9 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

9 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: 119 Düşman Bölüğü Geri Dönmüştü Kafilemiz, Vatan Endişesile Yola Düşenlerle Gittikçe mami el Grüyüşü de hızlandırdım. On K dm köyünden Yakacık mezar- â giden yol üzerinde, kafile- öncülerine İki düş sü - & » fırladım. Kafi- kıyı Yanlarında hareket eden ta- varla beraber, marş marşla kol andım; Bizimkileri, hâl Salar tutmuş, mevzilere gü hen açmak üzere « Süvari bölüklerinin in Vaziyetlerinden, bizi önlemek de oldukları anlaşılıyordu. Bu ta den um. Hemen mevzilerin- ia ğm efrat ile geriden et getirdiklerimi iki hat üze içtim, yaydım ve ileri sür - in. Geridekilere de yol değiştir- — leri ve Soğanlık köyü ile Yaka- de, #sındaki dereye girerek yola Dip #tmeleri emrini gönderdim. tak Yal süvarilerile aramızda an- iğ metre kadar bir mâsafe 1. Kahpeler, bizimle çatış- eze alamamışlar, selâmeti iğ, önem bulmuşlardı. İlci da- dö, “ra, bu azametli bölükler sl a ile Pendiğe doğru kaçıyor- aramı eşelenen cesur arkadaş- taş, > da attıkları kahkahalarla çt- Şinlatıyorlardı. Ürüy Sine, üş kolumu Yakacığın &- N, Ayazma suyunun üstünde- ki Yelda karş Sebi w *“Sivarnda Denizli köyüne İrrmi, ih gecirmis ve saba sizi bu kadar gizli tuttuğum beri lde, düşmanlar mektebin tin 9 tarafımdan basıldığı habe- Kizi 29X çabuk almışlardı. Biz De- “Yüne geldiğimiz zaman, on- al mektebindeki süvari ei harekete © geçirmişlerdi. akacıklılar, benim Şileye imi iyliyerek takipçileri şa- *şlardı. Son vurduğum dar- e” halde düşmanların canıni *azla yakmış olacaktı ki, bu Sikardıkları takip kuvvetle katmışlardı. uuğraşmışlardı. a.. İşte mukadderat, on- “8İL yine bana yar olmuştu. e, Sl » köyünü tutmuş, selâme- Mü lara kavuşmuştuk. İs- in ig kurtuluş yolunun ikinci emi eri olan bu güzel köyde ka- kalabalıklaşmış, şenlen - day rakol cemiyetinin Üskü- da e çakilktı tarafından buraya ka- Mak, Hurladıkları arasında eski »dan birçokları ile Çolek » Mudanyalı Hacı Vasfi ve *hmet Akif de bul unuyordu. kadar da, Anadoludaki ev- Yola Zevçlerine kavuşmak üzere di, İüşen aile ve çoluk çocuk var- Ge em kin re Sok aramış, 4 deği ti him, ie yi N 3 yola düzüldük. #yaklarını filân © vurduğu tat lay, id yorgunluktan iki ta- Sia an mebuslarımızın. ge imiş i amak için pufliyarak koşan" m Tün değil, bazı şişmanlarımı- aa sandıkları üzeri- iğim koca ninelerimizin Ve *rçokten görülecek şeyler e, çük yavrucuklarm bağ- eşeli koşuşları kafilemizi İrmekle | kalmıyor, geçti Yollara, uğradığımız köylere ük ve şakraklık saçıyor İraya da gelmiştik. Burada ize katılan yük arabalarf olcularımızın yüzlerini gük İki “Ü Beygirlerin yükle - may, hafifletmiş, yolcuları yü - Sürü in arya Bu suretle üz biraz daha hızlan çün kati Yay, d ve Neşe İçerisinde İlerliyordu miş, kafile biraz daha canlanmış- tr. Bir gün evvel aksayanlar keyf- lenmişler, araba üzerinde yanık gazeller okuyorlardı. Yalpalayanlar beygirler üzerinde heyecanlı nu- tuklar, vatani neşideler söylüyor- lardır. Beygirlerden kurtulan göz- leri yaşlı koca nineler millete, mem- lekete selâmet duaları ediyorlar- dı. Bütün bunları dinliye dinliye iki günde Adapazarı civarındaki askeri araba fabrikasınm bulun- duğu mevkie gelmiştik. Burada ismini şimdi pek iyi ha- tarlıyamadığım bir ikinci mülâ- »e yanıma sokulmuş, A- dapazârnın ikinci hiyanet haberi- ni vermişti bana. Muhatabım vazi- yet hakkında bildiklerini, gördük- lerini anlattıktan sonra yaşlı göz- lerini silerek : —Bu alçaklar, Hendekte fırka kumandanı Mahmut beyle yaveri- ni de kahbece şehit ettiler. Eşref Adapazarında canını çok güçlük- le kurtarabildi. Dayısı Mahmut ve kaynı Fahri beylerle, Müdafaal Hukuk Cemiyeti mensuplarından Sultan Mehmet Reşadın üçüncü musahibi Besim ağa âsilerin eline düştü. Şimdi hapishanede imişler.. limdeki kuvvet Adapazarlı ların yaptığı bu kara kah- beliğin cezasını vermeğe kâfi idi. Fakat, biran evvel Ali Fuat paşaya yetiştirmek mecburiyetinde bulun- duğum silâh ve cephanelerle, ya- nima katılan yol lcular bu harekete matih firsattan istifade ie, kimse. ye sezdirmeden ayırdığım küçük bir kuvvetin başına geçtim. Adapazarı yakınındaki o Çark suyu denilen mevkle kadar ilerle- dim. Toplarla makineli tüfekleri münasip yerlere yerleştirdim. Şeh- rin o gün hâkimi olduğunu öğren- diğim Abaza beylerinden Saide bir mektup yazdım, arkadaşlardan Ab- di çavuşla gönderdim. Mektubum da, Musahip Besim Ağa ile Eşre- fin dayısı, kayını ve diğer adamla- rının silâh ve hayvanları ile, iki sa- ate kadar serbest bırakılmadıkları takdirde, şehri yakıp yağma edece- gimi bildirdim. Abaza Sait, na dü- şünce İle bilmem. Dileğimi derhal kabul etti, Esirleri silâh ve hay- vanları İle birlikte, Abdi çavuşa ka tarak gönderdi. Kandıra ve Çal havalisinden top- ladığım yük hayvanları ile araba- ları Adapazarından geriye çevire- ceğimi vaadettiğim için sahipleri, sözle değilse bile, bakışları ile, ba- na verdiğim sözü hatırlatıyorlardı Adapazarı ve civarından o stralar- da, yükümüzü taşıtacak araba ve hayvan toplamak şöyle dursun ye- mek için bir tavuk bile slmak im- kâm yoktu. Çerkesler selâm bile vermöyarlar, üstelik bomulanı- yorlardı bile bize. Eldeki hayvan arabaları bırakmamak ta çok ayıp olacak ve bilhassa Çal köyünde bu- lunan arkadaşlarımız, sonradan ya- pılacak nakliyat için vasıta dul makta güçlük çekeceklerdi, Çok fe- na bir vaziyette kalmıştım ve düşü- nüyordum. Düşünüp dururken, Adapazerin- dan dönüşte, İstasyonda gözüme ili- şen, üstü açık, hafif toprak vagon- larından istifade etmek hatırıma geldi. Arkadaşlarla yaptığımız gö rüşmeler ve yerinde yaptığımız tec rübeler, yüklerimizi bunlarla taşı- mek fikrini kuvvetlendirdi. Bul duğumuz yirmi dört açık vagonu, ite kaka bir saat içinde kafilemi- zin bulunduğu noktaya getirdik. Eşyalarımızı mümkün olan br sü- ratle, bu vagonlara yerlestirdik. Yolcularımızdan ihtiyar. kadın ve çocukları da bindirdik. Yilmaz, yo- rulmaz fedakâr arkadaşlarımın w- nutulmaz himmetleri, yokluklar, zaruretler karşısında derece riere- ce artan gayret ve kuvvetleri ve biraz da yol arkadaşlığı e'tiğimiz beylerin yardımı ile vagonlarimiz. yerine göre, birer ıkişer ve bazan da daha fazlasını ite kaka ikı gün- de Arifiyeye ve oradan da dört gün de Geyveye götürmüştük. çok haklı e ve (akst kı- Türklüğüm namma, bir gurur ve ifti saca anlattığım şu vâkıada, ihumal ki, mübalâğe tevehhüm eden ve Sadık Baba bunadı mı acaba? di- yenler az, çok bulunacaktır. Fakat ben temin ediyorum ki, bu muhal sayılan vâkıa, o zaman bize yol ar- kadaşlığı yapan mebus Çolak İbra- him ve Mudanyada ticaretle meş- gul Hacı Vasfi ve diğer eski ve ye- ni mebus beylerin gözleri önünde, | onların da yardımları ile başarıl. mıştır. (Devamı var) x Okuyucularıma Cevaplarım! Asri Berber Ahmet Tezelet hatıralarımın baş raflarını okumadığınız anladım. Dedi- ğiniz zaman gerçi Rulgar hükümeti, hü- kümetimizin bir müzlefi! Fakat bu ittifak, tabil benimle komiteciler â- rasındaki şahsi münafecet ve düşmen- lığı izale etmiş değildi. Rusyadan dö- nerken Bulgaristandan bu sebeple ve kanıma: susayan ezeli düşmanlarımın eline düşmemek için çekine çekine geş- tim Saygılar. İsparta orta okulunda riyaziye ve bem den eğitimi öğretmenlerine: yer hart İ edatı ge Bir sesli hart, BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 3456789 19 SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Murat gi Ele — Ad Çanakkale vilâyelinde bir) 3 — Spor seham şir Bildirmek e Bir 4 — Emmekten emir yp Beraber gi İs- tikbal $ — Bir harf gr Memleket gi bir rabıt 6 — Bir heyvan giç Küçük orman, 7 — Eriyet ge Bir sayı ge Kurum. 8 — Para * Şu değil, bu değil # İcra etmek, yapır 9 — Genişlik & İzah # Bir harf. 10 — Bir hayvan şe Bikk ———— — ——— zu olunan resim pek yakında dercedi- lecektir. Teşekkür ve saygılar, Resmimi istemek, adresimi sormak ittüfkârlığında bulunan © okuyucul maz TAN pak yakında resimlerimi tekrar neşredecektir. Adresim şudur: İstanbul, ağa mahallesi Davetsiz Misafirlerden, Solucanlar Bunlar en ziyade çocuklara mi- safir olanlar: Körpe vücudü sev- dikleri için, yahut çocuklar top- Takla oynadıkları için... Fakat ço- tuk olmayıp ta toprakta çalışanla” ra, yahut içtikleri suya v leri sebzelere dikkat et misafir olmasma hiçbir mâni yok- tar. Bu türlü davetsiz misafirin bir hakkını teslim etmek lâzımdır. İn- sanm karnında ne kadar uzun 72- man kalsa orada döl bırakmaz. Ba- ları insanın ince harsağında tek basına misafir olur, bazıları bir- çok sayıda. Fakat yumurtaları barsaktan dışarı çıkar, rütubetli bir toprağa tesadüf eder, orada büyür. Oradan bulaşık ellerle, ya- hut içtiğiniz veya sebzeleri sula- mağa yarıyan sularla tekrar İnsa- nin hazım cihazına girer. En fena marifeti, solucan yumurtasinın barsağın kenarından iceriye gire- rek uzun karaciğere kadar gitme- sidir, karaciğerden de kanın hi sine girer, sekiz gün sonra akel- Zere varır, onun arasından da ye- çerek teneffüs cihazından yukarı" ya çıkar, ağıza kadar gelir, oradan da tekrar hazım cizahına girer ve mideyi geçerek tekrar ince har- sağn kadar İner, Bu seyahatin s0- nunda solucan yumurtası olgun solucan haline gelir, Ondan sonra ne yapacağı önce- den belli olmaz. Birçoklarınm kar- nında ses çıkarmadan kalır, geci- nir. Fakat karnında misafir oldu- ğu çocuğun © hastalanmasından hoşlanmaz. Meselâ cocuk bir grip hastalığına, kızamık veya kızıl gi- bi lekeli ve atesli bir hastalığa, hut kara hummaya tutulunca hastalığın daha ilk günlerinde ço- cuğun karnından çıkar, gider. So- Tucanlı çocuk böyle bir hastahğa tutulmadan da, tam sağlık halin- de görünürken, solucanm gene çıktığı vardır. O zaman da, içinde misafir bulunduğu yerin halini beğenmemiş olduğuna hükmedi- lebilir, Çocuklardan bazılarının kar- nında da rahat durmaz Çocuğun ateşinin biraz artmasina sebep o©- lur, birçoğunun burnunu kaşındı- —. süzmdan salya getirir, gözü- nün görmesini bozar, havale geti- rir, baş ağrısı, has dönmesi, bu- lantı verir, Kara hummaya benzer bir hastalık yaptığı bile olur. Bu haller kendisinden ziyade, çikar- dığı, hele insanm karnında öldü- ğü zaman kadavrasından çıkan zehirlerden İleri gelir... Solucan, daha yumurta halin denherj seyahati sevdiğinden, bar- sak içerisinde büyüdü zaman da gene yukarıya doğru gezmeğe cıkar, mideye, oradan ağıza kadar gelir. Ağzından solucan çıkaran cocukları tahii duymuşsunuzdur... Karnın icerisinde tek olmayıp ta bircok olunca o zaman hayliee teh- Ukeli olur, hepsi bir araya tonla- narak İnce harsağı tikarlar, Bazısı da barsağa acılan yollara, yahut apandis icerisine girerler, Kendisini ağrıdan veya aşığı- dan gösterdiği vakit yaptığı mari- fetlerin sebebini anlamak kolay o- lur. Fakat solucanın kendisi görül- meyince © alâmetlerin sehebini i- yice anlamak için mikroskop al- tmda muayene ile yumurtaları görmek lâzımdır... Böyle muayene düsürecek ilâe te düserse arkasında daha baskaları bulunmak ihtimali olduğundan bir | müddet sonra fekrar ilâe içirilir. Fakat solucan ilâer ile pek te çok oynamağa gelmer. Bir de, solucan | cıkmea cocuğun onu rmeğe sebep olan hir hastalığın yanında olup olmadığını bekliyerek onla" mak lâzımdır. Solucundan korunmak İçin ço cuğun tonrakla oynadıktan sonra elerrinin iyice temiz olmasına. ici- len sulara, ciğ yenilen sebzeleri yıkamağa dikkat etmek ister, Onu düşürmek İcin ilâer tabii hekim tertip 'edecektir, Ancak ç0- cuk İlâcr içmeden i gün önce- hazırlamak lâ- yumurta, limonata gibi ekşi şeyler icirilme- lidir. Maden suyundan sakınma- lıdır, cünkü maden suyu gibi ka- levi olan seyler, solucan ilâetmm barsaklarm arasından İçeriye ge çerek kanı zehirlemesine sebep o- lar. *0...0001 HIKAYE HAVA TAARRUZU ie ahmelmiziari Yazan: Gr bir akşamdı. Ufkun er- guvan renkleri beyaz bu- lutlarla donanmıştı Şehir dışarı sındaki ovada ihtiyar Pedro, top- rakları eşeleyip deşmekle ve ev- velce çuvallar dolusu fasulye veren tarlasında bir iki kök fasulye ye- tiştirmekle uğraşıyordu. Toprak, kuruydu, sarıydı ve can- sızdı. Onun bütün yaratmak, dldür- mak kabiliyeti top atışı Ile cayır cayır yakılmıştı. Hattâ yaralıların ve ölülerin kanları toprağın kay- bolan canlılığını ve besleyiciliğini ona iade edemiyordu. O topraklar- dan harp geçmişti. İhtiyar Pedro göğe baktı ve yi ne toprağa doğru iki büklüm e- gildi. Eli ve parmakları nasırlarla tomurcuklanmış zavallı Pedro, sa- bahtan akşama kadar kazma sallı- acağına, gölgede oturup, delikan- lılığında genç kız olmuş olan eş dos- tile hoş beşler edi a gü ni geçirmeli idi. Eğer harp olma- saydı, onun yerine tarlayı oğlu kaz- miş olacaktı. Fakat oğlu Madrit müdafaasın- da ölmüştü. Arkasında da genç karısı Maria ile dört yaşında bir kız çocuğu bırakmıştı. Arirkiki saat sonra, göz seçemiyecek kadar ka- ranlık olacuktı. Tam Mesria'nın bir desti su ve bir dilim ekmek getir diği saatti. Pedro yola bak da kimsecikler görünmüyordu. Ku- Tuyan dudaklarını dilile ısladı ve yine çapanın sapına sarıldı. Desem biraz geçtikten sonra Pedro yine yoldan tarafa baktı. Yolun Üzerinde tâ uzakta bir beyaz nokta seçti. Maria idi, ona beyaz önlüğüyle işaret ediyordu. Fakat Pedronun daha kazacağı yer çoktu. Eğilip i- şine koyuldu. Fakat işine devam edemedi. Yine başını kaldırdı. O- nu çağıran Marlsyı değil, gök- den gelen bir homurtu duymuştu. Şehre doğru baktı Oo Şehrin üzerinde kara kara bulutlar patli- yordu. Çok geçmeden bombardi - man tayyaresi adam akıllı seçilir oldu. Evvelâ bir kuş gibi kara bir nokta iken, birdenbire büyüdu ve bütün göğü, davudi bir ölüm inik tisi ile doldurup titretti. Pedrodan tarafa geliyordu. Tam tayyare Ma- rianın yürümekte olduğu yerin üs- tüne gelince bir bomba salıverdi, Bir alevin göğe doğru parladığı gö- rüldü. Kara bir duman kulakları patlatan bir infilâk. Ovanın yüzünü CLAİRE LEWİS 4000040 sesini duydu. “Dede! Dede! Nere- desin,, diye ça; Dumanın inceleyen boğu: an İ- çinden, Marianın korkuyla değiş sesi bir ses hayulâsına benziy atlatırcasın: e ! Yere yati ye haykırıyordu. Hakkı da vardı, çünkü bombardıman tayyaresinin pilotu çarketmiş ve son bombasını da salivermişti. Yeryüzü zangır, zangır sarsıldı, sendeledi Pedronun kazılamıyacak diye sa- bahtanberi kenarına varıp ta küfür savurmuş olduğu bir eski bomba deliği vardı. Pedro yere kapa; derken, baş aşağıya deliğe Fakat bir yeri kırılmadı. Hemen yağa kalktı. Dışarı tırmandı. İnfi- lâkı müteakıp dinamitin sağ e üflenen tozların fısıltısı su ca, yeryüzüne bir ölüm sükütu çöktü yam şıyarak, Marianm evvelce kendisini çağırmış bulunduğu ci- hete doğru koştu. Bacakları karıncalanmış, uyuş- muştu. Fakat Pedronun upuzun yü zünde okunan o inadile, adam ba- caklarına hükmediyor, onları titri- ye titriye zar zor yürütü Bombanın düşmüş olduğu o tü- ten volkan ağzina varıncıya kadar sanki asırlar geçmişti. Tu topraklara takıp sökercesine, etini, derisini toprakta sürtüp sıvarcası- na, toprakları, tırnaklıyor, yırtıyor ve arıyordu. Tü nedon sonra eli yu- muşak bir şeye değdi. Yüreği he- yecan ve meraktan sanki kopacak- ta. Yumuşak şeyin sağını, solunu a- radı. O cismin boyu bosu bir ka- rıştan kısaydı. Onu topraktan çı- kardı. Üstünü görebilmek için onu gözlerine yanaştırdı. İhtiyarın ba- kışı zaten donuktu. Paçavralardan yapılma kaba saba bir çocuk kuk- lası idi. Fukara İnsanların eski göm lekle, eski donla ve kınnapla yapıp ta, siyah bir mürekkeple kaş göz yaptıkları kuklalardandı Fekat kuklanın kara gözlerinin bulundu» ğu yer de şimdi ancak kırmızı kır mızı kanlarla boyalı idi. Pedro kan- lı kuklayı göğsüne koyarak, töprak- ları eşelemekte devam nunun güneşte altınlar gib! parlı- yan saçlarından bir tutamı eline geçti, İhtiyar durduğu yerde ya V8$ yavaş toprağa doğru Düştü. Boğazından bir hırıltı çıktı. Titredi ve artık ülremedi. Toru» bir rüzgâr yaladı ve önünde sürdü- —— ğü tozu dumunı her tarafa savurdu. İhtiyar Pedro dizüstü düşürülmüş- tü. Sendeledi. Gözlerinden tozu sil- di. Gözlerini fal taşları gibi açarak | Mariadan tarafa baktı. Toz biraz durulunca hem Mariayı hem çocu- Bu gördü. Neyse dokunulmamışlar- dı. Maria çocuğu göğsüne almış, Pedroya doğru koşuyordu. İhtiyar, boğuk bir sesle “yere yat! Yere yat!,, diye bağırmıya kal- kıştı. Fakat bağırmakta olduğu sö- zü ikinci bir infilâk boğazma tıka- dı. Maria ile çocuk kara duman i- çinde görünmüyorlardı. 'Tevyonin cılgın çığlığı, zince bıraktığı tarakaları ye ie HALKEVLERİNDE Hint Musikisi Konseri Eminönü Halkevinden: En eski musikilerden biri olan Hint mus sikisini nak ve dinletmek maksndi- le devritlem seyahatine çıkan Hint m kişinnslurımdan Profesör Krişma Na: Sunmi Evimizin Cağaloğlunda! dn 10/3/8809 Cuma ve 11/3/898 günleri saat (18) de Iki kon Profesör konserlerini Hint #16t0, Harmo- nlüm ve Celiren ismi verilen İ doldurulmı rekkep darbukalarla verecek ve Hint usulü beste ile türkçe anıt aynca kılar söy- İliyecektir. Bu istifadeli konserleri yurttaşlarımıza tavsiye ve davetiyeleri Ev Bürosundan al- niyor, deliyordu. Pedro, Marlanm İsalarımı rica ederiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: