25 Mayıs 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

25 Mayıs 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— 25-65 -938 i TAN Gündelik Gazete TAN'ın ha, fik Maberde, fikirde, her tezde temiz. dürüst, samimi olmak, , karin, gazetesi o olmıya çalışmaktır. Ep . ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 80 Ke, 3 Sene 2000 Er, > Er, GAy 160 Er, Er, Say s0 Kr, 180 Ke, 1 Ay 300 Kr, Milletleraran posta ttihadına dahil oi m memleketler için 30, 16, 9, 35 Hira eğ Abone bedeli peşindir. Adres değiş- 1emek 25 kuruştur, Cevap için mektup — 10 kuruşluk pul şivesi lâzımdır. — GÜNÜN MESELELERİ Buz Yazan: M. ZEKERİYA yakmadan gittiğimiz evlerde, yemek Tediğimiz lokantalarda, hattâ soğuk Meşrubat satan dükkânlarda bile e- İektrikle işliyen buz dolaplarına rast- Merak edip sordum: — Burada elektrik pahalı mı? — Hayır, dediler. — O halde neye elektrikle işliyen dolapları burada yapılmamış. — Sebebi basit, dediler. Atinada ucuzdur. Her evde, her lokanta- da, hülâsa her yerde mükemmel buz rımız vardır. Belediyenin ver diği buzla soğuttuğumuz bu dolap- ki, bem ihtiyacımıza kâfi geliyor, bize daha ucuza maloluyor. fiyatını sordum. Bizim bu- Yada bir kilo buz için verdiğimiz pa- YA İle onlar orada bütün bir kalıp a- İyorlar. Bu defa da buzun nasıl olup ta bu ucuza satılabildiğine hayret et « Bir gün Atina Payitaht Nazırı- Sip nasıl temin ettiklerini sor- — Bunda şaşılacak birşey yok, de- Buz, nihayet dondurulmuş sudan | a birşey değildir. Biz buzu hal- $u fiyatına veriyoruz. Sudan da edecek değiliz a..” Sonra bizde buzun pahalı ol Yüzünden hâsıl olan zararları d Bar seden wemtekete binlerce 8 kkirikli buz dolabı girmiştir. De Mek ki memleketten yüzbinlerce zik döviz çıkmasına sebep olmuş- Elektrikli huz dolabını ancak vak: hali yerinde olan aileler kullana: | ilir. Orta halli ve fakir ailelerde buz ibi yoktur. Böyle olduğu için de Yocukların ve hastaların sütlerini mu uza edecek, evin yemeğini sakla- Yatak vasıtadan mahrumdurlar, Demek ki hem sıhhi, hem mall se- »lerden dolavı buz fiyatlarını u- tmaya, alelâde Terkos suyu fi- indirmeye mecburuz. Fakat Belediye hizmetle, ticaret wımları arasındaki farkı anlama- , bizde ne buz ucuzlayabilir, ne diğer maddeler. bil * EB Fiyatları Yunanistan kasaplık hayvanların Soğunu hariçten getirtir. Bu hayvan- mühim bir kısmı da Türkiye- gider. vi Pire arasında sırf hayvan için işliyen vapurlar vardır. ne her hafta Yunanistena İzmir. den binlerce hayvan götürürler. Böyle olduğu halde Yunanistanda * fiyatları İstanbuldakinden de, İz- Mirdekinden de ucuzdur. | tanbulda et meselesi devleti bi- meşgul edecek kadar, ehemmiyet kesbetti. Birçok kararlar alındı, fi- Tatlar indirildi. Fakat yine hayvan İhraç ettiğimiz Yunanistanda olduğu Kadar verza ct satamıyoruz. Bümun sebebi ne?, yn yine bir gün Atina Payitaht azirı Koçyas'a sordum. va Biz, dedi, evvelâ gıda madde - Üzerinde ticaret yapmayız. Be. İyenin vazifesi halka gıda madde- *rİNİ ucuza vedirmektir. t “İstanbulda et pahalılığınm en bü- lda iken mezbahayı gezdim. Tesi- Yük sebebi mezbahanızdır. Ben İstan #atma bayıldım. Atinada böyle bir aha mevcut olmadığına esef et- tim. Fakat merbahada muhtelif şe- © kadar çok resim aliyorsu. eğlen, bu müessese İstanbul halkı cin faydalı olduğu kadar da zararlı ya İstanbulda mezbaha şeh- ?€ hizmet eden bir müessese değil, | ölçmek olmadığını öğrenmiyen kalma- mıştır. Fakat bu kâfi değil. Yalnız im- | o #ihan gayesini değil, imtihan tekniğini de değiştirmek gerektir. Fakat nasıl? Aşağıdaki yazıda bu müşkül sualin ce- vabını bulacaksınız. ürk çocukları artık imtihan günlerine | yaklaşıyorlar. a çocukların değil, anaların, babaların, öğretmenlerin bile yüre ği çarpıyor. Dini terbiye almış ve dini hayat yaşamış insanların için- de bekliyen en büyük korku nedir bilirsiniz: Kabir suali ve Sırat kor- kusu. Okul tahsili görmüş, sıralar üzerinde “dirsek çürütmüş” olan genç adamın içinde yaşıyan büyük korkunun da ne olduğunu bilirsi- niz: İmtihan korkusu! Hattâ ben- ce “sınıf yeçmek” sözü bile ister istemez “Sırat köprüsünden geç- mek” hatırasına götürüyor!... Bunun sebebi bütün müsbet şart lara, tedbirlere rağmen imtihan tecrübesinde daima mistik bir ele- manın yine kalmasıdır. Bu Sirri mahiyet hiç şüphe yok ki hâfıza- mızın tabiatinden ileri geliyor. Hâ- fızamız bir not defteri değildir, canlı birşeydir. Onun tenbellikleri, matları, nâylazlıklari da vardır, O her an için bizim buyruklarımıza boyun eğecek bir tabiatte değildir. Onun için dersler ve imtihanlar hâfizaya bu serkeş kuvvete belbağ- ladıkca âkbetten yüzde yüz emin olmak güçtür. Buna, bu noktaya bi rinci derecede dikkat etmek herke sin vazifesidir. miikanların en âdil ve en psi kolojik şekillerde yapılma- sını temin etmek için Kültür Ba- kanlığının tamimleri vardır. Ar - tık bügün imtihanda gayenin hâfi- za yükünü ölçmek olmadığını öğ- renmiyen kalmamıştır. Fakat bu kâfi değil. İmtihan gayesini değil yalnız, imtihan tekniğini de değiş- tirmek gerektir. Nasıl?. Bence idetil, bu imtihanların büs bütün kaldırıp yerine İçtimai Mektep adlı kitabımda uzun uza dıya bahsettiğim gibi travayları koymaktır. Her öğretmen bütün yıl birlikte çalıştığı, zekâ ve irade- sinin bütün eilvelerini objektif bir surette tanıdığı talebesi hakkında her zaman fotlar alır, Yil sonunda sınıfın öteki öğretmenleriyle birlik te yaptıkları bir tetkik sonunda bu talebe üst sınıf derslerini takip e- debilecek kâldedir veya değildir., diye bir karar verilir. Artık for- » mel bir imtihana da lüzum kalmaz. F âkat dediğim gibi bu bir ide aldir. Gerçek olan imtihan adedidir. Şimdilik imtihan üzerin- de münakaşa faydasızdır. Yine şimdilik yapılacak şey, imtihanın normal ve psikolojik bir şekilde yapılmasını sağlamaktır. En mü- him şey sui sormaktır. Bu sualle rin “kabir suali” ns benzememesi lâzımdır, 1 — Talebenizi mümkün olduğu kadar imtihan etmez gibi İmtikan Belediyeye varidat temin eden bir membadır. Belediye kendisine başka varidat membaları aramalı. Fakat eti halka ucuz yedirmelidir.” Yine Belediyeciliğin hizmet ve ti- <aret mefhumuna temas etmiştik. Binaenaleyh Türkiyede herşeyden evvel Belediveciliğin modern mâna- sm anlamak ve anlatmak zarureti vardır. İsmail Hakkı TAN Bugün imtihanda gayenin hafıza yükünü İmtihan sırasında ecelteri döken bir talebe Şeklini Değiştirmeliyiz YAZAN: Baltacıoğlu Sual sormak pedagoğ işidir. K Karşısındaki talebenin ruhi durumunu sez - mek te psikolog işidir. etmelisiniz. 2 — Herşeyden önce derslerde, bütün öğretmenlik ha- yatınızda olduğu gibi ona yardımcı olduğunuzu sezdiriniz. 3 — Dam- dan düşer gibi sualler sormayınız; hattâ sual bile sormayıp konuşu- ildiğini, öhşündüğünü #öylk yebilecek bir hâle gelmesine yar- AMUVAEFAR Xx XOLMANI Okumuş Adam Kime Derler? Okumuş adam kime derler? Oku- muş adamın altı vasfı vardır. Eğer bu vasıflar sizde varsa, kendinizi 0- kumuş bir adam telâkki edebilirsi niz, 1 — Anaisanını iyi bilen ve iyi kullanan, 2 — Terbiye ve nezaketle hareket eden adam. Çünkü tavır ve hareket düşünüşlerin karurlaşmış, ve âdet haline gelmiş şekilleridir. 3 — Zevkiselim. 4 — Müteessir olmak ve etmek kabiliyeti. 5 — Mütemadi fikri bir tekâmül göstermek, 6 — Fikri, hayata geçirebilmek kabiliyeti, Bu vasıllardan ker birini ayrı ay- rı tetkik edelim; İ 1 — Lisanı Lisan fikrin, bu sebeple ha- yatın ifadesidir. Lisan sadece fi- kirleri ifade için bir işaret veya ses ten ibaret bir vasıta değildir. Bit nda! mın kullandığı sözler, dimağının içini gösterir. Eğer kafası karmı karışık ise, sözleri bunu gösterir. Bu sözler de fikirleri gibi karışık- tar, Eğer kafası muntazam işliyor. #n, konuşması da muntazamdır. As): İna lisanını doğru ve kuvvetli kullan» makta gösterdiğimiz kabiliyete gö- re ilim ve irfanda ilerlemiş oluruz.! Bunu fert olarak nasıl elde edebili- riz? Eğer iyi yazılmış Türkçe eserle- ri okur, iyi Türkçe konuşanları din- lersek, iyi Türkçe yazar ve oküya- biliriz. dım ediniz. 4 — Cevabı sorduğu- nuz suale cevap teşkil etmese bi- le söylemekte önce serbest bırakı- Paz; dönüp dolaşıp size cevap vere- bilir. 5 — Gençlerin bir zaman si- #in de telebe iken geçirdiğiniz im- tihan saatini yaşamakta olduğunu, yani fevkelâde ruhi bir kriz halin- Ananelerimize | Dokunmıyalım! sai Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Bazı gazetelerde, omecmualarda satırların arasında “an'anelerimize do kunmıyalım” teranesi yer almaya başladı. An'ane, bir milletin tarihi e- serleri, mefahiri, eski sanati, tarihi hâtirası ve yâdı olan şey demek de- w'ane” oldukları mazi, ve bizim hayat seyri kâmülümüzün' başı ve kökü oldukla- rı için saklarız. An'ane, cemiyetlerin hayatında, mazinin akışında şekil a- lan, muayyen bir zaman hayatiye! ni muhafaza eden, zamanın seyri akışı içinde şeklini değiştirip, yeri: başka fikirlere terkeden teamitiller. dir. An'ane hı fikir müstehaseleridir. An'aneperest- lik ise, irtica cehenneminin nöbet- çünkü ir. rakârlık yo- lundan gidilir. Eğer an'aneleri ebedi surette muhafaza etmek icap ederse, terakki ve tekâmülün, hayatın dur. ması,, dünyanın ters dönmesi lâzım- dır. “An'anelerimize © dokunmuyalım, bunlar birer milli hâtıralardır.” Ha- yır. An'aneleri yaşatmak için, üzeri- İne milliyet hırkası geçirmek, inkılâp çılığın ayağına karpuz kabuğu sok- maktır. Milliyetçilik her kapıyı açan bir maymuncuk değildir. Milliyetçi- yiz. Bu toprağın milli istiklâl ve hâ- kimiyetini, içinde hayatiyetini muha- faza eden, dinamik bir tekâmülle ha- yata ve İstikbale koşan müessesele- rini, benliğini yaşatmak ve yabancı de bulunduğunu unutmayınız Telebe hayatımda iki imti- han vakası vardır ki bun- ları burada nakletmeyi fazla bul- muyorum. Vefa idadisinin 4 üncü Sınıf fransızca imtihanını geçiriyo- rum. Mümeyyiz siyasi bir cinaye- te kurban giden Zeki Beydi. Kara tahta üzerine fransızca cümleler yazdırdı ve terelime etmemi İstedi. Çabuk ve doğru tercümeler yap- tım, Mümeyyiz çok memnun oldu. İbarelerden birinin içinde Les che- vaux Kelimesi var, bu kelimenin müfredi nedir? dedi. Durdum. Çün kü bu güç cümleleri o kadar ça- buk tercüme eden ben cheval ke- limesini bir türlü hatırlıyamıyor- luyordum. Çok iyi bir mümeyyiz olan merhum Zeki Bey içinde bu- ıduğum garip ruhi hâleti sezi- yor, tatlı tath g ordu. Ka- lin kafalı bir adam olsaydı en âşa- Bu $onümuramı kirardı. Fakat öy- le yapmadı. Kâfi, çıkabilirsiniz de di. Hem 10 numara, hem de dere- ce almıştım. Kapıdan çikar çıkmaz kelimeyi hatırlamıştım. Suâl sor- mak pedagoğ işidir. Karşısındaki talebenin ruhi durumunu sezmek gözlerden korumak için milliyetçiyiz. An'anelere, tahaccür etmiş fikirlere, terakki ve tekâmtlün önüne kayalar gibi dikilen sönmüş yanardağ taşla- rma bağlı değiliz. İnkılâpçıyız. Te- rakki ve tekâmül yolunda önümüze çıkan her engeli çiğner geçeriz. Ta- İrih, mazi, bütün şan ve şerefile, bi- izim başımız, kökümüz temelimizdir. Tarihe bağlıyız. Mehdelmiz olduğu için. Tarihi devirleri aşar geçeriz, hayatımız istikbale bağlı olduğu için. Hayat zamanın kuyruğunda asir- lardan, asırlara, devirlerden devirle- re akarken biz an'anelere bağlı kal, mayız. Atatürk inkılâbının dinamik ta patköloğ işidir. motörli, milliyetçilikle, inkılânçiliğı 2 — Terbiye ve nezaket; Terbiye ve mezaket bazıları nın (zannettikleri oOve (o hayatta tatbik ettikleri gibi (oOinsanın ü- zerine sürülmüş bir cilâ değildir. Bu insanin içinde ve şahsiyetindedir. Birinci alâmeti, tam içtimai olarak hareket etmek olduğu gibi, daha de- rin mânaları da vardır. Eğer terbiye ve nezaketin hakiki mânasını anlar. sak, hepimiz, hir centilmen olabili- riz. Terbiye ve nwsketin hakiki mâ. nası; Başkalarına karşı hürmet duy. mak ve göstermek. ve insanın şahsi. yetini yüksek tanımaktır. Terbiye ve nezaket başkalarının fikirlerine, haklarına, hislerine kar. İşi da hürmeti icap ettirir. Hiçbir in- sanin, hiçbir meselede başkalarını tahkire hakkı yoktur. Münakaşa ne- zaket ve terbiyenu sınırıdır, bu w- nırı geçip tahkir» tecavüze geçen bir adam, bir daha wezaket ve terbiye hudutlarma avdet edemez. Centil men olmanın en birinci şartı başka. larına zarar vermekten, başkalarını incitmekten kaçınmaktır. $ — Zevkiselim, dianiza söre beğendiğiniz seydir. Zevkiselim, temyiz kabiliyetinin O tekâmülünü icap ettirir, Bir adam gördüğü seyin, kökünü, bu şey etrafında söylenen- leri, hisleri, fikirleri bilmezse, bu nun güzel veya fena olduğunu takdir edemez. Zevkiselim, güzeli a onu tanıdıktan ve bildikten sonra essüs eder. birleştirmesindedir. İnkılâpçı bir millet, an'aneperest olamaz. Tariki kıymet ve hâtirası olan an'anelere selâm verir geçer, inkılâbın, inkılâp- cılığın an'anesini yapmağa çalışırız, İnkılâhın seyirlerine uyarak, yeni ve yüksek medeniyetlere akmak vazife- sile mükellefiz. An'ane, irtica kapısı. ni tutuyor. Yolumuz, geriye değil, ileriye doğrudur. Atatürkün cizdiği hedef te budur. 4 — Müteessir olmak ve etmek ka-! DİKKAT: biliyeti, Okumuş adamla, okumamış adam arasında müteessir olma ve etme ka- biliyeti çok farklıdır. Bu teessür has- sası, eşyayı dimağa aksettirmek me- selesidir. Cahil bir adam derhal ne- tice çıkarır, okumuş adam neticeyi İçıkarıncıya kadar birçok yeni fikir. ler toplar, bunları derinleştirir, tah- (Ml eder, ondan sonra hüküm verir. | Okumuş bir adam yeni öğrendiği bir şeyi, eskiden bildiklerile karşılaştı rir ve bu yeni şeye karşı alnes- İğ tavır ve hareketi keşfeder. Oku muş bir adam hâdiseleri tecrit eder, İtahlil eder, tecrübe eder, bu suretle tenkit kabiliyetini kazanır. Bu se beple cahil bir udamdan kuvvetle duyar ve duyurur. 5 — Fikri tekâmül İnsanın fizyolojik tekâmülü, şah. İdamarının sertleşmesiyle durur. Di İmaği tekâmül ancak hayata ve dün- a açık ve ileri bir fikirle bakmak ta iflâs etüğimiz dakika durur. O- kumuş bir adam okumak arzusunun İve ihtiyacının hiçbir zaman tüken. İmiy: eğini bilir. O daima veni vâkı- alar, yeni fikirler arar. Dimağı mü- temadiyen inkişaf eder. Büyük bir ekseriyetin dimaği tekâmülü erken durur, çünkü bunlarda terakki ve inkişaf arzusu erken biter, 6 — Fikri, kabiliyeti, Bu, yapabilmek, barekete geç- mini An'anelerimize dokunmıyalım, tera neleri gazeteler ve mecmualarda yer alıyor. Biz, Milliyetçiyiz, İnkılâpçı. yız, Cümhuriyetçiyiz, Devletçiyiz, LA yikiz, Halkçıyız, fakat an'aneci de- Ziliz. Bu altı umde de, muasır terak- © ki ve tekâmilllin en İleri umdeleri- dir. Soldan geri bizi irticaa çeken da- vetlere karşı müteyakkız olmak, in- kılâpçılığın hayatı ve selâmeti nami- İna yol kesmek vazifemizdir. kullanabilmek © kabiliyeti muş mütefekkirle, düşünen cahil a- rasındaki fark, ikisinin de düşünmi- ye sarfettiği zamanda değil, fakat düşündüğü şeylerdedir. Cahil veya yarı okumuş adamın, düşünceleri, kafese kapanmış bir kuş gibi bir ta- raftan bir tarafa sıçrar, fakat hiçbir yerde karar kılmaz. Okumuş bir a- dam, fikri, bir rehber olarak kulla. nır, ve bunu hayata tatbik eder, O- kumuş bir adam için fikri, ameliye haline getirmek kolaydır. Bilerek ha reket eder, yaparak daha fazla öğre- nir, fikirleri fiil kalinde şe Yalnız konuşan. miyen ve geçiremiye: kumuş dahi olsa bu fikirler kafasın- da kaldığı için mevcut sayılamaz. Okumuş adamin en büyük vasfı, e kumak, öğrenmek. bilmek, bildikle- rini tahlil edip neticelere varmak, © ve bu bilgileri başkasına verebilmek, ve hayata geçirebilmektir. Peikalağ alır, havata geçirebilmek

Bu sayıdan diğer sayfalar: