31 Ocak 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

31 Ocak 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: 76 Üç Komitacı Başbaşa Aleksandr, Yaptığım Bütün Israrlara Rağmen, Mustafa İle Hüseyin Çavuşu da Evine Getirtti lenel de kapıdan bu dere- nla savulmazdı ya. Bu güzel bu kaba ve başına geldiğim zaman, k hatayı birden ha- bak . Ben parolayı söyleme: ayıvermiş. kızcoğıza da men döndüm. Çamın halka- çektim. Kapı 2- karşısında Hn kaşları çatıldı Bu seler, hiç şüphe- aretle kovacaktı mm açarken, fi- mi yıne suratı asıldı. #iz, ağır bir beni. Ki sıldadım: - Matmarel Belomore. Dedim, Kızcağızın ağzı açık kal maçtı. Moraran dudakları metmnun Yukle Repırdarken, sararan yanak- ları penbeleşivermişti. Gülümsi yen yüzünde sanki güller açılmış t. Utancından kızaran yüzünü ka- ücük pemek hem debeni selimlemak için başım önüne eğmiş, biraz da eğilmişti. Ve tatlı bir sesle: — Affediniz efendim. Buyuru- muz. Diyerek ilerlemişti, bana yol gös termiş özür dilemişti (Aleksandr Samef) beni misafir odasmda görünce Sadık diye hay- kırımş, birden üzerime atıtmıştı. Boynuma sarılmış yüzümü, gözle- i pır Ö kt duran anası, biribirlerinden güzel ve sevimli kızkardeşleri şaşkın şaş Kın bekışıyortardı. Aleksandr, ana sınışıkarısım, kardeşlerini birer bi- rer tanıttıktan sonra beni de on- lara: — İşte, İstanbulda beni ve Niko Isyı feliketten kurtardığını size söylediğim ve dostluğu ile iftihar ettiğim büyük dostum Sadık bu- dur. Sözlerile tanıtmış, beni tekrar tekrar kucaklamak, bağrına bastır makla hakkımda beslediği sevgi ve saygısım göstermişti, samimiyeti- ne gerçekten beri de inandırmıştı. Yalız #leksandr m ya?. Anası, karın, kardeşleri do, beni görme- dlkleri halde şimdiye kadar hak- kımda besledikleri gıyabi mubab- betlerini göstermekten geri kalma unşlardı. Aleksandrla karşılıklı geç tiğimiz masada çenelerimizi işleti- yor, bir taraftan da sert votka ile muhabbeti krnştırıyorduk. Yirmi dakika sonra gelen Nk kola Dimitriyef ile anası ve karısı da bana karşı kayıptan gelen bir kardeş kadar sevgi göstermişler - di. Ev, mübalâğa sanmayın, saym okuyucularım, bir yortu günü gibi şenlermiş, şereflermmişti. Ev hal kı, beni ağırlamak için didiniyor, çırpınıyorlardı. Bir aralık arkadaşlarım olduğu- nu öğrenen Aleksandr.yaptığım 1$- muhalefete, rağmen, Mus- şu da otelden gibi, evde lara da bir oda ayırmakla misa- na olan saygısını Hüseyin ça tirtti. Bana ol uğu ılmaz bir neşe ile gecenin süzgünlü, rdikten sonra çe- nsanlığı bekliye: n uzun uzadı ler hak - i kararları, bu anlarını, yapıla - birer birer anlattı, Ta - bii ben de, kendi ğim yardıma gi vazife hakkında mat vermekten çekinm ra, Dostlarım, rinde, arzularımıza uygun bir te teşeb- erinden görece- enerek — aldığım ir hi $ir bırakacağını umdukları büsümü a karşıladılar. Bağlı oldukları cemiyetin yardımların- dan faydalanmam meselesi bi atlerce meşgul ett — Kardeş, d isa i. Aleksandrla ber teşkilâtımızın Odesa şubesi ü; yapmıya çalışacağı klini şimdiden tayin edeme , her halde $ ndr da bu husustaki fik zadıya anlattıktan ime dikti ve etimizin, dedi. Bu İşte size çok büyükı hattâ hatır ve ha- yalinize ge ecek kadar şümullü yardımlarının da temini mi dür, Fakat, Bunun için k dakârlik... Muhatabımın sözünü kestim ve sordum: — Paraca mı? — Evet, Cemiyete kasarma bi raz para bağışlamakla ölçü nazi çüsüz, sa- yısız yardım görmek kabildir dos - tum, ETLE ŞEKER İkisi bir araya gelince tatlılı yah- ni olur. Omu da yiyebilirseniz, âfi- yet olsun. Fakat etle şekeri rada yemek hoşa gitmediği için tatlı yahniyi yiyenler pek azdır. Onlar İkisi de ayni sofrada ye nilseler bile ayrı ayrı yemek daha iyi gelir. Zaten benim maksadım da onlardan ayrı ayrı bahsetmek» tir. Etle şeker bizim İçin birer se- vinç alâmetidir. Bayramlarımızın birine kurban bayramı, birine de sadece şeker bayramı demekle be- raber her ikisinde de hem şeker, hem et yemek âdet olmuştur. Düğün yemeklerinin esası etle şe- kerdir. Ahpabımızı, birlikte çorba icelim, diye yemeğe davet ettiği- miz vakit bile yalnız sadece suya pirinç çorbası ile zerzevattan haş- ka hir şey yedirmezsek ayıp olur: Misafir çorbasmın içinde et par çaları aradıktan başka frrmda ki- rartılmış bir rosto, bir de tatlı is- ter, Zerzevattan hiç İkram etme #eniz de kusura bakmaz... Etle şekere gösterdiğimiz. bu rağbetin sebebi, şüphesiz, onların hayatımıza temel olmalarından İ- leri gelir. Vâkıâ, bir zamandanbe- rl yediğimiz yemeklerde vitamin aramak pek moda olmuştur. Etin vitamini kaybolmasın diye pirzo- layı şöylece hafif bir ateşe göste- rip yiyenler, şekeri de vitaminle birlikte almak üzere hamur tat İssı yerine çiğ yemişleri kabukla. rile birlikte yiyenler gittikçe ço- Enlmaktadır. Fakat vitaminlerin ehemmiyeti ne kadar büyük te ol- sa, vitaminler kömürün yanmasına hizmet eden körüğe benzerler. A- tesi yakmak için körük te lüzum. ludur ama, yanacak kömür olma- ymen yalnız körük ancak havayı karıştırarak etrafı soğutmıya ya- rar. Yaşamak, sağlık halinde bu- Tunmak için vitaminler lüzumlu olmakla beraber, gıdalarımızın te- meli - vitaminlerin o keşfinden sonra da - gene etle seker, bir de yağdır. Et yemeklerini yerken yağı da bulduğumuz icin onu ay- ren söylemeğe lüzum görmedim. Zaten, yetişecek kadar et yiyenler, fazla olarak yalnız şeker nrarlar, ayrıca yağa lüzum görmezler. Ya- ğin ayrı olarak lüzumu kendileri. Bi rerrevailn beslemek İsteyenler içindir... İnsanm dişleri bile et yemesi lüzumuna delâlet ettikleri halde, bir aralık et yemeklerinin herke- se zararlı oldukları söylemek te moda olmustu. İnsanm hiç et ve- meden pekâlâ yaşıyabileceğini, ha- Bu sayısız, ölçüsüz yardım sözü gözlerimi faltaşı gibi açmıştı. Me- rakla sordum; Bu şartla cemiyetinizden gö- reblieceğimi umduğunuz yardım- l wn biraz bahsedebilir misiniz N ikola, gülerek ayağa kalk Elleri ile omuzlarırm sarsa» rak: — Sadık, dedi, Öyle yardımlar ki, bunları sana çar bile yapamaz ve yaptıramaz. Meselâ. sizi şeytan. larla bile karşılaştırmadan Odesa- Petersburga götürmek, size olacak dinamit ve ekraziti Teşebbüsünüzden önce ve i Petersburgda, polisin de Bil, hattâ çar ordularının bile bula | mıyacağı yerlerde saklamak, ve Muhatabım daha sayıp dökecek- | ti. Fırlayıp ayağa kalktım. Sözünü | kestiğim Nikolamın ardı sırada A- | leksandrın sevinçle alınlarından öp | tüm ve; İ — Nikola, dedim. Yorma kendi- | pi. Bu yardımlar bana yetişir. Sen şimdi yapılacak fedakârlığın tuta- | | Söze Aleksandr karıştı. Büyük | bir ciddilikle: (Devam; par) yata lüzumlu olan o albüminlerin sebzelerde bulunacağını iddia ede- rek yalnız sebzeyle ve yemişlerle geçinenler hâlâ vardır. Fakat et yemekleri aleyhinde fi- kirler çittikçe değişmektedir. Seb- zelerdeki arbüminin eti» yerini tutabileceği zannı kimva İlminin şimdiki kadar ilerlemediği zaman- dan kalmıştı. Kimya âleminde slbümin det kiki ilerledikçe etle sebzenin bir o- lamıyncağı anlaşılmaktadır. İnsan vücudünün seklini muhafaza et- mek İçin albüminlerin bircok tür- Tüsü lâremdır. Vüvut bunları bazılarını sebzelerde bulur, bula- madıklarınm bir kısmını kendisi yapar, Fakat bir kısmını da yapa» maz, onlar ancak et yemeklerin. de bulunacağından et yemiyen vü- çut onlardan mahrum kalır, bu lamaymes da şekline halel gelir. Hele vicutları şekillerini ta- mamlamak çağına gelmiş, yani bülüğ yaşma gelmiş çocuklar icin 9 türlü albüminlere ihtiyac dal faxladır. Herkesin cüssesine güre yemek yemesi lâzmm olduğunu bi. lirsiniz. Halbuki bü miş büyücek bir çocu nün şekline ve güzelliğine halel getirmemek için, kendisinin iki misli daha ağır olan babası kadar st yemeğe ihtiyacı vardır. Şekere gelince, İnsanlar vücut- larının ona İhtiyacı olduğunu sim- diki fnbrika şekeri icat edilmeden pek çok asırlarca öncedenberi bi- İirler. Şeker kamrşindan veya nan- cardan şeker çıkarılmadığı zamam- larda da İnsanlar bal ve yemiş yi- yerek yahut pekmez içerek sekere ihtiyaçlarını temin ederlerdi. Vükif, bir aralık, şekerin aley- hinde de söz söyliyenler, çorukla- ra dokunduğunu iddia edenler cık- mişsa da onların da sayısı, hiç kal. mamış denilerek kadar, azalmış ter. Simdi herkes bilir ki vücudü- müzün hareketi, hattâ yüreğinizin işlemesi kanımızda mutlaka şeker bulunmasma bağlıdır. Beynimiz bile fikir çikarmak için kandan seker alır, Kanda Hizumu kadar şeker olmayınca vöcudümüzü ma- tacak olan yağ bile, eriyip kalori çıkaramaz. Et vücudümüzün yapı tasları de- mek olan albüminleri, şeker de yücudümüzün İşlemedne lürum- Va olan kalorileri temin ettikleri için en kiymetli , gıdalarımızdır. Ondan dolayı sevimli günlerimiz. bed etle sekerden daha fazlaca ye- erek G Baş tarafı dünkü saymırıda) hçük Hasan her gün yoğurt çalmak için kendisine lâ- zım olan mayayı onların yetişemi- yeceği ve ip bir yere wan direklerinin duvarla bir- köşeye bulam'yaca, aklamağa me or ve her gün, istasyonda bu- lunduğu sırsda, bu iki a kendi midenin, vle ayni çatı altında ayni 1 çeken ihtiyar keçiyi bile yi- rinden korkuyordu. tuğunun altın da getirdiği ekmeği ortaya koya rak ayran busaltmak İçin bir top- rak şanak getirmek üzere ocağ yanındaki köşeye gider, sofra başı- na döndüğü zaman o balçık gibi ekmekten ortada bir şey kalmadı ğını dehşetle görürdü. O kendisi bir şenak ayran içer, açlığı alışmış olan midesinin bi k asmadan, pösteki üzevirde ya nin yorgunın altına sokulurdu. Or asu dehşete düşüren, kat deşlerinin bu kuyu gibi da- İma vutan ve hiç doymıyan mide- leri değildi; eli boş olarak eve dön düğü zaman bu iki sıska mahlükün kendisine nasıl parlak ve büyümüş gözlerle ve nasıl sonsuz bir kinle baktığını hatırlayınca Şimdi de bu avazı cıktığı kadar bi “Ay . Trenin üçüncü mevki rından birinin penceresi Uzun boyunlu, kasketli bir baş uzanarak bakalım lendi Küçük Hasar melerine kul eski bir an kardeşleri- ina, #elik eşik ve yağlı bir tüyleri ür- periyordu. korkuy ırda: an.. Ayran!. vagonla- indirildi kir bıyıklı tanet,, diye maşrapayı titriye- uzattı. Adam minimini gözle rihi maşrapanın icine dikerek dire mndire açıyor ve sulu bıyıklarının ucundan © demlatıyordu. yranı yakalıksız Duldur tr dah Onu da ictikter cebiriden bır çeyrek alıp aşağı at- sonra yeleğinin te “Ver yüz para..! dedi ve etrafına bakın istasyon memurun- aşka kimse kalmamıştı. O da, hafiften kar çiselemeğe başladığı için, boynunu içeri çekmiş, trenin kalkınmasını bekliyordu. Çocuk gü- gümünü olduğu yerde bırak na koştu, çeyreği uzattı “Şunu ikı yüzlük yapsana! de di ak o- Memur cevap vermeden arkası- nı döndü ve hareket kampanasını çaldı Trenin penceresindeki uzun bo- yunlu adam eliyle ışaret ediyor: e diye bağırıyor. du. Küçük Hasan o tarafa koştu. Penceredeki “ant Ver çeyreği?,, dedi oruk dernel parayı uzattı, Tren yavaşça harekete geçmişti, Adem çeyreği yine yeleğinin cebine koy- duktan sonra. çaresiz bir eda İle: “Yok yüz para ne yapalım!,, de- di. Ge azn züçük Hasandan beş ak tı adım. ilerlemişti. Uzun bo yunlu adam pencereden uzanarak: akkını helâl eti, diye hağırdı Küçük Hasan hicbir. şey anlamıyormuş gibi bakakalmış tı. Tren hızisnıp usklaşıyordu. Te- kerleklerin gürültüsü arasında a- damın sesi tekrar duyuldu. “Helâl et bakayım, helâl et dil Küçük Hasan bir şeyler mark dandı. Sonra güğümünü alarak İs- tasyon duvarının kar tutmiyan bir kenarına çömeldi Kar adamakılı serpiştirmiye başlamıştı, Küçük Hasan eve eli boş dönmektense akşam trenine kadar beklemiye karar verdi. Soğuktan donan ellerini uğuştu- ruyor ve annesinin. keçi kırptıkla- makasla estiği kertikli saçları Bı kaşıyordu Rüzârdan gözleri ya- Yazan : ÜNLÜK HİKÂYE YRAN Sabahattin Ali şarıyor ve mavi gözlerini söran kir apaklanıy Akşama kadar bu kö di. Ara su uğuşturuş rek kafasını gönl du. e bekle ap di r, sonra tekrar çör » eki sisli boş Dü: ken k hiç bir şey mevcut olmadı ayağa kal geleci ğı için bu bur gibi ge aklına geldi Onun ağlamaklı görür gibi oldu. Üç küçük ço- kunu toprek bir damda bıraka- rak başka köylerde ve el yanında ma için didinen bu kadı » bir merhamet duyu- bir dinlenme ir kaç kore anası yü- bir ka na karşı gi yordu. Bunda biraz da, kardeşleri- ne karşı anasile ayni vaziyette bü aç mahlük haftada bir gelen zaval- hep o kin dolu bakiş- Ve anaları & tirdiği bulgurd yaparken kuru kuru hıçkırmak iktifa eder, evi bir parç ye çalışır, aki , bazan bir kelime bile konuş- madan çıkar giderdi Küçük Hasan onun ağzından babasına, veya her- hangi bir akraba bile duymamıştı. bildiğindenberi merak etmi sonr: ya dair bir kelime Zaten kendini ân bile bunları değildi. Hayatı istas- yonda ayran satmaktan ve küçük kardeşlerini beslemek'en ibaret Ve bunun için bir tek korkusu vardı: Ya anam yine gü rün birinde eve gelip bir kaç gün iniltiter içinde ve kendi ken- sanıyordu. e bir çocuk daha doğurur. beş da b rs> diyordu. Bu y safiri de doyurmak kend Köylü d nedense uzak k çün sonra on ma bira» şecektt onların mayı tercih edi- yorda, Kapılarını bir gün bir insa- Bin açtığı görülmemişti. Hayat es kisinden daha feci olarak devam e- decek, ve Hasan, günden güne sü tü azulan *htıyar keçinin İrem, le bu müthis mücadeleyi başarmı: ya çalışacaktı Gününün boş za- manlarını keçiyi otlatmi rıştan kısa kuru & getirmekle geçiriyordu, azın işleri o kadar fena de gildi. Sabahleyin serinc İn çıkarsa ıslasyona yorulm varıyor, ve “hemen hemen b güğümü satıyordu. Cebine doldur. duğu ufak paralar kadar, belki de daha fazla onu sevindiren bir şe de, &3ye dönerken yükünün h olacağı düşüneesiydi Sabah trende bütün ayranı sa tamasa bile akşam trenine kalı- yor, fakat istasyona . eki köylüler öğleyin ekmek yerken çok «ere bütün güğümü haklı du. 1 getiren gün daha trene yarım saat kala is- tasyon korkutucu hir alaca karan- ığa gömülmüştü. Ayazda ve kara likta kalkıp geri döneceğini düş nerek titredi ve hemen gitmek İs- tedi. Fakat bu sırada odasından di- şarı çikan İstasyon memüru trenin yakın olduğunu anlattı Trenin istasyonda kalkması bir oldu durmasiyle Küçük Hasan kapalı ve puslu pencerelerin ar- kasında hayal meyal belli olan san sekillerine bakarak trenin bir başından ösür başına koştu ve yran, tem'» ayran!, diye bağır. dı, kocaman kunduraları islak kumlarda gıcırtılar yapıyor, kar. lar bağırmak için açtığı ağzına do- luyordu in- Vazonların pencerelerinden dö- külüp yerdeki su birikintilerine ya yılan soluk müstakil ışıklar sıçrıya sıçrıya uzaklaşırken küçük Hasan güğümünü kavradı ve tahta maklıkh kapıyı iterek köy Du tuttu Daha karanlığa alışmıyan göz - rine kar parçaları vuruyordu. Güğümün içindeki ayran her a- par- yolu- hayvanlar k M üthiş e kadar sıçrıyun çam eruen k duğu» karanlıktan, bu seslerden ka Ayakk must aplamp rdu, yıları Savrulan güğümden e yerlere düt ağacını da- gözlerini ilerilere baztı Hiçbir şeyler göre Hava medi, olduğu gece- lerde n güzel ları & medikçe Elind bir «orku duvdu. güğü ü ve fırlata- mâşrapayı rak koşı gırtlağı çılmaz sesler * fırlatma Bunlar, ba “Ana, gibi vuyor, oszan da “*A, ah,, “A... ranlığa esi sırtına ve korkusunu yorda bir ka, inin üstüne yuvarlandı. fakat beş alt, adım sonra di Kalktı, tekrar daha vahşi bir “Ana... Ana',, derken sesi de yaklaşan ve kar üzerinde yormuş gibi süratli adımlarla etra- fında daireler çizen hay bağırışından farksız o Büzülmüş bir helde murları kar örtme erine uzanan vücudünü s calışırken © hâlâ biri- vuran dişlerinin arasın- nada bir kaz yi lerinin tahta kapısı gârin sesini dinli yerek küçük sanı bekliyer pek benziye lar ve Ha- onunkine bir korku ile £ etrafında kurtların sesini duydukça oi. lerine sokularak ağl yor köyün

Bu sayıdan diğer sayfalar: