7 Eylül 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

7 Eylül 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sia a İN TN No, 38 Şeyh Ubeydullah, Hicazda sakin bir hayat geçirmeğe başlamıştı Artık; silâhima ve adamlarma gü venen.. Ve o yalçın kayalar arasinda | kendisini dünyanm en kudretli bir ordusuna malik zanneden Şeyh Ubey dullah, elindeki bu kuvvetle mühimce bir servet kazanmanın yolunu düşü- nüp dururken; birdenbire aklına par- lek bir fikir gelmişti: — Hududu mek. İran toprağını girmek.. Ö- e gelen köy ve kasabayı (talân) etmek... (Talân).... Bütün iptidai insanlar Üzerinde füsunkâr bir tesir uyandı. ran bu kelime, Şeyh Ubeydullahm huzurunda da dayanılmaz bir cazibe husule getirivermişti. Nitekim, bu fikrini (Allahm büyük bir ilham) o- larak (silâhşor müritleri) ne naklet- tiği zaman onlarda bu kelimenin Behhar cazibesine ( kapılıvermişler; böyle Rabbani bir irşat ile kendileri- ni servet ve refaha eriştirerex olan #eyhin ayaklarını buselere gârket- mişler — Emrine, hazır ve nâzirır, Diye, söz vermişlerdi. Şeyh Ubeydullah; 1298 senesinde, başına topladığı müritlerle birdenbi- re İran hududunu geçmiş; (Rumye) den (Tebriz) e kadar olan sahadaki İran köylerini yağma ve (talân) a girişmişti. İran hükümeti o tarihte tamamile aciz içinde idi. Bu yağmacıları, mem- leketinden tart ve defedecek vaziyet- te değildi, Onun için Rusya hüküme- ine müracaat etmişti. Kendisini ranın hâmisi) addeden Rusya hüki meti de, hemen Babrâliye —ültima- tom mahiyetinde— bir nota vermiş; (yağmacıların, derhal geri çekilmele- rini. şiddetle tedip edilmelerini. yağ- ma edilen malların da tamamile geri verilmelerini) istemişti. Babiâli tarafından ,hemen Şeyh U- beydullaha haber gönderilmişti. Yağ macı Şeyh, evvelâ bu emre itaat et- mek istememişti. Fakat, Şeyhin ele geçirilerek cebren itaate getirilmesi igin binbaşı Ali Rıza Bey kumanda- sında bir nizamiye taburu gönderilir gönderilmez; Şemdinan tekkesi şey- hi derhal yola gelmiş, sabun köpüğü gibi kuv kesilivermişti. Abdülhamit, bu çapulcu şeyhi ai tık orada bırakmaktan çekinmiş, tek rar bir vak'a çıkarmaması için İstan- bula getirterek bir ev vermiş burada ikamete memur etmişti.. Fakat; Şeyh Ubeydullaha bu sakin ve temi hayat çok güç gelmiş; bildiği gibi oy hamak için günün birinde tekrar memleketine firar eylemiğti... O za- man Abdülhamit, fena halde öfkelen. miş; bu adamın derhal tutularak Hi- caza sürülmesine emir vermişti. Şeyh Ubeydullah; Hicaza sürgün giderken, ikinci oğlu olan Abdülka- dir de yanmda idi, Artık hükümetle mücadele için kendinde kuvvet ve cür'et bulamıyan Ubeydullah Hicaz- yat geçir- miş; ikide bir Abdülhamide (çektiği | | İ AcıHakikatler | Yazan : Ziya Şakir dülhamit te bu adama orada olduk. ça dehdebeli bir hayat temin etmişti. Aradan bir müddet geçtikten son- ra Ubeydullahın vefat etmesi üzerine | babasının mevkiine, oğlu Abdülkadir geçmişti. Ve meşrutiyetin ilânma ka- dar orada vakit geçirmişti. Meşrutiyetin ilânından sonra, oda —emsali misillâ— İstanbula avdet etmiş; —yine bir çok emsali misil-| lü— (fodakâranı milletten, ve mağ- durini siyasiyeden) oluvermişti. Bu esnada İstanbulda —aslen Türk ve İstanbullu olduğu halde, kendisi- ne zorla Kürt süsü veren— (Avnul- Tahtilkâzimi) isminde bir adamın te- sebbilsii ile hemen hemen mühim bir kısmı Kürt (siyasi mağdur) | ların- dan mürekkep olmak üzere (fedakâ- ranı millet) namile bir cemiyet teş- kil edilmişti, Hicazdan avdetinde, babasından miras kalan (Şeyh) lik ünvanmı, (Seyyit) ğe tahvil ederek İstanbula (Şeyh Ubeydullah Efendi Zade, Sey- yit Abdülkadir Efendi olmak Üzere gelen bu sabık şeyh ve (lâhik sey- yit), .Avnullahülkâzımı ile uyuşa - madığı için bu riyasetten istifa — et- miş; Avnullahülkâzrminin makasi - di hainane ve melünane taşıdığını) İttihatçılara haber vermişti... Onun bu hizmetine mükâfaten de, uhdesine (Ayan âzalığı) verilmişti. Filhakika; elinden hiç bir iş o gel- miyen bu adam için, âyan âzalığı bi- gilmiş bir kaftandı. Fakat, birdenbi- re bu derece yüksek bir mevkie çıkar çıkmaz, bütün Kürtler arasında, bir kuyruklu yıldız gibi haşmetle parla» muştı... İste; Seyyit Abdülkadir, o günden itibaren şöhret kazanmış; Kürtler arasıda da nüfuzu, ehemmi- yeti ve itibarı birdenbire artmıştı... (Ayan âzayı kiramından, Seyyit Abdülkadir Efendi Hazretleri), artık Kürtlere taallük eden her işe karış- mıya; (devlethaneleri), - babasının tekkesinden fazla işlemeye başlamış- tı... Konağının selâmık ciheti, yolcu. su bol olan işlek bir han gibi gelen, gidenlerle dolup boşalıyor; hükümet çe görülecek işleri olanların getirdik- leri hediyeler ve behiyeleri koyacak ver bulunmuyordu. Seyyit Abdülkadir, artık Kürtlerin kapı çuhadarı olmuştu. Müteaddit a- damlarını devlet dairelerinde kapı kapı gezdiriyor: yüzlerce (kişinin —haklı, haksız— işlerini takip etti- riyordu. İş: bununla kalsa, bir şey deği Seyyit Abdülkadir. ayni zamanda Kürtlerle meskün olan yerlerde de el altından hâdiseler çıkarttırıyor.. Hükümeti müşkül mevkilere sürük- liyor.. Adeta, aciz haline getiriyor. Sonra, ya kısa bir telgrafla ve yahut tarafından .gönderdiği bir selâmla o hâdiseyi bir anda durduruveriyor; bu suretle hükümete (Kürtler üze - rindeki nüfuz ve kudretini gösteri- telgraflarla sadakat ve ubudiyetini teyit eylemişti. Buna mukabil, o Ab- — Bu gece, ziyafet mi var? — Genç kadın, onu dinlemiyordu: — Kasaba uğra.. Kebaplık, pirzo- lalık yaptırt... Balıkpazarma kadar da sarkabilirsen, taze balık al.. Şaşkın şaşkın bakan madam Za - ruyi kolundan çekiyor, kapıya doğru sürüklüyordu: — Haydi, durma... Çabuk... Madam Zaruyi: kapıdan çıkarken kendi kendine söyleniyordu: Bütün çektiği, çeksceği gönül dendir... Ne diyeyim, Allah acisın! — Telâl hanım, lütfen bana anla- tir mtsmiz? - Neyi, Celil bey? Celil Mahir, ayakta kollarmı ka - vuşturmuş, gözlerini kısarık bakı - yordu; genç kadınım dudak bükerek soruşundaki asıl manayı birden kav- ryamamıştı, birden durakladı. Şa - #ırmıştı; geriliyecek miydi? Fakat sabahtanberi “Falsosuz oy- mediğı | “İpek beğenmiğti; yor ve kendisine de bol bol menfaat temin eyliyordu. (Arkası var) Yarısı Mahmut YESARİ bu rolü, menfaati için olduğu kadar, zevki için de oynamak istiyordu. il Mahirin, ahlâkn karakteri | gibi, pratik faziletlerinden. biri de, kusur- larını, değerlerini, kendi kendine iti- raf etmesiydi. O, hayatta oynadığı rollerde, sahnede o oynadıklarından daha çok muvaffak oluyordu, çünkü bu rollerde daha tabil oynuyordu. Jelâl, tekrar sordu: — Size, lütfen neyi anlatayım Celil bey? Celil Mahir, dai dan kuşkulanmıştı bir şimşek çakmıştı, Tclâl, onu, sor. guya çekiyor, hesap mi soracaktı? Bu sabah, apartımana gelen kimdi? Konuşulan “iş” neydi? Ne olabilir. di? İclâl, faizli senetlerden sıkılmış, Galatadaki dükkânlardan birini sat- maya karar vermişti. Hattâ bir gün, lâkırdısı arasmda: “Üç dükkânı sa - Up küçük, modern bir apartıman al- TAN İl Sağlık Oğütleri | Semerkant'le Buhara'ya| değer mi? hoşa gidermiş ki büyük şair Hafız: “Eğer an Türki Şirazi bedest dared dili mara, Behali Hinduyeş bahşem Semerkan- dü Buhara. Demiş. (Buradaki Behali eskiden ( bizim noktalı ha ile yazıldığından onu bo- Zazdan söylemeği elbette unutmaz- siniz. Şimdi Fars dilile meşgul olan- lar da az olduğundan, manasını da hatırlatayım: (Şirazdaki o Türk be- nim hatırımı hog ederse onun Hintii gibi benine ben Semerkantla Buha- rayı bağışlarım.) Daha o kadar eski devre o çıkma” dan, yüz boyamanın şimdiki kadar rağbet bulmadığı yakın zamanlarda da beyanlarm yüzlerindeki benler haylier gözlere çarpar... Hele bir gü Vaktile Şark âleminde pek ziyade! | HAYAT İÇİNDE || Faydalı adresler ve telefon numaraları Itfaiye telefonları era 60020 Istanbul İ Kadıköy | Yesilkoy Usküdar Beyoğlu itfaiyesi Büyüksda Heybeli takaları için telefon san yangın demek kâfidir. Burgaz, Kanal lundaki memur? / Hastane teli paya hastanesi Gureba hbaştanesi Yemibehçe © 23017 Haseki kadınlar hastanesi 24553 Zeynep Kümil hastanesi Üsküdar 60179 Kuduz hastanesi Çapa 2214 Beyoğlu Zükür has! 43341 Gülhane hastanesi Haydarpaşa Nümune Etlal hastanesi Şişli Bakırkoy Aki hastanesi » * HALK OPERETİ: Kadıköy Süreyya bahçesinde ba akşam 2145 te Rahmet efendi yarın akşam Beylerbeyi İskele #ratrosunda Şirin teyze * ÜSKÜDAR HALE: (VONDER BAR) Delores Del Rio 21603 otamesi 60107 42426 16,60 zel yüz üstelik püskürme benli de 0- hırsa şarkılara girerdi. Bizim ben dediğimiz o küçük, bü- yük lekelere frenkler de “güzellik ta- neleri,, derlörse de onlar benlerin kadrini hiçbir vakit anlamamışlar ve herhalde hiç bir vakit Hafız'ın yaptı. ğı kadar yükseltmemişlerdir. Ondan dolayı olacak ki freriklerden gelen makiyaj usulile beraber benelr de artık hiç görünmez gibi oldular. Görünebilecek olanlar boya ve pudra altmda, görlinemiyecek olanlar da ropların altında gizli kalıyorlar. Halbuki dünyada bensiz, kadın ve erkek, bir kimse bulmak pek güçtür. Herkesin açık veya kapalı bir tara. fında bir ben bulunur, Ondan dolayı, gördüğümüz boyalarm ve pudralarn altında, göremediğimiz, nice benler bulunsa gerektir. Hekimler bunları —annesi gebey- ken bir yerden yemiş çalmış ta on- dan çıkmış denilen— büyücek leke- lerle ve deri Üzerinde çıkan daha baş ka lekelerle karıştırarak (hepsine birden lâtince naevus adını verirler. Benlerin çoğu mercimek büyüklü- Zünde ve üzeri düz olur. Fakat bazı- si daha büyük olduğu gibi, kimisinin üzerinde'kıllar da çıkar; O vakit, yüz ne kadar güzel olsa, doğrusu, ona bir çirkinlik verir, - seksapeli büsbütün kaçırır, Yalnız, pek nadir görülen bir tür- lüşü vardır ki, ötekilerin hepsi az çok esmer oldukları halde, bu türlüsü ko yu mavi olur ve en çok defa pek be İ yaz bir deri üzerinde çıktığı için y 1 gerçekten bir güzellik verir, bu türlüsünün üzerinde kıllar da çik maz. Benlerin pek sertleri olduğu gibi, az yumuşakları, çok yumuşakları da vardır. Yumuşaklığın çoğalması hiç hoşa gidecek bir şey değildir, çünkü deri kanserine çevrilenler bu türlüle- ridir, Hangi kıvamda olursa olsun benle- ri yok etmek için ağızdan kullanıla- bilecek bir ilâç bilinmez. Onları mut- Jaka kaybettirmek istiyenler yaktı- rır, yahut dondururlar veya elektrik- le erittirirler. Bunlar yetişmezse a- meliyat yaptırarak çıkarttırlar. LOKMAN HEKİM İclâl, bunları düşünüyor, ve bir sür- priz mi hazırlıyordu? Bunlar, Celil Mahirin aklıma ilk gelen ve iyi ihtimallerdi. Kötü ihti- malleri düşünmeye korkuyordu. 'Ti. yatroda ve etrafta, Celil Mahirin ta- liini çekemiyenler, onu - kıskananlar çoktu. Galayı hazırlamak için, Celil Mabirin İclâlden nekadar para çek- tiğini, hemen hemen kimse bilmiyor- du. Genç kadının huyunu da öğren - mişti; o, söylemek, açılmak söyle dursun, lâfı işitilince utanırdı. Fakat Celil Mahirin, son günlerde para har cayışmı herkes görüyordu. Gala İçin sarfedilen para, — yekün nekadar kabartılsa — gene ortada idi. İclâl , | bilmiyordu; fakat o işlerin yabancısı olmıyan bir göz, dikkatli bir bakışla, anlardı. Acaba, Telâle bunu anlatmış- lar, genç kadının kulağını bükmüş - ler miydi? Bu ihtimaller aklına gel- dikçe Celil Mahirin rengi değişiyor - du. İelâle, bunu söyliyen, tiyatronun ininden dışından, her halde tiyatro i- le, sahneyle çok sıkı, gok yakın bir ba ği olan birisiydi! Bu adam, kimdi? Kim olabilirdi? mak fikrinde olduğunu söylemişti. Bunlari söyliyen, Telâli düşündü - 4BONE VE ILAN ŞARTLARI Türkiye Dışın için içn Birayan. şe. 159 ı 4 “e > , 1 yeli 4 İlân için İlüncilik Şirketlerine mi acaat edilmelidir $ satırlığı bin rdan İs» asa İçim satar Bir defadan farla "16 karoş indi Günü gecmis nüshalar & kerustor için o yekündar ye MANAS ARA AAA DEAD EA AAA # Isim bulundu : SAKARYA Z 1 — Sayın Istanbul halkının gön Z dermiş olduğu yüzlerce isim U- serinde günlerdenberi çalışan hakem heyeti birçok mi Tardan sonra nihayet 2m yeni ismini kararlaştırdı: SAKARYA — SAKARYA B E ranlık günlerimizde parlayan ilk Z zafer ve kurtuluş ışığıdır, S A- SKARYA Türk tarihine Z altın harflerle geçen bir kahra- manlık sahifasıdır. SA - SKARYA nasi gönülle rimize ebedileşen bir gurur ge - tirdiyse, sinemamız da bu şeref: li ismi taşımakla, Istanbullula- rın hatırasına sinema dünya - sında ebedileşecek bir san'at zevki bağışlıyacaktır. 3—SAKARYA »ir nı teklif etmiş olanlar mektup- la sinemamıza davet edilecek * tir. Beyoğlunda eski Elhamra bina- Z sında... 3 SAKARYA £ Sineması müdürlüğü DARA ADA AAA AAA DAA AAAA na z z gü, ona acıdığı için mi söylemişti. Yoksa Celil Mahirle uğraşmak, onu atlatmak için mi?,. Celil Mahir, buu- da, tek maksat görüyordu: lelâle, bu genç, güzel, zengin kadma yaran - mak! Bu, genç, güzel, zengin kadına tanmaktan maksat ta, onu ele geçir mek içindi. Onu ele geçirmek için de, Celil Mahirin atlaması lâzımdı! Celil Mahir, bunu düşünün:e, dur- lıyabileceğini aklı kesmişti, biraz da- ha vakit kazanmak için, kaşlarının 2- rası burugul, başını sallıyarak: — İzah edeceğim, dedi. rden söylemek istemiyo du. Tc - lâli, ayartmak istiyen kimdi? Sad - rettin Rahmeti olamazdı; onun he - sapları, zevkleri, büsbütün ayrı idi. Hulki Necil, akşam, rakısmı bulun - ca, haline “şükür ve hamd” ederdi. Tayyar da tehlikeli değildi. O, hemen yıl aşırı bir aşk sağrnağına tutu - lar;elindekini, avucundakini yedirir; hattâ işinden gücünden o - lur; svareliğe vurur, bir müdet baş- tan kara gittikten sonra kendini top lar, çalışmıya başlar, lâkin ezeli ta- du ve bu noktadan bir ip ucu yaka-| SARAY sz Sıneması mn, 71-9 - 906 1936 . 1937 kış mevsimini 9 Eylül önümüzdeki Perşembe akşamı IRENNE DUNN ve RICHARD DIX'in oynadıkları Kahra ni Bu yeni mevsim için AŞK - LUKS ve Türk Maar man Haydut açacaktır. ğ iyi ümitler veren bir MUZİK filmidir. fCemiyeti Bursa Kız Lisesi (Yatı, Gündüz ) 20 Ağustostan itibaren kayıt muamelesine başlana- caktır. Yıllık yatı ücreti 185 gündüz ücreti 35 liradır. Memur, kardeş çocuklara ayrıca tenzilât yapılır. Bu yıl fen kısmı da açılacaktır. Lisenin resmi liselere mu- adeleti Kültür Bakanlığınca tasdik edilmiştir. sınıfa 40 talebeden fazla al Beher mmıyacağından gerek eski talebenin gerekse yeni kaydedilecek talebenin vaktin- de lise direktörlüğüne müracaatları; (55) 1023 Kullanacağınız fener ve pillerin &8 iyisi DAIMONdIr.! Bunları görmek İstersenif iZMiR SERGiSiNDE 83-92n4 maralı pg viyona mü râcaat €* diniz, bi” zat görü” nüz. POKER TIRAŞ BIÇAĞI iLE DAİMON FENER VE PiLLERİ de Bu İki kromlu Alpaka KA 1 daima tef sergidedir. ŞIK ve ÇATALAarını da cihvedinizm-——— le SR A Ça Istanbul Unive i ğünden; 30 Eylül Çarşamba günü rsitesi Rektörlü- i ke '. imtihanları yapılacak Do”*|,, zentlikler şunlardır, Ona göre, isteklilerin Üniversit€ | te i Rektörlüğüne müracaatları: (913) * Birinci hariciye Kadın ve doğum Birinci Dahiliye Göz Marazi Teşrih Bakteriyoloji Teşrih Nebatat Riyaziye Jeoloji Roma Hukuku Ceza Hukuku İktisat Tarih lili, onun boynuna yeni bir aşk çem- beri takardı. Tayyar, şimdi gene çem ber boynuna geçmiş vaziyetteydi. Peki, kim olabilirdi? turnedeydi. Turneden gelse de, evliy- di ,Bu tehlikeli rakibi, hep sahne a- damları arasında aramak ta doğru muydu? Kulis aralarmda dolaşan, mu harrir mi, münekkit mi, mütercim mi, musikişinas mi, mirasyedi mi, “me idil i bellisiz” “hasbi” tiyatro muhipleri vardı. Bu açık gözlerden biri de tehlikeli rakip olabilirdi. Her kim olursa olsun, Telâlin ku - lağını büküp onun aklımı çelen biri vardı!, Eğer Celil Mahirin atlaması için el altımdan çalışılıyorsa, gizli kapalı İbir tarafmı bırakmıyacakları da | muhakkaktı. Böyle olunca, Celil Ma- hirin, Kuvartla konüştuğunu onunla gezmelere gittiğini, ve daha birçok arkadaşlariyle para yediğini Ielâle | söylemiş olacaklardı. Onun, renkten venge girerek dü - İ sündüğünü gören lelâl, için için se - İ viniyordu: | — Ne kıskanıyor yarabbi, ne kıs- | kanıyor! beni seviyor... Beni bu ka- İdar sevdiğini, seveceğini bilmiyor - İdum! Gene, daha evvelden deneme - Sun'allah, | ru Doçentliği # dim.. Bu, bir deneyiş te değil, Bi) tesadüf!.. Zaten tesadüfün yap hiçbir şey yapamaz, derler, ne Kahkahayla gülmemek için, d İrini sıkıyordü: Onun üzülüşü ,h© un gidiyordu. Fakat artık, çok ÜS yecekti, birden gülecek, kolların! * | İ çep boynuna atılacak; sevincini, Jadetini, hiç sıkılmadan, uzun anlatacaktı, Genç kadın, Celil Mahirin yer sına, düşünüşüne bakarken, kent | beğeniyor, biraz gurur duyuş Bu kadar yıllık oyuncuya, oyun namıştı, oyununa İnandırmıştı. Pi kat Celil Mahirin yerinde kim © inanırdı. Ielâl, Celil Mahiri, # almış ve gayet ciddi karşı! miş Ny lil Mahirin de yüzü gülmüy VU t Salona, âdeta sahneye girer girmişti. yi Telâl, yemek odasında, mükfÜk bir sofru hazırlatmıştı. Celil M8. od” ari iyice üzdükten sonra, yemek va alacaktı. İclâl, madam Z: tenbih etmişti; mutfakta, yemeİy dasmda, ses çıkmıyordu. Madaf ruyi, hiç gürültü etmeden dol yemek, meze hazırlıyordu. 4 (Arkası vaf / SEFERE ŞSSZERESİ TEZ SEFİ 1 ii Li

Bu sayıdan diğer sayfalar: