15 Ocak 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

15 Ocak 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| 15.1-1939 Çakırcalının İzi Bulunamıyordu Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresı: 60 Bunun Sebebi de Efenin Yalnız Köylerden Değil, Kumandanlar Muhittinden de Gizli Eller Bulmasıydı tara hareketle Çakır. B" calıyı o bulmak, mak değil de geçtiği yolu, & istikameti bile anlamak İl dı. Nitekim Nazilli, Milâs, Ödemiş, Muğla, Denizli, Alaşehir, Manisa, Salihi ve civarlarında dolaşan bunca mütrozeler de Çakırcalıyı bu Yanıyor, peredö olduğunu öğrene- miyorlardı. Tabildir ki, bulamaz, öğrenemezlerdi de. Çünkü: aşta Kara Sait Paşa olmak B üzere bütün müfrezelerin başları zulüm, dayak, küfür, haka ret, hapisle köylüyü bayağı &sin- dirmişler, hükümetten soğutmuş- lardı, Takipçilerin nazarında he- men bemen her köylü Çekırcalı- Dın yatağı, habere'siydi. Bu yalan değildi. Fakat köylü böyle olmak- ta çok haklıydı. Kara Sait Paşa, uğradığı köy- lerde, köylüleri bayıltıncaya kadar döverken, roze kumandanı, af- İfedersiniz, ana, avrat söverken, jandarma çavuşu köylünün varı- bı, yoğunu sökerken, dier köyde Çakırcalı, köylünün çenesini ok- şayor, yarasına merhem oluyordu, Hapis edilen suçsuz köylülerin ço- Yuğuna, çocuğuna geçimlik. gelin lere çeyizlik, fakirlere tohumlük para dağıtıyordu. Elbette köylü Çakırcalı tarafı olurda. en artık Çakırenli İle ancak tesadüfün bir cilvesi olarak karşılaşacağıma oOemin olduğum halde dağdan dağa dolaşıyor, ara- sıra dinlenmek için de Ödemişe geliyordum. Bu dolaşmalardan bi- rinde, Darı ovasında Kara Ali çe- ğa Karlıkderede kurduğum bir gece pususuna Tekeli oğlu çetesi- ni düşürmüş, dört kızanım tepe- Jemiştim. Diğer müfrezeler de, arasıra böy le çetelerle karşılaşıyor, çarpışı- yorlardı. Fakat beni, diğer müfre- zeleri böyle ufuk tefek çetelerle karşılaştıran tesadüfün, aylar geç tiği halde, bize Çakırcalı Efenin, kendinden vaz geçtik, izini olsun göstermemesi tuhafıma gidiyor, içimde ağıza alınmıyâcak şüphe - ler uyandırıyordu ve kimseye a- çamadığım bu şüpheler de gittik- çe zihnimi bulandırıyor, tırmah- yordu. Bir gün Ödemiş çarşısında ge- ziyor, etrafı gözlüyordum. Redif kumandanı kolağası Hamdi Beyin, ötedenberi halini beğenmediğim, hattâ Çakırcalı Efe ile gizllee mü- nasebette bulunduğunu sezinledi- ğim reji kolbaşısı Döşemeci Meh. met ağa le bir yerde oturup içtik lerini gördüm. İkisini de uzaktan göz hapsine aldım. Bir hafta de- Sam eden gizli çalışmam bana çok şeyler göstermiş, öğretmişti. Kumandan Kara Se Paşanm > d esi, mülrezelerin mz le taban tepmesi hep boşunaydı, Çakırcalı efe kaleyi 4- çinden fethetmek yollarını bul Sauştu, Yalmız köylerden, köylü. erden değil kumandanın muhiti. den, dostlarından gizli eller tut. uçtu. Bu şartlarla elbette Çakır dali efe tutulmaz, müfreze kumün- ye tanlardan da olsa elbet- danları şeytanlar te Çakırcalının bulunduğu yerleri bulamazlardı. ——. grarımı vermiştim artık. Kok başının maskesini yüzünden sıyıracaktım. O yine vr görüşmüşlerdi.. Kolbaşı, Beyden ayrılır ayrılmaz, di mhanleğin. zamanki gibi Fur Vo: de Vasilin bahçeli gözinosna git- vel ve yine giziler Vasile yazdır dip kâğıdı koyguna sokmuş, kiğ- dan Çakıcı çeşmesine giden YO gz Başçavuşum Kümil e iki neferim yol" tenha air ye rinde kolbaşıyı sıkıştırmışlar, öZe- mişler, Hamdi rinde aradığım kâğıdı bulup çikar mışlardı. Ark işin içyüzü bütün çıplaklığiyle omeydana çıkmıştı, Redif kumandanı Hamdi be; müfrezelere verilen hareket emir- leri hakkında bilerek, bilmiyerek verdiği malümatı kolbaşı Mehmet ağa, mektupla Çakırcalıya bildiri- yordu. İşte delili de elimdeydi. Akşam ve kerahet vakti olduğu, bu vakitten sonra da görüşülüp anlaşımıyacağı için Paşaya ertesi sabah gittim. Elimdeki mektubu saklıyarak, işi kısaca anlattım. Sait Paşa, bu samimi haberlerimi iyi karşılamadı. Kolağası Hamdi beyi, kolbaşıyı korumuğa kalkıştı Bu durumda elimdeki mektubu Paşaya vermek suçun en önemli delilini elden çıkarmak demekti, Yapmadım bunu, Tabii aramızda, iki tarafa da hoş tesirler yapmı- yacak ileri, geri sözler söylendi. inanin yanından çikar çık- maz, müfrezemi jandarma bölük kumandanı Bayındırlı Meh- met efendiye teslimle Ödemişten ayrıldım. İzmir valisi Mahmut Muhtar Paşa, meydana attığım acı haki- katler karşısında çok düşündü ve: — Herif mükemmel bir ağ kur- muş etrafımıza desene. Bu hay- dudun benim yanımdaki adamlar arasında da eli var mı acaba”. — Onu bilmem paşam.. Yalnız, vaktiyle vali Kâmil Paşanın oğlu başta olmak üzere bir çok yakın larının Çakırcalının ortağı ve ada mı olduğunu Ödemişte bir çok kimselerden işittim. — Bu vaziyette bu haydudun e pori Salik sen görüp içe tiklerini şimdi bana bir rapor ha- linde yaz, ver de bir çaresine ba- kalım. — Bu raporu ne yapacaksınız siz Paşam?.. — Dahiliye Nezaretine gönde- receğim ve Kara Sait Paşanın de- ğiştirilmesi hakkındaki dileğimi bir de bu raporu bahana ederek tazeliyeceğim. — Şu halde rapora lüzum yok. Nezsrete yazacağınız £ tezkerede benim müracaatımdan o bahseder- $iniz. Ben de gördüklerimi, işit- tiklerimi dahiliye pazırına söyle- rim paşam. — Ay. Sen gidiyor musun?.. — Evet Paşam” Müsaadenizle ba işten çekiliyor, ve bugünkü vapurla İstanbula gidiyorum. efenin karşısında bir kukla gibi oynatılmak bana pek ağır geldiği için. ahmut Muhtar Paşa sert, ©- nurlu olduğu kadar doğru sözler karşısında hiddet, tereddüt göstermiyecek kadar da insa(lı bir zattı, Önüne baktı ve: — Çok haklısın Sadık. Dedi, : İstanbulda Dahiliye nazırı Talât beyin yanina girdiğim zaman Mah mut Şevket Paşa da oradaydı. Ver diğim haberler karşısında bu iki devlet adamı da çok acı duydular, çok kızdılar. Yaradılış itlbariyle pek sinirli bir zat olan Mahmut Şevket Paşa birden ayağa kalktı. Titizlikle: — Talât, dedi. Bu işle ben meş- Il olacağım. ma ruhumu, vüğudumu din lendirmek üzere izinle gittiğim Bursadan, polis müdürlüğü vasıta- sile aldığım seele bir telgrafla İs- tanbula döndüm. Dahiliye Nazir Talât bey, tekrar Ödemişe gönde- rileceğimi, emir ve talimat almak üzere Mahmut Şevket paşayı gör- memi söyledi. Yi arım saat sonra paşanm güler yüzüyle karşılaştım. Beni görünce : — Gel Sadık, dedi. Söyledikle- rin tamamile doğru çıktı oğlum. Takip kumandanlığına eski zap- tiye nazım Ali paşa tayin edildi. Vakıt geçirmeden git Ödemişe, Pek sevdiğim, saydığım paşanın ellerini öperek odasından çaktık- tan sonra hiç beklemediğim bir te sadüf, Beyazıt meydanmda Kara Süit paşa İle yüz yüze getirdi bem. Umduğumun tersine paşa gerçek- ten bir içtenlikle elimi sıktı, ve: — Sadık, gel alnından öpeceğim senin, dedi. Vakalar, hâdiseler hep senin dediklerini, tasmladıklarmı gerçekleştirdi. Çok yanıldım, seni de kırdım ben. Hoş gör evlâdım Dediğini yaptı. Öptü, öptü ve birçok hoş sözler, hareketlerle de gönlümü almak büyüklüğünü, er kekliğini gösterdi. İki gün sonra İzmire giden me- sajeri vapurunun salonunda ve eleyi insanlıktan ayrı, manevi bir kuvvet sahibi, kâinatta eşi, benze- ri görülüp ilmemiş kutsal bir yaratık sayan ve sanan çarpık rihinlilerin arasında idim vine. Bu adamlar o zamanki ve evvelki hükümet ve İdarelerin Çakırcalıyı kabina sığamıyacak kadar şişirtip şımartan fena hareketlerinden, beceriksizliklerinden aer duyacak larına ne de olsa, her biri ayrı ayrı KARLAR Erzurum, 6 Kânunusani rzurümün kış mevsimlerine mahsus orijinal bir çehresi vardır, Sonbaharın kışa yaklaşan günlerinde, Palandöğenden kopup gelen ruzgürların, kavak dalları a- Tasından geçerken çıkardıkları 15- lıkları dinliyen şehir, az sonra bir tesbih böceği gibi kendi içersine büzülür, sessiz, soluksuz, nefes al madan may:sı bekler. O zamana kadar her yer ayaklarınızın altın- da gıcırdıyan karlarla örtülüdür. Sokaklarda çocuk gürültüleri ye- rine zanka beygirlerinin boyunla- rında sallanan sayısız çıngıraklar işitilir.. Çarıklarına ot doldurmuş köylüler, kağnılarının peşinde pek nadiren şehire gelirler. Uzaklar bembeyazdır. Aylarca gökte mavi, yerde beyaz, gördüğünüz tek renk- tir. Bütün Şark yaylâsı şehirleri kış mevsiminde derin bir inzivaya çe birer canavarlık, yabanilik eserleri olmaktan başka değerleri olmıyan hikâvaleri ile efeyi övüyorlardı. (Devamı var) kilirler. Yalnız Erzurum tüyük bir hususiyetle onlardan ayrılır. İ Çünkü o, kendisini deniz kenarına m bağlıyan transit yolu üzerindedir. Ve bu yol onun ciğerlerine açılmış bir hava deMği gibi işler. İşler, fakat Kop müsaade ederse... K ne yüksek, nede alçak bir dağdır. Onu bir yaz gü- nü geçecek olursanız, bükülü, bu, gün görmüş bir ihtiyar kadar mu- nis görünen dağın huysuzlukları- nı tasavvur etmenize bile imkân yoktur. Tepedeki çeşmenin soğuk suyundan gülerek içersiniz, ve Er- zuruma doğru yolunuza devam © derken, rüzgârdan eğrilmiş demir direklere, tipili havalarda felâket- zedeleri kurtarmak için hazırlan- mış sığınağa ve onun iri bir çan taşıyan beton kulesine bir şey an- lamadan bakarsınız; onun hudut- lari aşan hırçın şöhretine dair duy Ona bazıları satlıcan derler, vâ- kıâ iki tâbir biribirine oyakmdır. Fakat bir rivayete göre satlıcan Türkçede zatürreenin adıdır eskiden zatürree ile zatülcen; hastalıklarınm biribirine karıştığı zamanlardan kalmıştır. Nasil derseniz diyiniz, bu da en ziyade kiş mevsiminde görülen hastalıklardandır. 1 Ancak burnda verem hastalığıdır. verem hastalığı ciğerlerde başla- dıktan sonra zatülcenp çıkar, yasi akeiğerin etrafındaki zarım İçeri- sinde su toplanır. Bazılarında ci- Zerlerin hiç bir tarafında hastalık belli olmadan zatülcenp baslar, Zatülcenbin veremden başka hir hastalrktan ileri geldiği de olur. Meselâ zatürreeden sonra, akci- Eerlerde kan toplanmasında da za- tüleenp geldiği | vardı Fakat o vakit bile verem hastalığı hata gelmelidir, çünkü o hastalıklarm hepsi vereme yol açarlar, hele bir romatizma hastalığı arasında 7n- tülcenp olursa zatülcenp romatiz- madan mıdır, yoksa romatizma ün, zatüilcenp te veremd. idir, pek iyi bilinemez... Bundan do- Tayı hekimler birinde zatülcenp hastalığını teşhis edince bunun için veremden başka bellibaşlı bir sebep bulamaymen verem hasta- ığmı hiç unutmazlar. Zatülcenp akelğerin etrafındaki zarın İltihabı demektir. İltihap ba- rilarında kuru olabilir, yani zarın İçinde su bulunmaz. Fakat cofun- da zarın içinde az çok su toplanır, bazılarında yalnız bir tarafta, ba- zılarında iki tarafta birden. Suyun kanlı yahut cerahatli olduğu da yardır. Onlar daha ağır hastalık. lardır. Bu mevsimde en çok göri- len, kansız ve cerahatsiz. berrak / çtopliyan zatüleenplerdir. nen baslanmicr bi rında pek hafif olur: Göğsün bir tara- İında azıcık sancı, kuru bir öksü- rük o kadar, Yalnız, zaman geç- tikçe insan zayıflar, kuvvetten düşer... Çoğunda hastalığın bat langici üşümekle ve Gitremekledir. Göğüste sancı siddetli olur, her harekette, her öksürükte artar. ateş birdenbire o yükselir, aksam 39, sabah 38. Öksürük gene kesik kesik ve derinden çıkar gibi. Gö- ÖĞÜTLERİ ZATÜLCENP üste toplanmış olan sn çokca o- Tursn nefes darlığı da çok olur. Nabzı da o vakit acele acele star. İnsan ancak su (toplanmış olan tarafına yatahilir; öteki tarafa ya- tımca nefes darlığı artar. Tabii, iştah kesilir, dil paslanır. Göğüste sa toplanması altı gün kadar sürer, ondan sonra beş alt gön de haliyle kalır. O müddet içinde ateş İntizamsız devam eder. Daha sonra su kaybolmiya baslar. Bunun başladığı da fazla terden ve İdrarın artmasından anlaşılır. Bü- tün hastalığın müddeti dört hafta- dan, altı haftaya kadardır. Tahli, birçok müstesnaları da olur, Razt- larımda pek uzun sürer, suyun ya” vaş yavaş kaybolduğu görülür. Fakat ne de olsa, zatülcenn me- rak edilecek br hastalık değildir. Bu hastalıktan giden pek mistes- nadır... Göğüste toplanmış olan su akciğerleri verem muhafaza eder. Onun icin zatül- cenp hastalığında hekimler suyu ancak pek ziyade olup ta nefesi pek sıkıştırdığı vakit cıkarırlar Yalnız, istirahat, yatakta kımıl. damadan laka İstirahat sart- tır. Ateş düsünciye kadar, düştük- ten sonra da daha hir kaç gün ya- takta iştirahat. Hastalık ancak Is- tirahat etmiyenler için tehlikeli 0- labilir. İdrar icin bile yataktan kalkılmaz. Çünkü göğüsteki su zi- yade olursa hareket ederken in- sanin nefesi kesilir... Ates kesildik- ten sonra kalkanlarda da atesin tekrar, geldiği vardır. Onun için ateş kesildikten sonra da kuvvet | gelinciye kadar İstirahat lâzımdır. Zatülcenp geçtikten, su kayhol- duktan sonra da hemen işe basla. mak doğru olmaz. Hiç olmazsa «l- tr ay kadar daha —hastalık zam. nında olduğu gibi, dalma yatakta değilse de— gene İstirahat pek lii- zumludur. Hava tebdili yapmak, acik havalı bir yere gitmek miim- kün olursa daha iyi, fakat ktira- hat hava tebdilinden daha lüzum- Vudur, Bir de, iyi beslenmek... Hast Irk icinde ateş devam ederken «w- lu gıdalarla, sonra nekahat asna- stnda bol ve kuvvet verecek gi dalarla,.. İstirahat ve iyi beslen. mekle zatülcenpten sonra gelebi. lecek olan verem hastalığının da önü alınır. hastalığmdan | duklarınıza inanmazsınız. Bu ha- liyle Kop, kırk günlük evvelkine rağmen, kokusunu dışarı vermi- | yep yle Rar ğe, şayi şöhretine lâyık olduğu- nu ispata başlar. Yavaş yavaş, amansız bir hale gelir. Ona lâf an latmak, ondan yol almak, bir yan dan öbür yana geçmek kabil de- ğildir. Kop artık bir kapalı kapı- dır. Tablat kuvvetinin kapadığı bu kapıyı, insan kolu zorlar, Günler- €e © bütün bir bölgeye hükmeden zorbu kazma ile, kürekle yola ge- tirilmeğe çalışılır... Bazan dört metreyi aşan karlar içinden bir tünel açmak kabil olursa Bayburt- ta biriken kamyonlar Erzuruma, Pırnakapan'dakiler ise, Bayburd'a bir sel gibi akarlar. Ve sonra yi- De bir hareketsizlik, yine bir ses- sizlik... ransit yolunun kış mevsimin- de, böyle oldukça mühim fasılalarla işlemesi bir zaruretmiş.. Yol işlerile uğraşan teknik adam- ları: — Yine mi kupandı? Sualinize: — Ne yapalım efendim, rökim şu kadar, kar bu kadar, 300 amele çalıştırıyoruz, dün bir parça aç- tık, fakat geceki tipi yine kapa- mış... Yapılacak bir şey yok ki, cevabını verirler. Bazan bu fasıla bir hefteyı, on günü de aşar. Gaflet edip Erzu- rumdan dışarı çıkmış bulunursa- niz, ya Pırnakspan kahvesinn peykesinde, veya Kop sığınağının sobası başında pineklemekten baş ka bir çare bulamazsınız Kışın transit yolu üzerinde se- yahat etmek vaziyetinde bulunan- lar, hayli heyecanlı bir mâcersya atılmış bulunurlar. Yolda kalma- nın, tipiye tutulmanın şurada bu- rada riecburi gecelemelerin ken- dilerine mahsus zevkleri vardır. Fakat bu orijinal ve muhataralı keyfi bozan tek mahevi yük ame- Jel mükellefenin halidir. Doğu mıntakası köylüleri, mem leketin diğer mintakalarına naza- ran daha fakirdirler. Bunun için yol vergilerini hükümet U hezire sine para olarak yatırmak kudre- tinden ekseriyetle mahrumduwlar, Bu sebeple kanunun hükümlerine uygun olarak mükellefiyetlerini ALTINDA KOP GEÇİDİNDEN ERZURUMA bedeni hizmetlerile ödemeğe mec- bur kalırlar, Bir kısmı yazın şose kenarlarına yığılan taşları kırar, bir kısmı ise kış mevsiminde, ti- pinin yığdığı karları temizlemek vaziyetinde kalır... Keskin bir soğuk altında, met- relerco yüksekliğindeki karı kü- reklemek, bazan bastıran tipiye, çıplak yerlere vurdukça yakan ruz gra rağmen bu işe devam etmek güçtür. Onları bu”şartlar altında çalışırken görmek insana büzün veren bir manzaradır. Soğuktan sızhyan ellerin güç tuttuğu kazma, yı sallamak, yorulmadan We bik- madan İşlere devam etmek bazan imkânsızdır. Altlarına ot doldurulmuş olma- * sına rağmen çarıklar su içinde, &- rada sırada ağıza götürülerek 151 tılmağa çalışılmasına rağmen eller buz gibidir. Yırtık elbiseler soğur ğu bir baca gibi kendilerine çe kerler.. Fakat her şeya reğmen çalışmak lâzımdır. Yoksa, kına renginde kenellere sarınmış fen memurları icap eden gayretle çe lışmıyan ve iyi randıman vermi- yenlerin çalışma günlerini arti rabilirler. e bü bedeni çalışma, yol mükellefi- yetinin bu, hizmetle ödenmesi şekli Şark vilâyetlerinde elddefi halkı ezen bir mahiyettedir. Her sene yol vergisini ödemek mecbu- riyetiyle karşılaşan köylü, ne ya- pacağını şaşırır: Para ile ödemek ekseriyetle im- kânsızdır. Bedenen çalışmak ise, ondan daha güçtür, Bu güçlük, Türkiyenin diğer mıntakalarına nazaran yüksek olan Şark mınta- kasının sert ikliminden ileri gelir. Buralarda toprakla, bina ile, yolla meşgul olanlar çalışmalarını sene- nin dört ayına sığdırmak mecbu- riyetindedirler. Hazirandan evvel karların açılmamış olması, eylül den sonra ise soğukların başlama- $ı yüzünden faaliyet durur, Eldeki dört ayda ise köylü, her şeyini yapmak mecburiyetindedir, Ekinini, o zaman kaldıracak, tar, lasını o zaman sürecek, elindeki eşyayı o zaman pazara İndirecek- tir. Bu dört ayı kendine hasretme &e, hayatını idame etmek zarure. tiyle metburdur. o Düşünülürse, Şark bölgesindeki bütün mşüattar ki ve bu meyanda yollardaki faa- liyet te yaz aylarına inhisar eder, Binaenaleyh, bedeni çalışimağa re Za gösterecek köylü, ya kendisi $- çinlüzumlu vakitlerden tasarrufa veya kış mevsiminde her itibarla çetin bir çalışmağa mecbur ola- caktır, B” vaziyet karşısında, köytm- ler, ekseriyetle maddi im- kânları mevcut olmamasına rağ. men mükellefiyetlerini nakten ifa. ya rıza gösterirler. Tabiatiyle bu- nu da vaktinde ödeyemezler. Verginin üzerine bir de ceza bi- ner, yine ödeme İmkânı yoktur, Ve artık bu borç bir türlü temiz. lenemez. Kanunun tatbik şeklinden ziya- de ruhuna taallâk eden bu mab- zurlar, bu sene yine ortaya çıktı- Tar. Kop yine kapanıyor, “Tahir gediği ve Zigana yine yol vermi- yorlar.. Ve mükellef amele yine yollarda soğuktan büzülmüş elleri le kazmalarını ve küreklerini sal lamağa çalışıyorlar,

Bu sayıdan diğer sayfalar: