2 Temmuz 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

2 Temmuz 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Sovyet sahnesinin en maruf yıldızlarından: Orlov ve Chaguin r İSTANBUL - MOSKOVA - TAHRAN — SEYAHAT. Sovyet Rusyada Sanat Hayatı Çok Zengin ' eyi enstitüleri, Içti. mai teşekkülleri | gezmel vakit geçti ie i e olmadı; m. 1 mayısa yakin. pıldığı için şehir gitgide kalabalık Jaşıyor. Moskovada bulunan amele ve köylü teşekkülleri murahhasları için biletleri tuttuklarmdan her is. tediğimiz piyesi göremiyoruz. Gi- deceğim tiyalro ve göreceğim piyes gok hediyeleri'olan bir piyango gi- bi isabet ediyor. Bana Basil bir piyes görmek is- tediğimi sordukları zaman, daha fazla Sovyet ediplerinin Piyesleri- pi görmek istediğimi söylemiştim. İlk bilet bana (Vartangof) ti- Yatrosunda verilen (Büyük gün) ismindeki yeni bir piyesin ik temsili için geldi. Birkaç gündür beraber gezerek dost olduğumuz. hazik mihmandarım, €seri yazan muharririn Sovyetlerde çok meş- hur bir muharrir olduğunu söylü. yor, Ve Dana bu piyesin temsil e- dilecoği tiyatro hakkında malümat veriyor. iyatronun başlıyacağı saat. te oraya geldik. Bina çok güzel bir bina. Her yerde olduğu gibi Sovyetlerde de tiyatroya girerken gardroba man- to ve şapka bırakılıyor, Ve Avru- Pada, olduğu gibi gârdropçu kadın veya erkek bir dürbün lâzem olup olmadığını soruyor. Merdivenlerden yukarı çıktık. Fuaye çok kalabalk...' Arkadaşm: — Bugün piyes biraz geç baş- lar, diyor, —Niçin? — Bir Mayıs bayrammdan ev- velki haftada her yerde piyes baş” lamadan evvel nutuk verilir, Biletlerimizi gösterdik, içeri gir di ahnede Leninin ve Stalinin büstleri ve kırmızı bir örtü ile ka- panmiş uzun bir mesa. Masanm başımda fırkanın, amele teşekkül Yerinin hatipleri oturmuş. Kenar- da bir kürsü, kürsüdedik bıyıklı Ye miyop bir hatip rusça bir nu- tuk söylüyor. Yerimiz üçüncü sıra. Dikkatle hatibi dinliyorum. Tabif söyledik- lerinden bir söz anlamıyorum. Fa kat mihmandarım bana söylenilen sözleri anlatıyor. Hatip bir mayı sm mânasını awlatıyor. İş ve işçi bayramın tes'idi için Sovyetler. de sevinçle hazırlanılırken birçok memleketlerde ayni günlerde ame- İelerin tevkif edilmekte oldukları ni hapisanelerdo, polis karakollar Tımda eziyet çektiklerini işkence edildiklerini söylüyor. Hatip, bundan sonra sözü Sov- Yet Birliğinin yaratıcı ve yapıcı faaliyeti üstüne naklediy Menizi biribirine bağlıy: kanalını insanın tabiate nasıl hâ- kim olduğuna dair bir misal olu- rak gösteriyor, Ve eğer insanlar biribirlerile değil, tabistle savaşa- bilirlerse dünyada neler yaratat leceklerini bu misalle ispat ediyor. Rus sanayiinden oKızılordudan, Voroşilof ve Stalin Yoldaştan bah #ediyor. Gitgide heyecanlanıp ça- buk konuştuğu için ve arkadaşım Ayni süratle tercüme yapamadı - ğından nulkun sonunu İyi anlıya- mıyorum. O hatip sözünü bitirdik ten sonra sıra ile başka hatipler kürsüye çıkıp konuşuyorlar, Niha- yet (Enternasyonal) çalmıya baş- yor. Herkesle beraber ayakta dinliyoruz. N | milellifi Kirşof, Sovyetler de çok sevilen bir muharrir. mis. Piyes Kıztordunun tayyare- dileri arasında geçiyor, Piyesin kahraman: Pier Kojin ibtilâlde çarpışmış çetin tabiatli, haşin fa- Kat çok dürüst ve çok idealist bir asker. Bir tayyare merkezinde va- zifesi var, Buraya genç bir tayya- 19 zabiti ile paraşütçü olan genç karısı geliyorlar. Kojin genç ka- âşık oluyor. Ve mütemadi- Yen kadının kocasını kıskanıyor. Esasen senelerdenberi âtıl dur- MUŞ olan ve ikitilâlei asker, İspan Yadaki faşist fecayiini işittikçe in- Şanlığa yardım etmek için daha no Peklediklerini kendi kendine soru- Yor: “Bize harp etmesini öğretti DİZ. hepinizi biliyoruz. Muztarip insaniyeti kurtarmak için de bekli. Yoruz?,, diyor, Rusya içindeki Ko İli, aşk, çok daha asabi yapıyor bir gün kumandanları onlara #t- Fatejik bir mesâle veriyor. Bume- seleyi herkes bir türlü hallediyor. Kojinle genç kadının kocası arasın da bİr münakaşa geçiyor. Kendi terinin doğru olduğunu iyi bilen Kojin, genç tayyareciyi tahkir e- diyor, Üçüneti sahne bir tayyare meydanr. Paraşiiteli genç kadm cesur, fakat ihtiyatsız hareket- ler yapıyor bunu gören Kojin bir &mir olduğu için kadını tahkir e- diyor. O sinirle kendisi bir tayya- reye biniyor, fakat tayyare düşü- yor, yaralanıyor ve o zaman Ko- jinin yanmdaki genç bir paraşlit- çü, kadına Kojinin kendisini sev- diğini söylüyor. Kojin, yaralı, © vinde yatıyor. Bütün tayyareci- ler onun evindeler. Genç zabitle de barışmışlar. İşte o gece Kojin kocasınm yanında genç kadına ilâ nı aşk ediyor. Kadın kaçmak İs- tiyor, fakat kocası karısının elin- den tutuyor ve Kojinin sözlerini dinlemiye icbar ediyor. Kaçmıya- cak. Onlar modern insanlar. Eger Kojini isterse Kojine gitsin. Fa- kat eski ihtilâlci kendi sevilmedi, TAN Yazan: Suat / Derviş ; a NOTLARI: Lioubimov - Lanskoi gini biliyor, silâh arkadaşma ka- risinin kendi aşkına en ufak 5ir mukabele göstermediğini anlatı- yor. Ve bu tarzda konuşuyor. Ih. ölül neslinden bir ferdin güç, şi- irsiz, aşksız ve çetin hayatını tas- vir eden sözleri çok güzel. Esa- sen piyesin gh iyi sahnesi de bu, O sözünü bitirince genç kadm: “Eğer kalbimi kocama vermiş olmasaydım, sizi severdim Kojin,, diyor. Kojlnin ayağı iyileşmiştir. Ve aya sm MERAKLILAR 7 ARASINDA | G erçekten bir müze karşısm- da idim: Öyle bir mize ki, ele geçirebilmek için yalnız para sar- fı da kâfi gelmez. İnsenda, hem de rin bir araştırma kudreti, hem bü- yilk bir sabir ve bunların hepsin- den evvel, normalin çok üstünde bir “zevki selim” Dulunmalı. Salâ- haddin Refik, gibi iş güç sahibi bir adamım, bu kadar (tefarik) i üşen- meden toplayabilmesi için kendisin de, ne önüne geçilmez bir kolleksi- yon merakı olduğu kolayca tahmin edilebilir. En başta, fincan ve kahve kollek siyonu geliyor. Çin ve Kütahya çinilerinden binlerde fincan ve fin- can zarfı görliyorum. Sonra, biz- de kahve iptilâsı başladığı gtinden beri, kahveye dair ne akla geliyor. sa bu kolleksiyon. da hepsinden birer örnek var. Teker, lekli büyük kahve cezveleri, parıl pa- ril gümüş tepsiler, kahve öğüten el değirmenleri... Eski tertipte kahve stil, İleri ve stil örtü. Teri. ahve faslmnı bittiği yerde, Türk eserleri başlıyor: Ka- lemtraşlar, tesbihler, maktalar, hok. ka takımları, Beykozun meşhur “Çeşmi bülbül” parçaları, üzeri “egeri Istanbul,, yazılı nefis porse- len takımları, yıldızlar, Kütahya ve İznik çinileri. Salâhaddin Refikle, bu bulun- maz, muhteşem dekor içinde ko- nuşmaya başlıyoruz: — Size bü merak nasıl ve nere- den geldi? diye soruyorum. Anla- tıyor : — Bundan yirmi, yahut yirmi i- ki sene evvel, çarşıda dolaşırken eski bir fincan zarfı gördüm. Çok hoşuma gitti. Satım aldım. Bir gün gelip böyle bir, kolleksiyon sahi- bi olacağımı tabii aklıma getirmi- yordum. Fakat bir tek zarf, ne işe yarardı? Bir ikincisini aldım. Der- ken, üçüncüsü, dördüncüsü... Bir de baktım ki; evde 1500 fincan zar fı birikmiş. Ancak bu karmakarı- şık zarflar, hep bir arada, artık bir mâna ifade etmemeye başladı. Kendi kendime: — Acaba bir kahve kolleksiyonu toplasam nasıl olur? diye düşün- düm. Ve o günden itiğaren eski Türk kahveciliğini hatırlatan eşya Yi toplamaya başladım. Dikkat et- tiğim nokta, kolleksiyonumda, tek bir yabancı esere yer vermemekti. Amma, bu arada, bazı kıymetsiz, ve taklit parçaları da, acemilikle pahalı pahalı aldığım oldu. Bereket versin, bunlardan 2000 parçayı, üç sene kadar evvel, kol- leksiyonumdan çıkardım. Şimdi 6- limde dört bin parça var, Kolleksi- yon merakımı bilenler, ellerine ge çen eserlerin kopyelerini bana gön derirler. Ben de ilk fırsatta, bun- ları satın almaya çalışırım, ok küçük yaştanberi, güzel sanatlar ve tezyini eserler. den hoşlanırdım. o Dedelerimizden ğa kalkmasına doktoor müsaade e. diyar. Bunun için tayyareciler bir ziyafet yapıyorlar. İşte tam bu es- nuda bir telgraf kumandanı Çça- giriyor: “Harp var, faşistler Sov- yet topraklarma tayyare ile hü- cum etmişler, hududumuzu aş maişlar.,, Ziyafette bulunan genç- lerin hepei silâh başma çağını yor, Ss ovyetler, Milletler Cemiyetine milracant etmişler, bir cevap bekliyorlar. Tayyareciler karargâh. larında hazır.. Fakat, harbi, baş- ka türlü bir hal çaresi olmazsa 0 zaman yapacaklar, Başku bir hal çaresi yok, tay- yare karargihına &mir geliyor. On İar da mukabele edecekler. Faşist karargâhı gözüküyor. Al man Nazileri gibi giyinmiş kolla- rr balta salipli zabitler var. Para- şütçü kızım kocası ve genç bir za- bit tayyareden inmişler ve bunla- rın eline düşmüşler, Bunlara ordu- Salâhattin Refik muharririmize izahat veriyor $. Refiğin Kahve Fincanı Müzesinde Salâhaddin Güngör £ İsaaeaseaaeaameasezaeal Kıymetli bir antika ve ninelerimizden kalma en küçük bir parça karşısında bile hayranlık duyardım. Bu his, gitgide arttı. E- lime geçen parayı, bunlara kapat- maya başladım. Burada sanatkâra bir sual sor- dum: — Kolleksiyonunuzdaki nereden topladmız? Salâhaddin Refik, oturduğu gs- miş koltuğunda rahatsız olmuş gi- bi yüzünü hafifçe buruşturdu: — Bakınız, dedi, bu süülinizle çok derin ir yaramıza dokunmuş oldunuz.. Ecnebiler, inanılmaz pa- relar dökerek eski Türk eserlerini memleketlerine aşırırlar. Meselâ, ben bile şu gördüğünüz kolleksiyo- nun en nefis parçaları, Londra, eşyayi ları hakkında malümet almak için birçok eziyetler yapılıyor, Fakat, nihayet cephenin arkasına tayyâ- relerle, paraşütlerle asker, ve 8i- lâh indirmiş olan Kizlordu geli. yor. Bu plân inin plânı ve Ko- jin gellp'sevdiği kadınım kocasını ölümden kurtarıyor. (Büyük gün gelmiş.) Duvardaki elektrikli tab- oda Sovyet tayyarelerinin faşist ülkesine hücumunu gösteriyor. Fa şistlerdeki askerler de Kızılorduya iltihak ediyorlar, (Büyük gün), Kı zılordunun faşistleri ezdiği gün. Kojin rolünü yapan aktör kin harfkulâde kuvvetli ve mükemmel bir aktör.. Öteki artistlerin de hep si yüksek. erde aralarında bir kere bi. feye gittik. Bir iki kere Fiy ayede dolaştık, Seyirci köylüler, işçiler ve var, Birçok ta ecnebiler yor, Galiba bu sonuncular nın her tarafından bir M (Arkası Sa; 8 eği Paris, Kahire, Atina gibi yabancı şehirlerden toplamışımdır, Türk e- Serlerini aramak için Londraya, Parise gitmek ve en güzel eserleri de maalesef bu yabancı diyarlarda ele geçirmek ne acıklı şeydir değil mi? Ne yazık ki eski Kütahya eseps leri memleketimizde hiç kalmadı, Meselâ, şu gördüğünüz çini parça» larından burada bir tane bulamaZ- sınız, En büyük arzum, hali vekti yes rinde vatandaşlarda, kolleksiyon merakının uyandığını görmektir, Bu merâkın uyanmasile, Türk 888 lerinin Türkiyede kalması temin g i j dilmiş olacaktır. a R emas ettiğim bütün dostir2i rrmı kolleksiyon toplamağı teşvik ediyorum, Yaptiğim telkin ler büsbütün neticesiz de kalmadı. Şurada burada yeni meraklıların türediğini memnuniyetle görüyo. ram, — Kahve fincanı ve kahve eser lerini biriktirmeye neden merak et, tiniz? Başka bir kolleksiyon da toplıyabilirdiniz? Sulâhaddin Refik, vitrindeki mi sanna zarflardan birisini göstergü rok: — Durun, onu da; anlatayım, digi di. Kahve, bence eski Türk misa, firperverliğinin bir sembolü idi, “Bir fincan kahvenin kırk yıl hat, Ti var” sözü, boşuna söylenmemiş. t Kahvenin verilişi büyük teşrifa, ta tâbiydi. Büyük konaklarda bu işi, dört cariyeye gördürürletdi, Ge niş peşli entariler giyen bü cariye. lerden biri, elinde küçük bir tepsi ile misafirlerin yanına girerdi, Onyn arkasından, yanyana iki ca 1 riye, muhteşem bir gümlüş tepsiyi, elleri üzerinde tutarak gelirlerdi, Tepside, elmaslı zarflar ve fağfurğ fincanlar sıralanmış bulunurdu. Tepsinin üç köşesi, incilerle iş. lenmiş stil örtüsü ile sarılır, örtü. nün bir ucu da aşağıya doğru sap. kıtılırdı. Dördüncü giren cariye de elinde gümüş stil ve kahve ibriği old. halde, öndekileri takip ederdi riyelerin dördü de yanyana $ıral dıktan sonra, en öndeki cariye, yeğ den temenna ederek ilerler, iki eğ riyenin tutmakta olduğu büyü tepsinin içinden bir fi ver zarfı kendi kücük tepsigine, yas yana koyarak, stili tutan cariygy© yaklaşır, stildeki ibriği alarak, fin cana kahveyi boşaltır ve misafi? sunardı, rin dördü de, kahveler ceve kadar elpençe divan dus rurladr. Ss on ir sual daha sordum “— Bu kadar masraf v8 emekle topladığınız eşyayi ileride Ne Yapmayı düşünüyorsunuz? Tür bil satmak aklınızdan geçmez Başını salladı; — Hiç insan, evlâdını bıy&mâ” dan satabilir mi? Ancak şü d& var ki; satılamıyan şeyler, bazan hedi- ye edilebilir, Ve bunları müzemize hediye etmekle son emelimi yeri- retirmiş olacağım. Yaş müddeti arçalarımın çeşitlerini çoğaltmak İstiyorum. Tâ ki, kollek. siyonum, müzede teşhir edilmeye lâyık bir hale gelsin. Sıkıntıya dü şüp satmaya mecbur olmazsam, on ları kendi elimle müzeye yerleştin. diğim gün, artık rahat rahat göz. erimi kapayabilirim. Tanlar SAYEDE derin bir hüz içinde idi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: