2 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

2 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yerde yapılması bütün bu hisleri 2-4-939 HÂDİSELERİN iÇYÜZÜ AVRUPANIN KUVVET Muvazenesinde İtalyanın TARİHİ ROLÜ NEDİR? Heri siyasette orijinali- teye yer yoktur, mem- lekete yalnız zarar getire - cekse ben orijinal olmayı ka- ti surette reddediyorum. “Harici siyaset, hiç bir va- kit orijinal olmamıştır. Onu bir takım coğrafi, tarihi, iktı- sadi vakalar tayin eder.” Muasır siyasiler, bu sözleri tet- kik etmekle isabet ederler. Fakat ayni tetkikten en çok istilade ede- cek şahsiyet, bu sözleri söyliyen zattır. Bu zat Mussolini idi ve bu sözleri 1923 ve 1924 senelerinde söylemiştir. Sinyor Mussolini, bu esas daire- sinde hareket edemediği için bu- günkü Vâziyette bulunmaktadır. Harici siyasette orijinal olmak, daha doğrusu Mazirlarının orijinal olmalarına müsaade etmek yüzün- den memleketini, İtalyanları endi- şeye ve yeis içinde bırskan bir vâ- ziyete sevketmiştir, Bugünkü İtalyada düşünen bir kimse yoktur ki Avrupada vuku bulan son hâdiselerden müteessir olmasın ve bu hâdiselere sebep 0- lanlara, hükümetinin müzaheret etmesinden rahatsız olmasın. Çün- kü İtalya tarafından tutulen hari cİ siyaset, muvazenenin bizzat İ- talyaya zarar veren şekilde ihlâ- line, yalnız müsaade etmemiş, bundan başka bu siyaseti teşvik etmiş ve alkışlamıştir. Bu siyase- tin yanlışlığını bugün İtalyanm ekseriyeti anlamış bulunuyor. Kont Cianonun İtalyan harici Yesine gelmesindenberi İtalya ta- rafından tutulan siyaset, İtalya- mM an'anevi harici siyasetinden tamamiyle ayrılmıştır. An'snevi siyasetten maksat, İtat yanm bir- leşmesinden başlıyarak bir kaç sene evveline kadar takip olunan siyasettir, Bu #n'anevi siyaset, hakikaten çok faal bir mahiyeti halzdi: Onun esası, bu Tekabet dünyasmda ya- şamak İstiyen her devletin yaptı- Bi gibi biribirine muhalif kuvvvet- ler arasmdâ müvazene tesis et- mekti. Hedefi, sikletiri, en uygun tarafa vererek Bayri müstakar bir muvazene vücüde getirmekti. Çünkü İtalya hesabına melhuz olan iki tehlike vardı, Bunların biri Avrupada, diğeri Akdenizde idi, Avrupa Kitasına hâkim olmi- ya teşebbüs etmek, mukavemet ç- dilecek bir tehlike İĞİ, Nitekim denize hâkim olmıya teşebbüs e- den devlet te, İtalya İCİN ayni ma- hiyette bir tehlike teşkll ediyor. du. İtalyanın gözleri cenuba ba- kabilir, Fakat onun büdudu emin olmadıktan sonra bir İmparator. luk kurmakta fayda yoktu. B u iki esaslı saiki, Yani Av- tarafından tehdit ve denizde tazyik edimek endişeleri. ni kâvrarsak 1870 tenbori İtalyan siyasetinin geçirdiği tahavvülleri kolaylıkla izah edebiliriz. Bu yolda ilk tahavvül 1882 s€- nesinde vuku buldu Ve sebebi Fransanın Tunusu işgal etmesi idi. Daha önce İtalya ile Fransanın münasebetleri mükemmeldi. Hat- t4 Üçüncü Napolyonun İtalyanin hürriyet mücadelesine yardım et* mesi, İtalyayı Fransaya karşı min- mettar bir Vaziyette bulunduru- yordu. akat Fransız müfuzunun Şi- mali Afrikada, bilhassa t. talyanm ele geçirmek istediği bir Sinyor Mussolini'nin Trablusa söndürmiye kâfi geldi. Fransanm faaliyeti, İtalyaya Avrupalı her- hangi bir devletin faeli daha tehlikeli göründ da bu tehlikeyi karşılamak için müselles ittifaka girmişti. Daha sonraları tahavvül 1914 te yuku buldu. Çünkü İtalya Alman- ya ile Avusturyayı bırakarak bi- taraflığını ilân etmişti Fakat bu battı hareket İtalyanın vaziyetin de ancak cüz'i bir tâdil yapmıştı. Almanyanın kılıç şakırdatması ve Fas işlefine girişmek” istemesi, TA- Feryal yediye, İMYAYE vazenenin müttefikleri (o lehinde çok tehlikeli bir mahiyet aldığını göstermişti. Bu yüzden İtalya 1915 te karşıki cepheye iltihak etti. İtalyanın kendisin! daha yüksek alıcıya sattığını söylemek hakika- tin yalnız bir tarafını anlatmak o- lur. Çünkü Merkezi devletler de İtalyaya, diğer tarafin verdiğin- den daha fazlasını vermişlerdi. Fa- kat İtalya Avusturyanm Sırbista- na tecavüz ettiğini iddia ederek ve müttefiklerinin bu hareketini ken di hayati menfaatlerine karşı teh- like sâyarak onlardan ayrılmıştır” üttefikler cephesinin Büyük Harpte kazandığı zafer İ- talyayı bu tehlikeden kürtardıysa da onun yerine yeni bir tehlike türemişti. Çünkü Orta Avrupa, Fransa hegemonisine tâbi olmuş” tu. Bu suretle Almanya ile Avus- #uryanım ortadan kalkması üzeri- ne İtalya, bütün ağırlığını Fran- sanin aleyhinde kullanmıya baş ladi, Vaziyet, 1922 senesine kadar bu şekilde devam etmiş, 1922 de Mussolini iş başına gelmiş ve Ak manların Avusturyada yapmek İs tedikleri darbesi hükümete karşı &sker toplamıştı. Düçenin bu sıra- da tuttuğu siyaset, Almanyamn hezimete uğraması ve Avusturya İmparatorluğunun ortadan kalk- ması ile kaybolan muvazeneyi te min etmekti. Fakat İtalya, Hitle- rin Avrupada ne yapmak istediğini anlamakta Fransadan geri ve İn- giltereden ileride idi. Almanyanın bir hava kuvveti kurmıya karar vermesi, ve mecburi askerlik utu- Wnü ihya etmesi, Mussolini tara- fından anlaşılmış ve, Kayser Vil- helm'in nutku ile Avusturyanın ültimatomu şeklinde telâkki edil nişi... O zaman İtalya, Brenner geçi- dini tahkim etmekle, Dolfo- Mun katli üzerine Brerner'e asker tahşit etmekle Almanyanm bu ha- Teketlerine mukabele etti ve Fran- yaptığı ziyaretten bir intiba sa ile anlaştıktan başka Ştereza konferansını da içtimaa davet et- mişti, Yani İtalya bir kere daha Avrupa muvazehesini temin edi- yordu. Habeş macerası vaziyeti bir ke- re daha değiştirdi. Habeş harbin'n Avrupada yapacağı tesi ca malüm olduğu şüphe götürmez. Fakat İtalya bu yüzden vaziyetini değiştirmiş ve bir kere daha Al- manyaya dönmüştü. Roma — Berlin mihverinin ya- ratılmasındaki hikmeti; psikolojik | bakımdan. anlamak çok kolaydır. 1936 da mihverin tesisi ie duğu zaman iki tarafin da dostu yoktu. Bu yüzden ikisinin biribir- lerine yardım etmeleri gayet tabii idi. Mihver, İtalyanm an'anevi si- yasetinden ve hakiki menfaatle- rinden inhiraftı. Fakat hiddet ve infial İtalyanm hakikoti görmesi- be mâni oluyordu. Onu ancak bir kaç sadme uyandırabilirdi. Bu sad- melerin birincisi Anşlustu. İkincisi geçen Eylül buhranı idi. Bugün İtalya, Avrupada öyle bir rakip ile karşılaşıyor ki onu yanıbaşında İngiltere ile Fransa- nin Akdenizdekj hegemonileri bir hâyalden ibaret kalır. Bir kere Al- manyanın hududu Adriyatik de- nizinden ancak yüz'mii mesafede- dir. Yakında Almanlar Triyeste- den bir top atımı mesafesine vara» caklar. Yani 1914 te İtalyanın A- vusturya namı altında karşılaştığı tehlikenin bugünkü adı Almanya olmuştur. şte harlei siyasette orijinal olmanın neticesi budur. Ve İtalyanlar bunu anlamıya başla. mışlardır. Fakat acaba İtalyan hü- kümeti bu kadar ileri gittikten &onra geri dönebilir mi? Almanyanım kuvveti o kadar büyümüştür ki İtalya, istesede bu kuvvete karşı gelmekte tered- düt eder. Mussolini, Brenner'in a- şılmaz olduğunu söylemişti, Fakar daha ötede daha başka geçitler ve bu geçitlere yakm hava üsleri var- dır, Ve bu üsler İtalyanın Şima- lindeki şehirlerden bir kaç daki- kalık mesafededir. O halde İtalyanm siyasetinde yeni bir tahavvül vukuunun baş- langıcı Fransa ile normal münase- betler tesisi olacaktır. Fakat bu da demokrasileri zâfa uğratacak im- tiyazlarla mümkün olamaz. Dostluklarm o satın alınacağını sanmak yanlıştır. İtalya, mihveri bırakacak olursa, bu onun kendi hayati menfaatleri yüzünden ya- pılacaktır. Onun için İtalya meşru istıraplarını anlatmakla işe başlı- yabilir. ; “Daily Telegraph, dan * TAN irkaç gün evvel, gazeteler, Hüseyin Rahminin haslalı- gından bahsettiler, Bu acı havadis, üstadın ilerlemiş yaşını düşünen leri çok ağır bir tasaya bile düşür- dü. Bu vasayı duyanlar arasında - itiraf edeyim ki - ben de vardım ve dün, yüreğimi bu endişenin yü- künden kurtarmak ümidile Hey- beliadaya geçerken, içimde siyah bir haber almak korkusu da vardı. Heybelinin en yüksek noktasına tırmanırken, bir daha düşündüm ki üstadın edebi makamına değil, dünyevi mekânma yükselebilmek bile, kolay kolay başarılmaz bir marifettir. Kapıyı beni çok bekletmeden 2- çan Hayriyenin açık bakışlı gözle- rini dolduran tebessüm, hayra alâ- metti. Üstat Hüseyin Rahmiye, s8- nelerdenberi, (o muhabbetle, hür- metle, takdirle, ve faragatle hiz- met eden Hayriye, pardesümü alır- ken: “— Kim bilir, dedi, şimdi sizi görünce ne kadar sevinecektir? Çünkü son günlerde onu hastalığın- dan fazla saran dert, yalnızlık!,, erdivenleri çıkarken kafam, bu son cümlenin dibine giz“ lenen hakikati kavramıys çabet yordu Yetmiş beş yıllık ömriinün yalnızlığa - yani kendi kendine - karşı duymuş olan Hüseyin Rahmi, yalnızlıktan istı- Pap diyar mi? Belli -ki, -bütün ömrünü, kadın dan içkiye, kahveden sigaraya ka- dar her zevke perhizkâr gecirmiş olan Hüseyin Rahmi, artık “yaşa- mak,, tan bilmiş! Yanına girdiğim zaman, yaşa- mak.. Hem de eskiden yaptığı gibi değil, alabildiğine yaşamak aşkını, gittikçe kısılan bir fitil gibi, ışığı gittikçe azalan gözlerinde de okur dum. Bir kanapeye oturmuştu. Halbu. ki ben onu yatakta bulacağımı sa- nıyordum. Bu zannımı sevinçle iz- har etmekte de bir beis görmedim. Bana, üstadın yanında bulunan Doktor Şinasi Tunalıgil cevap ver- di: — Maslesef, dedi, iki şeye mü- vaffak olamıyoruz: Üstadı yatağı sokmıya bir. Üstada ilâç içirmiye iki... Hüseyin Rahmi: “— Doktor, dedi, iftira etme: Bu güne kadar ilâç içiyordum. Çün kü bana..“Sulu,, dokunur! Fakat bu sabah bu emrini yerine getirdim. Yatmak bahsine gelince... flerde doya doya yatacağız... Şimdi niçin yatayım? Gülümsiyerek soruyor: “« — Yoksa sen bana o uzun yatı- şın idmanını mı yaptırmak istiyor- sun? Sonra bana dönüyor: “e Nasıl, diyor, yüzüme yakışmış mı?,, “ — Yakışmış üstat. diyorum, ve gülümsiyerek ilâve ediyorum: “ Fakat fazla uzatmayın. Ele verirsiniz hal,, Bu cevap, onuda güldürüyor. Fakat bu gülüş onun gözlerini ya- şartıyor, Belli ki, o, beyaz kılların, bakımsız bir bahçeyi kaplıyan bal. dıranlar gibi simasını sarışı, Üste. dı hoşnut etmemiş. Nitekim: “— Mecalim yok.. Parmaklarım jilet makinesini bile tutamıyorl,, diyen sesinde, bu hoşnutsuzluğu i£- şa eden hazin bir itiraf gizli! sakal Börü lâcivert bir takke, ü- zerinde uzun sarı bir gece Nik, onun üstünde kalın bir hırka var... Buna rağmen.. ve Heybeliyi bir dost yüreği gibi ısıtan parlak güneşe rağmen, beyaz çini soba gürül gürül yanıyor... Üstadın Yüzü, içine yetmiş beş ld 1 Büyük Üstat Hüseyin Rahmi Ile Mülâkat gg İnsan; Şu Güneşe, Çamlara, Denize, Pencereden mi ? » Bakar? Bu İştahı Duyan İnsanın Bu Odada Oturmıya * *Mahküm Olmasındaki Azabı Düşünün Bir Kere. ; nara mmm Hüseyin Rahmi masaananaasenessez Yazan: Naci Sadullah yılın hatıraları not edilmiş bir det- ter sayfası sanki... Her çizgisi, ayrı bir cümle gibi... Insanleri çok ya- kından tanıdığı için, bir çok yılları şu dağ başında, tek başına ve in sanlardan çok uzak geçirmiş olan Hüseyin Rahmi, bugün insanlarla barışmış gibi: — Çok iyi ettin geldiğine, diyor. Bugün 'enhum' öyle-kalabâlık çeki- yordu ki. Sanra pencereden . çamlara, ve çamların bittiği yerden beneksiz lâeivert ve kırışıksız hir halı gibi tâ ufuklara kadar yayılan denize dalan gözleri büsbütün wlan:yor: — Bak.. diyor. Şu güneşe, şu çamlara, şu denize, şu dünyaya İn- san İçinde oba yanan bir odanın penceresinden mi bakar? Şimdi ta- katim olsa, Maslak yolundan Bü- yükdereye kadar sarkar, Edirneka- pıdan Floryaya kadar yürür, Çam- hcadan Yakacığa kadar koşardım: Bu iştahı duyan insanın bu odada oturmıya mahküm olmasındaki #- zabı düşünün... Doktoru göstererek isyanla ken ediyor: — Oturduğum yetmiyormuş ya doktor da bana: “Yat!,, diyor. Üü“ susunca yüz yaşina bas- mış görünüyor. Fakat.'di. mağının deryasında bir fikir avla manın zevkile doğrulup konuşmı- ya başlar başlamaz, onun kırk yaş birden gençleştiğini seziyorsunuz... Vâkla o, doktorun suallerine ce- vap verirken de, küçülüyor: Fakat birincisi gençleşiş, bu İkincisi ise gocuklaşış! Doktor dereceye bakıyor: 37. Nabzı sayıyor: 841 — Bravo. diyor. Nabzı seksen dörde indirmişsiniz? Ustadın insanlara itimatsızlığı, kendisine en candan alâkayı gös- teren doktoruna kârşı bile, - velev şaka şeklinde olsun- seziliyor. Acı acı gülüyor, ve: — Ben mi indirdim, siz mi? di- yor. Sonra soruyor: — Ben epey kilo kaybettim ga- Mba? 43 kiloydum yattığım zaman. Doktor: — Zannetmem.. diyor. Maamafih bugün bir tartılalım! Ustat mütebessim yine bir nük- teyle cevap veriyor: — Galiba, beni kilora kaybetme- diğime kandırmak için, basküle be- rTaber çıkacakşınız. Çünkü ağzmız- dan kaçırdınız: “Tartılalım!,, diyor, sunuz. 3 Se » eses var onra yine bana dönüyor gülerek anlatiyor: — Doktor bir ilâç verdi. iki sas atte bir içilecek. Bu ilâcı verdik.en sunra da bana: — Sakın, dedi, bu ilâcı ali üzerinden iki saat geçmeden su iç meyin... Şimdi düşün şu hesabı: lâç İki saatte bir içilecek. Bu ilâç» | tan iki saat sonra su İçeceğime gör” re, ben hiç mi su içmiyeceğim? “ Doktordan, üstadın hastalığı hak kında izahat istiyorum: 2 — Evvelâ gripti, diyor. Sonra” Bronşite çevirdi. Biz zatürre: ürktük., Fakat şimdi tehlike tame men ve katiyyen atlamış bulunu- yor! Benden, bir hayli sual soren tat, kendisinden sual sormama lü- zum bırakmadan, edebiyattan d bahse girişiyor ve evvelâ, içindi Yer. gün biraz daha işlediği sezilen bir Yafadan bahsediyor: | —Ben, diyor. cümhuriyetin 0- nuncu yılında gözetöleri okuyorsoğ dum.. O arada, o on sene içindeki edebi hareketleri hulâsa eden b yazınm muharriri diyordu ki: — Edebiyatta ne yaptıksa, m yarattıksa, bu on senede oldu. dan evvel hiçbir şey yoktu. Vâkı cümhuriyetten evvelki edebiyat ihini karıştıranlar, Hüseyin Rah mi gibi, Mehmet Rauf gibi bazı imi zalara rastlarlar ama, bu imzaların) sahipleri, birer. sanatkâr değil, bis Ter yazı tüccarı idiler! Ben, bu satırları yazan muharri- H takdir ettim: Çünkü bu makale. nin altıma imzasını atmamış. Demek hiç değilse hicabı var! İ Memleket kütüphanelerine alt- mıştan fazla telif eter veren Hüse- yin Rahminin yorgun gözleri cin sobanın içinde tutuşan odun alevlerine dalıyor: — Ben. diyor. Hüseyin Ra Yazı tüccarı. Sonra soluk dudaklarmda nı gözlerinden #ehirliyen müst bir tebessüm beliriyor: — Belki yalan değil. diyor. B yazı tüccarıyım.. Fakat serma! kârını başkaları topluyor. Gö gün, eski eserlerimi habre den gazetelerdeni birisinden bir mektup “aldım: « — Biz, diyor, filânca eserin de tefrika edeceğiz. Fakat onun sanı biraz ağdalı. Onu öz türkçe leştirmemize izin verir misiniz? Görüyorsun ya suali? Bir ese mi izin bile istemeden, teşekkür bile etmeden ve âdeta bana 1üi a ta bulunur gibi basıyorlar, Üste bir diğerini de, diledikleri d sokmak istiyorlar. Onlara verdiğim cevapta: a — Imayetinize teşekkür ederi dedim. Fakat eğer bu hususta 5 da söz söylemek hakkı veriyo niz, rica ederim: Benim “ ilerime irak giydirmeyin! 07 şimdi neler okudu nu ve neler yazdığını dâ renmek İstiyorum: — Şimdi, diyor, bir aydır. b şey okumuyorum. Biraz toplarsam, bu zevkime kavuşaci ğım.. 7 Ondan evvel, okuduğun: kitapla tamamen felsefi eserler. orak okuyamıyorum: Çünkü başlar ba lamaz. işin nereye varacağını £€ tiriyorum: Bu da, hilesi biline bir hokkabazlığı seyretmek — Gil tadaz bir şey oluyor! — Felsefi eserler de öyle deği mi? Onların da ne ll

Bu sayıdan diğer sayfalar: