14 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

14 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Y. e bir müddet Yozgat, Çorum, 4, Amasya, Zile Yenihan, Madeni, Boğazlıyan hava- bağa muş, ssilerle günler- ha ye #uştuk, Muhtelif çarpış- zi leri, Savaşlarda tepelediğimiz İ *R ele geçirdiğimiz silâh ve #nisrla, (2800) nefere baliğ say üfrezemiz kâmilen atlı ol. a. Mik müfrezelikten kurtul - Müş, ikinci kuvvei seyyare almıştık. Merkezimiz Yoz- by üzere, kasaba kasaba, dolaşıyor, şurada burada kaldıran asilerle uğraşıyor - Sada iri i Bu N kumandanımız İbra- i Kn Ankaradan çağırttılar, 4, Sonra da bütün kuvveti - istediler, İbrahim Bey, Anka» Tüy, erdiği hareket (emrine, bip SÜR olan süratle yürüyüş ve iyi, evvel Ankaraya erişmek de da ilâve etmişti. İki gün- iy Plendık ve iki günde de uçar il ya vardık. N Yine isyan etmiş, Vahdet- Nzattığı çerini kâsesinden ehir içmişti Ankaraya gel- İtin, Hün bindiğimiz tren bir bir gecede bizi Sarıköy is- | iş Fiş ha İndirdi. o Dört günlük Üye Tüyüş te Mudurnu'ya eriş- Kumandan Ibrahim Bey, "ny, Ve Bolu havalisinde bulü- Beyle temas ve muha- sonra, Bolu dağında iki hk birleşti. Kumandanlar müş- İsa BİR hareket ve tekil plân Zay E.D. plüma güre, N& - Ün Ağ, Küvvetleri Bolu dağın - tik yecek, o havaliyi tarıya- DiygeYanın sıklet merkezi olan Üzerine yürüyecekti. Bizim #eleriye de, Bolu dağında- ZA asilerini tepelemek için, istikametinden ilerle- ia Tay, çember içine alacak, düş - Diğgeyir darbe vurduktan sonra birleşecektik. | ünkete geçtik, Biz Tavak, | geldik. Bu suretle asileri | Vaziyette bulunduğumu- ekg Yorduk. Nâzım Bey kuvvet- Öİnkg, e Müsademeye girişmelerini Yaşı Ordük. İntizarımız boşa çık- Ye, Abazalar, Nâzim Bey kuv- Pülge kar aldıkları cephenin Üz, 556 sarktığımızı hissedince, Yan üşlerdi. Hemen başlı - By sademe asilerin aleyhine imi İaraftan bir ateş seli gibi iler- meleri karşısında A- Süne” Yine dağılmışlar, küçük “ağı: Balinde, her vakitki gibi WA çekilmişlerdi. Üceyi yine ele geçirmiştik. Si, siler tarafından © evvelce Milan İD Düzce haplahanesine Li lu mutasarrıf ve jandar- a tık , Bolu ve Düzce ah- e pr Teislerile on yedi zabit Sasi, Fu kurtardıktan sonra, temizliğe girişmiştik. ha Bün yer yer geziyor, kafile ti söylüyor ve isyanın köğü- #li ç Yorduk. Yanımdaki Düz - tül, Semal, Resul ve arkadaşı ie nda beslediğimiz muhab - Ür, İimadımıza Jiyakatlerini, Yanan istifade ile gösteri - X Bu üç istiklâl âşıkı genç, Sata İZe ansınn Oo yapılması ng itirilan bir baskını, zama- an vermek ve baskıncı- ti Pukabil bir hareketle olduğu İlm, Seçirtmek fırsatını kazan- 1 1 bize, ş b #s1l garip tarafı, esir etti - e in. Müfrezede, Cemalin ba- calar ve Resulün de Madaya. İle kardeşleri bulunma- Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi : 115 Boluda Yine Isyan Çıkmıştı 9zgat Havalisindeki Müfrezemiz Süratle Buraya etişmiş ve Âsileri Çilyavrusu Gibi Dağıtmıştı ki taraf ta birbirlerine kı- yasıya kurşun atıyorlar, öl düresiye kılıç sallıyorlardı. Bunlardan altmış kişi kadarını zülmetten kurtarmıştık, nura ka- vuşturmuş ve içimize karıştırmış- tık. Kendi yanıma © aldığım bu adamlar Milli Mücadelenin sonu- na kadar benimle beraber çalış - mak suretile mertliklerini, milli emellere bağlılıklarını gerçekten güstermişlerdi. Artık Düzcede yapılacak iş kal- mamıştı. Hendek asilerine yük - lenmek üzere yola çıkmıştık. Ib- rahim ağa köyüne (giriyorduk. Karşımıza, “Lüfren,, köyünün ile- ri gelenlerinden gürcü hoca na - mında biri çıktı. Hendek ve Lüf- ren'liler namına tedip kuvvetleri kumandanı ile görüşmek dileğin. de bulundu. Bu gözleri sürmeli hoca İle görüşmek, yapacağı tek - lifleri tetkik etmek vazifesini ku- mandanımız İbrahim Bey, muavi- ni Vasfi Beyle bana vermişti. Ken- disine âdeta bir elçi süsü vermek, biraz da nazlı ve müstağni görün- mek istiyen bu, başı mangal gö- beği kadar büyük şerlat ve salta- nat siyaselçisinin teklifelerini ağ- zana tıkamış, pabuçlarını koltuğu- na vermiş ve çevirmiştik. Hendek- lilerin, vaktiyle rahmetli Mahmut Beye yaptıkları gibi bizim de ba- şımıza bir Abaza külâhı geçirme- lerinden şüphelenmiştik doğrusu. leri harekete devam (ettik. Kumandanımız O İbrahim Bey top ve makinelilerle beraber şoseden İlerliyor. O sırada kuv - vetlerimize iltihak eden Sarı Efe (Jandarma yüzbaşısı Edip) soldan Lüfren'in Bıçkıdere mevkiine, ben de Hacı Vasfi Beyle o beraber ve iki yüz atlı ile sağdan yürüyor- duk. Biz Soğuksu denilen yere gel - miştik. Bu esnada Lüfren köyü is- tikametinden şiddetli bir çatırdı koptu. Dört nal yürüyüşle müsa- deme yerine eriştik. Biraz ileri - mizde mevzi aldıklarını gördüğü- müz asiler köye giren İbrahim Be- yin üzerine şiddetli . bir ateş aç - mışlardı. İbrahim Bey de muka - belede gecikmemiş, top ve maki- neli tüfeklerini ateşe sokmuştu. Bulunduğu vadinin iki yanların- dan ateş yiyen, kuvvetini o İkiye ayırmak Oo mecburiyetinde kalan İbrahim Beyi bu vaziyetten kur- tarmak için, hemen önümüzdeki asilerin üzerine atıldık. Müsademe, bayağı bir boğuş - ma şeklini almıştı. Savletimizin şiddeti karşısında asiler afalla - muştı. Tüfeklerini atıp kollarını kaldıranların, kaçmak (ümidiyle dereye doğru saldıranların ve biz- de milliyetçiyiz, kıymayın canımı- za diye bağıranların had ve hesa- bı yoktu. Teslim olanlar arasında, çehre ve kıyafetlerile, dikkatimizi üzerlerine çeken otuz yedi rum ve ermeni çetecisinin bulunması, bi- zi fena halde hırslandırmıştı. 1s- tanbuldaki düşmanlar tarafından silâhlandırılıp gönderildiğini an - ladığımız o bu habisleri, hemen oracıkta kurşuna dizmiştik. u müsademede, Lüfren'in solundaki o sırtlara taarruz eden müfrezelerimizden birine ku- mandan eden “Hüseyin Kaptan,, 1 kaybetmiştik. Gerçekten bir arslan kadar ce- sur olan bu arkadaşımız Koçanalı idi. Eskişehirde bulunduğumuz 8i- rada müfrezeye gönüllü ( olarak katılmıştı. Gösterdiği yararlık ve fedakârlıkla, pek çabuk göze çarp- mış, müfreze kumandanı olmuştu. O günkü muharebede de bir çok harikalar yaratmış, tek başına yirmi asi ile uğraşmak ve bir kıs- mını yere serip kalanlarına kol kaldırtmak gibi yavuzluklarla ne yaman bir adam olduğunu asilere bile tanıtmıştı. Kumandanımız İb- rahim Bey, harp sonunda bu kah- raman © şehidimize, şanına lâyık bir mezar yaptırmak gibi bir kadır bilirlik göstermiş ve bıraktığı ye- timlerine babalık etmişti. Bu acı kayıp bizi çok hırçınlaş- tırmıştı. Lüfren köyünün yalnız â- silerini değil, sami İle mekteplen gayri, üç yüzü geçen binalarını bi- le yok etiniştik. Ertesi gün o hırs ve hışımla Hen- değe doğru yürüyorduk. Halbuki Hendek, yirmi dördüncü fırkanın bir alayı tarafından bir gün evvel işgal edilmiş. Hendekliler, bizim I Trakyada Su ve Elektrik Edirne (TAN) — Trakyanın her tarafında elektrik ve su ihtiyaçları yer yer temin olunmaktadır. Kırklareli ve Ezine elektrik tesi. satının yapılması ihale olunmuştur. Babaeski elektrik tesisatı eksiltme- ye konulmuş, Vize elektrik projesi Nafıa Vekâletince tasdik edilmiştir. Vizede elektrik borç alınarak, Ba « baeskide mevcut varidatla yapıla » caktır. Keşanda bir kaç aya kadar elek- triğe kavuşulacaktır. Çorlunun elek- triği ve suyu için belediyeler ban- kasından şimdilik 70 bin bira alın- miştir. Saray, iyi suya kavuşmak üzere dir; Lüleburgaz su şebekesi için pa- TA temin olunmuştur. “Pınarhisar ve Kaynarca köyleri- ne sudan elektrik istihsali için tet - kiklerde bulunulmaktadır. Hendeği işgal eden alayın kuman- danı binbaşı Dayı Mesut Beye baş vurmuşlar. Tekrar sman dilemişler. lerde de göstereceğimizi sanarak, Lüfren köyünde gösterdiğimiz faz- la şiddeti Hendek civarındaki köy- Köylerinin harap edilmekten kur- tarılmasını rica etmişler. (Devamı var) LOKM A.N HEKİMİN ĞG mi ez ame eza mak MM AA ERA VEREM EDEBİYATI Yüce edibimiz Aka Gündüz ge- çen pazar günü çıkan yazısında, bir verem edebiyatı yaratmak lü- zumunu © güzel üslübile izah et- tikten sonra bunun hakkında be- nim fikrimi de soruyor. O kadar yüksekten gelen bir iltifata karsı teşekkür borcumu eda edebilmek üzere bizim Lokman Hekimden rica etfim, bir gün İçin yerini ba- na bıraktı, Üstadım ileri sürdüğü fikre tak- dir ile hayran olmamak kabil de- gildir, Birkaç gün oluyor, yine bu gazetede, pek saym Bayan Şükü- fe Nihal de yazmiştı. Japonyada hükümet hastanelerinin . tedavi ettikleri hastaların birkaç misline hususi cemiyetlerin hastaneleri bakarlarmış. Bizim memleketimizde de ha- yır sahipleri himmet ederlerse, herkes karinca, kaderince bir şey verirse, veremk hastalardan bir kısmı daha kendilerine hemen bi- rer yatak bulurlar. Zaten hayır sahiplerinin yardımlarını kabul 6- decek olan teşkilât ta hazır bulu- nuyor. Veremle Mücadele Cemi- yeti şimdikinden daha ziyade va- ridat bulunca lr hizmetleri. ni elbette arttıracaktır. Veremle mücadele dispanserleri de, arada sırada gazetelerde teşekkür ede- rek ilân ettikleri gibi birkaç fıcı balık yağından başka türlü yar. dırmlar gördükçe et ve yumurta hulamıyan fakir hastalar elbette daha ziyade istifade edeceklerdir. Üstadm yaratmak istediği verem edebiyatı propagandasının da halk arasmda merhamet ve şefkat his- lerini heyecana getireceğinde siip- he yoktur, Bu zamanda, ul ve yolunda propagandanın baya- ramıyacağı İş tasavvur olunamaz. Ancak bu propagandanm, his- sedilerek derecede ve devamlı bir muvaffakiyet elde edebilmesi Için pek uzun sürmesi lâzım olacağını sanıyorum. Şimdiye kadar yapı lan tecrübelere hakılmsa, bizde böyle sefkat yardım! hisleri pek az inkişaf etmiştir. Bunu, tabiidir ki, kimseyi ayıplamak üzere söy- Temiyorum, biz dediğim vakit ken- dimi de hu kütlenin içinde görü- yorum, Pek coklarımızda bulunan karakterin hir cihetini göstermek İstiyorum. Bir yerde fakir hir ve- remli hasta bulunduğunu duyun- ca ona aciyanlar pek çok çikar, bazıları hastavı bedava bir hasta- neye yatırabilmek için hatırı sa. yılır zatlara müracaat eder. Fakat konu komşu arasında ayda birer, ikişer lira toplıyarak onu ucuz bir hastaneye yatırmak pek az kimse- lerin hatırma gelir. Belki medeniyet farkı, Avrupa- min garp memleketlerinde mede- niyeti burjuvalar yaptığı icin şe- hirlerde halk hirçek islerini ken- di kendilerine görmeğe alımmış- lar, halkın kendi kendine yapa- madığını da belediyeler tamamla- mış. Onun İçin oralarda fakir has- talara bakmak tizere hayır cemi- yetleri kurulmusı her belediye de büsbütün kimsesiz hastalar için ya hastane kurmuş, yahut baska Yazan: Galip ATAÇ yerlerdeki paralı hastanelere gi derebilmek üzere bütçesinde dai- ma bir fasıl bulunduruyor. Bizim de her türlü iyiliği dev- letten beklediğimizi hepimiz bi- Tiriz, Onun için bir hastaya acıdı- Eımiz vakit Ilk hafirmizn gelen sey dev'ot hastanesini düşünmek olduğu gibi, bulundukları yerlerde fakir hastaları da tedavi ettirmek üzere kurulmuş olan helediveler. den bile bazıları hastalarmın eline “efkârı o fukaradan” © olduğunu “miiheyyin” bir kâğıt vererek hâ- lâ eski İmparatorluk merkezine gönderirler. Eski karskterlerimizden birço- Ku değiştiği gibi, hastaya muave- net İşini devletten beklemek ka- rakterlerimizin de değişebileceği üremi Propaşandanm bunu İn başarabileceğine O İmanım var. dır. Yalnız, eski medeniyetimizin neticesi ve nsrrlardanberi kökleş- miş olan bu karakteri değiştirmek biraz güç ve wrun olacağını sanı yorum, Bununla beraber o tahmi- nimde aldandığımı görehilsem pek sevineceğimi temin ederim. Bir taraftan da, hu karakteri. mizi değiştirmeğe lüzum olup ol- madığı düşünülerek bir seydi Çünkü Avrupanın garp tarafların- da hayır cemiyetleri bol ve bele- diyelerinin hastaneleri mükemmel olan memleketlerin birçoğunda şimdiki fikirlere göre, hastalara yardım artık merhamet ve sefkat işi değildir. Herkes hasta olma. dan önce, sağlığındayken, bir gün ya kendisinin yahut ailesinden bi- rinin hastalanahileceğini. düşüne- rek ona göre hazırlıklı bulunmağa mecburdur, Çalışanlar icin bu hazırlığı gör. mek pek kolaydır. Bazı memleket- lerde çalışanlarm o hergünkü ka- zançlarından bir miktarmı devlet alır, hastaneler idaresine devamlı varidat temin eder, Çalışan adam da kendisi yahut ailesinden biri hastalanınca hastanede hazır ya- tağmı bulur, Bazı memleketlerde de bu işi loncalar, yahut sigorta şirketleri görürler. Netlee ayni yola çıkar. Memleketin nüfusuna göre vüzde on nisbette hasta ya- tağı daima hazır bulunur. Bu iki yoldan birini tercih etmek te, ta- bil, her memlekette devletin tut- tuğu siyaset tarıma bağlıdır. Çalışahilenlerin hastalıkta ihti. yaçları temin edilince, hiç <alışa- mıyanlar zaten az kalır, Onlar da hastaneye yatmıya mecbur olacak hale gelmeden gene o hali düsü- nerek önceden bir vesika alırlar, bu vesika ellerinde o bulundukça memleketin her hangi bir tarafın- da hasta olen kendilerine bir yatak bulurlar, Tedavi masrafını da vesikayı veren belediye yahut hayir cemiyeti öder, Verem edebiyatı yaratarak mer- hamet ve sefkat hislerini heveca- ma getirmekle, herkesi o sağlığın- dayken hasta olabileceğini düsü- nüp ona göre hazırlıklı bulunma- ğa teşvik etmek yollarından han- Me daha nz muvaffa- et vereceğini Üstai takdirine bırakırım. HIK GÜZELLİĞİN VAZİFESİ BERNARD ShaW Yazan: fkeli bir müşteri bir avukat yazıhanesini, tabanını güm güm diye vura vura arşınlamakta- dır: Müşteri — Hayır Artbur ayrıl. mak lâzım. Artık dayanamıyorum. Avukat — Beni dinle Nirace, Müşteri — Dinlemem vesselâm. Ne seni, ne de kimseyi. Artık canı. ma tak, dedi. Karımla ben yolların ayrılış yerine geldik, Avukat — Peki ayrılış için ona isnat edeceğin bir şey. Bir şikâye- tin yok demek isterim. Müşteri — Şikâyet edecek bir şey. gey. sey. Avukat — Evet ortada bir şey yok, Huyu, soyu sana uygun. Ev ka dınlığı tamam. Yalnız kıskandırı- yormuş, öyle mi? Müşteri — Hayır kiskanmıyo. rum, Öyle bir hisse alçalsam, o his- si mazur gösterecek bin bir sebebi tedarik etti ya. Ben ondan ayrık mak istiyorum, Sen ayrılamıyaca- ğımı iddia edip duruyorsun. Avukat — Öyle ya ona karşı bir isnatta bulunamıyorsun. Yalnız boş lâflar söylüyorsun. Müşteri — Yani lâfların kâfi de- rTecede fena olmadığını iddia edi- yorsun ha? Avukat — (Sabrı tükenerek) A- man ne istersen yap! Şikâyetın ne? Müşteri — Sana ne? Avukat — Bana mı ne? Bu sabah karını buraya çağıracağım. Ondan ayrılacağını kadına söyliyeceğim. Pek iyi. Bir sebep göstermiyecek miyim? Müşteri — Sana şu kadarını söy- liyeyim ki, benden başka hiçbir a- dam bu kadarına... Avukat — LAf! Bu söylediklerin para etmez. Ne oldu, ne bitti onu söyle! Bir an için arkadaşın oldu- Kumu unut. O oturduğun koltukta şimdiye kadar tümen tümen koca- lar oturdu. Senin bana söyliyeceği- ni kimbilir kaç kere dinlemişımdir. Açıkça anlat yahu! Karısile geçi- nemiyen dünyada bir sen mi var- sin? Müşteri — Bahis koşarım, benim gibisini şimdiye kadar duymamış- sındır. Avukat — Sen anlattıktan sonra hüküm veririm. Müşteri — Eh, bana bak öyley- se! Hiç duyulmuş mudur ki, dir er. keğin karısı, karşısına çıka koysun da ona: “— Yaratılış bana erkekleri ken- dime şakkadak âşık etmek dehasını verdi. Bu dehamı kullanmamak gü nahtır,, desin? Avukat — Sen varsın a. Sana a- bayı cayır cayır yaktırıp dursun. Müşteri — İyi ama onu zaten — yaptı. Bana ama da güzel ve hoş oldu, dedi ve beni o kadar kemale erdirdi ki, başkalarını da kemale erdirmek istiyor. “Bu çocuk yetiştir menin en güzel yoludur, diyor. Güya bu kabiliyette olan kadınlar çocuklar için mektep açmalı imiş. ler. Çünkü usta oluyorlarmış. On. dan dolayı kendi çocuklarına iha net edip başkalarının çocukları pe- şine düşmeli imişler. İşte bundan dolayı erkekleri kemale erdirmek dehasına malik olan kadınlar on- AYE ları düzüne düzüne kemale erdir meli imişler. Sen buna ne dersir a hazret? Avukat — (Duraklar): Belki bu sözlerde bir hakikat vardır. Du bakalım acele etme. Müşteri— Ne vardır? Avukat — Yani mantikan! Mü nasip bir hareket değil, malümı fa kat mantıkan doğru. Acaba bu söz e mantıki cevap ne olabil Müşteri — Hah karımın da söy. lediği işte bu.. Avukat — Pekey, sen ne cevap veriyorsun? Müşteri — Söylediklerine mü. nasip cevabın ancak (kendinden v- tan yahu!) demek olduğunu söy- ledim. . Avukat — Utanıyor mu? Müşteri — Yoo!. Avukat — Artık seni sevmiyor mu? Müşteri — Seviyor. İdman olsun diye üstümde meşkettiğini söylü- yor. Fakat yavaş yavaş artık ben. den bıktığını hayatında yeni bin slâka olması lâzım geldiğini Mâ ediyor. Bu naneye ne buyurursunı efe..mm? Avukat — Bana ne soruyorsun, onu müdafaa eden bir söz söyledim mi? Müşteri — Beni müdafan eden biricik bir söz söyledin mi? Avukat— Ko ki ayrıldın.Bu sefej onu kontrol edemiyeceksin, iş s0- nunda telâka varacak. Müşteri — Hele şu söylediğin Tâfa bak. Sanki şimdi kontrol ede- biliyor muyum ki? (İçeriye kâtip girer.) Kâtip — Bir kadın sizi görmek istiyor, (Heyecanla) Aman size rica ederim. Bir belâya uğramışsa onul kurtarmak için elinizden geleni ya- pın. Eğer oha bir yey iftira ed'ldiy- se, sakın ha inanmayın. Ben masu- miyeti uğruia hayatımı bahse ko- yarım, Avukat — (Şaşalar): Doğrusu Mister Grüppy (kendine gelerek) kadının adı ne? Kâtip — Yüzüne bakarken adını sormsıni unuttum. Avukat — Bu noksanı lütfen ik-| mal eder misiniz? Kâtip — Adını utanmadan nasıl sorayım? Ona tecavüz gibi olur. Fakat zannederim ki.. Ümit ederim ki.. Belki beni affeder. (Dışarı çı- kar.) Müşteri — (Ortada hop hop hop- laya hoplaya) tam 0! Yaptığı halt- ten tanıdım! Karım be yahu! Tâ kendisi, Şu genç cavlak kafalının Üzerine meşketmi Vatandaş : Cümhuriyet Halk Parti- si Türk milletinin Kültür hususiyetini muhafaza et - meyi ve Türk milletini mu- sır milletler seviyesine çı - karmayı yüksek hedef bilir. Vatandaş: Reyini kullanma yı ihmal etme. Çünkü verece- tini kuracaksın!, ğin reyle milletin siyasi kudre-

Bu sayıdan diğer sayfalar: