7 Ağustos 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

7 Ağustos 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“ Sürekli Hikâye 1 Miki Fare Sevgili okuyucularına : BUBUL İLE BİBİ Ceviz kabuğundan bir kayık me- şe yaprağından bir yelkenle denize açıldı Geçen haftalar köpeğimin, uyku sunda başmaan geçenleri dinlediniz. Şimdi de tanıdığım bir küçük böceğin başıma sahiden gebenleri dinleyiniz. > Bibi, üzeri, kırmızı üstüne siyah benekli, ufacık bir böcektir. Küçücük #âkat çok güzel olduğu için ona anne Bile babası ve bütün komşu böcekler önce “Bebek” demişler, sonra bu adı değiştire değiştire “Bibi” ye döndür- müşlerdi. Bibi deniz yakmındaki kır- ların ortasında doğmuş, bir ağaç ko- wuğile birkar karış çimenlikten baş © ka yer görmemişti. Bunun için dün- yanın öbür taraflarını görmiye pek merakı vardı. Küçücük bir böcekti amma bu ufaklık onu servetler ardın dan koşmaktan alıkoymadı. Bu yaramaz böcek bir gün oturup kendine ceviz kabuğundan bir kayık yaptı. Buna meşe yaprağından bir de yelken taktı. Bütün dünyaya kendini “tanttıp, Un kazanmak hevesile bu kü > yücük kayığa atladı, annesine, baba sına kardeşlerine bir “Allaha ismar- “ladik” bile demeden denizlere açıldı. O zavallılar Bibinin gidişini duyun- ca kimbilir nasıl üzülü, bir gün tekrar evine sağ ve neseli o arak dönmesi için ne kadar dualar #deceklerdi?. İşte Bibi suyun üstünde zıplayıp du can ceviz kabuğundan kayığında u- zaklara açılırken hep bunları düşü- şi kei BiZ e Dalgalar onu kayalıklar i arasına attılar mn Jen kaybolurken biraz da içi yanar gibi oldu, gözlerine yaşlar doldu. Bn aya. Böyle yerde hiç ağlanır mı? Bibinin alacam kay luğun kendine kazandıracağı büyük İnd ve şerefi düşününce içi sevinçten, köşesine yaslandı: Şöyle neşeli bir şarkı tutturuyor; Ben dalgaları korkmadan aşarım, Yelkenimi yılmadan rüzgürlara a- çarım. Böyle şarkı söyliye söyliye Bibi de- iİnizin tâ ortalarına açıldı. Ne nerede olduğunu, ne de saatin kaç olduğunu sk aklma bile getirmiyordu. Hep eki söylüyor ve yalnız gelecek gün i düşünüyordu. Kimbilir ne kadar meshur olacaktı, ne kadar... Bütün kinya. Bibiyi tanıyacak, alkışlıyacak ve sevecekti. Zavallı küçük Bibi daha dünyanın ne kadar bilyük olduğunun, orada neler bulunduğunun farkında değildi kd. , O böyle tatl tatlı düşüncelere da- larken gök yavaş yavaş kararmıştı. Dalgalar azgınlaşmış, rüzgâr hızlan. mıştı. Siyah bülutlar fırlmayı haber veriyordu. Fakat Bibi bunu anlama. dı, Anlasa bile engin bir deniz orta sında ceviz kabuğundan bir kayığın Üstü başı yamalı ihtiyar bir böcekti bu... &e hükmü olur? Nihayet oldukça sert bir rüzgâr yapraktan yelkeni faz Inca şişirdi, kayığı eğdikçe eğdi. Fa- kat nasilsa devirmedi. - ihtimal çok küçücük olduğu için kıyamamıştı da ondan - Yalnız onu sürükledi, strük. ledi, sürükledi, tıpkı bir karpuz ka buğu gibi kenardaki kayalıkların ara sina attı, Bibi orada korka korka yere atlar Be özgurp Artay “Rörgyur Murat p lamıyacağını anlamıştı. Bu tanımadı. # sahillerde ürkek ürkek dolaşmıya başladı. Birafta kimseler görünmü. yordu. Fakat birdenbire uzaktan gö- züne bir duman ilişti, burnuna güzel bir yemek kokusu geldi, Birisi türlü pişiriyordu. Acaba kim * Bibi korkudan titriyordu. Kimbilir belki de burası yamyamların adası idi Sessizce bir kayanın tepesine çıkıp du manm geldiği yere baktır. Korkunu birdenbire yatışmıştı. Gülümsemiye başladı. Çünkü ateşin başmda oturan bir yamyam değil, ihtiyar bir böcekti. Orada kapm kurmuş, yemek pigirenek için taşlarm arasında çalı çirpı yak» mist, Kayadan aşağı inen Bibiyi görün- ce: Yelkeni rüzgâra verip, kayığın h — Gel küçük böcek! Türlü! pişiriz yorum. Birlikte yeriz. diye onu yeme- ğe davet etti, — Çak teşekküir ederim, uzak yol- lardan geliyorum. Karnım da. epeyce a6 Bibi bunları söyleyip ateşin başın. da ihtiyar böceğin yanma oturdu. Ve sabahleyin gün doğarken evinden ay- rıldığı zamandanberi başından geçen leri ona birer birer anlattı. Mavi gö- Bü, durgun denizi, bütün dünyada tanımak hevesini, fırtınayı, kara bu lutları heryeyi.. Hattâ şarkısını da #öylemeyi unutmadı. Onu dinlerken ihtiyar böceğin gözleri yaşardı. — Beni dinle küçük serseri! dedi. Senin yaşında iken ben de dünyaya ün salmak hevesile evimi bırakıp yol- Jara düştüm, O yollarda Ihtiyar ol- dum. Fakat hiçbir vakit meşhur © lamadım. Görüyorsun ya şimdi bir kö. getikte pinekliyen bir İhtiyarım, Ve adımı dünyaya tanıtmaktan ilk evimi terkettiğim gün kadar uzağım. Adım Bubuldür. O gün küçük Bubuldüm. Bugün de ihtiyar Bubul!.. Başka ad. kazanamadım, Beh çok şeyler gördüm, öğrendim. Benin için en iyi şeyin ne olduğunu Senden iyi bilirim, Beni dinlersen he- men anneciğine, babacığım dön.” Ihtiyar böcek o kadar dalmıştı ki ateşteki yemek merede ise yanacak- tı. Bereket tencerenin kapağı birkaç kere fazla fazla tıkırdadı da akı ba- gıha geldi. — Ben yemeği bir karıştırayım. Sonra aç kalırız, Senin başından ge- genler benimkine © kadar benziyor ki aklım başımda kalmadı dedi, Hemen tencerenin yanma koştu. O yemeği karıştırırken Bibi de hemen yanına geldi. Anlaşılan karnı pek acıkmıştı. Çünkü kaynıyan yemeğin hem sesi, nin serüvenini sunar he mde kokusu pek hoşuna gitti, Eği. lip tencereye baktı. Sahiden de güzel bir türlü di, Yemek pişince, iki böcek kardeş kârdeş yanyana oturdular, Güle söylü ye tencerenin dibi meydana çıkmen- ya kadar yediler, Bibinin korkusu gi- İbi içindeki ezginlik te bütün bütün geçmişti. Karnı doyunca vücudüne Yeni bir kuvvet, yüzüne renk gelmiş- ti. O korkunç fırtmadan sonra tali- hin önüne “ihtiyar Bubul”" gibi bir arkadaş çıkarmasına nasıl sevineceği ni, şüikredeceğini bilemiyordu. Bunu Bubule — Oh Bubul, sen pek iyi yürekli. sin. Ya seni görmeseydim ne yapar. dm ben... diye anlattı, Ihtiyar Bubul de : — Gel şimdi böyle geyler düşün. me, Şuracıkta yanyana uzanıp yatar lim. dedi, Yemeğin kokusu ne güzeldi?. Küçük Bibi ile ihtiyar Bubul oracık ta, kayaların dibinde, yanyana bir yaprağın altına uzandılar. Rahat ve güzel bir uyku çektiler. Sabah olunca Bibi ile Babul'un ba- şma gelecek şeyleri gelecek hafta 0- kuyacaksınız. Şimdilik. ikisi de rahat Sevgili yavrularım, Geçen hafta biten, “Miki” hikâye- sini pek sevdiğinizi bana mektupları tizla müjdelediğiniz için size yeniden onun gibi bir hikâye yazmıya başla dum. Bu hikâye Miki farenin başından geçmiştir amma onun arkadaşların. dan kücük bir böceğin başından geç- memiştir. Birinci hikâye kadar, belki ondan da, güzeldir. Okurken çok eğleneceğinize | emi- nim, Ben sizin yerinizde olsam birin- ti hikâyenin de bu hikâyenin de re- simlerini kesip toplar, geçen defa si- 7e anlattığım gibi ya bir boş albüme, yahut ta çizgisiz bir defterin yaprak- larına sıra, ile yapıstırırım. Bu ikinci aibümün üzerine de : BİBİ İLE BUBUL ALBUMU Yazarım, Şimdiden resimleri kesip saklamıya başlaymız. Arada hiç birini kuybetmeyiniz. Sonra bikâyeleriniz, albümünüzde eksik püksük ibrşey 0- tur, Gözlerinizden öperim çocuklar. AMCA .Cenubi Afrikada olmas arayıcıları. Bin çalıştırdıkları yerli işçiler, her #kşam İşleri bitip te çalışmıya niha- yet verdikleri zaman, elmas ağirma- Sınlar diye patronları tarafmdan üst- Jeri, başları sıkıca aranır, iş yerinden öyle sahrverilir. Bu kadar ski araştırmalara Tağmen ümit edildiğinden daha az el mas elde edilmekte, daha doğrusu bu lunan elmaslardan bir kısmı işçiler ta rafından çalınmakta imiş. Patronlar işçilere bunun için hiç birşey söyleme den ve sezdirmeden onları çok kur- naza gözetlemişler. Az zamanda yerli işçilerin birçoğunun sık sık 0- Tadan geçen nehre mantar ağacı par- çaları ve ağaç kabukları attıklarını görmüşler. Suya atılan bu mantar ağacı ve ağaç kabuğu parçalarmın her birinde bir elmasın su üstünde a- kıp gittiğini anlamışlar. Yerliler, su üstünde akıp giden içi elmas dolu bu kabukları ve mantar- ları nehrin akıntı tarafında başka bir. yerde bekleyip topluyorlarmış. İTE BUNU İLMİYORDUM / Yılanların Yi. Grevi > Siyasi mahkümlar vakit vakit bir arsılarını kabul ettirmek için kendi terine verilen yemeği yemezler, İste- diklerini yaptırmcaya kadar aç kalır 'ar. Bazan bu o kadar uzun sürer ki onlara ölmesinler diye zorla yemek yedirirler, ağızlarına süt akıtırlar. Şimdi de bu düşünce insanlardan hay vanlara geçmiş, Avustralyada Sidney şehrindeki bayvanat bahçesinin yılanları durup dururken ayni zamanda ve hep bir- den kendilerine verilen yiyecekleri ye memişler ve yiyeceğe grev ilân et. mişler, Bu yüzün yüz kadar yılan da açlıktan ölmüşler, Sonra ira yine Avustralyada Mel. burne şeürindeki hayvanat bahçesi. nin yılanlarına gelmiş. Bunlar da hep birden ve ayni zamanda kendilerine verilen. yiyeceklerini — yememişl Bunların açlıktan ölmemeleri zorla yemek yedirmiye mecbur ol. muşlar. Birçok adamlar, büyük si- yah yılanlarla diğer cins yılanları ya kalmışlar, Onları doyuracak etin dörtte birini bir demir çubukla ağız. larından midelerine indirmişler, Yılanların bu açlık grevini neden| Yaptıkları anlaşılamamış, asil şaşıla- cak şey , yerde sürünerek yürüyen hayvanlar arasmda şimdiye kadar böyle bir iş birliğinin görülmemesi “Cenubi Afrikada çok büyük bir hayvan kemiği bulunmuş. Bilginler, bu hayvanın yer yüzünde tarihten ev vel yaşadığı söylüyorlarmın. Bu kemik bir insan boyundan daha yük- sekmiş. Onun bulunduğu yerin ya kınında bir de çene kemiği bulunmuş. Bu çene kemiğinin üstünde 10 santi. metre uzunluğunda dişler varmış. Bundan, bu kemiklerin, hemen hemen 8 ilâ 10 metre yüksekliğinde ve 50 ton ağırlığında bir hayvana it ol- duğu meydana çıkarılmış. (Bir ton bin kilodur). Ne iyi olmuş ta bu hay vanlar tarihten evvel gelip gecmiş- ler. Yoksa şimdi onlara bir ormanda rastlamak ne korkunç olurdu, Balıkların : Adası Alaska yarımadasının açıklarında kayalıklı küçük bir ada keşfolunmuş. Bu adaya senenin muayyen ayların- da (fok balığma benzer otari) de hilen binlerle balık gelip kalıyorlar, istirahat ediyorlarmış, Bu adayı bulanlar, adanın yerini kimseye söylemiyorlarmış. Çünkü bu adaya toplanan balıkların derileri sok kıymetli imiş. Başka balık avci- lazmın bu servet kaynağını bulup el lerinden alacaklarından korkuyorlar- miş. Şimdi haritada Alaska açıklarında birer ada seçiniz. Eğer seçtiğiniz a- da bu ise zengin oldunuz gitti de mektir. 6 Yaşında Hentiz altı yaşını bitirmemiş bir kaz çocuğunun hesap yapmak kabiliyeti şimdiden merak uyandıracak bir hal- dedir, Bu yavruya daha bu yaşta i- ken riyaziye dâhisi deniliyor. Daha bundan iki sene evvel öku- yup yazmak bilmiyen harikulâde ya» radılışlı bu kız çocuğu beş haneli ra- kamların biribirile zarbını, taksimini, bunlarm çıkacak neticelerini, cezir murabbalarını zihnen inanılmıyacak bir çabukluk ve ustalıkla bulup söy- lüyormuş. Daha şimdiden hesapta bu kadar şaşılacak bir zekâ gösteren bu çocuk ileride kimbilir daha ne marifetler sa çacak, Polis Ne iBilsin ? Ihtiyar adam — Affedersiniz Bay polis, Acaba aradığım yer şu sokak» dir ta mı?. 'de birer kuruboya takımı vereceğiz. İgünü hanginiz büyüklerinizden biri- ni memnun edebildiniz? Talebeden biri — Ben Bayan öğ- retmen. — Ne yaptın bakayım 7 — Babahleyin erkenden büyük an- neme gittim, orada Oynadım, oyna dım, akşam üstü eve dönerken bü yük anneme dedim ki (ben eve gidi- yorum) büyük annem de bana (oh! pek memnun oldum) dedi, Kibarlık als — Çok üzüldüm, tavuğum çiçekle- rinizi didiklemiş. — Ozüür dilemeyiniz. Benim köpe- im de tavuğumuzu parçalamış. — Size açıkça söylemeliyim ki, be nim otomobilim de sizin köpeği çiğ- ui 227 Doktor (hasta sahibine) , — Odasma bir termometere koyu- müz. Sik sık bu termometreye bakı ız. Hiçbir zaman 18 den yukarı çık- masin, Diye tenbih etmişti. Bir hafta sonra tekrar. hastayı muayeneye çağırılmen odayı cehen- nem gibi seak bulup sordu: — Geçen hafta törmemetre için söylediğimi yaptınız mı? — Evet doktor, yaptım. Derece 18'den yukarı çıkar çıkmaz termo. metreyiy bahçeye götürüp soğukta bıraktım, Hemen 7 ye 8 e indi. Böyle nim yapm ER Demiş. z J Yukardaki sepetin içinde güzel çiçekler görüyorsunuz. Bunları ve sepeti en uygun renklerle boyayıp bize gönderiniz. Iyi buyıyanlar ara- #ında üç kişiden birinci gelene bir suluboya takımı, ikinci ve üçüncüye v 2 € bize resimlerini gönderirlerse sanat kâr çocukları diğer arkadaşlarıma ta- netmakı için, resimlerini güzetemizde basacağız. Kahkaha Köşesi : Nasıl Mem- Kuzu Ne nun Etmiş Oldu? Öğretmen — Bakayım bu pazar) Annesi — Küçük kuzu ittaatsizdi. Annesi ona kendinden uzaklaşmamasını söy- lemişti. Amma o annesinin sözünü din. temedi. Hain kurt ta onu kaptı kaçtı. — Eğer kuzu annesinin sözünü din Veseydi, Kurt onu kapmıyacaktı de- Bil mi Umit? Halime — Küçük kuzuyu kurt kap madı ki anneciğim, biz yedik. Yukardaki resimde Afrikalı Kral BA-NA.NE'nin 8 kulilbe ve 16 ağac” tan ibaret dört köse ülkesini görüyor sunuz. Kral öleceğine yakm bir vasi- yetname yaptı. Ulkesini öyle böldü ki, 8 oğlundan her birine, müsavi ge- işlikte toprak, bir kulübe ve iki a» ğa düştü. Acaba kral bu işi nasıl ber serdi? # Eğer, bunu bulup bize yazarsanız, kazananlar arasında kura çekecek ve elli kişiye kıymetli hediyeler verece- Kin, i i i i A, A A NN Ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: