16 Ekim 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

16 Ekim 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ÇÜ ÇİZ... MM<—<Mİ<“İ——rr—-—-—-—-— ENİ Gm > 14-10-85 önen Edebi Bir Varlık MUSTAFA REŞİT Ahmet Ihsan Tokgöz'ün (Envarı Zekâ) Sahibi Hakkındaki Hatıraları irkaç gün oluyor. Gazetelerde polis sütununda Ş le bir haber çıkı: “Beyoğlunda Bekâr sokağında bir odada oturan mülkiye mütekaitlerinden Mustafa Pe- git, odasında ölü bulunmustur. Ceset, Morga kaldırılmış- tır. Tahkikata göre, Mustafa Reşit şiir yazarmış. Kendi- sinin yediği yemekten zehirlenerek öldüğü anlaşılmak- tadır... Bu, şair Mustafa R ya şairin vefatı yalnız polis raporu dır? Kolayca unutulmâlı mıdır? Unutulmamalı hükmünü tabii olarak verdik ve Mus- tafa Reşidi yakından tanıyan eski Serveti Fünun (şimdi Uyanıs) sahibi, Ordu Meb'usu Ahmet İhsan Tokgözle görüştük. Ahmet İhsan Tokgöz, anlatıyor: kimdir? Ölen bir muharrir ve- şeklinde mi kalmalı- Bir çok gazetelerde senelerce çalışan ve (Envarı Zekâ) adlı mecmuasile tanınan şair Musta. fa Reşidin eski bir resmi Mustafa Reşit kimdir ? | - «. Mustafa Reşidi (Bnvarı Z kâ) adlı eski bir mecmuann sahil olarak tanırım. O wakittenberi 52 veya 53 sene geçmiştir. Mustafa Re sit, o zamanların modasine gayet iyi uyarak sakalını hiğ traş ettirme- miş, gür, kumral, düzgün sakalı, dik kolalı yakası, incecik bastonu ve dalma şık tavrile gözümün önünde- dir. Temizliğe çok meraklı idi, üs- tiinde bir toz olmasına tahammül “edemezdi. (Envarı Zekâ ) adlı mecmua; Mec- muai Ebuzziyanın. Beşir Fuadin Gü neşinin, Selânikli Tevfiğin (Teavi | nü eklâm) min Babiâli yokuşu ar- kadaşıdır. a Ben Mektebi Mülkiyenin son sıni- fında iken Babiâli yokuşuna sevgi | ile, gıpta ile bakan gençler arasm -| da idim. Mamhut Sadık, Ahmet Ra- sim, Şair Celât de Babrâll yokuşunda benim gibi yeni idiler. Fakat Mustafa, Reşit, bizden 15| yaş, büyük. we. mesleğin. - kıdemlisi idi, Temizliği, modaya, şıklığa ipti- lâsı dolayıslle kendisine “Çıt kırıl - dım” adı verilmişti. Bu arkadaşın en büyük meziyeti, yarım ei bili K mı bastırmağa kıymet vere! See zlimrenin içinde bulunması» dır. R Mustafa Reşidin (Bovarı Zekâs) ufak hacimde idi. 15 günde bir çıkarı dı. Yanılmıyorsam dört sene kadar yaşadı. Mecmuânm kuruluşu 1890 - 1892 olmak gerektir. o tarihte Is- tibdat devrinin sansörü, Maârifte Kurulmuş teftiş ve muayene encün!e- ninde yapılırdı. Mecmua sansörleri - nin Dahiliye Nezaretindeki , ayaklı sansöre bağllinısı Envar Zekâ ile beraber bütün mecmualarm kâpan- masını icap ettirdi. Zira mecmunla- ra yeniden gazete imtiyazı almak lâ» zımdı. Bu imtiyazı da Dahiliye Ne- garetinin matbuatı müdürlüğü vere gekti. Fakat vermiyordu. bserver gazetesinin İsti O düncü asırda İmparator K ve haleflerinin zamanında g Alınan-neticeler Burada muhtelif imparatorların işgal ettiği on İkametgâh, üç büyük yemek salonu, dört kabul odaar, ve büyük bir kütüphane vardır. Lâtinlerin Istan- bulu işgal etmeleri üzerine, bu saray yavaş yavaş harap olmaya yüz tut- muş ve Türklerin İstanbulu fethetme- lerinden sonra buranm üzerinde bir takım izbeler yapılmıştır. 1912 de kopan bir yangın bu evles p sü pürmüş ve bu sayede eski duvarlar. dan bir çoğu serbest kalmıştır. Profesör Baxter, çeçen ilkbahar- da İngiltereden gelerek beş ay devam eden hafriyat yapmış, ve sarayın aşn- ğı kısmına sit mühim freskolar ve mozayikler keşfetmiştir. Yaptığı haf- riyat iki maksada hizmet etmiş bulu- muyor, Birincisi Profesör, Arasta #0- kağındaki Kabasaksl camii civarında hafriyat vaparak imparator sarayı” nın zemin katına ait mozayikleri kur- Gazetecilikten ayrılışı tarmaya çalışmış; ikincisi pe işi ya- Mustafa Reşit, çok sevdiğim yazı- parken eski Hipodrom hakkında ma- > lhmat almıştır. Profesör Hipodromun larını bastırmak imkânından mah -| diki Sultanahmet camiinin duvar- rum olunca o VAKİt Maarif Nazırı 0-| yarı altında olduğuna kanidir. lan Münif Paşanm himayesini te - i i ç min etti ve Maarif Nezareti mektu- Yeni bir hafriyat plânı Profesör Manbuny, Türk hüküme- bi kalemine girdi. Hiç unutmam © zaman bana Şu|tipe hafriyat için bir plân takdim et- gözleri söylemişti: miştir, Fakat bu iş aşağı yukar: yedi “« — Dahiliyenin ayaklı sansörüne|sekiz yüz bin Türk lirasına ma! Oi dayanamam. Maarifin tahrirat. ka-| caktır. Bu kadar parayı bulmak ko- Jeminde benim imzam altında olmü-|ay değildir. Sonra Ingiliz kâşirleri, cak yazıları yazar gecinirim. | muhteşem camiin kapamadığı yer lerle meşgul olmak mecburıyetinde- Bizans saraylarını bulmak için muaz- zam birhafriyat plânı TEKLİF KABUL EDİLECEK Mi? anbul muhabiri yazıyor: İngiltere ve Amerika arkeolojistlerinin bu sene İs- tanbul ve Türkiyede yaptıkları araştırmalar mühim mo- zayiklerle birçok san'at eserlerinin keşfine saik olmuştur. Profesör Baxter, bilhassa eski Bizans İmparatorları- nın saraylarının mevkiini araştırmakla meşgul oldu. Bu muazzam saray Hipodromun cenup tarafındadır. Dör- ostantin tarafından yapılmış enişletilmişti. ; Bizans eserlerinden bir mozaik Amerikalı profesör V hitemore, A- yasofyada çalışmaya devam ediyor. Profesöre İngiliz, Amerikalı ve Türk Asistanlar yardım etmektedir. Ayasofyanın şark tarafmda İske * leler kurujmuştur. Profesör Wiile- more ile arkadaşları 25 buçuk metre yüksekliğinde çalışmaktadır. Prof? * İsör, ikide birde aşağı inmeye mecbur olmamak için iskelenin üstü ile 2lü arasında telefon muhaberesiği temin etmiştir. Profesörlin bu seneki mesmisi bü- ik muvaffakiyetlerle neticeleninis, #çok Bizans imparatorların resim leri keşfolunmuştur. Profesöre göre; daha yapılacak çok iş vardır. Fakat dikkat ve ihtiyatla ilerlemek lâzımdır. Çünkü algı ve #- va altındaki resimleri meydana © Benim Serveti Fünun da çıkmak yni zorluğun karşısında idi, dirler, i'& ş i © a Nikolajdis isminde biri. karmak azami itinaya muhtsçir. ZAN | Cicekcilik eden bir Sadrazam kızı ÇİÇEK SEVGİSİ VE BIR KAPRIS u serlâvhayi okuyunca sakın ha size bir sinema romun: anlatacağım, zannetmeyiniz... Ve kendinizi sefil, fakir ve ça resiz kalmış bir kibar kasının ecik- hı ve romantik sergüzeştini dülle- miye hazırlamayınız... Mevzuubahs olan çiçekçi, Sadra- sam Salt Paşanm kızı Bayan Ali- yedir. © Gazetemde bana: — Haberiniz var mı? Sadrazam Sait Paşanın kızı Bayan Ali Beyoğlunda bir çiçekçi dükkân: açtı. Dedikleri zaman, itirafa mevbu- rum ki romancı muheyyilem bu- nun arkasmda müphem. fakat çok enteresan bir dram yarattı. Ve? men bir gazeteti alâkasile, deha doğrusu tecessüsile; — Ben giderim, kendisile konu- gurum. Gazete için çok enleresan bir röportaj olur, dedim. Ve ben böyle deyince de he- men söylediğim şeyi yaparım. Bu kadar enteresan bir mevzuu bâş- ka gazeteden bir arkadaş işitir ve benden evvel Yapar, endişesile he- men yola çıktım. on eski rical ailelerinin bu- günkü İktasadi vaziyetini bilenlerden değilim. Bana öyle ge- Tiyordu ki Sadrazam Sait Paşanın kısı, yaşamak ihtiyacile bir dük- Kün açmiş.. Bir sadrazam * kez tabii kömürcü dükkân açamaz yaf. Kendisine en ziyade yakisan bir iş intihap etmiş. Ve bunun için açtığı dükkân bir çiçekçi dük- kânıdır, Galstasarayda tramvaydan in - dim. Dükkânın bulunduğu Sine dö Pera pasajma girdim. Ve sağdaki ufak dükkâna sordum: — Sadrazam Sait Paşanm kızı Bayan Aliyenin dükkün! nerede? — Ha, mal sahibini mi soruyor- sunuz, dedi. - Ne mal sahibi? Elile bütün pasajı birden isaret etti: — Canım, burası Sait Paşala- rin emlâki değil mi — Evet, evet, dedim. — Kendisini mi, voksa dükkâ- hmı mı görmek istiyorsunuz? — Evvelâ dükkânmı, tabii dük- könmda da kendisini. — Evvelâ dükkânını ise büyrü- nuz, giriniz. Şu yandaki dükkân. #şte artık vitrininde demet demet karanfiller, güller, Büzel krizantemler bulunan küçük ve zarif bir dükkânm önündeyim. — Bayan Aliyenin dükküni bura- simi — Evet. -- Kendisini görmek İstiyor- dum. — Kendisi her zaman burada bulunmaz. Yukarda dairesindedir, — Burada çiçekçiliği kim ya- Mustafa Reşit Babiâli yokuşunda gazeteler ile matbaalar üzerinde 1s- tibdat fırtmasının sert estiği zaman” larda belki haklı olarak bir kenarda dürmaği tercih etmişti. (Envarı Zekâ) (o mecmüasından sonra tektük yazılarını gördüm, Bi- zim Serveti Fünuna bile 1908 - 1904 yıllarında yazılar vermişti. "Acınıdacak nokta Şimdi en çok acındığım yer şu” dur: Mustafa Reşit matbunt âlemi * nin en eski bir arkadaşı idi. Hiç tadi > Gn servet) adli günlük bir öğle tesi çıkıyordu. Bunun fenni ilâ- vesi tarzın! aldık. Servet adımın ya- ma bir de Fünun ilâve ettiler. > Mustafa Reşidin nesil ve yazı ar- kadaşlarından kimse kalmadı, Bir tanesi var: Oda Ubeydullah'tır. Mustafa Reşit sinirlenmez, çabuk heyecana kapılmaz. güleryüzlü so - ukkanlı, filezef ruhile ge ge niş yürekli temiz bir ada iL, Edebi hayatı Serveö Fünupdan 15 sene evvel başlamı$: Namık Ke - malin, Hâmit Beyin Ebuzziyanın, i i Vakitçi Saldin, Recai 740? Ekremin kimsesi olmadığı için evinde yalnız himayesini görmüştür. Bir Bahri | yaşiyordu. Nihayet 85 yılı doldüran N yokuşu adamı olmaktan vazge© ömrü tükeniyor, ölümü birkaç gün memişti. Ben onu arasıra Babrâli Yokuşunu dolduran kitapçılardan ga gönderiliyor ve oradan da ölümü Kb benli Savan “emi İni sonra duyulabiliyor, otopsi için Mor- | rakı vardı. Merhum, her türiü san ml gidiyor. Bizim meslek — içindekiler Mü- nevver olmak şartile — en şanli Ga- lişma âlemidir. Eski, yeni, genç, İh tiyar biribirimizi daha iyi araştırıp soruşturmakta isabet ederiz, 740n€- diyorum.,, a Ahmet Ihsanm bu beyaiat! bite - ceği sırada kapı açıldı. İçeriye ak- Saçlı, aksakallı ve inci dişli hir Yat £irdi.. Ahmet Ihsanın çocukluk ar- kadeşı olan ve geçen seneye kader Millet Meclisi Matbâasımı idare eden Mazhar Kaskan, üstedm — anlattığı şeyleri dinledikten sonra ilâve etti: — Mustafa Reşidin bütün mezi - İyetlerinden başka musikiye de me es eserlerine alâka gösterir tam san- ntkür sile BA simi par? Biz, burada üç kişiyiz... Biz yaparız. — Ya kendisi — Kendisi günde bir iki kere aşağıya iner. — Kendisini görmek mümkün olmaz mı? Biz gözeteciyiz de ken- dişile görüşmek İstiyoruz. — Elbette olur. Çağırtalım. On beş'yirmi dakika bekledik- ten sonra, nihayet lâcivert man- tolu siyah şapkalı, beyaz benekli | Micivert fulârlı bir bayan yantmı- za geldi. Kendisine ismimizi ta- nıttık, Ve maksadımızı söyledik. Fakat çiçekçi bayan: — Bugün konuşamam, dedi. Yarın teşrif ediniz; yarm konusu» ruz, Hem yarın istediğiniz — gibi resmimi de çıkartırım. Yarın saat İkide , © Bayan Aliyenin YAZAN:;, Suat Derviş | — Ya başka bir arkadaş gelir de sizinle görüşürse?. - Sizden başka hiçbir guzete. cile görüşmem. — Mükemmel! Kendisine veda ayrıldım. edip yanından Ea gün saat İkide gene çi- çekçi dükkânmdaydım. Ha- va da pek pisti, Yağmur yağmıstı. Rutubetli bir soğuk. İlk soğuk başlamış... — Bayan Aliye?.. — Şimdi gelir.. Temin fotoğraf- çı arkadaşmız da geldi, gitti. Ge- ne gelecek, Bir hasır İskemleye olurdum. Mavi boyalı sehpaların üzerine di- zilmiş küçük okovaların içindeki güzel çiçekleri seyrediyorum. Ze. man aş, ayaklarım donmuya bâğr ladı. Bayan Aliye biraz geç giyi- niyor, Ben bir çeyrek kadar bekledik- ten sonra fotoğrafile arkadaş ta geldi: — Bayan Aliye yok mu? sordu. İçimi çektim: — Hayır, dedim. Neredeyse ge- leceki Oyle söylüyorlar, Ve çantamdan eldivenlerimi kararak ellerime geçirdim. Ayak- larımdan başlıyan üşüme dizleri- me yükseliyordu. Gene nihayet dünkü kıyafeti Bayan Aliye geldi.- O kadar na- zik, o kağar sevimli ki teminden. beri işimden duymakta olduğum ihddet onun güleryüzü ve nezake. ti karşısında eriyiverdi: — Affedersiniz. biraz beklet. tim... Soğuk almışım, birâz hasta- yim da... — Geçmiş olsun, dedim. Salonunda bir yer gösteren B0s- yete kadmı alışkanlığile: — Rica ederim, şöyle yerleşiniz, diyordu. Fotoğraf makinesi elinde arka- daş: -— Oturmadan evvel bendeniz bir poz rica edecektim. — Aman efendim, yok o olmaz. Resim veremem. Kalsın, olmaz mı efendim... Kalsın. Rica ederim, re- sim gazetede,. Ben alışık değilim de utanrım. Arkadaş bir iki kere israr et» mek İstiyordu, ama karar pek kat'i, Bugün ikinci defa saat iki- de buraya davet edildik. Arkada sn haline baklıkça ben içimden Nasrettin Hocanm hikkâyesini dü- şünüyordum. Tavanarasına kadar çağırıldıktan sonra “Allah versin” diye geri çevrilen dilencinin hikâ- yesini... Ve resim slamiyacağın: anlayıp geri dönen arkadasın ha- line gülerken: “Bakalım, başıma neler gelecek 7” diye kendi kendi. me soruyorum. “Ya benimle ge konuşmak istemerse 7” diye ie Bayan Aliye bunu yap- madı ve kendisine; " — Bir çiçekçi dükkânı açmak fikri size nereden geldi? diye sör- duğum zaman hemen konuşmıya başladı: ; > — Ben küçüklüğümdenberi çi- Ml Ma mn 7 aaasş N iü ii çiçekçi mağazası şantaşında geyet büyük ve çox iyi tanzim edilmiş bir bahçemiz vardı. Ve bu bahçenin içindeki bir köşkün arkasında benim kendime mahsus küçük bir bahçem vardı. Ben orada kendimi çiçek yetistiri- rim. Bu çiçeklere karşı olan bu sevgim hiç kuvvetini kaybetmedi. Bahçemiz olmadığı zamanlar da bu defa ben evimi çiçeklerle süs- lemiye başladım, Hergün çiçeksi- ye gider, kucak dolusu çiçek evimi süslerdim, Nihayet geçen- 'erde bu dükkânm kiracısı gikmiş- tı. Birdenbire içime bir çiçekçi dükkân: açmak O hevesi düştü ve bir heves benim içime düşer #e ani karar verir, yaparım, İşte epey bir masrafla bu dükkân! açtım. — Demek bu dükkân açmakta hiçbir ticari gaye yoktur. — Asla. Ben burada ziyan et - mekteyim. Bu sırf bir kapris, bir arzunun tatmini., Günde bir iki kere buraya İnip bakiyorum. Eğ leniyorum, Hattâ gece rüyalarım» da bile bahçıvanları, çiçek bahçe- lerini görüyorum. Kapris dedim yat, >> Bu işten kâr etmeyi düştün. müyor musunuz? — Asla. Yalnız bu işi ilerlet- mek istiyorum. Çünkli size sunu söyliyeyim ki, ben ilk Türk çi. çekçiyim. Rum ve Rüş dçekgileri var. Bunun için bu işin tutmasını ve ilerlemesini pek çok İstiyorum. GE yili — Bizde çiçekçilik istikbali olan bir san'at midir? an Hay hay. *Eskiden Türkler siçeklere pek kıymet vermezlerdi, Fakat : cümhuriyettenberi resmi günlerde, sonra düğünlerde ve ee- nazelerde çiçeğe rağbet etmiye ve evlerin içine, sofraların üstüne çis çek konmıya başlanıldı. Esasen bana en fazla çiçekçi dükkânı aç. mak fikri cümhuriyet abidesinç konulan çelenklerden geldi. Ben gok vatanperverim, Ne zaman a- bidede bir çiçek görsem içimde he yecan duyarım... Ve bütün isteğim de bu abideye bir çelenk hediye edebilmektir. — Çiçekleri bu kadar sevdi ze göre muhakkak elinizle de gü. zel sepetler hazırlıyabilirsiniz. — Hayır, kendi elimle bunu ya, pamam. Yalnı? bir sepet ısmarla. ninöa onu ne çiçekler konulsun di. ye. nasıl yapılsın diye fikir veri rim. Ben çiçek amatörüyüm, çi, gekçi değilim. « Çiçekten başka sgil ln şka da sevgileri — Bir zamanlar fotoğ rakım vardı. Bir maa kiye merâk saldım, Bundan b ka da hemen çiçek kadar bei lâkadar eden şey hukuktur. Bü tün kanunları bilirim, Eğer hu kuk tahsil etseydim eminim iy bir avukat olurdum. Fakat eski den genç kızlara böyle tahsile yaplırılmazdı. Yalnız, şunu sö; yeyim ki bende hiç geçmiyen sev Gİ yalnız çiçek sevgisidir. Eğer i biraz tutarsa, hatlâ tutmazsa d ben bu dükkânı düzelteceğim, Çi çekler, kovalara Yyaraşmıyor. “o ları kristal vazolara koyacağım Burasmı tanzim edeceğim Çinel lere lâyık bir mağaza Yapacağım Kâr zarar benim umurumda & — Demek, “diyorum; dostlar alış verişte görsün. — Öğle mesel

Bu sayıdan diğer sayfalar: