18 Ocak 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10

18 Ocak 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KARATUMAİ No. 5 Hapisaneden çıkar çıkmaz ser- besti beni sarhoşa döndürmüştü püka öss » DÖRDÜNCÜ MEKTUP | Hânım, efendim; Siz velinimetimin duanız, atala. | rımın da ruhaniyeti imdadıma ye- tişip, hamdolsun hapisaneden ya. kamı kurtardım. Karısının katili olan adamcağız, meğerse dünya. nin en iyi, en hayırsever adamı İ- miş. Bana bir pasaport uydurmak için önce benden para istedi. Pa. ram olmadığını söyleyince de ha» lime acıdı. Şayet bizzat kendisi bu- radan kaçmıya muvaffak olduğu halde takibe uğrar ve hududumu. za kadar kövalanırsa, bizim tara. fımızdan kabul ve muhafaza edil- | mesi için, efendimize hitaben ya - zıp eline verdiğim, tavsiyenameye mukabil, bana mükemmel bir pa. saport tedarik etti. Bu sayede, hürriyetime tekrar kavuştum. Hapisaneden çıkar çıkmaz, ken- di kendimi serbest duymaktan & deta sarhoşa dönmüştüm. Artık her yerde itibar görmiye başlamış. tım. Zira elimdeki pasaportta be- nim İngiliz tebaası olduğum yazılı idi, Bunun ne demek olduğunu ben bilmiyordum. Beni tavsiye ve himaye eden kimdi? Lâkin, kim 0. lursa olsun, beni hayretlere düşü. ren bu değildi. Benim şaştığım ci- het büsbütün başka idi. Ben, olduğu gibi görünen, hiç bir fona niyet beslemiyan, saf ve dürüst bir adamken türlü haka. retlere uğrayıp hapse atılmıştım. Bugün ise bir yalancı, bir düzem. baz, bir sahtekâr olduğum halde hörkesten hürmet ve İtibar gör - mekteyim, * İşte beni derin di düşündü . ren bunun burasi idi. Anlaşılan fazilet telâkkisi, dünyanın her ta. rafında başka başka oluyor. Ve İ- leri giden memleketlere benze mek istersek, bizim de bu husı yetlere dikkat etmemiz, telâkki ve kanaatlerimizi ona göre değiş Memiz lâzım gelecek, Burada bir çayhanede, yaşlı bir Çinli ile tanıştım. Kendisi, yurdu. Nun ileri gelenlerinden, birinci sı. Mıf bir mandarin, yani “Bay” im Memleketinde, son zamanda iş- İer biraz karıştığı İçin, harcan. Mmaktan korkmuş ve Mançukooya İltica etmiş. İşlerin ne gibi karış. tığını merak edip sorunca, bana gu izahatı verdi: — Bu, dedi, anlaşılmaz bir şey Heğildir.. Gayet basit bir davadır. Bir tarafta Şang - Su - Liang, öbür yanda da Şang .Kay. Şek var. Şang - Su. Liang, Japonlar tara. fından öldürülen Şang . So . Lin'in oğludur. Şang.So.Lin'in inti. NLI / Yazan: Ercümend Ekrem - Talu ang, Çang . So - Pin ile Şang. Kay . Şeki esir etmişti. Bunun ü. zerine general Feng - Yu. Siang, Şang . Su . Lianga haber gönd dererek Şang - Kay . Şekin ser best bırakılması için pazarlığa gi. rişmek istedi, Fakat Şang - Su Liang büna yanaşmadı. O vakit, Ho . Ying - Çing emrindeki ordu | SÜ: le Şang - Su , Liangın Üzerine yü- rüdü ve Çang . Kung'u, Şang - Kay , Şekin yerine geçirdi. Niha- yet, Şang - Kay . Şek, Şang . Su. Liang ile barıştı amma, ne oldu ise bize, bana oldu. Bu izahat beni biraz sersem mişti. İçinden çıkabilmek için, bir müddet boşuboşuna zihnimi yor. duktan sonra, Çinin bu büyük &- damına: — Affedersiniz amma, dedim, biraz başka türlü hulâsa etmez mi. siniz ki, daha iyi kavrayabileyim? Adam, benim firaset noksanlı - ğımı muhakkirane karşıladı. Du - dak büküp ,omuz silkerek: — Bunda anlaşılmıyacak ne var ki? dedi. Bulutsuz bir gök yüzü bundan daha vazih, daha berrak olamaz, Maamafih, mademki ka » fanız müsait değil, daha basit ola» rak izah edeyim: Bir tarafta, bi. zim Çinli kardeşlerimiz olan sarı adamlar var ki, hakikatte kızıl 6. lan bazı beyazlarla birlik olup, başka sarılarla savaştılar, Netice. de kızıllar, yani beyazlar arayer - den çekilip, sarılar biribirleriyle barıştılar. Lâkin bu defa da başka sarılar musallât oldu, eri.diye bağırdım, anla... dım? Gerçekten, davanız son de. rece basit İmİşi, sww « İşte, hânım, aynen efendimize arzediyorum, Yüksek dehanız ihti, mal ki bu meselenin bağını kolay» lıkla çözüp, işin içyüzünü fehmet. miya kadirdir. Bana gelince, ver, diğim hüklim şu oldu: İzahı bile bu derece karışık olan Çin davası. nı halleden bulunursa, aşkolsun! Ve bu vaziyet karşısında, oraya gitmekten vazgeçtim, Nefsimi bir daha tezlli ederek, dilenme sureti le yina birkaç para toplar topla. maz, yani şu bir iki gün içerisin- de Avrupalılarla temas için onla - rin Ülkelerine doğru yollanaca - ğım. Duyduğuma göre bu Avrupa denilen yer çok uzakmış.. Oraya ulaşmak için, bizim yurdun birkaç misli büyük bir su aşmak İâzımge lirmiş.. Sonra, o Avrupalılar bam- başka insanlarmış... Yüzleri, söz. leri, giyimleri, kuşamları, Adatle- ri, yemeleri ve içmeleri asla bi. kamını almak İçin Şang . Su. Li- Fıkra: 18 Hoca sofada gezerken karısı bir gümbürtü işitmiş ve sormus: — Efendil Nedir o patırdı? — Hiç yahil Cübbem merdivenden düştü de... — Allah Allah! Cübbe bu kadar gürültü eder mi? — Ey! Ne üstüme varıyorsun! İçinde de ben vardım işlel Ne olacak? demi; 113.05 EL ' Bugünkü program istanbul : heğriyatı — Saat 1230: P'â ile Türk musi 1250: Har : Plikla hafif müzik; 13.25 14: Muhtelif plâk neşriyatı Akşam neşriyatı Saat kisi; 1930 lara masal; İ, Galip; 20; Ri arkadaşları tarafından Türk m 1890 Çucuk ve rkalaştiki tari - kisi ve halk sarki art, Şehir Tiyet- Ajans ve borsa haberle: günün programı; 23; Son . Gümün program ö Senfonik konserler: 1815 Bükreş; Senfonik plâk mu 21.10 Budapeşte: Bach, Btah- ms, Paganini, R. Struuss; 23 Varşova Meumark'ın idaresini ertesi Gafif konserler; 13.10 Bilkreş: Plâk konseri 17 Ko lonya: Eğlenceli parçalar; 17 Lâypzlg Piâk konseri; 17.10 Prag: Hafif mu- siki; 19 Kolon Orkestra, tenor, bariton; 19 Lâypzig: Şubert, Puccini Veber ve saire; 19.10 Bükreş: Radyo orkestrası; 20.15 Budapeşte: Çigan musikisi; 20.25 Ostrava, Prag: Ha- fif orkestra; k 20.30 Varşova: Küçük orkesiri Stokholm: İslanda musikisi; 2140 Milâno: Orkestra, şarkı: -22 Prag Rus musik Lüksemburg: Ka rgik reklâm ri; 2245 Bükreş Grigoras Di 23.30 Budapeşte: Plâk musikisi zig: Büyük orkestra, keman; 23.35 Viyana: Gece musikisi, Oparalar : 21 Belgrat: Opernde Viyana: Vagnerin " des Nibe - İungen operası. a Yaşadığımız ekonomi dev « rinde size pahalıya mal edil- mek şüpheli görünüz. istenen nasihatları her hangi Pertev Yarım sa « Her nerede ve bir saatte Krem kullanabilirsiniz. da O tesirini göster- miştir, bile. Krem Pertev'in yarım lik şöhreti aslaz değildir. Yüz binlerce kişiden Krem Pertev hakkımda samimi ka- naatlerini sorabilirsiniz. asır» zimkilere benzemezmiş. Kulakları şimdiden dolduran bu rivayetler cesaretimi kırıyorsa da, artık bir defâ, hem de mukaddes | bir maksatla yola çıkmış bulunuyo rum.. Ne de olsa, ödevimi tamam, lamadan geriye dönmiyeceğim. Bu azmim s&yesinde, içimi hırpalıyan yurt hasretine da karşı koyabili- yorum . Hepinizi son derecede görece - gim geldi, Büyüklü, küçüklü, dişi- li, erkekli, cümleniz gözlerimde tütüyorsunuz., Akşamları dağ ar, dına çekilen Güneş Tanrıya, sizi görünce benden selâm İletmesini nasil; 20.25) yalvarıyorum, Vâkit vakit hafif nefeslerini yüzümde (hissettiğim sabah esininde Karatuman yaylâ- larının içaçıcı kokularını alıyor gibi oluyorum da, gözlerim yaşarı. yor. Bu yadillerde öten kuşların kiş | niye atların, havlıyan köpeklerin sesi bile başka. İnsana imkânı yok munis gelmiyor. Çiçeklerin rehk- leri muhakkak ki bizim orada da, ha carılı, daha parlaktır. Va yine eminim ki Tulun ay, Karatuman- da daha ışıklı, daha berrak doğar. urbetimin daha pek çok sürece ği belli, Ona tahammül için lâzımge len gücü, kuvveti, bana, siz Hânı- mın duaları sağlıyacaktır. Huzu, runuzda eğilir, sevgi ve saygıları. ! mı tekrarları... “AKBOĞA, Bir muhabere takımı, piyade #alimi uhabere Tabur Ku mandanları Bim başı Cemil Akgün, Binba- şt Fazıl Oğuzhan, Bölük Kumandanı Yüzbaşı Ce mal Sak, Ertuğrul kışla- sından epeyce açıldık. Şiddetli soğuğa ve serpiş- tiren kara rağmen, arka- sında ceketle dolaşan genç bir subaya: — Üşümez misiniz? di- ye sordum. Gülümsedi: — Tuhaftır., limde kaput giydi zaman üşürüm. Kendimi öyle alıştırdım. Mümkün değil, kaputla gezemiyo- rum! Kalın paltomun içinde, çenelerim biribirine vura rak cevap verdim: — Sizi tebrik ederim.. — Neden? — Soğ bu kadar hiçe sayabildiğinizden do- layı Biraz daha ilerledik. Arazini! Ben ta çukurlar — teşkil ettiği bir verde iza bir muhabere müfrezesi çıktı—Son $istem bir Hâlyoğtn aletini, işletmâ vaziyetine getirerek, üzerinde tatbikat yapan Mehmetçiklere sokulduk Tabur kumandanı: — işte, dedi, bizim pırıldaklar dan biri! Helyostanm ordudaki yeni — adi rıldağı, bizim y tiler. Adesoden çıkan ince pars! lar, açılıp kapanan güz işaretine benziyordu. ba aletlerle gözle görmek ve işa - retleşmek suretile muhabere edile- biliyor thanalı birer Esasen diğimiz istikamette geriye döndük, Açıklık bir yere, hemen birkaç dakika içinde, kocaman bir İ telsiz makinesi yerleştirmişlerdi, Erler, kulaklarında mikrofonlar, telsizleri alıp veriyorlar. Makineden üç beş adım ilerde, bir de yüksek bir anten direği gö güme ilişti, Erlere sordum: — Bu direği geceden mi dikti - niz? Hayır! kurduk dediler biraz evvel Meğerse, hir telsiz makinesinin Türk ei için Vazifede Hazer Sefer Farkı Yokl Bir muhabere eri telefon başında Kışla duvar- ları arkasında YAZAN: Salâhattin Güngür #nteni de dahil olduğu halde, faa“ liyet haline gelebilmesi için on da- kikalık bir zaman kâfi imiş! Yüzbaşı: — Zaten diyor, başka türlü hare kete İmkân yok. Ordunun en kısa bir zamanda, muhuberesini temin etmek iâzım.. Bilhassa harp helin- de bulunan bir ordunun muhabere imkânından, bir an İçin mahrum kalması ne demektir? Dügünün bir kere...” Üzbaşı bunları (o anlatırken, bölük kumandanı teğmen Necdet telsiz başmdaki ere İz. mirle muhabere emrini verdi. Er - lerilen biri Izmiri bulurken, öteki de alman cevabı kaydetmek Üzere bazırlanmıştı. Bütün bu işler, o kadar otoma - | tik surette yapılıyordu ki, hariçten “Şöyle yap. böyle Yap!" demesine hacet kalmıyordu. Davutpaşa kışlasındaki yarım mühendis oMehmetleri, Ertuğrul kişlasinda, san'atlerinde son derede mahir birer elektrikçi ustası olarak hiç kimsenin Felşir ciheti Önünde muhabere subaylar karşımda buldum. Muhabereci Mehemtler, bize BÜ raz sonra bir sahra, jem > sil kurulduğunu ve nasıl işledi / gösterdiler. Oyle sanırım ki, dünyanm en dg çabuk adamları bile, bu işi Meb * metçikler kadar çabuk ve kolay Bİ tiremezler, Saat tuttum: Telgraf kurulmasile, işlemesi arasında, 48“ cak bir buçuk dakika geçti, ehmetçiğin, üzerine aldığı İ$ erde gösterdiği tezcanlılık, hakkak ki, böyle alıştırılmış oldi” #ından İleri geliyor. Türk eri için, vazife başında, b ser ve sefer farkı yok. Hangi İŞİ üzerinde bulunsa, Mehmetçii âyni yüksek feragati, ayni itaati, bekliyebiliriz. Mehmetçik, talimde bile o K#ğ” ciddi ki, harp sahasında yapıyor sanılır. Olümü, sırası g€ * lince güle güle karşılıyan da bu Mehmetçiklerdir! ESKİ İ$TIL-EŞYA AMATÖRLERİNE 15 İkincikânun 1937 den itibaren İstiklâl caddesinde 479 No. (Eski Hayden mağa- zasmda) teşhir et - mekte olduğumuz ep kat'i surette ve kas patacağımızdan sa - yın müşterilerimizin nazarı (dikkatlerini celp ederiz, Direktörlük Müsabaka kuponu No. 18

Bu sayıdan diğer sayfalar: