26 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

26 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Abdurrahman Sır Küpü İmiş tdettinin Son Günlerde Kendini İşrete Verdiğini, Sı ayal, gözümüzü kırpmadan an yillk. Meğer bizim Abdur tik, * SP kaynağı coğtu. Ağarmıştı. O hâlâ söy ü, railebizde not tw Vk. Neler; ay gelr Re çin söylemediği söz, açmadığı 8 adı diyorum. Hepsini de: yy at en enteresan olanlarını “iy larıma kısaca bildirmey 4 1 buldu » dişah son günlerde neler- Yayı SİRİ oluyor, dediniz. Söy- Mi, « Artık mabeyn dairesine N i, Pile yok. Memleketten kaç- Paü bildiği hükümetten İki yi, vaadini aldıktan sonra ken biri bütün işrete ve kadına ik. Sarayda, şimdiye sı gözüne ilişmem "iş ST Renç ve körpe cariyeler hir der ayak, hepsi sıra ile fe- Sİ ça, Yana giriyorlar. Gündüz ia) 81 ve işret, geceleri de kız- » ey vet âlemleri oluyor. Bir Bak elisine gelinciye kadar pek Map, SE değildi. Sarayda göze çar- ? Sürek karartan J*İS vardı Herkes kederli SİRüYordu Şimdi öyle değil. we, musahip Mazhar ve e Ağalar, esvapçıbaşı Ib- serberbaşı Mahmut, tütün- Şükrü hademe ve mızikai Pe Müdürü kaymakam Z “sahın sadık bendeleri sa- da yüzleri birdenbire #8, günlerde. akitler saraya $ık sık g€- Ağ hg bir düşman zabitinin â- yiti, | kesildi. Ne oldu ise, 0 balayi ton geldiği gün oldu. Her May Ek İyi ve beşaretli haberler ğa, 9 olacaktı ki, isimlerini saY- Üy, Sdamların hali, birden de- SN çep 2 Yaşları durdu. Somurt- Üiyilteler güldü. Şimdi, Bnrem ile pi * Siya toplanıyor. Geçen- * tay * Bkşam, koca bir kamyon Kp eli Yedi tane büyük bavul Ya. Bunlarla gidiş hazırlı- Ü! söyleniyor. Sarayda ne Müz, Mücevherat, altın ve gümüş Bey YİN varsa hep bavullara Ye, » Bürmedik. ya. Söylüyorlar ez, kör ola a, Bild ra, e iy Magi dalresinden harlee sir yi Yok ve kimseye izin verdik. “sy, almara, yani hava tebdi- Misak için izin bekliye N eri Sariyenin izinsizlik yüzün- Niş dikleri ve nihayet can ver- Yay de işitti AF evvel Vahdettin tarafın” an “upada bulunan Damat Fe- iy yanda bulunan zırhlılardan ini geliri ile bir telgraf çekil. “ile İSİttik. Dönen rivayete İk bugünlerde sarayın bazı itiş, Bilic çıkarılacak, Italya a, en birine gönderilecek» Tat Peride çekilen telgraf- yp ların yola çıkarılacağı m, e “oturduğumuz odaya ilk , <“Tperken, biz de Abdur- İ yy, memlekete gönderilece- ge İllelemiş, merak ve endişe İşt 7ban yüreğini serinleştir- t Sabahleyin Esat Paşaya “gimiz uzun raporun ihtiva çim haberler, işlediğimiz bolu rt. Biraz sonra, Be- i > merkez memuru Meh- ön ağ y ünasip bir surette saray- « ka &şyalarını, bırak- ii, çtukçu Aliden aldırtmış- İsini sılacı etmiş, trene , iZ€re yanlarına komiser "Daş, “Arak, bir sandal ile Hay- Yoluna çıkârmıştık | Ktama doğru, Esat Paşanın Me bu Isa üzün AYor. #eys ar , düşünüyordum Bir aralık: - Sadık Baba, dedi. Yazık, tu- tamadık şu &dami Başımı önüme © dan yere & tamda, ! ş siz hareketimin ac: e Işin müdafaa edi- lecek, tevil götürecek Bir şey söyliyemiyor, Rahmet a teessürümü derhal tl söz za ancım- haya çmiyen bu ireği- katli Esat Pa: anlamıştı. Tatlı bakışları, leri ile yüreğimi yakan ıstırap ste- şini söndürmüştü ve- © — Bununla bera in şahsiyetinden daha çok işimize * kazandık değil Zekinin ha- yarayacak malüm mi? Zekiyi ele geçirmiş olsa Eminim, bu adamdan edindiği haberlerin yüzde birini alamazdık. o habisten Siizü ile büyüklüğünü gerçekten göstermişti. Mi Abdurrahmanın, bilhassa Vahdet tinin firar hazırlığı hakkında ver- diği haberler o gün için çok ehem- (li görülmüştü. Bu hususta merkezinden gelecek em. lar uyanık bulunmak ve Vah- dettinin firarma mâni olmak için Esat Paşa bir takım tedbirler al mıştı. Beşiktaş polis merkez me- muru Mehmet. Beye pek mühim vazifeler vermişti, Bu arada bana da, Yıldız sarayının, Tünel başın- da (Hamsun) apartmanında bul nan bir düşman zabıti ile gizlice cereyan ettiği söylenilen muhabere ve mi takip etmek, için dekilerin hissedem!'yeceği bir şekil. de sarayı uzaktan ve münasip bir suretle çemberlemek işi düşüyar- du. Saray, kuvvetlendirilen E merkezinin resmi polisleri ve a ayrı kıyafetlere soktuğumuz sivil memurlarla âdeta sarılmış ve bik bassa işlenilen ve işlenilmiyen bü- tün kapılar göz altıma alınmiştı. illamsun) apartmanının karşısına bir simitçi tablası kurulmuş bir de kundufa bayacısı oturtulmuştu. A- sıl işliyen arka kapısı da, tam kar- Şısına isabet eden bir evin alt ka- tina bir kiracı gibi yerleştirilen ar. kadaşlara bırakılmıştı. Gözlüyor, gelenleri ve gidenleri izliyorduk. Dört günlük bir messi, Abdurrah- man ile tablakâr Alinin bütün ih- barlarını teyit edecek, mevcut şüp- heyi hüküm derecesinde kuvvetlen direcek mahiyette neticeler ver- Şaç e alınan bu tedbirler, ha- rice gönderilmek üzere hazırlanan, hattâ sandıklenan bir çok saray e yasının gizlice kaçırılmasına mâni olmuştu. MİM h ete dayanan yeni idarenih, böyle pervasızca ha. tekeli, sarayı göz hapsine. alması, sarayın küçük ve orta mensupları- nx canlandırmış, dillendirmişti. Bal tacı, kapıcı, tablakür, aşçı, bahçi- van, hademe gibi müstabdemler, hele o hurem ağaları bülbül gib şakıyorlardı. artık, Müştak Efendi, her akşam kâğıtlar değil, emin > lunuz defterler dolusu havadisle geliyordu yanıma, Bu arda hazır- lanan eşyaların yerli yerine konul- duğu ve sandıkların kırılıp, yakıl- dığı haberini de almıştık. Bu mesaimiz çok Seri izledi ü rher türlü “hainliği, ale m kara yüzlülüğünü de göstermesi, atıldı hanet deryasında istediği gibi kulaç atıp yüzmesi için, saray serbest bırakılmıştı Sırası gelmişken, Vatdettinin hainliklerinden bir tanesini, ves 5 lei lânet olmak üzere, göylemeden | geçemiyeceğim. Tarihin huzuruna, kendi elleri ile sıvaştırdığı kapka- ra yözü İle çıkan ve hanedanının da yüzünü karartan bu yüreği de kara adam, yavuz milletin, yurda saldi- ran düşmanlar üzerine atıldığı, bal. kin yediden yetmişine kadar sö vasmlara katıldığı günlerde, tac» Körpe Cariyeler Peşinde Koştuğunu da Anlattı nın ve tahtının, tatlı canının kaygı- sına düşmüştü. Anadoluya saldıran düşman gibi o da Ankaraya karşı bir cephe almıştı. Taraf t lediği İsyan'arın söndürüldüğünü, sırmalı kordonlu hain paşalarının, Anzavurlarının ezilip sürüldüğünü ve bütün bu hâdiselerin işgalci devletlerde havf ve hayret ve biraz da takdir hi uyandırdığını gö- rünee, heinli marları büsbütün ak gözleri kararmıştı. galeyarı bastirmak. kükriyen ileti boğdurmak için bir düşman devlete. yurdun incisi olan İstan- bulu peşkeş çekmekten, tacın, tah- tını omuzlayıp, hanedanını peşine takıp Bursaya gideceğini bildir- mekten utanmamıştı. O devletin Istanbuldaki büyük bir adamına, hiyanet ortağı Damat Feritle, şu haberleri göndermişti: “ .. İşte, demişti. Başvekilinize, İktidi inde bulunan hükü- metinize, İstanbulda bulunan siya- si memur ve kumandanlarınıza ay. lardanberi anlatamadığım, vuku bulacağımı inandıramadığım hâdi- selerin şahidi oldunuz Mustafa Ke- malin arkadaşları ve adâmları hep ihtilâleidir. Bunlar yalnız Türkiye- yi değil, bütün cihanı altüst ede- cekler. Bunlar yalnız benim, taç ve tahtın in değil ayni za- manda sizin de düşmanlarınızdır. Şahsımı ve Saltanatımı yalnız siz kurtarabilirsiniz. Ben sizin dos- tunuzum. Ne İsterseniz vermeğe hazırım. Binaensleyh bana süratle yardıma koşunuz. Ankarayı tam. i benimle akdetmek, hem size ve hem bana büyük men- faatler bahşedecektir. (Devamı var) Böbreğin kayması —en ziyade sağ taraftakinin kayması— ba- yanlarda pek çok bulunan bir haldir. Vâksü böbreklerin ikisi de, belkemiğinin iki tarafında, bulun- dukları yerde, yağ İle çevrilmiş kü bir loca gibi. yerlerinde, büsbütün sabit bir halde bulun- mazlar. İnsan hareket etmese bi- le nefes aldıkça böbrekleri az çok oynarlar. Fakat bazılarında böbrek nor- mal olarak bulunduğu yerden haylice nyağıya İner, Sağ tarafta ki böbreğin soldakinden daha 2i- yade kaymasına sebep zaten, 5 tarafla karaciğer bulunmasından dolayı, sağdaki böbreğin normal olarak ta biraz daha aşağıda bu- lunmasıdır. İnsan zayıfladığı vakit vücudü- nün bütün yağlarivle birlikte böb- reklerinin etrafmdaki yağ da erl- diği için, böbrek o kaymasınm en büyük sehebi zayıflamaktır. Bun- dan baska üstüste çocuk doğuran kadının karnı da az cok gevşer, böbrekleri yerinde tutmıya yeti secek gerginliği kalmaz. Bundan da höhrek kayar. Fakat bir çoğum- da da böbrek yalnız başını değil, karındaki uzuvların hepsiyle bir- likte, mide ile, karaciğere, kalım barsakla birlikte aşağıya doğru iner. Böbreğin yerini değiştirerek az veya çok asağıya doğru inmesiyle onun İsine halel gelmez. Hattâ in- san arka üstü yattığı vakit kaymış böbrek eski verine de döner. Fa- kat böbrek kayıp ta asağıya doğ- ru inince dümdüz İnmez, hem aşa- ğıya doğru, hem de karnım ortası. na doğru mall olarak iner, Halbu- i böbrekle mesane arasmdaki id- rar volu yerinde sahit olduğundan o hle kaymaz, aksilik te bundan «'kar, Böbrek asağıya ve karnm ortasina doğru İnlp te idrar yolu sıl olan idrar oradan geçerek me- saneye giremez.. Bunun neticesini tahmin etmek te güç değildir. Böbrekteki idrar B elki güzel değildi. » Pakat onu, bu kupkuru çöl şehrinin bunaltıcı gecesinden ag). sa kurtulup bir serap manzarasına sığınmış sanılan nemli, yeşil bir iç bahçede görmüştü. Sefil bir avlu... Şu kadar ki saksılar taze sulanmış, taşlar yeni yıkanmıştı; aydınlık uy zaktan vuruyordu; kadının çıplak vücudünde tenini yer yer, gölge gölge belli eden tek bir dantel şu- vare elbisesi vardı; bir ufacıcık mermer havuz başında, buza kon- muş kavun sarısı şefteliler yiyordu. Böyle olduğu için de insana höş ko- kulu, serin etli, diri, tatlı görünü. yordu. Ona baktığını farkeden arkadaş- larından yerlisi, teşvik edercesine: Türkçe bilir, sohbeti de gü- zeldir... Dedi, Haftalarca süren çetin pet- rol araştırmalarından sonra Me. zopotamyanın bu yeni kurulmuş, asker merkezi Ucra kasabasında © tel, lokanta, buz, içki ve kadın bu- lan mühendisler eğlence evlerini dolaşıyorlar, para sarfediyorlardı. edeniyetteri bir müddet u- zak kalmak, ona kavuşunca en fena tarafından kâm almağı icap ettirir, Sergüzeşt yapmağa müsait yarı vahşi, ıssız, tehlikeli memle. ketlerde ömür sürmüş iseniz bunu her gün görmüşsünüzdür, yapanla- Ta acımışsınızdir, sonra düşününce hak vermişsinizdir. Türkçe konuşan temiz kıyafetli bir adamın yanına yaklaştığını gö- ren kadın, kendisinden evvel şefta- lileri ikram etti: — Buyurunuz. dedi. yers yayım! Biribirlerine sordular: “Nerelisi- niz?,, İkisi de İstanbullu çıktı. Fa- kat kadın şaşar görünerek: — Haydi, dedi, ben bu Allahın cehennemine düştüm, günahımı çe. kiyorum, siz ne arıyorsunuz? ek uzun söylemek istemedi — Hiç... Şöyle, arkadaşlarla do. şmağa geldim. — Bu mevsimde İstanbulu bıra- karak? Yazık! Ama mademki döne- NİZ S0- IBÖBREK YERİNDEN KAYARSA... mesaneye giremeyince böbrekte birikir, Bir taraftan sancı, hem de epeyce siddetli sancı olur. Bir da böbrek şişer, şiser, V brekte İdrar biriktikçe su. yun tazyik arttığı İçin, bu taz- yik Hk zamanlarda o büklümü düzeltmiye yetisir, o vakit idrar gene geçer, Aneak büklüm devam ettikçe, ve arttıkça, üstündeki taz- yik artık büklümü acamaz. Neti- cede böbrek harap olur... Ancak bu sövlediğimin derecesi —bereket versin— pek müstesna- dır. Çok defa, böbreği kaymış olan bavan onun farkında , bile olmaz. Böhrek tarafında hiç bir ağrı duy- madığı için mide bozukluğundan, baş dönmesinden, uvkusuzluktan, çok sinirlilikten şikâyet ederek hekimine müracaat eder. Böbre- #in kaymıs olduğunu hekim mey- dana çikarır. Bu sinir hallerine sebep, höbre- fin kayması mıdır, voksa hem si- nirleri bozan, hem de böbreği ye- rinden oynatan baska hir sebep | mi vardır) simdiki halde burası heniiz İyice halledilememis hir me seledir. O meselenin halini he- kimlere hirakarak. kaymış böbre- £i sabit bir vaziyete getirmek lâ- x1mdır. Bunun İçin de en kolayı ameli- yat tespit ettirmektir. Ancak karında ameliyat yaptırmak pek te eğlen- celi hir is olmadığı İcin, ondan ön- ce Korn karsesı İle germek İvj o- lur. Ölçü üzerine bir karın kor- sası yaptırarak pezerken bunu takmak ihmal edilmezse çok ra- hat edilir. Böbrek kayması zayıflamaktan ileri gelince en İyi çare süphesiz tekrar semirmive ealışmaktır. E- rimis olan yağlar tekrar toplanm- €a böhrek te artık yerinden oyna. maz olur. Böyle, zayıflamaktan böbreğin kayması bir çok defa modaya w- yarak 'utlarımı incelten bayan- larda görüldüğünden bu da on ların kulağına küpe olmalıdır. yaptırarak böbreği verinde | Hâtıraları ISTANBUL ceksiniz, dönmek elinizde... Biz gi- demeyiz, sokmazlar, Öbürü bir şey demedi; yalnız al- nındaki çizgi derinleşti. KE bir dilim şeftali uzata- rak tekrar sordu: Neresindensiniz? Ben Arna- vutköylüyüm. Ah, kim bilir şimdi oraları ne güzeldir! Bilirsiniz ya, Akıntıburnundaki gazinoları.. Ha. ni sular şıpır şıpır, serin serin oy. nar da bu gazinoların aynalarına vurur, aynalarda vapurların geçti- ği görülür! Böyle söyliyen kadın etrafına ür- kerek bakındıktan sonra yan sak- $ının içinden bir küçük şişe çıkar- dı, baş parmağile ikincisinin ara- sına tozu döktü, kokladı. Kokladı sömürdü — Pardon... Sizden çekinmiye Yüzüm görmedim. Birden efkârlan- dım da! — Sevda meselesi mi? - Hayır! Burada kimi sevece- ğim? Dilleri dilime uymaz, huyları huyuma... Başka şey! Erkeğin yüzüne muhabbetle, şef. katle haktı. baktı, ilâve etti: — Buna siz sebep oldunuz. Kadının. gözlerinde, deminki do- nukluk yerine, birdenbire güneş vurmuş uzak tepelerdeki Ğamları hatırlatan çok keskin, geçici, iğreti bir ışık parlamıştı. Vücudünü de istekli bir kıvranış dolaşıyor, için için gerildiği seziliyordu. erkek, arkadaşlarına Ja- cağım, siz gidebilirsiniz. manasına bir işaret yölladı ve bir iskemleye oturdu, Ortaya dört şi- şe bira geldikten sonra artık senli benli olmağa nasihat vermeğe hak kazanmış gibi: — Şunu kullanmasan iyi eder. sin, dedi, daha gençsin, kendini bi- tiriyorsun. — Doğru söylüyorsun ama baş- ka ne yapabilirim? Ara sıra mem- lekete, sılaya gitmek lâzım. Sıcak. tan, denizsizlikten, istediği gibi ko- nuşacak adam bulamamaktan bö- ğuluyordu Düpedüz, kupkuru yerler, ne bir tepecik var, ne bir ağaçlık... Bahar belli değil, güz belli değil.. Sonra bu sıcak, bu yabani halk, bu hiç batmadığını sandığı gölge salmıyan güneş! Köylü, kaba, şumarık Fran. siz çavuşları! Şikâyetleri kesince İstanbulu öğ. miye başladı: Boğaziçinde akşam loşluğunu, suların mor kadifeliğini anlatmıya çabalıyordu. O kayık ge- zintileri, ay mehtabı, Sarıyer, Bent- ler, ya Sultansuyu? Buradaki or-. manı hatırlıyor muydu, böğürtlen- lerle örtülü ufacık mırıltılı deresi- ni? Yosun tutmuş kocaman kestane ağaçlarmı? Dalma islak duran ve basınca ökçeler gömülen kırmızı toprağım, sarı papatyalar ve çadır çiçeklerle donanan çayırını? Baharında fulya demetlerini ha- tırlıyordu, mor salkım hevenkleri- ni ve katmerli leylik dallarını... » Pembe lerile *rZuvanlar? Deynklere s8: vi ik kiraz Güneşli * Yerken likör gipi iç ısıtan çilekler? derisi kadar. acayip DAKI$İ! leri kalan ham hünap- ar k adı dışından görünen kavak şar tadı dıS nine Sereseri, giymiş sürmeli kad, i- Je bunları öyle tariş Petek Sİ kat i Ep denizinde, nasuna da Zamanı Okmeydanı rap tortusu, yavru ağ; renkler, geşidi resimler her “ok zakta Beyoğlunu tütsü koktu zannettiği bir günlük tütsüsü! Erkek de bu manzaraya dalmıştı Ona Halicin akşam üzeri pelteleso sularında ber kayık, ayrı k bir ışıkla tutuşmuş, aheste aheste yanarak eriyor, erirken dökülen renkler cızırdayarak sönüyor görünüyordu. z Kadın tozdan bir kokladı Kibarlaşmıştı; en düşmüş kad bile böyle iyi şe barlaşabilirdi. Beraber hatırladıkları o kürklü yamaçlar, böğürtlenli dereler ve kuytu korularla, o serin, köpüklü, çapkın sularla süslü kararsız, yos. ma, helecan verici Istanbuldan disi de bir zerre idi, Istanbul zaikinden kopmuş bir sltın ya Bunu duman kaplamı renkte tutam daha ler düşününce k ken n düşmüş lâle resimli bir zarif parça idi, Daha yakından bakmak istetiyordu. Istanbul gibi hem akı- cı, hem durgun, açıklıkları ve kuy- tuluklarile hem ışıldak, hem gölg li, yarı kirli, yarı temiz, o ruhta, o mahiyette bir şey ol alti. Artık kendilerini, dışard güç bulunur kocama: gölün kucakladığım farketmiyor. birkaç çiseliyen bir ufacık fıskiye ştiren bir Istanbul K adın tekrar şişesine elini gö- türdü, tozu çekti ve içinde boyalı bir Istanbul i çevrilen başını usulcacık erkeğin diz'ne bı- raktı. Böcek kabuğu morluğunda- ki gözlerinin bebeklerinde Noel çamlarına asılmış çok ışıltelr oyun caklar gibi titreşen. dönüp dönüp pırıldaşan bir sürü hoş şekilli. ço- cukça seyler oynaşıyordu: orada bir şenlik vardı — İşte. dedi, onu bunun kullanıyorum, gidemed'ğim bula kavuşmak için... Bu benim ps saportumdur. Erkek şişeyi kaptı, ded! ki e İse bana da ver. Zira için Istan-

Bu sayıdan diğer sayfalar: