27 Temmuz 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

27 Temmuz 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bir Kayıkçı, Kadın Yüzünden Bıçakla Cinayeti Sarhoşlukla İşliyen Suçlu, Dün Tevkif Edildi Evvelki akşam, Tavukpazarında bir cinayet işlenmiş, Külüstür Fevzi adında bir kayıkçı, kıskançlık yüzünden arkadaşı Süleyma- nı bıçakla yaralıyarak öldürmüştür. ve yedinci sorgu hâkimliği tarafından tevkif edilmiştir. Sarhoş- luk yüzünden işlenen bu cinayetin tafsilâtı şudur: Bisikleti O da Başkasına Kiralamış Genç bir çocuk, emniyeti sufisti. mal suçundan müddeiumumiliğe ve- rilmiştir. Hâdise şudur: » (o Necdet adir bir çocuk pazar günü Tahtakalede bisikletçilik yapan Sir- — rıdan Floryaya gidip gelmek Üzere “bir bisiklet Kiralamıştır. Akşam ol muş, Necdet bisikleti getirmemiş, Sırrı gvlerini biliyormuş, kendisi- ne müracaat etmiş ve aldığr cevap * ta şu olmuştur: © — Ben sizden bisikleti kiraladım. © Floryaya gittim. Orada bir çocuğa — bisikleti kiraladım. Akşam geç vak- te kadar bekledim, çocuk gelmedi. “Benim yanımda da para yoktu. Ta- 'nıdığım bir kaptandan bilet parast a- Jarak Istanbula döndüm. Sırrı, bu cevabi kâfi görmemiş ve! bisikletini istemekte ısrar etmiş ve “polise de başvurmuştur. Polis din Necdeti yakalıyarak emniyeti sulis- timal suçu İle meşhut suçlar müddei- umumiliğine vermiştir. b Biribirlerini Bıçakla Ağır Yaraladılar Evvelki gece, Nuruosmaniyede Ta vukpazarmdaki bekâr odalarında ©- turan Halil, msmav Kemal, çolek Ah- t, Ziya, Hasan ve Recep, yolda ge- yerlerken kahveci Saitle karşılaşmış» Jar, aralarındaki eski bir düşmanlığı tazelemişlerdir. Bir aralık, müşkül vaziyette kaldığını gören Sait, eline © geçirdiği bir kunduracı bıçağı ile Zi- o yayı yaralamış, Ziya da Saidi böğ- 'ründen bıçaklamıştır. Suçlular yaka- lanmışlardır. Arkadaşını öldürdü Fevzi, dün adliyeye verilmiş Tahtakalede Karakol . sokağında 14 numaralı kahvenin üstündeki 11. İyasın odasında Etlânili Ahmet oğ- | lu Süleyman adi: bir kayıkçı 'otur- maktadır, Bunun Külüstür Fevzi ad. li bir de meslektaşı ve hemşerisi var. dir. Bunlerm bir kadın yüzünden a- ralari açılmıştır. Pazar günü her İki si birer arkadaşlarile ayrı ayrı yer» lerde sarhoş olmuşlar ve semtlerine dönmüşlerdir. Süleyman, odasında da bir arkadaşile içkiye devam etmiş ve bir aralık Pevzinin oturduğu kah İ veye gitmiştir. Arkadaşı, bu iki has- İmin sarboşlukla bir arbede çiküre - şağıya İnmiş ve onları kahveden çı- karmıştır. Bu defe iki kindar arka. daş bir lokantanm peykesine © otur- muşlardır, Bir aralık Süleyman, ay- rlarak odasına gitmek İstemiştir. Bu sırada Fezi de kendisini takip et- miş ve bu ürada hafif bir ağız kav. gası derhal kızışmıştır. Külüstür Fev zi, hemen sustalısını çekerek Süle manın oyluklarma saplamıya başla- mıştır. Süleyman sağ oyluğundan bir | ve sol oyluğundan da iki yara almış- tır. Fakut yaralardan birisi oyluk gir yanını kestiği için çeşme gibi kan boşanmış ve Süleyman derhal ölmüş- tür. Arkadaşları, bu hâdiseyi gör - müşler ve polise ve bekçiye haber vermeden hemen cesedi ortada bıra- İ karak sıvışmışlardır. Bekçi ve polis sönra cesedi sokakta tesadüfen gör- müşler ve tbkikata başlamışlardır. Nöbetçi müddelumumi muavini Ke- mal derhal haberdar edilmiştir. Bay Kemal, dün öğleye kadar tahkikatmı bitirmiş ve Fevziyi kâğıtlarile bera- ber yedinci İstintak hâkimine vererek tevkif ettirmiştir. Fevzi kendisini şöyle müdafaa etmistir: — Bıçak benim değildir. Süley « man beni vuracaktı. Ben sustalısmı elinden aldım, Fakat sarhoş olduğum için hâdisenin sonunu hatırlıyamıyo- caklarını tahmin ettiği için o da 2-| Floryadan Dönerken Bıçak Çekmiş Suçlu 1 Gün Hapse Mahküm oldu Pazar günü Florya dönüşünde va- gonun içinde geçen bir sövme ve bı. çak çekme bâdisesi dün meşhut suç- lar müddelumumiliğine aksetmiştir. Sultanahmet üçüncü sulh ecza mah. | kemesinde neticelendirilen bu dava» nın mevzuu şudur; Ahmet Nuri isminde bir genç, ev. velki gün Floryaya gitmiş ve orada adamakıllı Kafayı çektikten sonra trene binmiştir. Ahmet Nuri vago- Dun içinde çiftetelli oynamıya bağ. Iamaş, vagondakiler bir hâdise çıkar» mamak için sahanlığa çıkmışlardır. Çıkanlar arasında Yani ve Toros adlı iki genç'le vardır. Ahmet Nuri, bun. ların peşinden dışarıya çıkmış ve an. lara şöyle bir syal sormuştur: z erkek misin Bu iki genç yine sükütla mukabe- Je etmişler ve yanlarındaki kadınlar. la beraber içeriye dönmüşlerdir. Fa- kat Ahmet Nuri bağırmıştır; Siz erkek değil misiniz? cevap veriniz. Bundan sonra nahoş sözler duyul- mış, kadınlar oradan w- zuklaşmışlardır. Bir aralık Ahmet alime cevap vermediniz ha., diyerek cebinden beyaz saplı bir sal dırma çıkarmış, fakat yolculardan bi risi derhal bunu elinden ülarak dişa- rıya atmış, ve kendisini polise tes- lim etmiştir, Dün sorgusu yapılan Ahmet Nuri, ndisini şöyle müldafâa etmiştir: — Ben katiyyen ağzıma raki koy- mam, Doktorlar menetti, Burliarm hepsi yalandır, Fakat hâkim suçu sabit gördüğü için Ahmet Nüriyi bir gün hapse mahküm etmiştir, Suçlu Memur Beraet Kararı Aldı Fener belediye . polislerinden Mu- harrem, vazife halinde seyyar satıcı Süleyman: dövdüğü iddia edilerek meşhut suçlara bakan asliye dördün- ci çeza mahkemesine verilmişti, Mah keme suçu sabit görmediği için Mu- harrem hakkında beraet kararı ver- rum, TAN | gesseseanessesesaassaseseeeekiekeseeeeem Fakat, Nevmit Birinde Elbet Günde on binlerce aşk mektubu alan ve dünyanm en güzel erkeği di- ye tanılan, zengin bir attistin karısı olmak az iş değildir. Sarışm dilber Jean Acker, buna cesaret etmiş ve Rudolf Valentino ile evlenmişti. A- radan yıllar geçti, Valentino, şöhret dağınm tepesine çıktı, Milyonlar sa- bibi oldu. Sonra bir gün, artık sa- rıgın » oJean'la * anlaşamıyacaklarım anladı ve boşandılar, Fakat Valentino, etrafında kadın- ların pervaneler gibi döndüğü bir de İlikanlıydı. Hemen bir başkasile ev- İ lendi. Jean Açker, boşandığı zaman, taz» minat olarak kocasından 300.000 do- lar almıştı. O zamanls-, kocası zünden hayli şöhret sahibi bir art olmuş, epey para da kazanmıştı. Fa- kat, Rudolf'tan başanmca, yormuş gibi Ai k mali buhran çıktı. Jean'ın üçyüz bin- leri bir anda tükendi, Ve zavallı genç kadın, beş parasız kaldı. Rudolf Valentino ise, ikinci kart- #ma miras olarak me bıraktı biliyor musunuz? İ dolar. Bu delikanlı, güzel olduğu kadar da milaritti. Zaten hayatı baştar aşağıya bir sergüzeşt halinde goç- miş, evlendiği kadınları da adedi yüz lere varan sevgililerini de mesut vde- memişti, Jean'a gelince, bugün figüranlık yaparak haftada 20—30 lira kazana- yönerler gibi yaşamış, meşhur bir insanm günün birinde ansızın unu- | tuluvermesi ve beş parasız kalması çekilir gey midir? Fakat, Jean hâlâ cesaretinden bir şey küybetmiş değildir. görüşen bir gazeteciye geçenlerde: — Gencim, güzelim, de Aktör- lüğe kabiliyetim de var. Elbette, gü- İnün birinde ben de kendi varlıkları: ma dayanarak şöhret yapacağım. Şarlo sesli filmle barıştı Kendisile i © Sineme Dünyasında 2.22 Rudolf Valentinonun İlk Karısı Bugün Sıkıntı İçinde Yaşıyor Yapacağım ,, Diyor bilmek için çekmediği kalmıyor, Mil- | Değil.. “ Günün Ben de Şöhret Rudolf Valentinonun ilk karısı JEAN ACKER In meşhur komiği “Şarlo, bu yeni keşfin muvaffak olamıyacağına, s08- mie asla rekabet edemiyeceği- ne inanmış, hâttâ bu fikri müdafas eden konferanslar vermiş, geniş mik yasta propaganda yapmıştı. Şarlo, #esli film aleyhtarlığında o kadar ileri gitmişti ki, kendi. filmlerinde kimseyi konuşturtmamış, İnsanlar konuştuğu zaman kedi miyavlatmış, | köpek havlatmıştı. Pukat, Amerika- | dan gelen haberler; Şarlonun san gün erde sesli filmle barıştığını gösteri- İsiz fi yor. Şarlo, ilk defa olarak geçenlerde sesli film mikrofonu önünde konuş- ur. Yalnız bu konuşma, büyük bir komik filmde değil, daha müt vazi, ufacık bir film haber gazetesi: de olmuştur. Bir hafta kadar evvel, Beverley Hills tenis klübünün yenideti açılma- BI töreninde, mikrofon önünde bir| komiklik müsabakası yapılmış ve Şarlo bu milsabakayı, filme ancak (18 kelimelik söz söyliyerek kazan İ muştır, İ kestrasr, 23.20 Viyana: m.1T.97 Ee Bugünkü Program OGLE NEŞRİYATI : 12,30: Plâkla Türk musikisi, Havadis, 13,05: Muhtelif 14,00: SON. AKŞAM NEŞRİYA'I * 18.30: Plâkla dans musikisi, 19 30: Konferans: Em : Sosyal Yardım şubesi namına Dr İhsan Şükrü (Sporun terbiye “9 karakter üzerinde teşiri). 200 Nuri Halitin iştirakile Türk mus' heyeti, 20,30: Ömer Rıza tarafın Arapca söylev, 20,45: VeğİN Rıza ve arkadaşları tarafnds Türk musikisi ve balk gerkilii (Saat Ayarı) 21,15:Radyo Fon dram (Verter). 22,15: Ajans borsa haberleri ve ertesi gün programı, 2230: Plükle r ik Opera ve operet parçaları, SÖN. Günün Program Ozü SENFONILER | 2130 Bükreş; Plâklarla senfoni sı konser, 2245: Prag kısa dalge9” Bibich'in “La Crepusculo” Mim senfonik poe: HAFİF KONSERLER p 7/10: Berlin kısa dalgası: PM“ 136: Orkestra, 050 Parla kısa dâk O) Keza 11.30: Key Wi : Kezm. 13,10 Bükreş: Jak © Marcu orkestrası, 14,15: Paris ki” sa dalgası: Liyondan konser nakli 15: Limojdan konser nakli. 15,205, Roma kısa dalgası! Hafif musiki 16.20 Roma kısa dalgası; Cetra 0” kestrası, 18,30 Moskova: Konsef 19,15 Varşova; Strauss'un Vals Polkaalrmdan plâkla. 19,25 Peşt salon orkestrası, 21 Varşova * çük orkestra konseri. 22.05 kısa dalgası; Eğlenceli musiki. 15; Lâypzig: Otto Pricke orkestr#* 22.45: Bükreş: Küçük radyo OE Eğlence İyan orkestri", Si. rnasiiki. 24 Peşi si, OPERALAR, OPERETLER 18.05 Varşova: Operetlerden çalar (Kalman, Fall, Lehar), 1930 Opera piyesi nakli, 22 Mİ i orans: Pyecini nin “Boheme” operas. MEVLÜDÜ NEBEVİ © Tüçcaranı mutebereden merhüfi Sadıkzade Bay Ruşenin ruhuna İİ edilmek üzere temmuzun yizi sinci çarşamba günü Istanbulda nieamide öğle namaxından mevlüdu nebevi | okutulacağındi” merhumu seven akraba ve desti le arzu buyuran ihyanı dinin de te” riflerini rica ederiz, Saâıkzade merhum Bay Ruj” Ailesi ———— Teşekkür Babamızın ölümü dolayısile Bİ taziye ve teselli etmek nezaket “© lütüfkârlğmda bulunan dostlarım bütün ailece duyduğumuz teşekj ve minnettarlığımızı bildirmek muhterem gazetenizin otavassuti rica ederiz. Süreyya Orhon — Orhan Seyfi Orhon da Kadı azametli odasiyle söze karıştı: — Pekâlâ ettiniz. Mebus Efendi Hazretleri her türlü emri bayre delâlet buyurur zatı âliyedendir. ler, ” Müftü, sözü, bir işaretle Tahir Efendiye bıraktı. Ta hir Efendi, sigarasını tabla üzerine koyarak, bir iki yutkundu ve başladı: — Efendim, bilirsiniz ki merhum Abbas Efendi he- pimizin birer hâs refikimiz idi. Hâkipayinizle de kar- deş gibi görüşürdü. Kadı kımıldandı, mebus 8€8 çıkarmadı. Tahir Ffen- di hiç birşey bilmez görünmesinde devam ederek: — Bir mesele var da, yani bizim Hacı Efendinin ke- rimesi ile Erdenin.. Bu sefer mebus, heyecanını zaptetmiye çalışarak, kesik ke: — Bundan, dedi. Bana veya bize ne? — Şüphesiz efendim. Fakat ikisi de elimizde büyü. dü, Bunlarm izdivaçları bir emri mukarrerdi. Asıl mesele burada, bugünlerde Hacı Efendi, Allah selâ- met versin, biraz sinirli, bu İşe mümanaat ediyor ve mümanaati de âdeta kati bir şekilde.. Biz düşündük, taşındık. Böyle bir zilmre olur, zatı âlinişe müracaat eder de hazretimiz de fikrimize iştirak buyurursanız, birlikçe Hacıya teklif ederiz dedik. Başımızda zatı. nız bulununca, Hacının eli dili bağlanacağına şüphe olmaz, İş te bu suretle hüsnü hitam bulur. Merhum bir arkadaşımızın da ruhu'gâd olur, Kadı başını çevirerek pazar yerini seyretmiye bâş- ladı. Mebus biraz düşündükten sonra dudaklarını bu. ruşturarak kekeler gibi: — Iyi amma Tahir Efendi, aile mesalline karışmak doğru değildir diye bir darbımesej var. — Haklısınız, Fakai o karı koca için. Bu, büsbütün başka, Müftü — Bizden istemek. Eğer sizin, bizim, sözümü gü kırar da fikrinde inat ederme o başka. Ona bir di- yeceğimiz kalmaz. İdin Mebus — Acaba Hacı Efendinin başka bir bildiği bir düşüncesi yok mu?. Tahir Efendi — Ne olabilir efendim? Inat bu, Ha- &yı bilmez misiniz? Kimbilir ne taraftan aksiliği tut- tu. Eğer makul bir tarzda iş kendisine arlatılırsa.. — Neden yalnız siz müracaat etmediniz? — Bizi de kırmak ihtimali var da.. Fakat zatınız da başımızda olunca, — Vağlahi müşkül bir iş Tahir Efendi Kadı başını çevirmeden söze karıştı: — Bu kadar eşrafı, ibvanı kırdıktan sonra, mebus hazretlerini de kırmıyacağı ne malüm? O zaman tarâ- feyn arasında da şahsi bir dilgirlik peyda olmaz mı? Müftü herşeyden habersiz gil — Kabil değil hâkim efendi hazretjeri. Bu, sırf Ha- cmim gelip geçici bir inadı. Yoksa hezretimizin dedi- ği gibi ortada düşündüğü, bildiği birşey yok. Mebus, Kadıya imdat bekliyen | bir gözle baktı. Kadı işin kendi liyakatine kaldığını görünce dördü, — Ne biliyorsunuz, bildiği birşey olmadığını? Bel ki bu izdivaçtan gayri bir izdivaç fikri var? Tahir Efendi, hüsnü niyetle bir pot kırdı, dedi ki: «— Buna ihtimal vermiyorum. Çünkü düşünüyorum. Bugün kasabamızda Hacınm kızını alacak öyle belli başlı, Erden Efendiden başkasmı göremiyorum. Mebus atıldı: — Demek koca memlekette Erden Efendi adamdır dn başkaları değil. -— Hayır estağfurullah, onu demek İstemedim, yani küfüv meselesi, — Iyi ya. Küfüvü yok mu sanıyorsunuz? — Kim var ya? Şimdiye kadar susan yüzbaşı, arlik söze karışmanın &irasi geldiğini anladı: — Olsa bile, mesele yalnız küfüv meselesi değildir Sanirim. Ortada bir de arzu vardır ki küfüvden önce. dir. Bakalım, iki tarafm arzusu ne merkezde? : Mebüs, yüzbaşıyı göp kadar ehemmiyetsiz gören bir bakışla süzdükten sonra: - Tarafeynin arzusu demekle ne kastediyorsu- muz? — Gayet basit birşey kastediyorum. Yani demek is tiyorum ki Hacı Efendinin k küfüv olarak Er. den Beyden başka yirmi, otuz, kırk kişi daha farze- delim. O halde, bunlar arasmda arzulara en muvafık hangisi ise iş onunla olup bitmeli. Işin meşruu da, makbul de, mantrkisi de bu. Mebus istihzalı bir gülümseyişle: —0, sizce öyle. — Hiç bence değil, Nitekim bu meselede de öyledir. Ben bir kiifüv daha farzediyorum. Bu ikisinden han gisine verilmesi muvafıktır? diye bana sorarlarsa... — Soran olursa,. — İnayet buyurunuz, sözlml bitireyim, Ben iki ta- rafa da bakarım. Erdenle, kızm şimdiye kadar geçen * ve bütün kasabalı tarafından ma'üm olan veziyetle» rini nazarı dikkate alırım, kalplerine danışırım ve de“ rim ki Bedene vermeli. —- Acnip! Neden olsa gerek ? Yüzbaşı mebusun bu istihzalarını anlamamazlıkta gelerek dişlerini sıkıyordu: — Arzedeyim efendim. Evvelâ, iki taraf biribirin? yakın, saniyen biribirine aduklı, salişen küçükten be ri bu vaziyetlerini biliyorlar, rabian... Refik Tekin durdu. mekte tereddüt ettiği gö” rülüyordu. Mebus müşkül bir vaziyete girdiğini far?& derek sordu: — Rabian? — Rablan biribirlerini seviyorlar. — Yek. — Tsterseniz, öteki küfüyün de haksız olduğunu bİF mântık tekerlemesile arzedeyim, Bizim zatı âlinizden miz cihet: Sadece bize insani ve ulvi bir yaf” dımda bulunmanızdir. Müftü, bu sefer biraz imalı bir tarzda: — Eğer isterseniz olur Hazret, Tahir Efendi biraz daha geniş bir nefes alarak? — Hep o kanaatteyiz, Mebus, elindeki kehriba tesbihi şarkadak masa Üzerine birakarak : — Ya ben o kanaatte değilsem? Diye Tahir Bfendiye baktı. Müftü: — Şarta muallâk söylediniz. — Hayır, açık söyliyeyim, ben o kannatte değil!" Yunun içindir ki beni bu İşe karıştırmayın rles 4m, Mebus söylerken, Ksd: kavuğunu sallıyarak, Ka” nı kaldırarak, gözünü oynatarak tasdik ediyordu. ! hir Efendi ile müftü biribirine bakıştılar, Vaziyet müşküldü. Yüzbaşı, ortaya atıldı; — O halde, dedi, Efendi Hazretlerinden başka bi ricada bulunabilir miyiz? (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: