24 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

24 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Kapıcıyım, Baltacılık Yapıyorum İşi Büsbütün Çığırından Çıkartmamak İçin Bing Bi ile mezarlık duvarının di- k külmüştük artık. Gözümüz “ek | “nda, kulağımız da çalma- Yendi olduğu halde bskli- Pa e Eski bir yoldaş olan Şakir leşi, VAS sesle görüşüyor, eski gün iğ, #yecanlı anlarından, avla. e adamlardan bahis ile gü- Bomiy vak Sohpeti koyultmus, hâl, ; Maceraların hayaline gö- Lo ük, İ| Falay, si sokağı, kulaklarımızı oyun, Yt. Rüzüldüğümüz yerden Hk a kurtlar gibi silkine- Beliğ, tik. Hizli adımlarla, me- Yireyi Köşesine vardık ve tam # DİN gay Derken, Müştak Efendi- Yet, İP ettiği bir adamla karşı- la stan işaret olarak kol | İN, iyle bizim Zeki Beye sal- ği 2 bir anda olmuştu. Tuhaf Mi?.. Çok cesur bir adam ol. *öylenilen Zeki, Bey, taban- bey, Pamlusu karşısında birden kiri, 43 arka üstü Erzincanlı Şa- Van Kornanın boğuk ve kolları arasına düşmüştü. He Si, çakladım, Otomobilin içine İiy , Zavallı adamın beti benzi “acak pi kalbinin hareketi i yavaşlamıştı. ağ mat sonra, Boyacıköyünde e gk evinde idir, Esirimiz min- Ky, inde uzanmış yatıyor, iş, Kivranıyor, bir türlü kendi <niyordu, Bu adamcağızın King iz teslim olması, hele ü- Sie, silâh bulunmaması beni © düşürmüştü. Bu âciz ada yy, “esareti, ataklığı ile şöhret İM, olan Zeki Bey olduğuna EN tör Re aberim inanamıyordum. O Sıra. bir t Şakir de ar tutulduğunu ve ken- bn ik # ” k " led olmadan. edbirsizlik yapmış, tele- hn bulunduğunu Esat Paşa- Miş, “irmek marifetini göstere Ğ *<© yarısına doğru aklı ba- vİ Pip, ina gelen adamcağız, yaşlı any gaşikm şaşkın. etrafına alg, POR, için için ağlıyordu. Fena Mi, “Orktuğu. halinden besbelli 4 sira yüzüme bakiyor, ko- k İstediği anlaşılıyordu. Bir ıhamadrm, Fakat korka, iye istemiye açık su- Sorguya elediği Arkadaş ismin ne senin? iğ, STA Yutkuna yutkuna yüzüme Ve İnilder gibi bir sesle: “m mi? dedi. Abdurrab- 4 FEZA # «Yi İ ğeetime ığıl ığıl bir şeylerin İ eyi. iştim. Adamcağızın | Ay yeli baygınlık beni kucakle- Mag, arsmıştı, Tıkamır gibi ağ- R Olurratman os? im, a Yaptığımız. yanlışlı- tiz doğrusu bastığımız çürük iy © vakit farkına varmıştım. yam Evet, bu ters ha- » bu adama, ve gerek- Si azaya karşı nasıl tevil e in Bayı Kendimizi mahcubiyet- |» he kurtaracağımızı düşünü- | b Şaresi bulamıyordum Pig b bu esnada, adamcağız ne. lunduğunu ve ne olacağını N m? Erzincanlı Şakir de ti pe Köşede somurtuyor ve gül lü Z o da yapılan işin ver- inç neticeyi düşünüyordu. e çok fena bir elivesine “imaz da bizim tedbirsiz teşebbü- e ln, kurban olmaktan başka su- İlay YAN bu biçare adamcağızın k bakıp homurdanıyordu. He Sorusuna bayağı kızmıştı. “baş eenlı Şakirin © müna- e hareketine meydan Pik » İşi büsbütün çığırından ı #K İcin. kendimi birnz vi, Mağdur esirimizin yüzü iç ? hirs baktım ve: tin, ,< olacağınızı, dedim. Sualle- İn. 85 — cevaplar tayin bi , ÖYİe bakayım saray. Börüyorsun? b Mi Muhatabım, önüne baktı ve gayet hafif bir sesle: — Kapıcıyım, dedi. Fakat şimdi baltacılık ediyorum. — Baltacılık ne demek? — Siz'n anlıyatağınız saray 1 şaklığı. Utancımdan eriyecek bir hale gelmiştim. Bir yanlışlık olduğuna göre, bari kaçırdığımız adamın sa- rayda yüksekçe bir vazifesi ve mevkii olsa hadi ne ise, İşi bir de receye kadar tevil etmek mümkin olabilirdi. Işte adamcağız düpedüz uşaklığını söyleyivermişti.. Bilimi yerek yaptığımız beceriksizliği, ted birsizliği açıkca yüzümüze vuru- vermişti. Vaziyeti korumak için sorgumu taze'ödim: — Bu gece geldiğiniz eve sizi kim gönderdi? — Has hademeler Zeki Bey. — Ne vazife ile? — O evde bulunan bir hanıma yazdığı mektuba cevap almak için.. Dedi. Ve cebinden cıkardığı zar fı uzatıp elime verdi. Derhal zarfı yırttım. Nimet hanıma yazılan bu mektupta, Zeki Beyin rahatsızlığından dolayı beyanı te- essür ediliyor, saraya ait baştan ö- şoğı uydurma havadisler veriliyor. du. Tedbirsizliğimizle, pek mühim hizmetler yapması ihtimali olan bu hanımcağızın da saraya karş: va- ziyetini bozmuş, Esat Paşaya da çok mühim bir eleman kaybettir- miştik. Doğrusu, işlediğimiz suç uf- fedilemiyecek kadar büyüktü. Me- sele açıkça anlaşılmıştı. Zek: Bey hastalığından bahis ila gelemiyaca- ğini ve haberlerin bir mektupla | bildirilmesini rica yollu, Nimet ha- nıma yazdığı mektubu bu adamla göndermiş, biz de bu saray uşağını bir mal gibi Zeki Bey diye tutup Şakirin evine getirmiştik. Vaziyetimiz gerçekten çok müş- kül ve ilahı imicânsızdı. Bu sdamı bırakmakla başta Vahdettin olmak üzere sarayın bülün erkân ve ben- | dekânını fena halde kuşkulandır- miş olacaktık. Bırskmadığımız tak dirde bu adamı ne yapacaktık? Tam bu esnada Müştak Ef, eve gelmiş, Hızır gibi o imdadıma yetişmişti. Cidden çok açık gözlü ve kurnaz bir memur olduğunu son- radan anladığım bu arkadaş, ken- disine kapı açan Şakirden, yapılan işin yanlışlığını öğrenince, hiç te bizim gibi apışp kalmamış, berim- le görüşmek istemişti. Şakiri Ab- durralımanın yanında bıraktım ve çıktım. Müştak beni görünce: — Tasalanma Sadık Baba, dedi. Ben şimdi telefonla, yapilan yan- Tışlığı ve buna da şoförün sebep ol. duğunu Esat Paşaya söylerim. Çok iyi yürekli bir zattır, Umarım ki, işi anlayınca bizi suçlandırmaz. Kendimi toplamış, düşünebilecek bir hale gelmiştim. Yeni arkadaşım Müştak Efendinin Esat Paşa ne?- dinde şefaat teklifine biraz kızar gibi olınuştum. Gülümsiyerek: — Evlât, dedim. Esat Paşaya işi | anlatmak, affına sığnmak kolay. Bu ciheti senin kadar ben de ya- pabilirim. Fakat, bu herif ne ola- cak? Beni en ziyade düşündüren bu... Sözlerimi başı önüne eğik oldu- Bu halde dinliyen bu cin fikirli me- mur, aciz içinde kıvranışıma bayağı açıyormuş gibir tuhaf tuhaf baktı yüzüme ve: — Bu herif mi ne olacak, dedi- hiz. Yarın sabah memleketine yön- deririz onu da. Dedi. Hakikat, o ana kadar aklı. ma gelmiyen bu şekil bana da çok mülâylm gelmişti. Biraz daha fe- rahlamıştım. Tekrar sordum: — Bu adamın ottedan ansızın yok oluşu saraydakileri telâşa dü- şürmez mi? kumandanı N Kendimi Toplıyarak Esirin Yüzüne Baktım Müştak omuzlarını silkti ve: — Onlar, dedi, Alıştılar buna... Anadoluda doğan güneşin saraya & şık vermiyeceğini anlıyanlar birer birer kaçıp memleketlerinin yo- lunü tutuyorlar, farkına bile var- maz onler Sadık baba. M üştakla o beraber odaya girdik, Nedense, üçleşme- miz Abdurrahman telâşlandırdı biraz.Kendine acındırmak ister gibi boynunu bükerek hepimize ayrı ay. rı bakiyor, bakışlarımızdan mâna çıkarmıya çalışıyordü. Biraz güler yüz göstererek ümitlendireim ve sordum: — Abdurrahman, dedim. Nereli- sin ve kaç senedir saray hizmetin- desin? — Konyanın Aksaray kazası köy lerindenim. Hacı Ali Paşanın Ab- dülhamide başmabeyncilik ettiği zamandanberi sarayda bulunuyo- rum, — Sılaya gittin mi yakında? — Tam on üç sene oldu, çoluk, çocuğumun yüzünü bile görmedim. Son günlerde niyetlendimdi. Tab. İakâr Ali ile gidecektik, hattâ eşya- larımızı bile saraydan çıkarmış ve Beşiktaşta bir hemşehrinin dükkâ. nina birakmıştık sma. Bu iş geldi işte başımıza. Ne olacak bilmem. (Devamı var) LOKM FİLİBİD Mİ, Bu yıl kara kan damarlarının hastalığı yılı olsa gerek. Okuyucu” larumızdan üçünden hemen hemen ayni günde üç mektup geldi, ücü de bu haslalığa tutulduğunu anla- tarak bunun hakkında “tenvir” e- dilmeği istiyorlar. Bu mektuplarda en ziyade gö- züme çarpan şey üçünün de bu hastalığı filibid diye yazmasıdır. Okuyucularımızdan biri hastalığı apanlisit ameliyatından sonra, Hki- si lohusalıkta tutulmuşlar, fakat üçü de ayrı ayrı mektuplarda, bir örnek filihid diyor. Halbuki hasta» Uğın bize frenkçeden gelen adı filebit (philöbite) olduğundan bu okuyucularımızın hekimleri de kendilerine öyle söylemiş olduk- ları şüphesizdir. Üç kişinin de frenkçeden gelen tâhiri böyle ayni şekilde yanlış olarak yazmalarına göre, demek ki, bizim Türk telâf- fuzumuza filebid sözü daha uygun geliyor, demketir, Halk, bâhüsus hastalığa tutulanların o kendileri, bu söyleyişi kelimenin doğrusuna tercih ederlerse tâbirin böylece dilimize girmesinde ben de, şüphe- siz, hiçbir mahzur göremem, Ancak halk diline de bel hağla- mak doğru olmıyacağını biraz yaş- h olanlar hep bilirler, 30 - 40 se- ne önceleri pavrika diyenler pek çok işitilirdi, hattâ pavrika faydos düdüğünü çaldı diyenler de hay- lice bulunurdu, O zamanlar fab- rika ve paydos demesini de hilen- ler halkım dili halk dilidir, diye susarlardı. Halbuki şimdi genci de yaşlısı du hep fabrikaya fabrika, paydosa da paydos diyor, Bugün filebit hastalığına filibid diyenlerin de yarın dillerini değiş- tirerek frenkçesini hem de frenk teevidi ile süylemiyeceklerini La lemediğim © İçin, © müsaadenizle, simdiden filebit tâbirini kullana- cağım... Bu hastalığa apandisit | ameli- yatmdan sonra tutulan okuyucu” müz buna sebep ameliyat olduğu- Du saniyor. Hastalığın adını ne tlirli yazsa ve söylese kendisine yerden göğe kadar hak veririm ama, hastalı; meliyata atfet- mesi tamam tamam haksızdır. Bu işte bir kabahat varsa onu hiç kimsede değil, kendi damarların- da bulmalıdır. Çünkü bu O hasta- lkta en büyük sebep damarların istidadıdır, Nitekim spandisit n- meliyatından sonra filebit hasta- hüma tutulan bir delikanlının ba- BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli SMA Gİ ve gire KUGÜNKÜ BULMACA 2346671869 16 SOLDAN SAĞA VE AN -HE ÖĞÜTLER iri YUKARDAN AŞAŞI: 1 — Orak © Ev dark. 2 — Bir zsmir g Bir meyva © Yük- seltmek. 3 — Rir nola © Uzak g Memleket, 4 — Bir hayvan , ddetler g Bir zamir, — Bedel g Komşu bir memleket. 8 — Eski kâkimlere verilen xd © İranlı, zamir © Bir renk © Bayağı. 9 — Bir isim e Bir 10 — Telefon tâbiri © Zıpzıp. Artvinde Kurtuluş Bayramı Artvin, (TAN) — 43 senelik ay- rılıktan sonra Çoruhun anavatana kavuşarak kurtulmasının 18 inci yıl dönümü 7 Martta büyük tezahüretla tesit edilmiştir. Geceliyin Halkevin- de bir müsamere de verilmiştir. KİMİ FİLEBİT Mİ? basmın tifo hastalığından sonra, baba annesinin de bacağı kırıl- dıktan sonra ayni hastalığa tutul. muş oldukları kitaplarda meshur- dur. Kara kan damarinın iltihaba tutulmak istidadı İnsana soyundan gelir. İnsanm kendisinde bu istidat bulununca kara kan damarların- dan her hangi birisi, her hangi bir sebeple iltihaba tutulabilir. An cak en ziyade tutulan bacaklarda- ki kara kan damarları olduğu icin filebit tâbiri bacaktaki kara kan damartım iltihaplanması İle he- men ayni mânava gelir. Bu has- talığın apandis ile münasebeti pek az olduğunun bir delili de apan- disit ameliyatından sonra kara kan damarları iltihaplanan bacağın en ziyade sol taraftaki hacak ol- masıdir, halbuki apandis sağ ta- rafta bulunur ve apandisten ya- hut ameliyatın temiz yapılmama- sından ileri gelse ilkin sağ taraffa- ki damarın müteessir olması lâ- zım gelir, Zaten bu hastalığa sehep daha ziyade apandisit ameliyatından büsbütün başka şeylerdir. En cok» görülenler lohusalıktadır. Hem de çocuklarını tamamma er'ştiren ve temiz temiz doğuran bayanlarda daha çok görülür, Vaktinden önce doğuran, yahut düşüren ve ken- dilerini pek te temiz tutamıyan bayanlarda daha az görülür, Ameliyattan sonra gelmesi de yalmız apandisit ameliyatma mah- sns değildir. Ameliyatın her tür- Tüsünden sonra . ameliyat yapı- landa istidat varsa - gelebilir, Mikropların da az tesiri olduğuna bir delil, meselâ hiç mikropsuz bir ur hastalığından dolayı çocuk ya- lağı çikarılırsa filebit gelmek İh- timahi daha çok bulunduğu halde mikroplu bir yumurtalık hastalı ğımdan sonra ayni âlet ameliyatla çıkarıldığı vakit o ihtimalin daha az olmasıdır. Bu filebit hastalığı çok defa ka- ra humma hastalı lan sonra gelir. O zaman da hastalığın ve mikrobunun şiddetine atfedile- mez, clinkii flebit kara humma hastalığının pek hafif şekillerinde gelir. Veremlilerde ve pek zayıf- larda olduğu vakit gene bir şey isbat etmez, çünkü hafif bir grip hastalığından sonra da geldiği vardır. Onun için hastalığın bası İnsa- nm kendisindeki istidattadır. , 10 000000000000009 HIKAYE MODEL MİLYONER 100000009 ing olmadıkça, sevimli Yi Za 0 faydası yok” tur. Aşk macerası zengin olanın ip. tiyazıdır, işsizin mesleği değil, Fa. kir, ister istemez ameli ve adi ola. caktır. Daimi bir geliri olmak, ca zibeli olmaktan daha iyidir. Bunlar Hughie Erskine'nin asla anlama. dığı, modern hayata sit hakikat lerdir. Zavallı Hüghie!, Fikir ba - kımından, kabul etmeliyiz ki, pek değeri yoktu. Hayatında hiçbir za. man parlak veya hatta fena birşey söylememişti. Fakat böyle olduğu halde o, koyu kıvırcık saçları, gü- zel biçimli profili ve gri gözleriyle İyi görünüyordu. Erkekler arasın- da olduğu gibi umumiyetle kadın- lar arasında da mâruftu; ve her türlü kemalâta erişmişti; yalnız para biriktirmek müstesna. Babası ona kendi süvari kılıcım ve on beş ciltlik “şibih cezire harbi tarihi” mi, bırakmıştı, Huyhie evvelâ bir gözlük taktı, sonra Ruff's gülde ile Bailey's magazine in arasına bir raf daha koydu. Her şeye çalışmıştı; altı ay bor. saya da devam etmişti. Fakat bo - ğalar ve ayılar arasında bir kele - bek ne yapabilir? Bir müddet çay tüccarlığı da etti; fakat pek çabuk yoruldu, Sonra kurumuş çilek sat- maktan bıktı usandı. Bu da kâr et- medi, Çilekler biraz fazla kuruydu. Nihayet mükemmel bir profil sa - hibi zarif, itibarsız ve mesleksiz bir delikanliden başka birşey olamadı, Pp kötüsü, dikti. Sevdiği kız, Laura Merton, Hindis- tanda mizacını ve hazmını kaybet- miş mütekait bir miralayın kızı idi. Laura kendisine prestiş ediyordu, O'da onun ayakkabı bağlarını öp- meğe hâzırdı. Onlar Londranin en güzel çiftini teşkil ediyorlardı ve aralarında bir kuruş bile mevzuu bahis değildi. Miralay da Hughleye pek meftundu; fakat herhangi bir bağlantıya yanaşmıyordu: — Çocuğum, olduğu zaman gel, bu meseleyi ko- nuşuruz. demeği adet edinmişti. Böyle günlerde Hughle çok mağ - mum görünüyor, teselli için Laura- ya gitmeğe mecbur oluyordu. Bir sabah Mertonların oturduğu Holanda parkına giden yelda en iyi arkadaşlarından bir! olan Alan Tre- vor'a uğradı. Trevor bir ressamdi, Filhakika zsmanımızda bazıları bundan kaçınırlar, fakat o ayni za- manda bir sanatkârdır ve sanat - kârlar nadirdir. Trevor şahsen çil- H yüzlü, kırmızı perişan sakaliyle garip ve kaba bir adamdı. Halbuki fırçalanınca hakiki bir centilmen oluyordu ve resimleri hararetle a- yanıyordu, Evvelce Hughieye kar- sı büyük bir alâka duymuştu. Se- bebini anlamak kolay: Sır? onun sevimliliği, şöyle demeği adet et mişti: “Bir ressamın tanıyacağı in- sanlar ancak hayvan ve güzel olan- lar, kendisine bakmakta artistik bir zevk bulunanlar ve kendisiyle konuşmakta fikri bir ahenge varı- Janlardır. Züppe erkekler ve cici on bin lira paran Oscar Wilde'den 00.004000 EE * kadınlar dünyaya hükm ederler; , hiç değilse edeceklerdir” halbuki Hughieyi daha iyi tanıdıktan son- Ta parlak, zayıf ruhu ve cömert dü- Şüncesiz tabiatı için onu adam akıl- li sevmiş ve stüdyosuna girebilem- 8İ için daimi bir duhuliye kartı ver- mişti, Hvehie içeri girdiği vakit Tro- voru tabii büyüklükte şayan hayret bir dilenci resmine son fır- Da Vürurken buldu. Asıl dilenci onun bir köşesinde yükselti miş bir Platform üzerinde duru- Mimi e merhamet telkin edici, N ruşuk parşömen gibi yüzüyle kuj uru bir adamdı, Omuzunda yır- biler V€ paçavralarla koyu kaba ir Cuket asılmış, kalın fotinleri ka- erle dikilmiş ve mıştı, Bir eliyle ani m İçin ince şapkasını üzatırken diğer Şile kalın bir sopaya dayanıyor. Hi kar, Bale arkadaşımı elini sıkap. — Ne , Dallar el iz desiyle: — Şaşılacak bir model 15j» bağırdı. Ben de öyle ihetikyz Böyle dilencilere her zaman tesa düf edilmez. Bir travay mMonşer: Canlı bir Velaskez! Allahım! Rana brand bundan nasıl bir oyma ya. pardı!, — Zavallı ihtiyarcık! Dedi Hu- ghie, ne kadar sefil görünüyor, Fa- kat zannederim ki siz ressamlar için onun yüzü bir hazinedir. — Tabii, diye cevap verdi Tre « vor, bir dileneinin mesut görünme- $ini istemezsiniz değilmi? Heri: rahat bir divana otu. rurken sordu: — Bir model bu iş için ne kadar alır? — Saat başına bir şilin, — Ya siz, resminiz için ne kadar alıyorsunuz? — Oh, ben bunun için 2000 21 - dım. — Lira? — Altın, ressamlar, şairler ve müzisyenler daima altın ahırlar, Hughie gülerek bağırdı: — Pek âlââ.. Zannederim model de bundan bir yüzde alır. Onlar da sizin kadar ağır bir çalışma yapı - yorlar, — Saçma, saçma! Yapyalnız, bir resmin üzerinde uğraşmanın ve bütün gün sehpasının karşısında durmanın ıztırabına bak. Hugble, senin için, konuşmak çok iyi amma seni temin ederim ki sadece el eme Binin sanat şerefine vasıl olduğu dakikaler nadirdir. Gevezelik ot - memelisin, çok meşgulüm. Bir si- gara iç sükünetini muhafaza et” Bir müddet sonra hizmetçi içeri geldi ve Trevora çerçivecinin ken- disiyle konuşmak istediğini söyle- di. Trevor dışarı çıkarken: — Sakın kaçma Hughie, dedi, şimdi geleceğim. (Sonu Yarın)

Bu sayıdan diğer sayfalar: