17 Şubat 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

17 Şubat 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gündelik Gazete —— TAN'ın hedefi Haber- de, fikirde, herşeyde temiz, dürüst, sari olmak, karin gazetesi olmıya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1409 Kr, 2809 Kr. 50 , 400 1 Sene 6 Ay » 3Ay 1Ay 7 , 400 150 ,, Milletlerarası posta ittihadına dahil olmıyan öemleketler için abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16 9. 3,5 llradır. Abone bedeli peğindir. Adren değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mektuplar 10 kurus- lie pal iüvemi İzmmdir. paramanan aman amana ame ; : : GÜNÜN MESELELERİ “ Türkkuşu ,, Değil, "“Türkkartalı,, ğer bir gün, harp denilen kıya- met koparsa, biçare beşeriye- tin başı üstünde yırtıcı kartallar gibi üşüşecek olan tayyareler, — ihtimal bizi, güneş nuru (o görmekten bile mahrum bırakacaklardır: Çünkü her şeylerinden fazla, ve her şeylerinden evvel silâhlarım arttıran milletlerin ikide birde gözlerimize birer kor - kunç, tehditkâr, ve tedhişkâr yum - ruk gibi uzattıkları istatistikler, bu tahminimizi mübalâğa sandırmaya - cak kadar heybetli rakamlarla do - Tudur, Milletlerin hangarlarında kanad- kı birer cellâd gibi kıyamet gününü bekliyen tayyareler, günün birinde hep birden havalamırlarsa, dünyaya hayat veren her şeyle birlikte, güne- şi de, çelik bir bulut halinde örtebi- lecek mıktardadır. Fakat buna rağmen, bu müthiş tehlikeye karşı, bütün dünya ile bir- likte beslemek mecburiyetinde bulun Kduğumuz endişeyi hergün bir parça Jkurumu, dün, on beşinci yaşına bas- Ft İsönünün yüksek himayesinde, ve Fuat Bulcanın riyasetinde ken - disine on beş yılık © şerefli ve zengin bir tarih yaratan o Türk Hava Kurumu, yurd semaları - nın emniyetini, hergün bir parça da- ba kuvvetlendirmiştir. Türk Hava Kurumuna borçlu bu- landuğumuz takdirin büyüklüğünü ve derinliğini kavrayabilmek — içi bu müessesenin o şerefli tarihini göz den geçirmek kâfidir: Türk Hava Kurumunun en ve - rimli eserlerinden birisi olan “Türk- kuşu,, na, bugün, hiç tereddütsüz “Türk Karta, ismini yakıştırabi - iri: Çünkü o, on beş sene | evvel, yumurtasını gözlerimizin öntinde kı- Fan yavru kuş, bugün besli, genç ve kuvvetli bir Kartal halini bulmuş - tur. Türk askeri tayyareciliğinin en) fedakâr ve en feragatkâr yardımcısı olan bu müessese; bugün, kendi ba - Şına bir kartal ordusu haline gelmiş bulunuyor; 1935 yılında, yalnız 18 o plânör pilotu yetiştirebilen bu & müessese, bugün bu miktarı 400 e aklaştır « mış bulunuyor. i Bu gidişle, bu yılın sonunda, 400 rakkamının yerinde 600 hattâ belki de 700 rakkamını göreceğimize inaı mamak mümkün değildir. Ayni mü- <ssese, yüksek yelken uçuş pilotla - rının sayısını son üç yıl içinde 13 ten 232 ye çıkarmıştır. Bu tezayüdün, bu yıl ne kadar büyüyeceğini tah - min etmek de zor değildir sanırız. Bütün teşebbüsleri, ayni büyük mıkyas içinde tekâmül eden miles - sesenin bugün 268 plânörü, 145 mo- törlü tayyare pilotu, kırka yakın tay yaresi, 150 ye yakın paraşütü vardır. Ve bunların bu yıl, ayni nisbetler dahilinde artacağı da muhakkaktır. Müessesenin açtığı mektebe, bu yil Harbiyeden bile talebe gönderil- diğini öğrenince, tedrisatta gösteri- mi ilerleyişin büyüklüğü de anlaşı ir. Şimdi bir de, Türk Hava Kuru - Munün, anenk bir kısmını hatırla - Y'p sayabildiğimiz bu muvaffakıyet. lere hangi dar ,ve dik yollardan ge- gerek ulaştığını kısaca gözden geçi « gelim; Ölümü Ayakta Bekliyen Adam B ugünkü içtimai mezhep ve aki de davaları, hiç şüphe yok. ki, ortaçağ tarihini kana boyamış olan din ve mezhep davalarının istihalelerinden ibarettir. Bin ve- ya bin beş yüz yıl evvel insanlar, din, yahut mezhep ayrılığı beha- nesiyle birbirlerinin boğazına na- sıl sarılmışlarsa bugün de içtimai kanaatlerdeki tehalüfü vesile ya- parak ayni hırsla mücadele edi - yorlar. Yarın bu kanlı modanın da hi kiymetini kaybetmesi ve ye » rine » meselâ - ırk üstünlüğü da vasının geçirilerek yer yüzündeki muhtelif ırkların birbirini yok et- meğe kalkışması muhtemeldir. Eski davalar gibi bugünkü id- dislar da, İyi tahlil olunursa gö - rülür ki, geçim ve doyum ihti; cından doğmuştur. Açlar kıskanarsk veya toklar, daha çok doyumluk elde etmek istiyerek bu gürültüleri yaratmışlardır, yarın da yaratacaklardır. Fakat insanlık he- sabına esefle kaydolunacak fecia şudur ki tarihin her (devrinde bir milleti başka bir milet üzeri - ne veya ayni millet evlâdını birbir leri aleyhine sevkederlerin sesi, o sesteki delâleti açığa vurmak is- teyenlerin sesinden müessir ol - muştur. Meselâ Ebül'ulâ adlı bir arap şairi, İnsanlar arasındaki din ve mezhep davalatının esassızlığı- nı açığa vurmak İçin en mutans - sıp bir devirde şu sözleri haykı » rıyor: “Ey “gayri memnün. ar, nınız. Zira uğrunda kanlar dökmek istediğiniz dinler, sizden evvelge- lip geçenlerin dolabıdir, düzeni - dir. Onlar bu sayede mal toplamak istemişler, ve emellerine de er - mişler. Sonra ölüp gitmişler ama âdetleri yaşar kalmış!, © Yine o, başka bir beliğ şiirinde şu hakika- ti terennüm ediyor: “Hanif mezhe- bini gündenlerin (müslümanlsr de- mek istiyor) ayağı kaydı, boşuna yoruldu. Hiristiyanlar, hak yolu - nu bulamadı. Mecusi hayrettedir. yahudi dalâlettedir. Şu halde an - laşılıyor ki insanlar iki kısımdır: Birisi akıllıdır, fakat dinsizdir. Ö- bürü din sahibidir, lâkin akılsız - dırlar!,, iedani mülâhazslardan. ve kansatlerden dolayı insan - ların birbirlerini yemelerini ten - kit düşüncesiyle söylenen bu söz - lere şairin yaşadığı devirde kulak asan olmadığı gibi bugün de ayni hakikati müdafaa edenleri dinliye- cek kulak, zannetmeyiz ki, bulun- sun. Çünkü kavganın özü mideye dayanıyor ve mide, boyuna tat - min olunmadıkça iradeler sersem- likten kurtulamazl.. a * Medeniyetin merhale merhale yükselip tam bir olgunluğa doğ - ru yürümesi, malüm olduğu ü re, son çağ dediğimiz tarihi devre- de mümkün olmuştur. Siyasi, 9 - mi, edebi, ticari, mali ve ve hat - tâ dini bir çok inkılâplar bu son çağ başında vukun gelmiş ve 80 - nunda “medeniyetin olgunlaşma - sı,, keyfiyeti tahakkuk (o etmiştir. Fakat o inkılâplar arasında ne do- laplar dönmüş, ne ocaklar sönmüş ve ne kadar kan dökülmüş olduğu da tarih severlerce bilinen açık hakikatler cümlesindendir. İşte biz - İspanyada uzun bir zamanadanberi devam eden kar - deş kavgasından ilham alarak - o acı hakikatlerden birini bu müsa- habemizde ökuyucularımıza ha - tırlatmak istedik. Sahne, İspan - yadaki sahnenin hemen hemen ay- nidir, yalnız dava başkadır. İs - panyollar içtimai mezhep ayrılığı yüzünden birbirlerini öldürüyor - Jar, Bizim hatırlattığımız sahne - deki kardeşler, dini mezhep İhti- lifi yüzünden boğaz boğaza çel - y : mişlerdir. Araya giren yabancı - larsa - bugün olduğu gibi - sözde mezhebi alâka ile harekete geç - mişlerdir. Halbuki maksatları men- faatler elde etmektir. Şimdi sahneye geçelim: Pro - İn La İMLÂ KARIŞIKLIĞI DA BİR HAYLİ » Yazan: M. Turhan Tan testanlık - biraz da Osmanlı Türk- lerinin yardımı ile - yok edilmek» ten kurtularak ayakta kaldıktan sonra katoliklerin bütün düşün « çeleri bu yeni mezhep yolcuları - nı toptan ateşe almaktı ve dört anki HAZİNDİR i Yazan: AKA GÜNDÜZ ir dil kitabına olan ihtiyar « | muz derecesinde bir imlâ di siplinine de muhtacız, Çünkü imlâ karışıklığı da bir hayli hazindir. Bilmiyenler demeyelim de yanlış anlayanlar; «sidesi usturpu, ya * sasi mevcut olan İmlâmızı da sar- pa sardırdılar, Bunun başlıca sebeplerinden bi- ri (konuştuğumuz gibi yazalım)) fikri, öteki de (İstanbul şivesini & sas tutalım) teklifidir İkisini de yan Mış anlayıp yanlış betlettiğimiz i « çindir ki bugünkü imlâmiz Muhar rem üşuresine döndü: içinde bulun mayan bir kendi öz kaidesidir. “Konuştuğumuz gibi yazalım ifade manasına değil, imlâ ma, sına alıyoruz Konuştuğumuz gibi yazalım demek şivemizi imlâya ge çirelim demek değildir. Nasıl sade, külfetsiz, düz konuşuyorsak öyle ya zalım demektir, Dilin, kaldesi var olan imlâsın. bozmak manasını ne redeh çıkarıyoruz anlayamıyorum. Bir dilin Jügati, imlâsı, grameri bir dir. Bu üç esn» Üzerine yazılır; her- kes şivesine göre okur, söyler. Şi » velerin çeşit oluşu, imlâ, gramer di siplinini, hattâ lügat birliğini bo - zamaz. Fransızca bir türlü imlâ ve gramerle yazılır. Parisli, Marsil - yah, Liyonlu kendi ağzı ile okur, söyler. Buna: değişen dil kanunla” rı değil, şivelerdir Mendi gehyim, şincik geliyirim. hincik geliyum, şimdik geliyrim. de mekte ve okumakta serbestiz. Fakat bunu ancak şimdi geliyorum yaz- mak meeburiyetindeyiz. İmlâmı - zın kaldeleri vardır el kesesinden miras yediliğini etmeğe hakkımız yoktur, (Bu ekmey* yemiyeceyim) elim- lesi bozuktur. Doğrusu (Bu ekme- Ki yemeyeceğim) dir. Bunu böyle yarmak vazifemiz, ceşitli konuş - mak da şivemizdir. Bunları söyle- mekle imlâ öğretmenliğine yelten- miyorum. sadece güzel türkçenin kanunlu imlesindu anarşi baş gös- terdi polis çağırıyorum, i stanbul şivesi meselesi de bu na bilşik yanlışlarımızdan dır. İstanbul şivesi İstanbul şivesi deyip bol keseden savuruyoruz. Hangi İstanbul şivesi? Yedi tepe li İstanbulun yedi şivesi vardır Şiş li, Beyoğlu, Beşiktaş, Üsküdar, Ka dıköy şiveleri de cabası... İstanbul da çokça oturanlar bu şiveleri he- men farkederler. İstanbul sövesini konuşurken mi tercih edelim. yazarken mi? Konuşurkeni anlarım, fakat va - zarkeni anlamam, Çünkü © türkçe ve imlâsı; buzuk düzen, gelişi gü - zel, keyfe bağlı bir dil ve imlâ de- ğildir. Kalem birliği ile öyle bir kar - makarışıklığı. uğradık ki örneği w- zakta aramayınız. İste, benim su İ- ki sütunu derdurmayan yazıma kımız, Her stor ya baştan başa im Mâ hacasıdır. ya her satırında bir i- ki tane göze çarpar E, türkçe bu mudur? İmimız bu kadar derme çatma mıdı” Bunda Di! Encümeninin suçu yoktur. Bu suç bizlerdedir. Çala - kalem yazıyoruz, çala keyif öğ - retiyoruz. Bugünkü mekteplinin kafası ke - nar kasabanın çerçisine döndü İm lâmızı o hal getirdik ki görenler, yazı ile meddah hikâyesi anlatı - yoruz sanacaklar Birler bu lâuba- lilikten bu alışkanlıktan belki vaz- geçemeyiz, takat bizden sonraki « leri olsun yanlış yola götürmiye « Him, Hattâ bezlerden de bu gibi iş lerde (azcık zahmete okatlanma- mak hodgümlığından) biraz fe - dakârlik istemelidir. Meselâ var olan imlâ kaidele - rinin kitaplaştırıldığı günden son- ta e kitaba uymayan yanları» mızı ve eserlerimizi, Kültür Ba - kanlığı, (tapon mal) diye ilân etme lidir, (Sonu: Sa, 10, Sü. 5) gözle etrafı kollıyarak protestan - lara çullanmak için fırsat arıyor - lardı. Katolikleri kışkırtan ve bu ülkü etrafında gönül birliği yap * | malarını kolaylaştıran cizvitlerdi. İsâ namına akla gelmez ve Siğ - maz dalavereler çeviren bü çi İ zenbaz papazlar bilhassa protes - tanlığın beşiği olan Almanyada çalışıyorlardı, bütün katolikleri daimi bir heyecan ve sönmez bir hınç ateşi içinde tutuyorlardı. Pro- testanlar da “su uyur, düşman u- yumaz,, diyerek uyanık duruyor - lardı, Fakat kendi sralarında Ba : likler, üçlükler yüz gösterdiğin - den bu uyanıklık biraz da hasta - ların uykusuzluğuna benziyordu. Pe bu durumda bir gün Be hemya katolikleri, iki üç protestan klisesini yıktılar ve on - ları heyecanlandırdılar. Almanya imparatoru Rudolf Lettre de Ma - jJeste diye meşhur olan bir ferman» la protestan kiliselerini devlet hi mayesi altına almış olduğundan bu tecavüz, imparatorluk makamı nı da müteessir etmek gerekti. Fa- kat o makamda cizvit terbiyesiyle yetişen Matyas bulunuyordu. Bu sebeble protestanlar kendi hakla- rını kendi kılıçları ile müdafaa et- leziz Sen Budala mısın A İmredi? Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel da di mek zaruretini (o hissettiler, Bo - hemya derebeylerinden kont 'Tur- n'in başına toplanarak silâha sa - rıldılar, Kont Plâtin Fredriki de Böhemya kralı ilân eylediler. Bu hâdise “otuz sene muhare « besi,, nin başlangıcı olup (1587) yı- lında vukua geldi ve (o Almanlar Almanları, Çehler Çehleri, Çek - ler Çekleri mezhep ayrılığı hıncı ile öldürüp dururken araya Dani- marka kralı Kristiyan girdi, onun ardından İsveç kralı Güstav Adolf harekete geçerek ordularını Al - man topraklarına soktu. Bunlara Fransa hükümeti bol para vererek yardım ediyordu, lâkin Almanya ve Avusturya ile dostluğunu da resmi surette bozmayarak saman jJ silindan Su yürümek , siyasetini güdüyordu. Ancak Katolik Alman- ların Protestan Almanlarla Pro - testan Bohemyayı ezmek (üzere bulunduğu ve Danimarka ile İs - veçin yardımlarından da müsbet bir netice elde edilemediği anla « şılınca katolik Fransa, yüzündeki maskeyi atmış ve protestanları ko- rumak bahanesiyle Almanya - A - “vusturya aleyhine harp açmıştır. Maksat, Almanya imparatorluğu tacını taşıyan Avusturyalı Habs » burgları ezmek ve Avrupa heğe - monyasını elde etmekti. B” muharebeye İspanyollar da » Habsburglar lehine - işti Tak ettikleri için boğuşma sahnesi hayli genişlemiş ve otuz yılda yüz- binlerce insan ölmüştü. (1617) de bu boğazlaşmaya nihayet verildi ve Westphalle muahedesiyle pro - testanlara vicdan hürriyeti temin olundu. Fakat mezhebi ihtilâflar yüzünden çıkan harbin sonu sade bu noktanın teminine müncer ol- madı, siyasi neticeler de elde edil- di ve meselâ Fransaya İspanya, Fe- lemenk hududunda mühim kale - ler, Almanya Sınırında da Alsas kıtası verildi!.. * Otuz sene muharobesinin kan - lı hikliyeleri arasında bir de şu ga- rip vâkıa vardır: Protestan ordu - ları kumandanlarından kont mans- fold, uzun çarpışmalardan sonra mağlüp olarak Macaristana ilti » ca etmişti. Maksadı Osmanlı im - paratorluğuna güvenerek Avus - turya aleyhine İsyan eden Transil- vanya prensi Gabora ile birleş - mekti. Fakat bu prens, umulduğu kadar cüret gösteremedi, harp ha» reketlerinde (gevşek (davrandı. Mansfeld de yese kapılarak Ve - nedik'e gitmek istedi, Bosnada has talanarak yatağa düştü. Çok kuv- vetli bir irade sahibi olduğu için iyileşeceğini umuyordu. Fakat ü- midinin boş olduğunu anlamakta gecikmedi, son demlerinin yaklaş- tığını sezince: “Benim gibi bir a- dam yatakta ölmez, diyerek gi - yindi, silâhlarını takındı, sırtım duvara dayayarak ölümü bekle - di. Uşaklar, onu duvara yapışmış gibi bir vaziyette ve cansız olarak bulmuşlardı!., di mi, lirik mi, patetik mi bilinmeyen aşkını, vekâlet sandalyasiyle nasıl ödeşti... Ne etmeli?... Devran bu dev- ran... Zaman, mazideki bir damla ka- nın hesabını yüz birinci ceddine ka- dar soran bir zaman... Eline kalemi aldı, idam hükmünü yazan bu kale- mi, büyük dedesinin kanına batırdı, ve istifanamesini yazdı, il Sen budala mısın a İmredi?. İr- si üç beş nesil içinde mütemadiyen de- | | Eiştiğini, ırkların birbirine karış - | masiyle kan nazariyesinin iflâs etti gi âlimlerinin, hele son günlerde Ame- İrikadaki dünyanın her gelme beynelmilel en büyük âlimle- rin, lâboratuvar tahlilleri, ilmi de - lillerle bu ırk ve kan nazariyelerini nasıl çürüttüklerini dun?.. Z. ilim adamlarına anlattıkları buna « | zariyeleri insanlığın selâmeti namı | na bütlin dünyaya duyurmak ve an- latmak için gırtlak patlatyorlar, İ- nanmayın, kanmayın diyorlar, bu kan ve ırk davasının ilmi esasları yoktur, siyaset dalaveresidir, ne si- hirdir ne keramet, el çabukluğu ma- rifet, Jozefin fabrikasını devredersin, sebebini soranlara kanı bozuktu dersin, olur biter. cak üstüne atmış, piponu ken, bazirgn dedenin aşk macerası, ne yazdığın kanunu efendilerin be- ğendirmek için elinde oynayan ka . lem, yine bugün efendilerinin he - şuna gitmek için istifamı yazmak için oynadı... Cennette İse, zar tutan, cehennemde İse o şeytana külâh giydiren bazirgân deden bu istifayı okuyunca, iki böğrünü tuta. cak, katıla katıla gülecektir.. Irk ve kan davasını çürütmek için bundan güzel misal olmaz diyecek, eğer da marlarında benim kanım olsaydı bi zim torun şimdi istifa etmezdi diye eek.. Neyse, yine seni yahudilerin 2 hı tutmuştur, Litvanya Almanları Kovno, 16 (A.A.) — Litvanyada- ki muhtıra vererek aşağıdaki taleplerde bulunmuştur: 1 — Hüviyet cüzdanlarında Al manların ırkına dair vaktile yapılmış olan tahrifatın düzeltilmesi, 2 — Alman kaydini ihtiya elden pasaportların o hamillerine yapılan müşkülâtın kaldırılması, 3 — Alman ilk mektepleri ade- dinin beş sene içinde tedricen hiç değilse elliye çıkarılması, 4 — Alman teşekkülleri ve onların. mensuplarına karşı polis tarafından herhangi bir tazyikin yasak edilmesi. lomatı Macaristan Almanyaya peyk yapmak için geceli gündüzlü çalış - tı. İçten gelen her muhalefete gö - hoşuna gitmek için başından a nununu ellerile yazdı. İşler tam tık: | rında redinin yahudi olduğunu ii leri nikan içinde, dünya gözüne için- gazlı bir duman kesildi, kolları ka - natları kopmuş bir kuş gibi vücudü- nün iki yanına sarktı, ayağının al - tından bastığı toprak kayıyordu. E - nerjisini toplar toplamaz, ilk işi aile şeceresini karıştırmak oldu. Anasının babalarının, babalarından biri yahu- naneye bakın. Yeryüzünde İsrail kı- i nin kanına kadar işleyen kanını bir | Macar hatunu ile birleştirmiş. Şim- | . — i acar başvekili Oİmredi İstifa etti, Macaristanın bu kurnaz dip gerdi, dıştan gelen ikaz sesleri- kulaklarını tıkadı, Almanyanın kadar Nazist kesildi, Macaristan- udilere yapılacak mezalim ka- giderken dost mu, düşman bilinmeyen bir çenesi düşük, İm- etti, Zavalh İmredi, başı sersem göz- sebabı muzilerin (kaynaştığı çıkmaz mı?... Bazirgânın yediği | kalmadı mıydı ki, gitmiş, İmredi - İmredi, bazirgönin bu romantik ve ırkı idame ettiren, Cöllul'lerin | sen bilmiyor muydun?.. Biyoloji tarafından bilmiyer muy- lı âlimler şimdiye kadar Berştayna Vekâlet sandalyesinde bacak ba- tüttürür bir cürüm, kendini piç saydıracak vardı? Dünkü yahudiler aleyhi- melâikelere Bir Metalip Listesi Verdiler Almanlar birliği Başvekile bir

Bu sayıdan diğer sayfalar: