmünasip görmüyordu. Doktorun dediği dedikti. Yal - z kendisine seçeceği bir uygun kızla ara sıra gezinti yapabile - cekti. İşte, ancak o kadar.. Ailesi de buna razı olmuş ve Sümeri ser- | best bırakmışlardı. Sümer Aylayı bulduktan sonra anlaşmışlardı. Ayla şöyle diyordu: — Bu hayat bana evlilik haya. tından da iyi geliyor, anama ne ça. ve ki karı koca olmadığımız için, her zaman, bilhassa, kışın, her gün beraber, yanyana ve başbaşa de- ğiliz. Halbuki her an seninle baş- başa kalmak arzusu beni adeta ü- Gerçi kış günlerinde temiz, ki- bar salonlarda, sinemalarda bazan buluşuyorlardı. Pakat, yaz gibi, onları sarmıyordu bu günler. Bu. 'nun için kış günlerinin ramantik hayatı pek tubaf görünüyorgu. İç- lerinde birbirlerini her zaman gör- mek arzust yanıyordu. * Nihayet yaz gelmişti. Havalar - smnmçıtı. Artık, birbirlerine birer €ş olup kâh Adada, kâh Modada, küh Floryada, gezip, tozacaklar, | har vurup harman savuracaklara gün doğmuştu. Sümer ile Ayla bu yaz günlerinden istifade etmek ü. zere İstanbul tarafında oturduk. ları halde kimsenin gözüne gö - Tünmemek düşüncesile bir vapur- da gitmelerine rağmen ancak Ka- diköy iskelesinin ilerisinde M 0 TÜRK da Yıldırım Beyazıd orduları için- de bulunan Anadolu beylerinin askerleri ve kumandanları harbin en kızgin bir zamanında Timur- lenk ordusu tarafına geçtiler. 'Ti- murun ve eski Anadolu beyleri- | min casusları bunları tahrik et- mişti. Beylerinin Timur safında Kendilerini beklediklerini söyle- mişlerdi. Bunlar da anlara doğru koştular, Osmanlı saflarını barak- ftılar, Kardeş milletler muharebe- kerinde bu dalma olagelmiş ah- yaldendir. Bunu Yıldırım Beyazıd KT Son Telgrafın Tarihi Tefrikası: 77 TUNA BOYUNDA —— Padişah merkezde düşman içinde kaldı caddesinde buluşacaklar ve Sua. | diyeye gideceklerdi. Senenin İlk randevusu için Ayla siyah benekli beyaz bir rob giy « mişti. Sümer ise lâcivert elbise- sile yola çıkmıştı. İki sevdalı ara- larında kararlaştırdıkları gibi, Mo. da caddesinde buluşmuşlar, be . raber Altıyolağzına çıkmışlandı. Aksi bir tesadüf olacak Ayla - nin mektep arkadaşlarından Şirin onları orada görüvermiş, dikkatle ve manalı gözlerle bakmıştı. Ayla bu şekilde arkadaşlarına nümune olmak istemiyordu. O bir dela sev- ginin tatlı, hulyalı sihirine kapıl. | Muç yollara sapmıştı. Ayla ile Sümer Suadiyeye git. mek için Altıyolağzında bir tram- vaya bindiler, Üçüncü — durakta annesi ve babasile tramvaya men başka bir arkadaşına — rast geldi. Kızardı. Lâkin ne yapabi. Hirdi. Hatta, bu arkadaşile birkaç kelime konuşmak mecburiyetimde kaldı. Fakat Ayla yanımdaki Sü . merin kendisile birlikte olduğunu hissettirmedi. Sakınan göze çöp kaçat. Aylanın da vaziyeti tıpkı bu atalar sözüne benziyordu. Be- reket versin Aylanın arkadaşı an- mnesi ve babasile iki istasyon sonra tramvaydan inmişti, * Ayla ile Sümer Suadiyeye gel. dökleri zaman gazinonun en tenha ve gözden uzak bir köşesine gir . mişler, oturmuşlardı. Ayla bu ilk günde Sümerin saldırışlarına, ok- Şamalarına yüz vermiyecekti, İ - çinden buna söz vermişti. Sümer bir kurnazlık yapıp elini kaldırdı. Aylanın kıvırcık saçla. rına uzattı. Okşamak istedi. Ayla bir çırpıda Sümerin elini tuttu ve: — Dikkat., El elden üstündür. Dedi. Gülüştüler. Garsonun getirdiği Vemonataları güze süze birbirleri. nin gözlerinin hasretle baka baka içiyorlardı. Sümerin gözleri şey- tan şeytan çakıyor, Aylanın bir ta- rafını yakalayıp parmaklarına bi. Taz zevk akıtmak düşüncesile ya. Tüyordu. Aylaya denizden geçen beyaz bir kotrayı göstererek: — Bak, ne güzel, | Diye onu kotraya doğru baktır- dı. Bu sırada tam Ay)nnm topar- lak çenesini tutacağı Bgeriye çekildi ve: — Yook.. Dedi. Ben sakalımı ele nizde banyo alan çıplakların cı - vıltısından bahsediyorlardı. Bir aralık Sümer: — Biraz başınızı eğiniz, dedi. Ayla dikketle sordu — Ne var — Bir böcek geziyor. — Böcek yiğitte bulunur al- dırma. Aylanın bu cevabı Sümeri hare- ketlerinden vaz geçirmedi. Kendi kendine: — Ben seni bugün bir defacık olsun öpmezsem günüme yana - Tım. Diyordu. Ayla da evvelce verdiği karar. ORDULARI Bunun üzrine Timurun sol ce- nahı açık kalan bizim sağ cena- hımızdan merkezi çevirdi. Bol ce- nahımız bir müddet mukavemet etti. Ümit kesilice şaşırdı. Şehzade Süleyman Bey Veziri- azam Ali paşaya koştu: Paşa! Ne itmek gerek? Ali paşa da: — Kaçmak selâmettir sultanım, haydi gidek!. Deyince, bunlar da sür'atle ric- | at ettiler. Bursa yolunu tuttular. | İhtiyat fırkasile arkada bulunan #Hn w İq dahi kendi ——— | lerinin içindeki ateşi, sevgilerini | belli ediyordu. Plâja inmek, de - ŞS Gözleri kör bir. gmg kızvebirgenç erkek sevişiyorlar; bunlar evlenebilirler mi ? Bu, bir efsane, bir masal değil, bir hakikattır. İki genç insan var. Leylâ ile Mecnun, Aslı ile Kerem kadar hararetle sevişiyorlar, Dün- yada hiç bör hâdise, onları birâbir- İeriden ayıramıyacaktır. Karar vermişlerdir: Hayatları. nı birleştirecekler ve evlenecek - ler... Fakat, evet, işin hazin bir <fa- kat» | var: Genç kiza çılgın gibi Aşik olan delikanlının iki gözü de kördür. Allah, bu temiz ruh - hu insana, Güneşi henüz göster - | memiş'ir. | İşte, bir genç kıza çılgın gibi âçık olan insan bu... Ya genç kız?., Hayat, ayni tali. | sizliği, bu hazsas sevgiliye de he- diye etmiştir. Genç kızın da iki Bgözü kördür. Güneşi, çiçeklerin | rengini genç kız da görmemiştir. | Bu çok enteresan iki insan, u - zun zaman sevişmişler, anlaşmış- lar ve nihayet, evlenmiye karar vermişlerdir. Bunlar, biribirlerini nasıl anla- mıçlar, nasıl sevmişler? Bu, yer yüzünde henüz bir eşine tesadüf edilmemiş harikulâde meraklı ve tetkike değer bir insan haleti mu« uzun, fakat hakiki bir | Şimdilik, isimlerini yazmıyaca- | Hımız kahramanlar, «Sağır, Dil XN siz ve Körler Tesanüt Cemiyeti> âzasındandır. Bu eemiyetin bir orkestrası vardır. Kör, yahut dil- siz ve sağır bir çok — san'atkürlar, | bu orkestranın ses yaratan insan- larıdır. Kahramanlarımız da, bu orkest. ranın içindedir. dan dönmek istemiyordu, amma, Sümerin ırzuh haline bakazak tutsa, okşasa sanki ne olur? Düşüncesine dalıyordu. Fukat her ikisi de dikkatlerini birbirinden ayırmıyozlardı. Göz- nize dalmak fikri ikisinde de vardı. Sümer duramadı. — Denizi teklif etti. Sonra: — Arslan postunda gerek. Dedi, kalktı. Plâja doğru yürür. ken Ayla Sümore seslendi: | — Dur.. Arslanın eşi de geliyor. dedi. Ve kol kola plâja indiler. Deniz sekin ve güzeldi, sular masmavi idi. Sümer, — kafasının içindeki fiğri sabiti mutlaka ye. rine gelirecekti. Hakik , biraz sonra, sularda dalma çıkma tecrübeleri yapar - larken, hır aralık, Sümerin du - dakları, Aylarım dudaklarını &. | rayıp buluvermişti. İ | ka karşısında bulunuoruz! Yazan |mmıı çı.'rı Genç erkek Keman, genç kız da Piyano çalmaktadır. Bu mes'ut çift, verdikleri ev - Jenme kararını tatbik edebilecek. ler mi?. Ne hazin, cemiyet, onlara mü - sade etmemektedir. Bir takım ha- yati, hukuki, içtimal mahzurlar .ın:yı çıkıyar: İki kör nasıl evle. nir?. * Mühterem — okuyucular, şimdi, «Sağır, Dilsiz ve Körler Tesanüt Cemiyeti> nin resi bay Süley- man Sırrı Gökün bu mevzua da- ir muharririmize - söylediklerini dinleyiniz: * Cemiyete ait işleri takip için Ankaraya giden Süleyman Sırrı Gök, trenden henüz inmiştir. Bir garinoda karşı karşıyayız. Hemen soruyorum: — Sizin cemiyette kma bir genç le yine âma bir kız. sevişmişler, evlencceklermis... Doğru mu? — Evet, malesef böyle bir va - — Neden malesef?, — Malesef! çünkü, iki #manın evlenmesine kanun mani olmasa | bile, mantık mesağ, vermez. Ben, | bu hareketin katiyen doğru olma. dığına kaniim. — Sebep? — Anlatayım: İki gözü görmi- yen bir karı kocanın mes'ut ve bahtiyar almasına imkân yoktur. Bvvelâ, bunların hangisi — çalışıp kazanacak, nasıl geçineceklerdir? Ondan sonra, yarın öbür gün dünyaya gelecek clan çocukları henüz konuşmazken, kundak işi, çocuğun maddi ve manevi bütün ihtiyaçları nasıl temin edilecek. tir? “letinin ki, gözlerinden mahrum bir karı koca, bir < n oturuyorlar, Evde başka kimse yoktur. Maazallah gece yarısı da bir yangın çıkmış- | mak, onların da mütalealarını al- tır, Bunlar kendilerini, hayatları. n nasıl kurtaracaklar? Bütün u- zuvları sağlam ve yerinde olan kimselerin bile, bazan yangınlar. da diri diri, bağıra çağıra yandık- larını duyuyoruz. Böyle bir facia tehlikesi bu neviden bir aile için daima mevcuttur. Bir &ma erkek normal bir kadın Ta, âma bir kadın da normal bir erkekle evlenebilir. Bu taktirde, yakarıda saydığım Mmahzurların hiç biri varit değildir. di maheurlar, göy. le hemen batırıma geliveren mah- zurlardır. Bunlardan başka, Batı. ——iT M takımile Aması Yeniçeriler, Rumeli s? bir takım Sırp kuvvetleri ile boraber merkezdo ve düşman içinde kaldılar. Çünkü cenahlar | Beçip gitmişti. | Böyle olmakla beraber Yıldırrm ! Beyazıd, meydan muharebesini terkeylemedi. Akşama kadar mer- dane harbettiler ve Timurlenk bu bir avuç kalmış olan Yıldırım Be- yazıd kuvvetlerini gece karanlığı basıncaya kadar esir ve mağlüp &- dememişti. Beyazıd, fevkalâde harbediyordu. manın çokluğuna ve galebe düne baktdnadı. Son nefese kadar vüruşmak, kırışmak, düşman öl- dürmek gayretine nefislerini vak- fetliler. Yıldırımın altında atlar vurulu- yor. elinde silâhlar kırılıyo tasıl adi ı niyordu. Osmanlılık şanını, Os- | manlı hanedanının kahramanlığı- | ni şehnamelere lüyık bir mertebe- ı ye a DA DÜM e A Akşam üstü sular kararırken Yildırım tek bi Tine çullanarak kepenek attılar ve | bu Türk arslanını nihayet bin müş- külütla esir aldılar. Yıldırım Bey nüne götürüldü, Timurlenk Yıldı- Tımı istikbil etmişti. Misafirper- verlik gösterdi. Hürmet ve tazim de bulundu. Çadırında misafir ey- Jedi. Teselli verecek sözler — ve | Mmüuamelode kusur etmedi. Hattâ: — Dünya için gam çekmemeli, eğer Allahütealâ Hazretlerinin in- dinde dünyanın zetre kadar ehem- miyeti olsaydı, benim gibi bir to- pal ile senin gibi bir körü bu mer- | | Ankara müharebesi — cil görülmüş büyük bir Osmanlı devletinin evlet olmuş 6l- bü mühüre- | muharebedir. yerinde bir başkı saydı mümkün & Ta gelmiyen bir çok mahzurlar da çıkabilir. Benim bikliğime göre, bugünkü içtimai hayatla da, ta- rüve de böyle bir vak'aya tesa - düf edilmemiştir. Cemiyet reisine sordum: — Amalardan başka birbirleri- le evdenmeleri mahzurlu olan ma. lüller var mıdır? Meselâ dilsiz « der?.. — Hayır! yalnız körlerin biri. birlerile evlenmeleri -mahzurlu- dür. biribirlerile evenmiş disiz. lerin adedi pek coktur. Zanneder- sera, böyle, hemen iki yüz kadar Bile vardır ve on seneden beri, | bu ailelerden hiç biri - yıkılma « miştir, — Bir sual daha, dedim, Biri- birlerile evlenmek istiyen bu iki Ama genç kimlerdir? İsimlerini söylermisi - Hıyırl dedi. Onu söyliye . mem. Ancak, şunu söyliyebilirim ki, evlenmek istiyen genç erkek meşhür ve maruf bir zatım oğ - ludur. Bundan sonra cemiyet reisi, — Benim bu hususta söyledi . ğim sözler kendi mütalealarım - dır; indidir, fakat makul ve man- tıkidir, Bu mevzuda söz söylemi- ye selâniyetli olanlar, daha ziya. de, hukuk hâkimleri, avukatlar, içtimaiyatcılar ve mütefekkirler- dir. Dedi. Birde onlarla konuş - mlık her halde yerinde olur.» * Eşine rastlanmamış bu fevka. | dJâde meraklı hâdişenin — tafsilât ve izahalını, okuyucuları bil- dirmiye çalışacağız, Biz, izdivacın — mahzurları — üzerinde hukukcular, doktonlar, içtimal - yatcılarla görüştükten başka, a - Sıl istediğimiz şey, aşk kahraman. larile gürüşmektir. Eğer, kahra- manları ikna edebilir, onların ma. cera ve dertlerini kendi ağızların- dan dinleyebilirsek, gazetecilik bakımından, kendimizi büyük bir muvatfakiyet elde etmiş addede. ceğiz. beden sonra başını hldunmzrıı Devletir temeli Anadolu idi. A- nadolu parçalarımış yağma ve ha- raba uğramıştı. Birçok vilâyetler Timur tarafından ceki sahiplerine verilmişti. Vaziyet vahimdi. Yıldırım Beyazıdın bir çok ku- surları vardı. Lâkin bunca kusur- ları içinde iki sıfatı celilesi dahi müsellemdir. Biri herhalde Yavuz Sultan Se- Tim ile Dördüncü Muradın celâ- detlerinden yukarı olan kahraman- lığı idi, Diğeri de cedadının eseri- ne, yani Osmanlı vatanına olan aşk ve muhabbetidir. Yıldırım Beyazıd, esir düştük- ter, sonra Timurlenkten birinci ri- cası evlâtları hakkında malümat istemek olmuştur. Dellâllar çağırtıldı. Şehzade Mu- sa Bey esir olmuş getirdiler, Yal- nız 6 mevcuttu. Başkaları hakkın- imat yoktu. * kaçirmak i- Andan do- enk tarafından taras- | çin teşebbi layı Timur sudu sıkıca idi, | hükümet eimeğe başlamışlı. Bekri M ustaf Yazan: OSMAN CEMAL HAYGİ! 'No: TÖĞEL Tefrika e Mayıs ayının, yerlerden hayat fışkırttığı bir akşamıydı. Ö, yine böyle Cazımla birlikte havuz ba- şında demlenirken sekiz yaşında- ki oğlu geldi: — Baba dedi, seni bir kadın gör- mek istiyor. — Nasıl kadın?. Bilmem, komşulardan biriymiş, Ssana birşey ıoyh)mkqu — Nerede kendisi?. Sokak kapısında 'bekliyor!. — İçeriye alsaydınız bari!, — Söyledik amma girmiyor. Mustafa sofradan kalkıp sokak kapısının yolunu tuttu, Kapmın| dışında siyah yeldirmeli, yüzü gö- zü örtülü bir kadın duruyordu. — Buyurun hemşire, ne istiyor- sunuz? — Sizden bir ricam var da!, — Nedir ricanız? — Şimdi desti ile çeşmeden su doldurmağa giden kızımı, iki çap- kın yolda gelirken kaçırdılar. Siz- den imdat istemeğe geldim!. — Kimmiş bu iki çapkın? — Bilmiyorum, meseleyi bana komşular haber verdiler. Kızı, zar- la kolundan sürükleyerek Gümüş- Ssuyu mezarlıklarına doğru götü- müşler. — Zaptiyelere haber vermedin mi? — Vermedim. Çünkü komşular, aman çabuk Bekri Mustafaya koş dediler, Mustafa: — Dur azcık!, Deyip bahçeye koştu, meseleyi Cazıma anlattıktan sonra ikisi bir. den kalkıp sokağa fırladılar ve kadınla birlikte Gümüşsuyunun yolunu tuttular, Yolda kadın boyuna çırpınıyor, boyuna ağlıyor: — Zavallı öksüz yavrucuğum, ben seni ne zahmetler, ne hallerle ne yoksulluklar içinde büyütüp bu hale getirdim!, Diye söyleniyordu. Ortalık çok- tan kararmış, hele Gümüşsuyunun YARIN AKŞAM TEPEBAŞI BELEDİYE BAHÇES| Büyük bir GALA ile açılıyor SAFİYE HAVAY ADALARINDA BİR GECE 30 KİŞİLİK BİR R Alafranga kısmında : Radyo Caz Orkestrası Zengi! Varyete Programı 'Timurlengin fikri Sultan Beya- zudı Semerkande kadar götürmek- ti. Zaten Yıldırım Beyazıdın esa- Tet canına taketmişti. Kederliydi. Dayanamadı çok geçmeden esare- tinin dokuzuncu qymd.ıw_ vefat etti (H, BÖS). 3 Ankara vak'asından ınnn.—a manlı devleti parçalandı. Bir dev- Ti fetret hasıl oldu ve tam on iki sene sürdü. Şehzadelerden şehza- de Süleyman Bursadân Edirneye geçti ve padişahlığını ilân etti. Derhal Rümeli yakasını zapt ve rapt altına aldı. Saray halkını da hazine ile beraber Edirneye gö- türen şehzade Süleyman herşe- ye hâkim olmuş vaziyetteydi. Ankara müuharebesinden kaçan | şehzade Mehmet Çelebi de Amas- aya gitmişti. O da arada padişah- ilân etmişti. Şehzade İsa Çelebi de Ankara “vak'asından sonra bir müddet sak- ş, Timur orduları geçtikten sonra Bursaya gelerek o da arada BAYAN SUZ 31 Mayıs O1 Cumartesi ——-n—ıı—lnıııı-ı- |Bana derler torba sakal, di çakal, babam bak yüksek mezarlıkları böceklerinin pırıltısınd birşey görünmez olmüf! saat kadar mezarlığın altüst ettikleri halde B lamayınca artık ümidi geriye dönecekleri dıkla filya tarlası a: larına bir mezar kat seri kılıklı biri çıktı ve' — Allahın bir kulu!. — Hepimiz Allahın herif, sen kimsin, ned nedir, bu vakit burada — Bana derler torbâ di çakal, babam bakkak kal!, Varsa verin, yakı için, şarap için, fistan . Cazım, cebinden bir İ çikarıp herife uzatarak! — Al bakalım şun söyle bakalım, buralı kekle bir kız geçti mif — İki erkekle bir kız f geçti, geçti. geçti!. — Ne farafa geçtit. — — Sağa desem yalaflkı sem yalan, öne desem kaya desem yalan!. — Saçmalama be het ceksen doğru söyle! Herif biraz düşündük başını Silihtarağa taraf” virip uzun sakalının miklidere denilen en 157 Te doğru uzatarak: — Gidin oraya, gidiri mayın, çabuk olun yök zın bapı yuttuğunul Çünkü, bundan beş d ben bunlara rasladım. H zın koluna giznişler, tarafa doğru sürükleyil lar, kız da boyuna &8 Aşağılık bir esrarkefi birşeye benzemiyen bü rifi üzerine üçü birdefi ğ Ve 20 Kişilik Saz Hey'eü Görülüyor ki Ankâf'| dan sonra Osmanlı d baştan başa yağma Rumeliye geçip OsmaP ğ tahtı olan Edirneyi 2f | edemediler. Şehzade Mehmet Çi ve metanet sahibi Cidden kehraman bİF Şehzade Çelebi MetMÜygi Saruhan, Germiyen © da hükümet kuran ittifak ederek yımıb’ hücum etmişlerdi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: