2 Temmuz 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 11

2 Temmuz 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

FONÇ 7 — 2-7-93$ 'G LFÜTÜRiİZM | İlerilik, sıçrayış, hareket, atı- lış, hümmalı bir uyanıklık, ru- hun içerden dışarı fışkırışı, to- kat, yumruk, barut, bomba ve patlayış. Fütürizm budur. Bu barut, fitiline dokunan Ma rinettinin kibritiyle patladı. Fütüristler san'atı durğunluk tan, muhakemeden, iz'andan, istiğrak ve uykudan kurtardılar. 'Taze, ağzı süt kokan yepyeni bir san'at yumurcağı doğurdu- lar. Ve Marinetti bunların vaf- tiz babasıdır. Fütüristler birtakım acayip in sanlardır ve birtakım acayip san at yaparlar. Şöyle ki: Onlar için mesafe yoktur. Zaman yoktur. Sarf ve nahiv kaidelerini tanı- mazlar, menazıra aldırış etmez- ler. Toptağın üstünde durgun bir tabiat parçası yok. Durgun- Tuk toprağın altında. Tuvalinüstünderenk- Terive şekilleri kı- mıldatmak san'atr fütürizmdir ve fütürist bir ihtilâl ve isyan unsurudür. Zekâya, muhakeme- ye düşmandırlar. Azgında teen- ni olur mu hiç? Dinamik bir fa- aliyettir p, Beyannamelerinde üiyorlar ki onlar: “Yürüyen bir otobüs içinde- siniz. Etrafınızda on altı kişi var. Bunlar ayni zamanda bir, üç, dört on görünürler. Bazı ha- reketsiz kalırlar, Bazı yerlerini değiştirirler. Sokağa sıçrarlar ve tekrar/ yerlerine dönerler. Otobüs evlerin üstüne atılır.Ev- ler otobüsün sırtına atlar. Oto- büs, evler ve adamlar biribirine karışır, Ressam bütün bu hare- ketlerin dışında seyirci kalamaz. Ressam bunların ta ortalık ye- rindedir. Biz, ne pahasına olur- sa olsun hayata girmek istiyo- ruz. Yenileri devirmek için dai- ma kullanılan bir silâh vardır: “Rise-bunu datma ŞErefli bir — —Belti, unvan olarak taşıdık.,, Deliler, mesafeleri yutarak ko şuyorlar. O kadar hızla ki, taas- subun sesi kabil değil ardından irişemez. Yüz bin dev kuvyetin de bir motörün kuyruğuna asıl- mışlar. Pervane dönüyor. ,, “ Koşan beygir dört ayaklı Gdeğil, yirmi ayaklıdır.,, Fütürist, bu acayip mahlükun 'yelesine, yapışmış bambaşka bir âleme kaçıyor. Marinetti ve mürit- leri, ve Mühakemeyi bir havanda ezdi, toz haline ge- tirdi, esşrinin üstüne Serpiyor ve sonra tadını bilmediğiniz bu yemekten size ikram edecekler. Kimi seve seve bu mahlütu yu- tuyor, kimi tiksinti ile, bulantı | ile bu ziyafeti reddediyor. Ben- | ©e ikisi de hapı yutmuştur. Çün- | kü biri Marinetinin, öbürü taassubun softasıdır. Elif NACİ AKADEMİDE T DiPLOMA — KONKURU KAZANAN / Güzel San'atlar akademisi Tesim şubesi diploma konkurları bitti ve Halit birinci oldu. Aka- demide biüpd olanlar Avrupa- ya gönderilir. S_irııdıye kadar Av rupgya gönderilen talebeler tet- kiklerini bitirip döndükleri için Halidin bu sene Bideceği mu- hakkak addolunabilir. Şimdiye kadar bir kaç Senedenberi mali sebepler yüzünden konkurları kazananlar Avrupaya gönderi- lemiyordu. Bu sene - kültür ba- kanlığı akademiye bu hususta Ayrı tahsisat vermiştir, —a RESİM SERGİSİ : lâ*:'ı.ıı sanatlar retim şube- Galata sarayda açılacak Resim Ser- İHkük emak Tüngen sepil eserlerini 11 ve 12 temmuzda getirmeleri, hisedeki sergi salonuna ÜZEL SAN'A GRUPU Vi BEŞİNCİi SERG Geçen sene bir yaz günü, gü- neşli bir yaz günü. Cihangirde Yavuz apartımanının Eıışıncı katında altı genç san'atkâr top- lanmış, dereden tepeden konu- şuyorlardı. Saatlerce memleke- tin san'at dertlerinden bahsetti- ler. Hemen hiç denecek kada” memlekette seyrek sergi açıldı "Lohusa" Elil Naci'nin ğından yana yakıla şikâyet etti- ler. Ressamların çalışmadıkları- na, resim teşekküllerinin kısır- lığına kızdılar. Ve aralarında bir söz birliği yaptılar, Buw eksiği tamamlamak icin, sık sık sergi yapmak için birleş- tiler ve işte hepinizin tanıdığı 'D,, grupu vücuda geliverdi. Bu güneşli yaz gününde Ci- hangirdeki Yavuz apartımanımın beşinci katında toplanıp bu “D,, grüpunu teşkil eden altı san'atkâr: Abidin Dino, Cemal Sait, Elif Naci, Nurullah Ce- mal, Zeki Faik ve heykeltraş Zühtüdür. Sonra aralarma iki kıymet daha iltihak etti. Bedri Rahmi ile Turgut Zaim. Bunlar bir buçuk sene zarfın- da dört sergi açtılar. Bu sergiler üçer ay fasıla ile açıldı. İlk sergileri resmin alfa- besi olan (Desen) ile başlar. Bu birinci sergi olan (Desen) ser - gisi eski Rus koönsolosluğu ya- nındaki bir mağazada, ikincisi, Beyoğlu Halkevinde, üçü: b Taksimde Dağcılık kulübünde, iSi I dördüncüsü Galatasaraylılar yurdunda açıldı. Hepsi de kalabalık bir ziya- retçi kütlesi tarafından gezildi,. “D,, grupu şimdiye kadar vü- cuda gelmiş teşekküllerin hiç birine benzemez. Bir istida ile vilâyete müracaat etmediler. Cemiyet yapmadılar. Onlarm reisleri yoktur. Kâtibi umumi- leri yoktur. Nizamnameleri yok- tur. Onlar belki ayrı ayrı kana- atlere sahip, fakat yalnız bir noktada ittifak ederler. Resim yapmak, çalışmak ve teşhir et- mek, İşte birletşikleri nokta buduür. Şimdi beşinci sergileri hazır- dır. Birkaç gün sonra şehir ti- yarosu salonlarında bu sergiyi gezeceksiniz. *“D,, grupu bir taraftan İstan- bulda beş sergi açarken öte ta- raftan biri Moskovada diğeri de Peştede olmak üzere iki sergi de memleket haricinde açmıştır. Bir buçuk senede ikisi hariç- te, beşi Türkiyede cem'an yedi sergi açmak mühim bir iştir. Re- sim kadar — memleketimizde rağbet görmemiş, daima üvey evlât muamelsi görmüş bir san- at şubesinin bayraktarlığını ya- pan ve etrafında bu kadar mu- habbet toplıyan “D,, grupu san'atkârlarını takdir ederi- “Dansöz” Cemal Sait'in O “D,. grupu - san'atkârları ki, Türkiyede resmin halk tarafın- dan sevilmesine, sayılmasına, anlaşılmasına —azmetmiş gö- tünüyorlar. Bu büyük niyet V€ inatlarının karşısında hâlâ an - lamamak, sevmemek ve sayma- makta ısrar edenlere söylenecek ıöıçok acıdır. “D,, grupunun beşinci sergisi de ötekiler gibi parasız gezilecektir, gu A Na | TAN TLAR | -) H genç, esere uzun uzun bak- | | ae rİeeam ü | LAÇIK _h_/lE_KTUE__I Saüıhîhin Rahmiye “D,, grüpunun dördüncü ser- gisinde seninle bir münakaşa- mız vardı. Sen, yeni san'at yo- hunda yaptığımız savaşın bugün değilse bile yarın muhakkak bir zaferi olacağını iddia ve be- ni fazla bedbin olmakla itham ediyordun. O zamandanberi beş ay geçti. Şahidi olduğum bazı vak'acıkları sana anlatayım. e “Epey oluyor. Akademide _bîx arkadaşın atölyesinde idim. Yüksek tahsil görmüş bir zat geldi. Öteden beriden konuşur- ken bir ara bu zat atölye duvar- larmdaki “Partenon,, a ait fi- rizleri göstererek sordu: — Bunları siz mi yaptınız? Arkadaşım şaşırdı. Ben, bun- ların milâttan evvel beşinci asır ortalarında — yapılmış Yunan eserlerinden kopya olduğunu söyleyince şaşırmak sırası bu seler muhatabıma geldi. — Ya, dedi, o zaman san'at bu kadar terakki etmişti de- mek. Gene epey oluyor. Bir arka- daşın evinde kendisine güzel bir heykel gösterilen bir üniversite- | tıktan sonra: — , — Böyle bir vücudüm olsaydı, yüz metre şampiyonu olurdum. Diye fikir yürüttü. e Daha geçen gün Beyoğlu pas- tahanelerinden birinde toplan- mış sekiz on ahbaba tesadüf et- tim. Hepsi yüksek kültür ocak- larında ders veren bu ahbapla- rın şu alaylarına maruz kal- U':un zaman görmediğim bi- risi: — Yahu, dedi, bu sizin gru- pun isminin “D,, olması ne de- mektir? Benden evvel bir ahbap atıl- dı. — Deliler grupu demektir. Bir ikinci: — Öyle ya, dedi, bunlar satı- at san'at içindir diyorlar, Bir baskası: — Yok öyle değil, halk san'a- te gelmezse biz san'ati halka gö- türürüz — iddiasındalar.. Tabii “D,, lilerin sağı solu olmaz ya... Bir diğeri : :— Yalnız şeyi unutuyorlar. Bir de değiştirme yapıyoruz di- ye reklâm yapsalar... Meselâ bir Okka şekere bir resim veriyoruz MiN R * Benim bol yaz yağmurların- dan biriyle yıkanmış göklerden mavi bir atım var. Benbu atı minyatür bahçelerinden birinde buldum. Atımın minicik benek- lerle süslü bir boynu ve karan- fil kokan gözleri var, Çini mü- rekkebinden siyah eğerinde beni çok üzak memleketlere yorma- dan, yorulmadan götürecek va - itler dolu, sağrısında masal sul- tanlarından birisini kaçıracak cesaret ve rahat bir yer var. Ben bu atı Türk minyatürle- rinden birinde buldum. Nazlı bir fidanın bir çift yeşil göz bü- yüklüğündeki yapraklarına uza- mıyordu. Keridisine haytan baka kaldığımı görünce mavi at bana: — Bakt!.. dedi. Senin yaptı- ğın resimlerdeki atların ayakla- rı altındaki otlar ve çiçekler ezilir. Halbuki benim ayakları- mın altındaki otlar dipdiri duru- yorlar. Çünkü ben onları ezecek kadar ağır ve aptal değilim. Se- nin yaptığın atlar inadına aptal ve ağır. Senin atlarının mideleri, barsakları ve kurşun kadar ağır ayakları var. Elbette o ayakla- rın altında ot ve çiçek yaşamaz. Sen o kadar “canlı,, yani mide- gibi... Bir beşinci: K — Hem bunlar yaman adam- lar. Uluslar arasında da şehirle- Ti var. Bükreşte, Moskovada ser giler açıyor.. P zun zaman görmediğim ah- bap gene sordu. — * , — İyi ama sizin başınız kim? den evvel gene cevap ve- ren bulundu. si ve amudu fıkarisinde bir sürü kemik olan atlar yapmaktan vazgeç. Vazgeç de ben seni inyatür bahçelerine götüre- — Bunların hepsi baştır ama dy_ix:uzım biraz sıska... diye gül- Ü. k Ben de kızgın göıünmmıek için güldüm. — Ne yapalım, gıdasızlıktan dedim ve ayrıldım. e Sabahattin Rahmi, bunlar be- şinci, yirmi beşinci sergiler için Büç verici şeyler değil mi? İşte yarın için bizi anlıyacağını iddia ettiğimiz meşhurlar.. Bu genç- ler bize Aksaraydaki şoförden daha uzak değil mi? Paris ve Bcefıhn kahvelerinden kültür almış bu gençler yüksek zekâlarını bizleri anlamağa de- - ğil, ancak bayat espiriler bulma- Ba' sarfediyorlar. San'at san'at içindir. Çölde de san'at yapılır ama; san'atı sevmiyen ve sev- | Memekte ısrar edeceğini açıkça Söyliyen bir cemiyette san'at yapılamaz. y . “D,, grupu beşinci sergisini açıyor. Zannetme ki yeni ümit- lerimiz vardır. Yalnız yarın belki birisi çıkar da (Bizim bu- “ gün eskilere dediğimiz gibi) SüNEEE İA DEr K a SÜ AAA * ME bti AY Ni ge “Portre” Bedri Rahmi'nin Siz ne yaptınız, diye - susar. O zaman bizim — vazifemizi lüzu- mundan fazlasiyle yaptığımızı söyleriz. Yoksa körler memle- ketinde filin manası ne ise biz de san'at o şekilde kalacağına hiç şüphe yoktur. Gene bedbin- sin Haklısın diye beni tas- dik et, — ZÜHTÜ. DE yim. Ve mavi at benim minya- tür bahçelerine götürdü.. Ben orada dünyanın hiçbir bahçesin- de açmıyan çiçekler, güneşi son damlasına kadar kana kana | içen dereler, insanın içini alıp kaçan ceylânlar gördüm. Her şeyin çiçekleştiği bu bah- çelerde kadınlar ve erkekler de vardı.. Kadınları kmalı parmak- larından tanırım. Evkaf müzesi- nin bahçesindeki havuzdan daha güzel bir havuzda yıkanan çırıl çıplak kadınlara baktığımı gö- ren mavi at kulağıma iğildi ve: — Tintoret'nin Luvrdaki “Su — zanne au bain, ,ine yalnız göz- lerinin şehvetiyle bakmıyorsun.. İtiraf et.. dedi. Ve kızardığımı görünce ilâve etti: Bak!... dedi. Minyatür bahçe- lerinde çırçıplak dolaşan kadın. lar senden utanmıyorlar.. Onlar senin kendilerine çiçeklere ba- kan gözlerinle baktığını, biliyor- lar.. Onlar bu masum renk ve koku senfonisine bir çiçekten fazla bir şey ilâve etmediklerini biliyorlar.. Mavi atımın hakkı vardı. Ben © günden sonra dünyanın en gü- zel bir kelimesi olduğuna inan. * dığım “can,, kelimesiyle yapıl- dığı halde “Canlı,, tabirinden nefret etmeğe başladım. Bedri RAHMİ Notalardan vergi Ötedenberi musiki notaların- dan gümrük resmi alınmakta « dır. Avrupadan nota sipariş © - denler tüccar malı çıkar gibi gümrükte günlerce uğraşıyor ve bir hayli para döktükten son ra notalarına sahip olabiliyor » larmış. Notalar, kitap gibi mem leket kültürüne hizmet eden şeylerdir. Bilhassa musiki deği- şiminin içinde bulunduğumuz şu sıralarda, Garp tekniğile mu- siki kültürümüzü kuvvetlendir « mek istediğimiz şu günlerde bu külfetli kayıtlardan — notaları kurtarmak için okurlarımızdan bazı dilekler aldık." Bunlara kendi temennilerimizi de — ilâve ederek notalardan gümrük res- mi alınmaması için lâzım gelen makamların nazarı dikkatini celbetmek istedik, Fikret gecesi Şair Tevfik Fikret için edebi: yatımıza mensup yirmi beş kii tarafından — Büyükadada Yat kulübünde bir gece hazırlandı - ğmı öğrendik. t Haber. aldığımıza göre bu toplantıyı şair Yahya Kemal a- çacak, ve hazır bulunan şairle- rimiz, romancılarımız - tarafın - dan şiirleri okunacak ve büyük hatırası anılacaktır. Bi i Gd BO L A AAA

Bu sayıdan diğer sayfalar: