27 Ağustos 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

27 Ağustos 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

271.8.936 ii Tl Emri vakilerle plânı bozmıyalım * Tatanbul abidelerini iki kusma ayir- Mak Yâsımdır: 1 — Inşa abideleri: Camiler, çeş- Meler, surlar, medreseler, titrbeler ve Bare, 2 — Manzara abideleri: Karacaah- BM parçaları ve saire... Bünlar scnebiler tarafından kolay- ba gezilecek yollarla merkez mahal. #lere ve ana caddelere bağlanmalı dir, Oraya giden yolların genişletilme- Di şart değildir, Şimdilik muntazam binası kâfidir. ebe açılmalı, işa ve manzara abi- leri yeni inşa ve tarh bid'atlerin - m korunmalıdır. Bütün bu esasların Tüzumunda hiç imve tereddüt etmemektedir. Fakat Miçin tatbikata gelince b esaslara Tiayet edilmiyor? sfanbulda yeni binalar yapılması- Mt kim istemez? Yeni binalar şüphe- *İZ Yeni mimari üslüplarından ola - taktır, Lâkin yapılan yeni bina, €8- Ki bir binaya veya bir manzaraya hi- Yane etmemelidir. Eğer yeni bina- Min onların yanında yapılmasında Mruret varsa, onlara uymalıdır. Eski Şeyhislâm Kapısının yerinde ni yapılan bina kendi başa gü - #eldir, Fakat onu Süleymaniyenin Re yakıştırıyor. musunuz? Hal. 5 “li aymi bina serbest bir yerde pek Mei alırve-İetambmlercenyi i için bu hususlarda Prostun reyini timiyoruz? n yeni plânı, telâfi İmkânı olmıyan emri vakilerle şimdi- n bozuyoruz? Bizce, yeni plân yapılana mi tuşaatın imkân olursa der Mast imkân olmadığı takdi bir kontrole tâbi tutulması lâzımdır. adar, ” i a Met, Eyüp, Boğasiçinin, Adaların ba- | | Bu abideleri etrafı mimkür mer- | Mi. Şimdi, ikisi de girkünleşmiştir. | ; İmak kâfi değildir. Memleketi : İtanıyan bir tarihçi, güzel san'atlerle v | | hakkedilmiş Bu resim 18 6 7 geneölnde çıkan “Ayinei Vatan” isimli haftalik mecmuadan alınmıştır. Şimşir tta İstanbulunu görüyorsunuz. olan bi resimde, o sa KAN ISTANBUL Yemi sehri yapımak., Aâbideleri Korumak üzerine Plânı bir kişiye bırakmak hatadır — Istanbul hakkmda ne denir? Güzel şehir.. Her tarafı güzl, belki dünyanm en güzel gehri, Bunuda herkes bin defa söylemiş... Salâh Cimcoz, Istanbul saylavı. 1s- tanbul Halk Partisinin toplantı salo- İnunda bir köşedeyiz. Kendisinden Tüyorum, Istanbul hakkında müi verlerimizin, san'at severlerimizin fi. kirlerinin nekadar kıymetii ol şehir plânmın. yapılmak üzere Tandüğu bir atadan Derhal söze başlıyor: — Plânı, diyor, bir kişiye birak « mak hatadır. İstanbul öyle bir şehir ki, onun plâ nm yapmak için yalnız şehirci ol - seven, meşgul bir ehli san'at ve huna ben - zer birçok kıymetli adamlar topla - np münakaşa etmeli ve plân tesbit etmelidir. — Sizce plânda dikkate alınması lâzım gelen şeyler nedir? — Istanbulda iki büyük impara - torluk teesstis etmiştir. Şimâi de Cüm tanbulda yaşatılması şarttır. İstan - bul bugünkü vaziyeti İle Osmani! Türk şehridir ve burada Türklük o kadar kuvvetli tocsslis bir iki âbide müstesna, Bizansı bul- mak için muhakkak hafriyat yap- mak lâzımdir. Bizans, Ostnanlı Tür- kün âbideleri yanında toprak altma girmiştir ve İstanbuldan Osmanlı Tüfk damgasmı silmek kabil değil - iir. Son Rusya seyahatimde, Masko ca ettiğim mülükatın sebeplerini söy.) huriyet devrindeyiz. Bu Üç tipin 1s. dir, Bu bir de dedim ki: “— Iki asır uğraşsanız Pet- resburgu Leningrat yapmazsı - nız, çünkü orası Çarlık payıtah- tı idi, bütün binaları, âbideleri ile yaşıyor.,, Biz de, iki asır çalışsak, İstanbu- Iu Osmanlılıktan çıkaramayız. Bu hakikat, Ankaranm payitaht olarak intihabındaki isabeti gösterir. Eskiden de mebus olan İstanbul saylavmın, İstanbul hakkındaki hü - kümleri çok kat'i, idi o Onlari öylece kabul ederek Istanbulun ima- rının nasıl ve ne şeklide kabil olaca- ğını sordum: — Evvelâ, dedi, İstanbul cihetin- den başlamalı ve bir mntaka tahdit İvadan Leningrada gittim ve avdetim ederek orayı imar etmeli ve merkez- 1, bir güzel manzaranın önüme di İstanbuldan Osmanlı-Türk damga- sını söküp kaldırmak kabil değil bid'at değil midi den daireye büyüyerek, firsat bul - dukça İmar etmelidir. Fakat dediğim gibi, imar işini bir yabancının eline bırakmak doğru ol- maz. Meselâ Prost, bir plân yapsa ve lip Süleymaniyenin duvarına dayun- sa, o duvarı yıkar. -— — Evet, çünkü lisanımızı ve Sü - leymaniyenin lisanını vilmez, fakat meselâ Fransada Notra Dame'in )i- anını bilir, ona dokunmaz. Bunun İ- çin, onun yanma, yukarda da söyle- diğim gibi, İstanbülu seven ve anla- İhesiz Prost, büyük bir şehireidir, fa- kat dediğim şekilde bir plân yapıl - madan, İstanbulun bir taşma bile do- kunmak günahtır. Meselâ, bakmız. Eski Cihangir ne hale geldi? Görün- ce İnsanın ağlayacağı geliyor. Yeni binalar yapacağız, binaenüleyh imar edeceğiz, diye berbat oldu ve levan- tin oldu. Levantin Beyoğlu, dargın imiş gi- bi, arkasını en güzel manzaralara, denizlere çevirmiş, Halbuki Türkün yaptığı Cihangirin bütün pencereleri denizlere, güzel manzaralara açıktı. Bugünkü Cihangir tamamen aksi ve levantin Beyoğlunu örnek almış... Şu rası muhakkak ki İstanbuldaki eski Türkler zevk itibarile levantinlerden çok yüksekmiş. — O halde, onların İmar hareket- lerini birer işaret, birer nümune ola- rak alamaz mıyız? — Alabiliriz. Fakat ben, bunların ilmi olduğuna kani değilim. halleri nereleri olmalıdır? mıyacağını bilngem. Durunuz aklıma, plân icabınca açılacak bir sokak ge-| Istan KEY j bul Güzelleşebilir mi? Bütün şehirlerimizde imar ve belediyecilik zihniyeti aynidir Çok iyi gören, duyan, anlıyan, memlekete yarıyanı ve yaramıyanı çok iyi ayıran sayım edip ve muhte - rem saylavımız Falih Rıfkı Atayın değerli yazısını (TAN 6-8-936) oku- duktan sonra şehirlerimizin kurtul- ması, imar edilmesi, güzelleşmesi hu- susunda tekrar ümitlere düşme: kabil midir?. Işte yine bu tatlı ha- yal peşinde koşmak hevesi geldi; yi- ne söylemek, yazmak lâzım. Üstat diyor ki: “İstanbulda fena ve çirkin yapılan her gey bir gün yi kılacaktır." Fakat iyi ile fenayı, çir- ki ile güzeli kimler, hangi gözle ve hangi ölçü ile ayıracaklar? Ne za- man ve nasıl yıkacaklar? Bu sual rin cevaplarına maddi bir şekil) ver- mek sırası geldiği zaman milyonlar İsarfederek imar namma diktiğimiz çimento ve demir duvarların kalk - ması için milyarlara çikan müthiş İrakamlar karşısında kalmamız kor - kusu yok mudur? Zihniyet meselesi Bugünkü kanuni teşkilâtımızla be lediyelerimizin şehircilik ba - kınından heler yapabildikleri mey- dandadır. Böyle giderse nereye va- racağımizı göz önüne getirmek te güç değildir. Şehir plânı ikmal edi- linciye kadar bu plânı tatbik edebi- lecek saha kalmıyacaktır. Ne geniş- letilebilteek cadde, ne açılabilecek meydan, ne işe yarıyacak bahçe ve park bulunamıyacaktır, Şehir yüzü « müzü kızartan yapılarla dolacak, fa- kat içinde medeni insanlara yârs- #ir tarzda oturulabilecek mesken bu- lamıyacağız. Bu elim halden dolayı mes'ul ara- mak boştur. Tenkit bile haksızlık - tır, denilebilir. Bunun için meseleyi daha ziyade âdet, zihniyet ve biraz da teşkilât bakımından tetkik etmek bana daha doğru * gibi görünüyor. Istanbul nekadar Konyaya benziyor- sa, Edirmedeo derece İstanbula benzer. Çünkü — Ankara müstes- | yanlardan terfik etmek lâzım. Şüp -| na — bütün şehirlerimizde imar ve belediyecilik zihniyeti biribirinin ay nidir. Taşra şehirleri İstanbulu ho kadar taklit etmeğe yeltenmişlerse, İstanbul da onlara uygun düşmek için o derece gerilemiştir. Bu dalma böyle olmuştur ve hâli da böyle- dir. Birkaç misal Deniz kenarındaki şehirlerimizi €- İle alalım. Dere, nehir, göl, deniz, el- hasıl si manzarası bir şehir için en büyük bir servet sayılır. Bizde bu gerveti gehirden, şehri de bu servet- ten ayırmak ve mahrum etmek için aaa m a etmişti. Güzel bir haziran günü idi. Gittim. O gün, Almanyadan bir kâ- tip gelmişti ve sefiri görmek Üzere Sirkeciden istimbotla, daha şebre çıkmadan, Tarabyaya geli getiri görür görmez, elini sıktı, v “.- Eğer, dedi, Istanbulu gör- meden ölseydim, gözüm arkada kalırdı.,, Sonra, kâtibin ayni hissi muhafa- za edip etmediğini bilmem, fakat şehrin pisli; görünce muhakkak değişmiştir. Diyeceğim şu ki, İstan- — Istanbulun kara ve deniz met-|bulun en güzel tarafi, denizidir, ve deniz methalidir. — Bugünküler iyi. Bilhassa deniz| Bunları söyliyerek Bay Salâh Cim- methali, Tabii bunu güzellik bakı-İcoz syağa kalkmıştı, beni teşyi eder. mından söylüyorum. Ticari olup ol-|ken: — Herşeyin başı zenginlik, diyor. buna müteallik bir fıkra geldi. Umu-|du, imar için zenginlik lâzim... Hal. önde gördüğünüz bina başlıbaşına güzeldir. Fakat Süleymantyerin yanında hem bu güzelliği kaybolmakta, İmi Harpte, Alman sefiri Melernik|kın ve belediyenin... de er büyük abidelerimizden birini tamiri ancak kazma ile kabil bir şekilde kapatmaktadır. beni Tarabyada öğle yemeğine davet ne kabilse yapılmış ve yapılmakla « dır. Çanakkalede tam iskele başmda, şehrin mühim iki caddesinin birleş- tiği bir noktada oldukça geniş bir meydan birakmak kabildi. Belediye burada kendi binasını kurmakla ik- tifa etmemiş, tam caddenin denize &- çılacağı noktada bir de belediye ga“ zinosu diye son bir engel dikmiştir. Tekirdağmda, ana caddeden, de « nizin çok iyi görünebileceği biricik te peye dosdoğru giden bir tek yol var- dır. İşte bu yolun tam denizi göre « bileceği noktasma vali konağı Oya pılmıştır. Halbuki bu vali konağını, denize olan manzarasına hiçbir halel getirmeden ya sağa veya sola yap- mak ve burada şehir için, şehir halkr için denize kadar uzanan çok güzel meydân ve park vücuda getirmek, hem de kolay ve ucuz vücude ge tirmek kabildi. Istanbulda da ayni zihniyet hâkim- dir, Belediye, harp içinde herhangi bir vesile ile İstimlâkler yapılarak kendi binası önünde açılan bir mey- danı, denizi de görebilecek bir hale getifeceğine daha dün tekrar mahal- leye çevirdi. Bunu yaparken Babâ- liden gelen caddenin olsun, dosdoğru gitmesine bakmadı. Tam karşısına binalar kurdurdu. Taksim meydanı gibi İstanbul için şehircilik bakımından kıymeti ra kamla ifade edilemiyen bir “plato” ya daba dün yeni apartminlar. ya- pldı. Ayaspaşanın feci haline beledi yenin de şaştığına süphe etmiyorum. Hemen hemen bir tek noktasından deniz görülemiyececk bir koridor ha line geldi. Caddenin eski genişliğini bile çok gördük. Aşağıya doğru iner ken Alman #efareti binasını geçtikten sonra bunu yarıya indirdik. Tam yol ortasına bina kurmadığımıza şükür. Hoş, Beyoğlunda bunun da nilmune- si var: Telgraf sokuğında. İstanbul için bir tek ümit kalmış- tı: Yamaç, dere, uçurum gibi yerler- de kolayca inşaat yapılamadığı için bunların boş kalması ve denizin bu - ralardan olsun görünmesi. Bu son ümit te elden gidiyor. Bos- tanlara doğru sarkan Maçka hüdut- Jarmı birakalım. Taksim bahçesi ile kışla arkasında galiba “Panorama, ismini taşıyan bahçeli bir gazino var dır. Taksim bahçesinde olduğu gibi burada da önündeki uçurumdan do- layı denizin güzelliğini görebilirdi - niz. Şimdi gidiniz ve görünüz: Uçu- Fikret Adil rumun içinden gratte elel gibi bina ler yükseliyor. Bir iki seneye var- İmadan bu duvarın Taksim bahçesi önüne doğru yürüyeceğine yüreğiniz Kan ağlıyarak hükmedersiniz... Müstacel çare lâzım Ümitsizliğe kapılmamak, meyus Jolmamak mümkün müdür? Her ba kımdan emsalsiz bir şehir olabilece- ğinde dünya şehircilerinin müttefik bulundukları şu biçare İstanbulun belki asırlarca düzelemiyecek bir bale getirilmesindeki kabahat kimde- dir? Bu İnşaata müsaade eden beledi- yede mi? Yoksa belediye de bizim gi- bi elem ve ıstırap içinde kıvrandığı halde elindeki nizam ve kanunlar bu- na mâni olmağa mı kâfi gelmiyor ? İşte benim anlıyamadığım ve halle - demediğim nokta burasıdır. Bu hal edilmeyince ve buna pek müstacel bir çare bulunmazsa İstanbulu gü- zelleştirmek şöyle dursun. bir şehir diye kurtarmak imkânı bile tehlikeye düşer fikrindeyim. V. Birson *

Bu sayıdan diğer sayfalar: